Yüce Allah, Hz. Peygamber'e birçok şekilde vahyetti:
a) Sâdık rüya: Vahyin başlangıcı bu şekilde idi. Gördüğü rüya sabah aydınlığı gibi gerçekleşirdi.[1]
b) Vahiy meleği, görünmeksizin Hz. Peygamber'in aklına ve kalbine vahyi yerleştirirdi. Nitekim Allah Resûlü şöyle demektedir: "Rûhu'l-Kudüs (Cebrail), hiç kimsenin rızkını tamamlamadan asla ölmeyeceğini zihnime esinledi. Öyleyse Allah'a karşı saygılı olun, rızkınızı arama hususunda iyi davranın. Rızkın yavaşlığı/gecikmesi sizi Allah'a isyan ederek onu aramaya sevketmesin! Zira Allah'ın katındakilere ancak O'na itaatle ulaşılabilir."[2]
c) Vahiy meleği, Hz. Peygamber'e insan şeklinde görünür, onunla konuşur ve Allah elçisi de onun söylediklerini ezberlerdi. Vahyin bu durumunda sahabe de bazen (insan suretindeki) meleği görürlerdi.
d) Vahiy bazen zil sesi şeklinde gelirdi. Bu şekilde gelen vahiy, Hz. Peygamber'e en ağır geleniydi. Melek ona iyice sokulur, soğuğu şiddetli günde bile alnından ter boşanırdı. Hatta eğer deve üzerinde ise devesi yere çökerdi. Bir seferinde bu şekildeki vahiy geldiğinde, baldırı/dizi Zeyd b. Sâbit'in dizi üzerindeydi. O kadar ağır gelmişti ki, Zeyd'in dizi neredeyse kırılacaktı.
e) Hz. Peygamber, vahiy meleğini yaratıldığı aslî suretinde görür, melek Allah'ın iletmesini istediği âyetleri ona bildirirdi. Bu olgu, Allah'ın Necm sûresinde zikrettiği gibi iki kez meydana gelmiştir.
f) Hz. Peygamber göklerin ötesinde iken, Allah'ın Mi'râc gecesinde namazın farz kılınması vb. hususları ona vahyettiği şekil.
g) Hiçbir melek aracılığı olmadan -Allah'ın Hz. Musa'ya doğrudan konuştuğu gibi- Allah'ın Hz. Muhammed'e bizzat kendisinin konuştuğu şekil. Bu şekil, Hz. Musa için Kur'an âyeti ile tespit edilmişken,[3] Peygamberimiz için İsrâ hadîsi ile sabittir.
[2] İbn Mâce, "Ticârât", 2.
[3] en-Nisâ 4
[1] Örneğin bk. Buhârî, "Bed'ü'l-Vahiy", 3; "Tefsîru Sûreti 96", 1-3; "Ta'bîr", 1, 5.