Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: TOKALAŞMA VE KUCAKLAŞMANIN DİNİMİZDEKİ HÜKMÜ
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 0 cevap var
OkumaGösterim: 1115
Google Özel Arama

Gönderen Konu: TOKALAŞMA VE KUCAKLAŞMANIN DİNİMİZDEKİ HÜKMÜ  (Okunma sayısı 1115 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    ђ๏Ŧєєz

  • Özel Üye
  • *
  • Avatar Yok

  • İleti: 6692
  • Nerden: eksi25 - Erzurum
  • Rep: +586/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • MSN Messenger - hofeez@sevdaligul.com
    • Profili Görüntüle E-Posta
  • Çevrimdışı
TOKALAŞMA VE KUCAKLAŞMANIN DİNİMİZDEKİ HÜKMÜ
« : 24 Haziran 2008, 01:56:52 »


 

Burada insanî ve sosyal ilişkilerin çok yaygın bir yönü olan ve dostluk,
sevgi ve saygı tezahürü olarak kabul edilen el sıkışma, el öpme ve sarılıp
kucaklaşma gibi konulara değinmek yerinde olur. Toplumdan topluma ve
geleneklere göre değişen ve farklı anlam ifade eden bu tür davranışlar hakkında
Kur’an ve Sünnet’te açık bir hüküm yer almaz. Ancak konu bir yönüyle
dinin kadın erkek ilişkilerine, mahremiyet ölçülerine ve cinsî hayata
ilişkin olarak getirdiği düzenlemelerle ilgili olduğu gibi, bir yönüyle de dinin
sosyal bütünleşmeyi destekleyen kural ve tavsiyeleriyle ilgilidir. Konu birinci
açıdan ele alındığında çekimser davranma ve bazı kayıt ve sınırlamalar
getirme ihtiyacı doğmakta, ikinci açıdan ele aldığında ise konuyu toplumların
inisiyatifine bırakıp ilke olarak desteklemek temayülü ağır basmaktadır.
Günümüz İslâm âlimlerinin bu tür yeni meselelerde farklı görüşler öne
sürmeleri bu açı ve gerekçe farklılığından kaynaklanmaktadır.

İnsanların uygun vesilelerle sevgi ve saygı belirtisi olarak tokalaşmaları,
birbirlerini kucaklamaları, din kardeşliği, akraba sevgisi ve komşuluk ilişkileri
gibi ilkeler açısından esasen çok olumlu birer davranıştır. Bununla
birlikte, daha önce cinsî hayata ilişkin haramlar ve helâller konusunda
temas edildiği üzere, İslâm’da karşı cinsler arası ilişkilerde mahremler (birbiriyle
evlenmeleri dinen câiz olmayacak ölçüde yakın akraba) ve mahrem
olmayanlar ayırımı da yapılarak bazı ölçüler ve sınırlamalar getirilmiştir. Bu
yasaklama ve kısıtlamalar ilke olarak karşı cinsler arası ilişkilerde söz
konusu olmakla birlikte muhtemel sapmaları, aşırılık ve yanlışlıkları önleme
düşüncesinden hareket eden bazı fakihler erkeklerin ve kadınların kendi
cinsleriyle kucaklaşmasını hoş da karşılamamış, mekruh görmüşlerdir.
Fakat Hanefî fakihlerin çoğunluğu ile diğer bir kısım fakihler ise, bunda bir
sakınca olmadığı görüşündedir. Bu bilginler görüşlerini, Hz. Peygamber’in
Hayber’in fethi günü Habeşistan’dan dönen amcazâdesi Ca‘fer b. Ebû Tâlib’i
büyük bir sevinçle karşılamış ve onu kucaklamış olması hadisesiyle desteklemişlerdir.

Esasen bu tür davranışların hükmünü, “İslâm’da kucaklaşma yoktur” gibi
kategorik ifadelerle hemen kestirip atmak veya başka dönemin şart ve
gelenekleri dikkate alınarak verilmiş hükümleri öne sürerek ispatlamaya çalışmak
doğru değildir. Aksine, öncelikle davranışın salt mahiyetine bakıp onu genel
ilkeler açısından test etmeli, daha sonra, içinde yaşanılan toplumda mevcut örf,
âdet ve gelenekler açısından durumuna bakmalı, ondan sonra o davranış
hakkında bir değer yargısında bulunmalıdır. Eğer örf, âdet ve gelenek farklı bir
muhtevada oluşmuş ve farklı bir yönde gelişmiş ise, daha farklı bir kültür ve
geleneğe sahip önceki dönem fakihlerinin bu konuya ilişkin açıklamaları aynen
değil de korumak istediği amaç yönüyle ele alınmalıdır. Bazı Batı ülkelerinde iki
erkeğin, kucaklaşıp öpüşmelerinin, onların eşcinsel olduğu anlamına gelebileceği,
aynı davranışın Türkiye’de de aynı mânaya gelmesini gerektirmeyeceği
için, kucaklaşmanın hükmünü Avrupa’daki anlamına göre değil, Türkiye’deki
mânasına göre belirlemek gerekir.

Günümüz müslümanları arasında benzer bir sorun da, kadınlarla erkeklerin
el sıkışmaları hususunda yaşanmaktadır. Konu mevcut şartları ve
toplumsal ilişkileri ve değişimi de göz ardı etmeyen bir yaklaşımla ele alınıp
değerlendirildiği vakit, kadın ve erkeğin el sıkışmasının gelenek ve görgü
kuralları açısından ve dinî hüküm açısından ayrı ayrı ele alınması gerekli olur.

Toplumların veya belirli kesimlerin kültür ve geleneğinde böyle bir tokalaşma
âdeti yoksa, kadınla erkeğin el sıkışması kadının mahremiyeti,
dokunulmazlığı açısından olumlu karşılanmıyor veya erkeğin kıskançlığını
mûcip oluyorsa, bu durumu sosyal bir realite, bu tutumu en azından bir
insan hakkı şeklinde kabul edip böyle bir çekimserliğe saygı duymak gerekir.
Bu, konunun gelenek ve kültür boyutudur. Böyle olduğu için de kendisi
elini uzatmadıkça tokalaşmak için kadınlara el uzatılmaması ve emrivâki
yapılmaması, kadınların tokalaşmaya zorlanmaması, kadının tokalaşmak
için erkeğe elini uzatması halinde tokalaşılması hemen hemen bütün kültürlerde
yaygın bir nezaket ve âdâb kuralıdır. Onun değişimiyle birlikte
buna bağlı davranışlar da biçim değiştirebilecektir. Ancak gelenek ve kültür
farklılığı toplumların zenginliği olup onlar arasında ileri ve geri, gelişmiş ve
ilkel diye ayırıma gidilmesi, bu tür nitelendirilmeler yapılması yanlış olduğu
kadar izâfîlik de taşır. Bu itibarla topluma bu veya şu yönde kültür değişimi
empoze etmek, bu yönde politikalar oluşturmak yerine bunu toplumların
tabii gelişim ve değişim sürecine bırakmak en uygun olanıdır.

Kadın ve erkeğin birbirleriyle tokalaşmasının dinî hükmü ise, konunun
bir diğer boyutudur. Elbette ki bu tür konularda örf ve âdetin, gelenek ve
törelerin oluşumunda dinin birinci derecede etkisi vardır. Aynı yargının tersi
de mümkündür; yani toplumların kültür ve geleneğinde mevcut çekimserliğin
giderek dinî bir atmosfere taşınmış olması da muhtemeldir. Böyle bir davranışın
dinen günah, mekruh veya haram olduğunu söyleyebilmek için bunun
din açısından gerekçelerini ortaya koymak gerekir. Özetle belirtmek
gerekirse, kadın ve erkeğin tokalaşmasını yasaklayan bir âyet olmadığı gibi
Hz. Peygamber’in bu yönde herhangi bir sözü de yoktur. Resûlullah’ın kadınlardan
biat alırken onlarla tokalaşmamış olması, o toplumda kadınlarla
tokalaşma âdetinin mevcut olmadığından, Resûl-i Ekrem’in kadınlarla tokalaşmayı
câiz görmediği şeklinde değil de kadınlarla biatlaşmada toplumun
kültürüne uygun bir usulü uyguladığı şeklinde anlaşılmalıdır. Bu sebeple, bu
yöndeki rivayetlerden sarih bir yasaklama hükmü çıkarmak doğru olmaz.
Ancak o dönemde kadınlarla erkeklerin tokalaşmaları gibi bir âdetin bulunmadığı
bilinmektedir. O halde tokalaşmanın günahlığı hükmü nereden çıkmıştır?
Yaygın olarak kabul edilen bir fıkıh kuralına göre, harama götüren
şey de haramdır. Başka bir ifadeyle bir şeyin vesilesi, kendisi hükmündedir.
Tokalaşmanın günahlığı/haramlığı hükmü bu kuralın işletilmesiyle elde edilmiştir.
Şöyle ki; İslâm dini zinayı kesin olarak yasaklamış, zinaya götürücü
yolları da mümkün olduğu ölçüde kapatmaya çalışmıştır. Bunun için zina
sadece cinsel temastan ibaret sayılmamış, aralarında evlilik bağı bulunmayan
kimselerin cinsel içerik ve amaçlı birtakım davranışları da yasak kapsamında
mütalaa edilmiştir. Ancak bu yasaklamanın ne gibi davranışlara kadar
uzanacağı, arada kurulacak sebep-sonuç ilişkisine göre değişebilecek
niteliktedir. Nitekim kadın ve erkeğin tokalaşmayla gerçekleştirdikleri yakın
teması zinaya götürücü bir sebep, bu konuda ilk adım olarak görenler kadın
ile erkeğin tokalaşmasının haram olduğu hükmüne varmışlardır. Bu tokalaşmanın
zinaya götürme ihtimali zayıfladığında hüküm de haramlıktan
mekruhluğa indirilmiş, daha doğrusu bunu zayıf bir ihtimal olarak görenler
ihtimalin derecesine göre tokalaşmanın tenzîhen veya tahrîmen mekruh olduğunu
söylemişlerdir. Bu çizgi devam ettirilecek olur da eğer tokalaşmanın
zinaya götürmesi muhtemel görülmezse, bu takdirde onun mubah olduğunu
söylemek mümkün olur. Öte yandan tokalaşmanın zinaya götürme ihtimalini
taşıyıp taşımadığı hususu da, genel ve kategorik olarak değil, belki
toplumun çeşitli kesimlerine, insan ilişkilerinin ve davranışlarının biçimlerine
ve ortamına göre değişkenlik gösterebilecek bir husustur. Benzeri bir
durum mahremler arası ilişkilerde de geçerlidir. Dinin açık ilkelerinde, emir
ve yasaklarında bu tür bir görecelik söz konusu olmazken onları koruyucu
mahiyetteki dolaylı sınırlama ve tedbirlerde bundan söz edilebilir. Bu itibarla
fertlerin, dinin bu önlemlerle korumak istediği ilkeleri ve sakındırmak istediği
hususları bilmesi ve davranışlarını ona göre ayarlaması, bu konuda
bireysel inisiyatif ve sorumluluğa alan bırakılması gerekir.


Kaynak: Diyanet İslâm İlmihali


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
0 Yanıt
961 Gösterim
Son İleti 25 Mayıs 2007, 22:50:29
Gönderen: çoban
0 Yanıt
886 Gösterim
Son İleti 02 Kasım 2010, 19:23:57
Gönderen: sevdaligul
1 Yanıt
1987 Gösterim
Son İleti 08 Nisan 2012, 23:46:54
Gönderen: edepli
0 Yanıt
546 Gösterim
Son İleti 20 Mayıs 2015, 10:33:44
Gönderen: halukgta
0 Yanıt
351 Gösterim
Son İleti 17 Ağustos 2019, 10:59:04
Gönderen: halukgta