Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Yılbaşı İçin Diyanet Hutbesi ::..
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 2 cevap var
OkumaGösterim: 3888
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Yılbaşı İçin Diyanet Hutbesi ::..  (Okunma sayısı 3888 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    çoban

  • Özel Üye
  • *

  • İleti: 1494
  • Rep: +89/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • AH MİNEL AŞKİ VE HALATİHİ AHRAKA KALBİ ...........
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Yılbaşı İçin Diyanet Hutbesi ::..
« : 30 Aralık 2007, 00:48:06 »


 

MİLLÎ VE MANEVİ DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM

Muhterem Müslümanlar!

Milletleri ayakta tutan millî ve manevî değerlerdir. Bu değerler, milletlerin birlik beraberlik ve toplumsal dayanışma içerisinde yaşamasını ve milli kimliğiyle tarih sahnesinde yer almasını sağlamaktadır. Milletler, söz konusu değerleri gelecek kuşaklara aktardığı oranda varlıklarını sürdürürler. Tarih, bize milli ve manevi değerlerine sahip çıkmayan ve başka milletleri körü körüne taklit edip milli şahsiyetlerini kaybedenlerin dünya coğrafyasından silinip yok olduklarını göstermektedir. Bu yüzden, bir toplumu içten yıkmak isteyenler, inanç, ahlak ve milli değerleri yok etmeyi ilk hedef olarak seçmektedirler.

Değerli Müslümanlar!

Yüce dinimizle milli kültürümüz adeta bütünleşmiş ve dinimizin güzel prensipleriyle yoğrulmuştur. Sevgi, saygı ve fedakârlığın geliştirilmesinde, toplum hayatımızın ahenkli ve sağlam bir şekilde devam ettirilmesinde, gençlerimizin ve çocuklarımızın yetiştirilmesinde, manevi değerlerimizin ve milli kültürümüzün katkısı büyüktür. Özellikle genç kuşakları bu değerler çerçevesinde eğitmek ve yetiştirmek oldukça önemlidir. Çünkü gençlerin dini ve ahlaki değerlerden uzaklaşmaları, örf ve adetlerimize uymayan davranışları benimsemelerine, zararlı akım ve alışkanlıkların tuzağına düşmelerine yol açmaktadır. Bu itibarla geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi, milli, manevî ve kültürel değerlere uygun yetiştirmek, anne-baba eğitimci ve toplum olarak hepimizin görevidir. Nitekim Yüce Allah, dini ve ahlakî prensiplere sahip çıkarak kimlik ve şahsiyetimizi korumamızı emretmiş ve şöyle buyurmuştur: "İşte bu din, benim dosdoğru yolumdur. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar, sizi parça parça edip, doğru yoldan ayırır. İşte bunları, sakınasınız diye Allah size emreder"(1) Sevgili Peygamberimiz (a. s.) de bizleri ahlakî çöküntüye neden olabilecek, birlik ve beraberliğimizi bozacak başka milletlerin örf ve adetlerini benimsemekten sakındırmıştır.

Aziz Müslümanlar!

Bugün, toplumumuzda yılbaşı kutlaması adı allında düzenlenen eğlence ve toplantılar kültürel ve geleneksel bir temele sahip değildir. Bu tür eğlencelerde aklı ve sağlığı tehdit eden içki içmeyi, aile bütçesini sarsan kumarı ve israf boyutundaki harcamaları milli ve dini değerlerimizle bağdaştırmak asla mümkün değildir. Ayrıca milli ve manevi değerlerimize ters bu tür eğlence ve adetler, kültürel tahribata yol açmakta, bizleri millî kimliğimizden uzaklaştırmaktadır. Bunun için kültürel mirasımızdan, dini anlayış ve heyecanımızdan kaynaklanan değerlerimizi yaşatmaya gayret edelim ve bu değerlerimizi genç kuşaklara aktarmaya çalışalım. Dini ve milli değerlerimizle çelişen başka kültürlerin örf ve adetlerini körü körüne taklit ve özentiden kaçınalım. Yılbaşı kutlamalarını vesile edinerek Allah ve Resulünün razı olmayacağı tavırlar yerine, geçmiş senelerde yaptıklarımızı gözden geçirerek ve gelecek yeni yılda hayatımıza daha iyi nasıl yön verebileceğimizi düşünelim.

Abdurrahman Akbaş

Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

    çoban

  • Özel Üye
  • *

  • İleti: 1494
  • Rep: +89/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • AH MİNEL AŞKİ VE HALATİHİ AHRAKA KALBİ ...........
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Yılbaşı İçin Diyanet Hutbesi ::..
« Yanıtla #1 : 30 Aralık 2007, 00:59:10 »
İnsan, yaratılışının gereği olarak dikkat, düşünce ve heyecanını gelecek üzerine yoğunlaştırmaktadır. Oysa ki geçmişteki olumlu ve olumsuz davranışları değerlendirmeden geleceğin planını yapmak mümkün değildir. Bunun için bir yıllık zaman insan ve toplum hayatı açısından son derece önemlidir. Bu süre içinde şahıs aile, millet ve insanlık için neler yapıldı? Bilgi ve kültür alanında neler kazanıldı? Belirlenmiş zaman dilimi içinde yapılması gereken ibadet, itaat vs. iyilikler gerçekleştirildi mi? Daha da önemlisi geçmişle ilgili samimi bir değerlendirme (otokritik) yapıldı mı? İşte bütün bu soruların cevaplarını aramak gerekir. Çünkü geçmişin muhasebesini yapmadan geleceğin hareket tarzını belirlemek doğru olmaz. Bu nedenle yazımızda günümüzdeki fert ve toplumun zihninde oluşan “Yılbaşı” imajından söz etmek istiyorum.
Yüce Allah insanın zaman ve olaylar karşısında aldığı psikolojik tavrı şöyle açıklamıştır: “Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryad eder. Ona imkan verildiğinde ise pinti kesilir.”(1) “... Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.”(2) Aynı surenin devamındaki ayetlerde ise; namazlarını sürekli kılanlar, mallarının zekatını verenler, ahiret gününe inananlar, namus ve iffetini koruyanlar, aşırılıklardan sakınanlar, doğru şahitlik yapanlar, emanete ve ahde vefa göstermek gibi özellikleri taşıyanlar övülmüşlerdir.(3) Gerçekten günlük hayata bakıldığında insan aynı rolü oynamaktadır. Acı, üzüntü, geçimsizlik ve hastalık gibi problemlerle yüz yüze geldiğinde çıkış yolu için yalvarır durur. Zamanın, ibadetin, itaatin, sağlığın ve huzurun değerini dilinden düşürmez. Fakat rahatlığa kavuştuğunda ise, olup bitenleri çabucak unutuverir. Zevk ve eğlenceye dalar. Elbette insan bir melek değildir. Daima hayır çizgisi üzerinde bulunması beklenemez. Hayır işleyebileceği gibi hata ve yanlışlıklar da yapabilir. Fakat önemli olan insanın organizeli bir biçimde hata ve yanlışlıklarda ısrar etmemesi, özellikle öncü ve kötü örnek olmaktan kaçınmasıdır.

Kanaatimce günümüzde maksadını aşan uygulamalardan biri de yılbaşı gecelerindeki aşırılıklardır. Elbette bir yıl, insan ve millet hayatında önemli bir zaman dilimidir. Böyle bir mutluluğu yaşamış olmak Allah’ın bize bir lütfudur. Yeni bir yılı idrak etmenin sevinç ve heyecanı da makul ölçüler içinde kabul edilebilir. Fakat aşırılığın da ötesine geçerek, iki yılı birbirine bağlayan bu zaman köprüsünde cinnet geçirmişçesine işlenen yanlışlara, hatalara ve yapılan lüks harcamalara anlam vermek mümkün değildir. Aşırılıklar ve hurafelerle dolu bu tür kutlamalar Hıristiyanlarca dünya gündemine yerleştirilmiştir. Her yıl 25 Aralık Hz. İsa (a.s.)’ın doğumunun yıl dönümü kabul edilerek bir hafta boyunca çeşitli etkinliklere yer verilmektedir. Katolik ve Ortadoks kiliseleri de bu olayı sahiplenmek suretiyle Hz. İsa (a.s.)’ın doğumunun hatırasına bu süre içinde üç dinî ayin gerçekleştirmektedir.(4) Aynı hafta içinde Noel yortusu dolayısıyle çam ağaçları kesilip cadde, balkon ve evler süslendirilip ışıklandırılmaktadır. İlk defa Almanya’da 1605 yılında ortaya konulmuş, daha sonra da bütün hıristiyanlık alemine sirayet eden “Noel Baba” efsanesi de yaygın bir biçimde işlenmiştir. Noel Baba aslı ve mesnedi olmayan, ancak sözde iyiliği temsil eden ve bu gecelerde çocuklara oyuncak, şeker vb. hediyeler dağıtan, genellikle karla örtülü, kırmızı başlıklı paltosu ve kocaman beyaz sakalı ile temsil edilen efsanevî bir kişidir.(5) Bu efsaneye yüklenen haksız bir güç, iyiliksever ve hoşgörü ile çocukların hatta yetişkinlerin dikkatleri ve inançları boş bir zemine çekilmektedir. İsterseniz biz bunun yorum ve kıritiğine girmeden durumu hıristiyanlığın kendi içlerindeki anlayışlarına bırakalım. Fakat aynı olaya İslamiyet ve müslümanlar açısından yaklaştığımızda da; bazı hatırlatmalar ve düzeltmeler yapmak zorundayız:

Daha önce de belirtildiği gibi bir yılı geride bırakıp yeni bir yılın eşiğine gelmiş olmanın sevincini ve mutluluğunu kendi sınırları içinde kutlamanın sakıncası yoktur. İnsan sabah akşam karşılaştığı arkadaşına bile iyi sabahlar, iyi akşamlar diyerek veya selamlaşmak suretiyle tebrik ve iyi dileklerini dile getirmektedir. O halde takvim üzerinde değişen bir yıllık süreyi de karşılıklı iyi temenni, tebrik ve sevinçlerle kutlamakta niçin sakınca olsun? Aslında zaman kavramı izâfidir. Günümüzde bile Rumî, Hicrî ve Miladî olmak üzere üç takvim vardır. Dolayısıyle yılbaşı, milletlerin örf, adet, kültür ve kabul ettikleri takvime göre değişmektedir. Nitekim kamerî aylara ve hicrî takvime göre yılbaşı Muharrem ayının ilk günüdür. Olayı bu şekilde ortaya koyduktan sonra normal hallerde örf, adet ve kanun gereğince, zararlarından ötürü yasaklanan bazı davranışlar yılbaşı perde edilerek geçici bir süre için meşru sayılmamalıdır. Alışılagelen yılbaşı gecelerinin etkisinde kalınarak hindi tüketimine, çam kesimine, Noel Baba efsanesine, içkiye, uyuşturucuya, lüks ve çılgınca eğlence önceden reklamlar yapılarak davetiye çıkarmak, örf ve adetlerimiz bir yana, millî birlik, beraberlik ve ülke menfaatine ters düşmektedir. Bunlar en az yılda bir defa da tekrar edileceğine göre, varın yılbaşının olumlu ve olumsuz yönlerini siz düşünün. Elbette soyut olarak ele alındığında Yılbaşı olarak kabul edilen zaman diliminin hatası yoktur. Asıl hatalı ve yanlış olanı, diğer zamanlarda hoş karşılanmayan, hatta yasaklı olan bazı davranışları getirip yılbaşı sürecine tahsis ederek meşru saymaktır. Bu olaya tarafsızca yaklaşıldığında bilimsel olarak izahı ya da tartışılması mümkün değildir. Çünkü kaynağında hiçbir ilmî veri ve belge yoktur. O yapıyor, ben de yaparım, o halde birlikte de yapabiliriz gibi anlayışlarla yaygın hale gelen bu tür olumsuzluklar zamanla sosyal problemleri de beraberinde getirir. Artık gelinen bu noktada insanları tenkit etme yerine, bu uygulamanın fert ve toplum için zararlı olduğunu, kişisel ve sosyal bir değer ifade etmediğini, dolayısıyle bu tür davranışların bırakılmasının daha uygun olacağını belirtmemiz gerekir. Ayrıca söz buraya kadar gelmişken insan hayatında yıl, ay, hafta, gün, gece, saat, dakika, hatta saniyenin dahi önemli olduğunu açıklamak zorundayız. Çünkü insanın dünya ve ahiret kazancı da buna bağlıdır.

Nitekim Kur’an-ı Kerim de insanların hangisinin daha iyi davrandığını tespit etmek için ölüm ve hayatın yaratıldığını bildirmiştir.(6) Hayat anlamsız bir var oluş olmadığı gibi, ölüm de sonu hiçlik olan bir yok oluş değildir. Aksine hayat, bir hayırlı faaliyetler alanı, ölüm ise bu faaliyetlerin karşılığını bulacağımız ebedî varlık sahasına geçişi sağlayan bir dönüm noktasıdır. İnsan günlük, haftalık, aylık ve yıllık olarak geride bıraktığı mesaisini değerlendirerek kendi kendini sorgulamalıdır. Zira zaman kavramına karşı sorumluluk bilinci gelişmemiş kimselerin hayatta başarılı olması mümkün değildir. Yüce Allah, insanın geçmişini yoklama ve geleceğini düzenleme açısından dikkatini çekmek üzere “muhasebe” kelimesini Kur’anda 97 defa zikretmiştir. Konuya daha açıklık getirmek amacıyla şu ayet meallerine göz atalım: “İnsanlar imtihandan geçirilmeden sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılıverileceklerini mi sandılar.”(7), “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır.(Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap, “Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin, hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız.”(9)

Bu son ayetten de anlaşıldığı gibi, dünyadaki canlılar arasında vazife ve sorumluluk taşıyan yegane varlık insandır. Esasen onun hayatını anlamlı kılan, ona değer katan temel özellik, bir vazife ve sorumluluk varlığı oluşudur. Bu sebeple vazifelerini ihmal eden ve sorumsuz birhayat yaşayan insanlar gerçek anlamda insanlık değerini yitirmiş olurlar. Ancak bu ayet açıkça gösteriyor ki, ilahî sorumluluktan kurtulmak ve Allah’ın huzurunda hesap vermekten kaçmak hiç kimse için mümkün değildir. Bununtersini düşünmek, ahlak nizamını ve bu nizamıntemeli olan mutlak adaleti inkar etmek sonucuna götürür.

Sevgili peygamberimiz (s.a.s.)’de, hem vaktin değerine dikkat çekmek, hem fırsatları iyi kullanmak, hem de daima muhakeme ve muhasebe yapmak bakımından bir hadiste şöyle buyurmuşlardır.

“Ölümden önce hayatın, hastalığından önce sağlığın, meşguliyetinden önce boş vaktin, ihtiyarlığından önce gençliğin, fakirliğinden önce zenginliğin kıymetini bir ganimet olarak biliniz.”(10)

Yeri gelmişken Hz. Ömer (r.a)’ın konumuzla ilgili olan şu sözünü de hatırlatmak istiyorum: “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin ve tartılmadan önce amelerinizi tartın.”(11)

Evet bu değerlendirmeden sonra dönüp yeniden bir yılın artı ve eksilerini tespit etmeye çalıştığımızda fert ve toplum hayatı bakımından iyi bir konumda olduğumuzu söyleyemeyiz. Burada kimsenin şahsî davranışı ve özel hayatı bakımından kâr ve zarar terazisini tartışmıyoruz. Esasen hiç kimsenin, diğeri üzerinde böyle bir hakkı da yoktur. “Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenemez.” prensibi Kur’an-ı Kerimde ifadesini bulmuştur.(12) Fakat sorumluluk ve muhasebe açısından konuya yaklaştığımızda, her an çevremizde olup biten olaylara karşı kademeli olarak görevlerimizin olduğu da bir gerçektir. Yüce dinimiz insanların sorumluluğunu denizin ortasındaki geminin içinde bulunan yolcuların birbirine karşı olan sorumlulukları kadar önemli kabul etmiştir. Şayet yolculardan biri veya birkaçı canım istiyor ya da su ihtiyacım var diye gemiyi delme teşebbüsünü kendisine verilmiş bir hak olarak iddia eder, diğerleri de buna kayıtsız ve ilgisiz kalırlarsa, hem geminin, hem de içindekilerin huzur ve emniyetinden bahsedilemez. Tarih benzer örneklerle doludur. Bir daha hatırlatalım ki gün, hafta, ay ve yıl izâfidir. Zaman bir şelaleden akıp giden su gibidir. Onu durdurmak ya da geri çevirmek mümkün değildir. O halde bir ata sözünde denildiği gibi “Zararın neresinden dönülürse kârdır.” Kanaatimce fert ve toplum olarak; karşılıklı anlayış, inanç ve vicdan hürriyetine saygı, diğer insan haklarına riayet, adalet, çalışma, meşru servet, sosyal barış ve huzur iklimine kavuştuğumuz gün kâr ve kazanç anını yakalamış sayılırız. Dileğimiz odur ki gelecek günlerimiz ve yıllarımız hep kazançlı olsun.

 

 

(1) Meâric, 19-21.

(2) Nisa. 28.

(3) Meâric, 22-33.

(4) Yeni Türk Ansiklopedisi Komisyon, Ötüken Yayınevi, İst. 1985 c. 7, s. 2687.

(5) a.g.e.c. 7, s. 2687.

(6) Mülk, 2.

(7) Ankebut, 2.

(Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap Kıyamet, 36.

(9) Mü’minun, 115.

(10) Feydu’l Kadir Şehru’l Câmiu’s-Sagîr, Dâru’l Maarif, Beyrut, c.2,s.16.

(11) İmam-ı Gazâlî, İhyâu Ulumi-d Dîn, Terc. Ahmet Serdaroğlu, Bedir Yayınevi, İst. 1975 c. 4,s. 728.

(12) En’am, 164.
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

    Avicenna

  • Özel Üye
  • *

  • İleti: 742
  • Nerden: Kayip Sehir
  • Rep: +73/-2
  • Cinsiyet: Bay
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Yılbaşı İçin Diyanet Hutbesi ::..
« Yanıtla #2 : 30 Aralık 2007, 14:50:32 »
Kutlanan Yilbasi dinimizde yeri olmadigi gibi, 31 Araligin 1 Ocaga gecis süresi hristiyan dininde kutsal bir gün, onlarin sene-i devriyesidir. Lakin cogu insan bunu bir eglence vesile olarak görür, bunun gercekte bir dini bayram degilde insanligin tüm Dünyada kitladigi bir eglence günü olarak görür.
Eger bir kiyaslama gerekirse, Islam dininin Sene-i Devriyesi Muharrem ayinin birinci günüdür. Tabiri caiz ise Müslümanlarin yilbasi bu gündür.
Alkol, müzik, zina, cilgin gibi eglenmek insanlarin hosuna gittigi icin ve insanoglunun bu gibi dünyevi zevklere zaafi oldugu icin, bu tür eglence onlara elbetteki daha cazip gelecektir.
Inanci olamyan bir onsan icin bunlar dogal seylerdir elbet, fakat bir Müslüman diger bir müslüman kardesini uyarmak ve ikaz etmek zorunda.

Haberlerde halka mikrofon tutup yilbasinda neler yapacaklarini soruyorlar. Bizim Milletimiz tabiki büyük bir hazirlik icerisinde, Hindiler, Alkoller, enva-i cesit cerez ve yiyecekler tüketiliyor. Birde Cam agaclari tüketii göze carpiyor tabi, yilbasi agaci adi altinda.
Diger bir vatandasa soru soruldugunda, o da cam agaci alacak gücüm olsa, alip sobamda yakip evimi isitirdim diyor.
Iste Türkiyenin iki yüzü.
Hac ve kurban zamani geldiginde herkes, oralara yatiracaginiz paralari fakir fukaraya dagitin diye ahkam kesiyor.
Bende buradan sesleniyorum. Sizde yilbasi gecesi havaya atacaginiz paralari gelin fakir fukaraya dagitin. Ama isinize gelmez tabi.

Gürültü yok, Şamataya devam...
Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Kayip bir sehir,
su ömrüm neye esir,
ne olur yanimda kalsana...

Yalnizim, cok yalinizim,
yardimcim,sirdasim yok,
ne olur sesimi duysana...


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
0 Yanıt
860 Gösterim
Son İleti 27 Aralık 2007, 09:35:23
Gönderen: Alpnur
0 Yanıt
964 Gösterim
Son İleti 26 Ağustos 2008, 16:22:03
Gönderen: sevcan turğut
0 Yanıt
1046 Gösterim
Son İleti 12 Temmuz 2010, 01:06:24
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
939 Gösterim
Son İleti 19 Temmuz 2013, 10:28:28
Gönderen: OkUr
0 Yanıt
285 Gösterim
Son İleti 04 Mayıs 2017, 12:29:43
Gönderen: agsisrael