Günlerden cuma…
Uhut’a gelenler var.
Medine yolu toz duman…
Uhut’a gelenler var.
Bir dağılsa da şu hava,
Görsek medine-i münevvere’den uhut’a gelenleri.
Bir görsek allah rasulü’nü
Ve eroğlu erleri…
Bakın göründüler işte;
Atının üzerinde evrenin efendisi!
Cihanın gözbebeği!
Uhut’un sevgilisi!
Sağında ve solunda ashab-ı güzin
Önündeyse iki üveyk yürüyor;
Biri sad bin muaz,
Diğeri sad bin übade.
Allah’ım bu ne edep
Atlarının bile başı yerde…
Bakın şu iki gence!
İkisi de onbeşinde…
Şu kısa boylu olanı rafi’ bin hadic!
Parmaklarının ucuna basıyor ki
Boyu uzun görünsün!
İyi ok attığı söylenince
İzin veriyor efendimiz.
Diğer gençse semüre bin cündüp…
Ağlayarak peygamberinin yanına gidiyor.
Ya rasulallah! diyor,
Rafi’ye izin verdiniz. bana niye izin yok?
Ben rafi’yi güreşte yeniyorum.
Efendimiz tebessüm buyuruyorlar.
Ve bu iki ana kuzusuna güreş tutturuyorlar.
Semüre rafi’yi yenince güreşte,
Fahr-i kainat ona da izin veriyor.
Günlerden cumartesi…
Uhud’a gelenler var.
İşte ayneyn tepesi-okçular tepesi-
Başlarında abdullah bin cübeyr
Sultanı dinliyorlar.
Düşmanı yendiğimzi görsenizde
Size haber vermedikçe, adam göndermedikçe
Yerlerinizden asla ayrılmayın!
Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi
Ben size adam göndermedikçe
Yerlerinizden asla ayrılmayın!
İki ordu da hazır…
İki ordu da harp nizamında…
Ve uhud’un kalp atışları dışında yeryüzü nefes bile almıyor!
Sessizliği bozan kureyş’in sancaktarı’dır.
Söylediği her söz küfür kokulu…
Benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar!
Bu bir meydan okumadır.
Cevapsa bir çift ayak sesi…
Gözler uhud toprağında yürüyen bu ayaklarda…
Kime ait bu adımlar ki bastığı toprak ‘allah’ diyor!
Ve esedullah namıyla hz. Ali(r.a.) yürüyor.
Birkaç saniye, bir tek hamle…
Allah’ın(c.c.) arslanı dimdik ayakta
Kureyş’in sancağı ise yerde…
Ardından bir başkası yükseltiyor sancağı
Ama bilmiyor ki bu defa kim var uhud meydanında
Gökyüzünde yıldırımlar
Yeryüzünde hamza var.
Asıl şimdi başladı uhud’un türküsü.
Tam üç katı düşmanla peygamber(a.s.m) ordusu
Göz göze ve diş dişe.
Uhud’da yiğitler var.
İşte: ebu lücane…
Kılıcın üzerinde bir yazı
Korkaklıkta ar
İlerlemekte şeref var!
İşte: musab bin umeyr…
Zırhını giyinince
Nasılda peygamber’e(a.s.m.) benziyor.
Ve döne döne savaşan hz. hamza…
Ben allah’ın(c.c.) arslanı’yım diyor!
Ebu katade’ye bakın.
Bakın bir ok fırlıyor müşrik yayından
Bir havayı yara yara geliyor.
Hedefte rasulullah(a.s.m.) var.
İşte: ebu katade…
Okun fahr-i kainat’a(a.s.m) doğru gittiğini görünce
Allah’ı(c.c.) andı önce
Ve uzattı başını!
Ok katade’nin gözüne saplandı.
Uhud’da yiğitler var…
Şirk ordusunu bozguna uğratan…
Ömer bin hattab’a bakın
Gözleri çakmak çakmak…
Ama telaş var yüzünde hz. Ömer’in(r.a.)
Bu ne hal ey ömer…
Düşman hüsran yaşarken
Zafer kaznılmışken
Bu ne hal ey koca ömer!
Niçin okçular tepesine bakıyorsun?
Neler oluyor orda?
Niye iniyor okçular ayneyn tepesi’nden?
Allah rasulü(a.s.m) haber vermeden niye iniyorlar?
Ey abdullah bin cübeyr!
Durdursana okçuları!
Durun, Allah(c.c.) aşkına durun!
Arkanızdan düşman geliyor, inmeyin yerinizden.
Sahabe sendeliyor inmeyin yerinizden.
Kainat yalvarıyor inmeyin!
Sultanlar sultanı’nı(a.s.m) incitecekler, inmeyin!
Peygamber(a.s.m) ordusu iki ateş arasında…
Efendimizin(a.s.m) etrafında on beş sahabe…
Bakın, mübarek elleri rasulullah’ın(a.s.m.)
Yüzüne kapanıyor!
Kainatın affı için semaya kalkan eller
Şimdi kan içinde!
Yetiş ey ebu ubeyde!
Nur saçan yüz kan içinde!
Zaman donuyor sanki,
Ve dudaklarının arasından birşey düşüyor.
Kıpkırmızı bir yakut gibi
Peygamberin(a.s.m.) mübarek dişi!
Uhud dağı’nı bir titreme alıyor.
Zaman donuyor sanki,
Ve gökler yırtılıyor!
Uhud dağı’nı bir titreme alıyor!
Kimse uhud’a ilişmesin.
Çünkü bir ses geliyor altı yerden!
Muhammed’in(a.s.m.) dişi yere düşmesin!
Ve cibril-i emin yaratıldığı günden beri,
En hızlı inişiyle iniyor!
Çünkü altı yönden bir ses geliyor!
Yere düşmesin muhammed’in(a.s.m.) dişi!
Kara bulutlar çöktü uhud’a!
Bir ses ortalığı velveleye verdi:
Muhammed(a.s.m.) öldürüldü!
Muhammed(a.s.m.) öldürüldü!
“eğer o(a.s.m.) öldürüldüyse ben niye yaşıyorum!”
Diyen enes bin nad atıdı küfrün alevleri arasına!
Artık yaşlı gözler sevgili’yi(a.s.m.) arıyor.
Kab bin malik hz. sesi duyuldu:
“rasuluh(a.s.m) yaşıyor,
Allah(c.c.)’ın rasulü(a.s.m.) yaşıyor,
Onu(a.s.m.) miğferinin arasından ışıl ışıl parlayan gözlerinden tanıdım.
Habibullah(a.s.m.) yaşıyor.
Onu(a.s.m.) şefkat dolu gözlerinden tanıdım.”
Ashab-ı güzin’in sevincine bir bakın!
Uhud’un sevincine bir bakın!
Hz.hamza duydu ya bu yeter!
Rasulullah(a.s.m.) yaşıyor ya bu yeter!
Yine daldı hamza kureyş’in dalgalarına!
Ama savaşırken bir ara sendeledi hamza.
Ve boşlukta bir mızrak belirdi.
Ey hamza! uhud’u her anışımızda kaç mü’min girmek ister mızrakla senin arana?
Kaç mü’min keşke ben öleydim, keşke mızrak benim sineme saplansaydı der?
Ama şehidlerin seyyidi sensin!
Şehidlerin efendisi sensin!
Uhud’da şehidler var…
Şehidlerin seyyidi hamza var uhud’da!
Rasul-i zişan’ın(a.s.m.) gözlerinden boşalan yaş,
Hamza’yı yıkar gibiydi!
Fahr-i kainat(a.s.m.) hiç bu kadar elem duymamıştı!
Hiç bu kadar üzülmemişti!
Ve amcasına hiç böyle seslenmemişti:
“ey rasulullah’ın(a.s.m) amcası hamza;
Ey allah(c.c.)’ın ve rasulü’nün(a.s.m) arslanı hamza;
Ey hayırlar işleyen hamza;
Ey rasulullah’a(a.s.m) koruyucu olan hamza;
Allah(c.c.) sana rahmet etsin!
Eğer senden sonra yas tutmak gerekseydi;
Sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım!”
Ve bir ayet yankılanıyor ahzab dağında:
(bismillahirrahmanirrahim-rahman ve rahim olan allah’ın adıyla!)
“mü’minlerden öyle yiğitler vardır ki,
Onlar allah(c.c.)’a verdikleri sözde sadakat gösterdiler.
Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar
Çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi.
Kimisi de şehid olmayı bekliyor.
Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.”
Dursun Ali ERZİNCANLI