SOLGUN alınlar...
Buruk ve hayata küsmüş bakışlar... Ayıpsa ayıp!
Edepsizlikse, edepsizlik!
Utandım, utandı, utandılar...
İnsanların kimi fakirlikten, kimi şişmanlıktan, kimi mahallesinden, kimi de cahil olmaktan utanırmış.
Ama hiç kimse pazar yerinden yiyecek artığı toplayan insanlar gibi utanmamıştı yokluğundan ve yoksulluğundan.
Yüzündeki acılarını kasketiyle saklamaya çalışan bir baba...
Ve başındaki eşarpla, neredeyse yüzünü kapatmış bir anne...
Belli ki utanıyor, belli ki tanınmaktan korkuyorlardı.
“Nedir” diye sordum önce onlara, sonra kendi kendime.
Bir babayı, bin anneyi pazar yerinden artık toplamaya iten şey nedir?
Cevap gecikmedi!
“Sen yoksulluk nedir bilir misin evlat” diye başladılar söze; isimlerini yazmamak, resimlerini basmamak koşuluyla.
Sordular:
“Hayatında günlerce yırtık çorap ve ayakkabıyla dolaştın mı hiç?
Sen kırmızı ete hasret kalıp, Kurban Bayramlarını iple çektin mi hiç?
Sen eve ekmek götürememek nedir bilir misin oğul?
Ve sen çocukların meyve istediğinde alamadığın için boynu bükük kaldın mı hiç?”
Sorular... Sorular... Sorular...
Cevaplaması zor, insanın boğazında düğümlenen sorular...
“Geçinemiyoruz!”
Bu diyalogları Başkent Ankara’nın bir semt pazarında yaşadım bir akşam üzeri.
Başka mahalleler ve başka semtlerden gelmiş insanlarla...
Bir tanıdık, bir yakın, bir akrabaya yakalanmamak için tek bir şey söylüyorlardı: “Geçinemiyoruz!”
Kimi memur emeklisi, kimi ev kadını...
Kimi asgari ücrete mahkum, kimi ise açlığa!
Pazar yerinin yakınındaki bilbord ilanına bakıp kafa sallıyorlardı, panoda yazan, “Kriz varsa, çare var. Hadi pazara çıkın” sözlerine..
Evet, vatandaş pazara çıkmıştı...
Ancak onlar alışverişe değil, çöpe atılan çürük sebze ve meyveleri toplamaya.
Ve o an bir kez daha düşündüm; insanlarının birçoğu açlık sınırında olan ülkede anne olmak, baba olmak, evlat olmak ne kadar da zor.
Bir tarafta çöplerden bir parça ekmek bulabilmek için uğraşan insanlar...
Diğer tarafta, ekmek beğenmeyen ve köpeğinin mamasını Fransa’dan getirenler...
Bir tarafta yokluk yüzünden intihara kalkışıp cinnet geçiren insanlar...
Diğer tarafta tam bir debdebe, israf ve sefahat...
Bir tarafta kızının gelinliğini, oğlunun damatlığını Avrupa’dan getirtip havalara dolar saçanlar...
Diğer tarafta parasızlık yüzünden evleneceği kadına yüzük bile alamayanlar...
Bir tarafta yokluktan doktora gidemeyip çaresizlik içerisinde ölümü bekleyenler...
Diğer tarafta kanayan parmağı için özel uçakla yurt dışına gidenler...
Mızrak çuvala sığmıyor!
Çizilen pembe tabloların gerçek yaşamdan oldukça uzak olduğu pazar yerlerinde yaşanan çarpıcı görüntüler maalesef içler acısı.
Ve oralarda gördük ki; “Umuda yolculuk karaya vurmuş!”
Ama olsun!
Cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizlik oranına ulaştık.
Hamdolsun!
Kredi kartları patlama yaptı, borçlu sayısı milyonu aştı.
Hamdolsun!
İç ve dış borcumuz her gün biraz daha büyüyor.
Hamdolsun!
Yoksulların sayısı gün geçtikçe katlanıyor.
Hamdolsun!
Açlık sınırında yaşama tutunmaya çalışan vatandaşların durumu giderek zorlaşıyor.
Hamdolsun!
Ve artık mızrak çuvala sığmıyor hamdolsun!
Yazan :METİN ÖZKAN
Kaynak : Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş Yap