Ulaklık Osmanlı Devletinde saltanatın bir parçası idi..
ulaklara tatar-posta götüren gibi isimlerde verilirdi.uzun yola dayanıklı at ve develeri olurdu.
Osmanlı toprakları genişledikçe merkezle uçların arasında haber alış verişi,dış irtibatlar bi hayli zorlaşmıştı.Çünkü gidilecek yol artıyordu..
Ulaklar gittikleri güzergah üzerinde binekleri yorulur yada sakatlanırsa tebadan hatta askerden bile at alabilme hakkına sahipti.Bu durum zamanla zorlamaya dönüştü.Halkın elinden zorla hayvanı alınıyordu.Üstelik hiç bir ücret ödemiyorlardı.Dönemin tarihçileri bu durumu Ulak zulmü olarak adlandırmıştır.Çünkü atlarını vermek istemeyenlere zulm edilmiş bir çoğu öldürülmüştür(!)
1539 senesinde Ayaz Paşa vefat edince yerine Lütfi paşa almıştır.Ulak zulmü hakkında calışmalar yapmış olan Lütfi paşa ilk iş olarak padişah Kanuni Sultan Süleyman'ı durumdan haberdar etmiştir.Kanuni durumdan rahatsız olmuş ve Lütfi paşaya durumun düzeltilmesi emrini vermiştir(!)
Kanuni hak yenmesine karsıdır.O bunun yükünü kaldıramayacağını belirtmiş sorunun en kısa zamanda cözülmesini istemiştir..
işin garip tarafı Lütfi paşa bu durumu batılı devletlerin temsilcileriylede konuşmuştur.Sizlerde Ulakların bu şekilde davrandığı görülürmü diye sorduğunda aldığı olumsuz yanıt iyice içerlemesine sebep olmustur.
topraklar genişledikçe Ulak zulmü arttı demiştik.Büyümenin getirdiği sonuclardır bunlar.Durum öyle bir hal almıştırki yine dönemin tarihçilerinden ''memlekette at kalmadı,artık zengini fakiri merkebe biner oldu'' dediklerini okuyoruz.At sayısında düşüş olmuş üstelik fiyatlarda artmıştır.
Lütfi paşanın çözümü:
güzergah üzerinde konaklama yerleri tayin etmiş,burada sırf ulaklar için at yetiştiriciliğini teşvik etmiştir.Böylelikle kimsenin malına ve canına zarar gelmeyecek,ulaklarda işlerini aksatmadan sürdürebilicekti.Buna ''menzil teşkilatı'' adı verilmektedir.
Batılı bir seyyahın gözünde Türk Ulağı:
Batılı bir seyyah şöyle anlatıyor;
ben ona rastladığımda cok şaşırdım.Sanırım ırkının en yakışıklısı idi.Sacı ve sakalı öyle itinalı taranmıştıki tek teli bile atlanmamıştı.Kıyafetleri yaldızlı ve güzel,eğeri pırıl pırıl..Atı en secilmiş ve güzel attı.Onun bu durumu üstelik oldukça itimat vericidir..Görülmeye değer Türk şowalyesidir..
ancak bu seyyah İstanbul'dan çıkışında görmüştür Ulağı.Bir de geri gelişini anlatır;
onu doğuran anası bile görse tanıyamaz..Üstü başı toz ve toprak içinde haline bakan garip bir bedevi sanır.Gelir gelmez zorla kendini atından atar ve ağrılar içinde kıwranır..
Ulaklar hakkında:
Ulaklar yola techizatsız cıkmazlardı.Silahları olurdu..
Ulakların İstanbul'dan-edirneye gidişi 2 gündür ve bu dönemin en hızlı yöntemidir.
İstanbul-Bağdat arası rekoru 14 günmüş.Ancak bir Ulak bu süreyi 9 güne indirerek rekoru egale etmiştir.İşin talihsiz yanı yeni rekortmen dönüşünden sonra 2 gün dayanabilmiş,vefat etmiştir...
Alıntı.