Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Zati Sifatlar
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 0 cevap var
OkumaGösterim: 1047
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Zati Sifatlar  (Okunma sayısı 1047 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    sevdaligul

  • Administrator
  • *

  • İleti: 13121
  • Nerden: Konya
  • Rep: +6511/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • GüLe SeVDaLı Bir GeNç
    • MSN Messenger - sevdaligul@gmail.com
    • Profili Görüntüle GüLe SeVDaLı BiR GeNçLiK
  • Çevrimdışı
Zati Sifatlar
« : 01 Ağustos 2007, 21:22:44 »


 


1-Vücut. Bu sıfat, Allah'ın var olduğunu ifade eder. Allah vardır ve en büyük varlık O'dur. O'nun varlığı, herşeyin varlığından daha belirgindir. Allah olmasaydı hiç bir şey var olmazdı. Kâinatın varlığı O'nun varlığına en büyük şahittir. Âlemde hiçbir şey kendi kendine var olmuş değildir. Hiçbir şey ne kendi kendine var olabilir, ne de yok olabilir. Halbuki çevremizde sayılamayacak kadar varlık vücuda gelmekte ve yok olmaktadır. En ufak çarpıklık olmaksızın, en ince hesaplarla var olan ve varlığını çarpıcı özellikleriyle devam ettiren bu âlemin tesadüflerle ortaya çıkması ve varlığını devam ettirmesi mümkün değildir. Bütün bunlar, bu âlemi var eden, yok eden, kuvvet ve hikmet sahibi bir yaratıcının varlığının şüphe götürmez delilleridir .

Allah'ın varlığı, başka bir varlık vasıtasıyla olmayıp; ilâhî vücudu, zatının gereğidir. Vücudu zatının icabı olduğu içindir ki; Allah'a "Vâcibu'l Vücud" denmiştir. Allah'ın zatının ve sıfatlarının hakikatini anlamak; sıfatlarının zatının aynı mı, yoksa ondan ayrı, ona zıt bir şey mi olduğu hususunu kavrayabilmek aklen mümkün değildir. Allah'ın ilâhî vücudu ister zatının aynı, ister gayrı olsun, her mükellefe vacipolan husus; Allah'ın var olduğuna inanmaktır. O'nun varlığına inanmamızı gerektiren aklı ve naklî delilleri yukarıda izah ettik.

Vücudun zıddı olan yokluk, Allah için mümkün değildir. Yokluk, Allah için muhâl olan noksan sıfatların birincisidir. Allah'ın yokluğu ne geçmişte, ne de gelecekte mümkündür.

2-Kıdem. Allah'u Teâlâ, varlığı, zatının icabı olduğu için kadîmdir ezelîdir. Geçmişe doğru ne kadar gidilirse gidilsin, Allah'ın var olmadığı bir zaman düşünülemez. Eğer Allah kadîm-ezeli olmasaydı, hâdis- (sonradan var olmuş) olurdu. Sonradan var olan her şey, kendisini icat eden bir (muhdise)- yaratıcıya muhtaçtır. Aksi takdirde yok olan bir şeyin varlığını yokluğuna tercih eden bir yaratıcı olmadan meydana gelmesi gerekirdi ki; bu durum bütün düşünürlere göre batıldır. Allah kadîm olmasaydı, var olmak için kendinden başka bir yaratıcıya muhtaç olurdu. Halbuki Allah'ın vücudu, zatının icabıdır. Yani varlığı kendindendir. Bir şeyin bir anda hem var, hem de yok olması ise mümkün değildir. Öyleyse Allah hâdis değil, kadîmdir.

Kıdem sıfatının zıddı "Hudûs-sonradan var olma" sıfatıdır. Allah kadîm olduğu için O'nun hâdis olması aklen mümkün değildir.

3-Bekâ. Allah ebedîdir, varlığının sonu yoktur. O daima vardır. Varlığı kendinden olduğu için O, hem kadîm ve eze!î; hem de bakî ve ebedîdir. "O, evvel ve ahirdir." (el-Hadîd, 57/3), "Kâinattaki her şeytani -yok olucudur. Celâl ve Ikram sahibi olan Rabb'im -zatı bakî'dir- ebedî'dir-. " (er-Rahman, 55/27) Bu ayet-i kerimeler, Allah'ın bakî olduğunun delilleridir. Allah'ın vücudunu harici bir kuvvet yok edemez. Çünkü kadîm olan Allah'ın dışındaki tüm kuvvetler hâdistir (sonradan yaratılmıştır.) Hâdis olan bir kuvvet ise, kadîm olan zatın vücudunu yok edemez. Zira vacibü'ı-vücud olan Allah, kudret sahibi olup; bütün eksik sıfatlardan uzaktır. Varlığını devam ettirememe acızliktir. Acızlik ise noksanlıktır. Allah noksanlıktan münezzehtir. O'nu yok edecek bir kuvvet tasavvur edilemez, öyleyse Allah bakîdir, varlığının sonu yoktur.

Bekâ'nın zıddı "fena -(bir sonu olmak)"dır. Allah'ın fânî olması ise aklen muhaldır.

4-Muhalefetü'n li'l-Havâdis. (Sonradan vücut bulan varlıklara benzememe). Allah zat ve sıfatı ile sonradan yaratılmış olan hiçbir şeye benzemez. Bu sıfatın zıddı olan benzerlik, Allah hakkında akla aykırıdır, mümkün değildir. Sınırlı olan aklımızla Allah'ı nasıl düşünürsek düşünelim, hayâlimizde nasıl canlandırırsak canlandıralım, O, bizim düşündüklerimizden hayal ve tasavvurumuzdan geçirdiklerimizin hepsinden başka ve hiçbirine benzemeyen ilâhî bir varlıktır. Hayalımizden geçirdiğimiz bütün varlıklar, yok iken sonradan var olan, varlığı, bir başkasının varlığına muhtaç olan ve sonunda yok olmaya mahkûm, noksan varlıklardır. Allah ise her türlü noksanlıklardan uzak mükemmel ve mukaddes bir varlıktır. Böyle yüce bir varlık, önce yok iken var olan sonra yine yok olacak hiçbir varlığa benzemez. Allah kendi zatını "O ‚nun benzeri yoktur. O, herşeyi işitici ve görücüdür. " (eş-Şûrâ, 42/11)" ayetiyle vasıf landırmıştır. Peygamberimiz de (s.a.s.), "Allah aklına gelen her şeyden başKadir. " buyurmuştur. Allah, sonradan olanlara benzeseydi, bu takdirde hâdis yani başkasına muhtaç bir varlık olurdu. Kadım ve bakî olan bir varlık ise hâdis olamaz. Başkasına benzemeye muhtaç olan bir varlık, benzediği varlığın ve diğer varlıkların yaratıcısı olamaz. Allah, tek yaratıcı olduğuna göre, yarattıklarına benzemez ve muhalefetü'n li'l-havâdis sıfatıyla muttasıfdır. Bu sıfat aynı zamanda, Allah'ın, diğer varlıklarda bulunan cisimlik, cevherlik, arazlık, parçalardan bir araya gelmek, yemek, içmek, oturmak, uyumak, kederli ve sevinçli olmak gibi sıfatlardan da uzak olduğunu ifade eder." (Fetih, 48/10; er-Rahman, 55/27; Tâhâ, 20/5). ayetlerinde geçen "Allah'ın eli", "Allah'ın yüzü", "Allah'ın arşı istiva-istilâ etmesi" gibi maddî varlıklara ait sıfatların Allah hakkında kullanılmış olması, Allah'ın başka varlıklara benzedığının delili değildir. Bu kelimelerin hepsi mecazî anlamındadır. Allah'ın eli: Allah'ın kudreti; Allah'ın yüzü: Allah'ın zatı manasında kullanılmıştır.

5-Kıyâm Binefsihi. Her şey, kendi dışında bir varlığın yaratmasına muhtaç olduğu halde, Allah, başka bir zata ve mekana muhtaç olmadan kendi kendine vardır. Bu sıfatın zıddı olan "mutlak ihtiyaç" Allah hakkında muhal olan noksan bir sıfattır. Âlemde bulunan her varlık, yar olmasında ve varlığının devamında bir yaratıcıya muhtaçtır. Hiç bir şey kendi kendine var olmamıştır, varlığı sonradan vücûda gelmiştir. Buna mukabıl Allah'ın varlığı kendi zatı'nın gereğidir, var olmasında, kendinin dışında bir başka varlığa muhtaç değildir. Zatı düşünüldüğü zaman, vücudu da zatıyla beraber düşünülür. Ne zatı vücudundan, ne de vücudu zâtından ayrı tasavvur edilemez. Kâinatın var olması, kendinden evvel var olan, ezeli ve ebedî bir yaratıcı sayesindedir, O'da Allah'tır. Allah yaratıcıdır, diğer varlıklar ise yaratılandır. Yaratıcı, yaratılana muhtaç olamaz.

"Ey insanlar! Siz, Allah'a muhtaçsınız. Allah ise -her şeyden- müstağnîdir (muhtaç değil), öğünmeye lâyık olandır." (Fâtır, 35/15)

"Şüphe yok ki Allah, bütün âlemlerden müstağnîdir." (el-Ankebut, 29/8).

6-Vahdâniyet. Allah'ın her yönden bir olduğunu bildiren vahdaniyet, bir kemal sıfatı olduğu için, bu sıfatın zıddı olan "birden fazla olmak, bir ortağı bulunmak", Allah hakkında mümkün olmayan bir sıfattır. Allah birdir, ortağı ve benzeri yoktur. Bütün semayı dinlerdeki inanç esaslarının temelini "Allah'ın birliği" sıfatı oluşturur. Bu inanca "Tevhîd Akîdesi" denir. Tevhid akidesine dayanmayan hiç bir inanç, güzel is, Allah katında makbûl değildir. En son ve en mükemmel din olan Islâmiyet de bu inancı temel kabul etmiş ve bütün insanları öncelikle bu temel inanca çağırmıştır. Çünkü Allah, bütün âlemlerin, bütün varlıkların ve bütün insanların Rabb'ıdır. Her şeyi yaratan, rızkını vererek besleyen, büyüterek kemâle erdiren yalnız O'dur. O'nun ortağı, oğlu veya kızı yoktur. Doğurmamıştır, doğurulmamıştır. Hiç bir şey O'nun eşi ve benzeri olamamıştır. Bu inanç ile Islâmiyet insanları Allah'ın dışındaki varlıklara kul köle olmak zilletinden kurtarmış, onlara mutlak istiklâllerini iade etmiş. Allah'ın birliği fikrini zedeleyen her türlü kölelik zihniyetini yasaklamış, tabiat kuvvetlerine ibadeti, insanın insana köle ve esir olma despotluğunu ortadan kaldırmış, Allah'tan başkalarını rab edinmeyi en büyük günah ve şirk kabul etmiştir. Böylece Islâmiyet, dünyaya akıl, ruh ve ahlâk sahalarında olduğu kadar, fizikî sahada da tam bir özgürlük müjdelemiş; tevhîd akideşiyle bütün insanların tek bir mabûdu olduğunu, dolayısıyla beşeriyetin de bir ana ve babadan meydana geldiğini ifade ederek "beşer ırkında birlik" fikrini telkin etmiştir. Her müslüman Allah'ın bir olduğunu söylemeli ve bu inancını Allah'tan başkasına ibâdet etmemekle, ibadetine dolaylı olarak da olsa hiçbir şeyi veya kimseyi ortak koşmamakla ispat etmelidir. Bu noktada, sözü ile ibadetindeki birlik ruhu aynı olmalıdır. Allah'ın birliğine delil olan ayetlerden bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

a) "De ki: O Allah birdir. Allah Sameddir. (Her şey varlığını ve varlığının devamını O'na borçludur. Her şey O'na muhtaçtır. O, hiç bir , şeye muhtaç değildir. Her şeyin başvuracağı, yardım dileyeceği tek varlık O'dur). Kendisi doğurmamıştır ve (başkası tarafından)doğurulmamıştır. Hiçbirşey O'nun dengi olmamıştır." (Ihlâs, 112/1-4) .

b) "De ki: Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz. Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır." (Kâfirûn, 109/1-6).

c) "Allah'tan başka bir yaratıcı var mıdır?" (Fâtır, 35/3).

d) "O'nunla birlikte hiçbir ilâh yoktur. (Eğer olsaydı) muhakkak ki her tanrı kendi yarattığını kabullenir (ve korur) ve mutlaka kimisi de diğerine galebe ederdi." (Mü'minun, 23/91)

e) "Eğer her ikisinde (yer ve gökte) Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, her ikisi de harap olurdu." (el-Enbiyâ, 21/22).

Allah, zatında, ilâhlığında, mabud ve yaratıcı oluşunda birdir. Ondan başka yaratıcı yoktur. Kâinatı bizzat yaratmaya, yaşatmaya, yok etmeye gücü yetmeyen bir zat Allah olamaz. Bunun içindir ki ikinci bir Allah'ın varlığına imkân yoktur. Çünkü iki Allah olduğu farzedilse, bu iki Allah'tan biri kâinatı yalnız başına yaratmaya muktedir ise, diğeri zâid-fazla olmuş olurdu. Bunun aksine, yalnız başına kâinatı yaratmaya muktedir değilse, bu durumda da acız-güçsüz olurdu. Acız ve zâit olan bir zat ise Allah olamaz. Bu nedenle Allah vardır ve birdir.

Sübûtî sıfatlar

-Hayat. " Allah hayat sahibidir. " (Âli Imrân, 3/2). Bu sıfat, Allah'ın zatına vacipolan sıfatlardandır. Fakat Allah hakkında vacipolan bu sıfat, mahlûkatta görülen ve maddenin ruh ile birleşmesinden doğan geçici ve maddi bir hayat olmayıp ezelî ve ebedîdir. Allah hakkındaki vücut sıfatının kamil olması, O'nun diri olmasıyla mümkündür. Hayatın zıddı ölümdür. Ezelî olan Allah hakkında ölümü düşünmek, akla aykırıdır. Bir varlık hem ezelî, hem de ölümlü olamaz. Ilim, irade, kudret ve diğer kemâl sıfatlarını zatında bulunduran Allah'ın diri olması zaruridir. Çünkü ölünün âlim, her şeye güç yetiren, işitici, görücü olması düşünülemez. Ölüm, bir noksanlık sıfatıdır. Allah ise noksanlıklardan uzaktır. O hâlde Allah'ın hayat sahibi olduğu bir gerçektir. Bu sıfat, ancak Allah'ta ezelî ve ebedîdir.

"Ölmek şanından olmayan, daima hayat sahibi (olan Allah)'a dayanan. " (el-Furkan, 25/58).ayeti ve benzeri ayetler Allah'ın, hayat sahibi olduğunu ifade eder.
Aklımdaki sensin
Fikrimdeki Sen
Sen tekderdimsin
Gülüm Benim


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
34 Yanıt
6595 Gösterim
Son İleti 20 Haziran 2016, 12:10:05
Gönderen: tijentemizlik