unutulmuş yaralarıma tuzdur adın..
kavgadır kalbimin gözündeki fer....
bir devrimin eskimiş yüzüyüm... derinimde puslu ihtilaller
yanmış süt kokulu sabahların eşiğinde bekleyen gece!
bana göz kırpıyor kalabalık yalnızlığım şimdi arsızca... fütursuzca
kimi nerde arayacağımı sordum mavi gözlü hüzne
dedi “geç! aşkı geç!...”
geçemedim....
yedi geceyi geçtim. yedi güvercin vurdum. yedi yıldız biçtim. yedi nehir içtim. yedi dağ ezdim. yedi yemin verdim. yedi gül derdim. ve yedi kez titredim bakışlarının sırtında.
bir eren geçiverdi içimden o vakit. dedim “kimi, nerde arayayım?!”
dedi “vur! aşkı vur!..”
vuramadım...
bir tutam hayat buldum. kokmuştu. çekilmişti bütün suları. unutulmuştu bütün sözler.
ve sanki görmek için kapanmıştı gözlerin ayağına ölüm. ölüm kör müydü?
bir cebinde birikmiş kan buldum kullanılmış hayatın. alıp bağrıma bastım. sonra biraz daha yokladım ve bir and buldum sol dikişte. dedim” kimi, nerde arayayım?!”
dedi “sök! aşkı sök!..”
sökemedim...
bir şiir yazdım kalbine. içinde kalbin hiç geçmedi. bir çığlık çığırdım utancın yüzüne. karanlık çatladı. kalbin ıssızlığına yağmur gibi düşürdüm şimşekleri. ve gözlerime çark ettim karabasanları. bir elimi sana verdim ötekini aramadım bile. bir yangın geçiverdi yamacımdan. dedim “ kimi, nerde arayayım?!..”
dedi “ kır! aşkı kır!..”
kıramadım...
eşkıya bir kahır biçti ömrümü
sonrasında canhıraş kavgalar..küskün ölümler...
aynı yollardan geçtim..farklı sehpalarda idam edildim
ve unutmanın en deli yükünü taşıdım ben, sözlerinin kahpe yüzünde!!!
yalanın ve ihanetin insafsızlığı bendeydi...
benden soruldu uykusuzluğun yük olduğu gecelerin hesabı!
aşkı geçemedim, vuramadım, sökemedim, kıramadım!!!
kendime kaldım... kendimi topladım. tuttum elimden. bağladım gözlerimi
“aşk!” dedim attım içime seni...
sonrası kimsenin kalbini meşgul etmeyecek kadar basit:
içimde bir sen aşk içinde...
içimde bir ben bir sen içinde
içimde bir biz bin hiç içinde...