Selem akdi ile ilgili senetler şu üç şekilde yazılabilir:
1-) Bu senet, "filan şahsın, filana, şu kadar dirhemi teslim ettiğini ve bunu, o şahsa naklen verdiğini" beyan eder.
Aynı mecliste şöyle denir ve yazılır: "Islanmış ve rutubetli olmayan şu kadar ölçek buğdayı, şu tarihten başlamak üzere, şu müddete kadar sahih ve caiz bir selemle şartsız ve muhayyerlik hakkı olmadan, fesadsız, —senette olduğu gibi— vasfedilen mahalde, şu şehirde teslim etmek üzere, akid yapıldı.
Bunu da kendine selem yapılan şahıs, selem sahibinden bunu kabul ederek, bütün dirhemleri, birbirinden ayrılmadan ve bir işle meşgul olmadan önce teslim aldı. Akd meclisinden, bir birinden memnun olarak ayrıldılar." diye yazılır.
Burda tazminat zikredilmemiştir. Çünkü, satılan teslim alınmış değildir.
2-) Tarafların ikrarları ve şahitlerin şehâdetleri şöyle yazılır: Filan ve filân şahitlerin huzurunda, filan şahıs, filana, şu kadar dirhem teslim eyledi." denir ve önceki gibi yazılarak yazı tamamlanır.
3-) Önce, kendisine selem yapılanın ikrarından başlanır ve selem sahibinin bu ikrarı doğrulaması, ona affedilir. Zahîriyye'de de böyledir. [105]
11- ŞÜF'A HAKKI İLE İLGİLİ YAZILARDA BULUNMASI ŞART OLAN HUSUSLAR
İmâm Muhammed (R.A.), d-Ani*da şöyle buyurmuştur:
Bir kimse, bir ev satın alıp, onun parasını da peşin ödeyerek evi teslim alır; bu evin de bir şefi'i olur ve o da şüf'a hakkını alır; evi satın alan şahıs da, bunu olduğu gibi yazdırmak isterse; nasıl yazdırır?
Bize göre şefi'in süf a hakkını alması, sahih talepten sonra olur.
Talep ise üç nevidir:
1-) Talebü'I-Müvâsebe;
2-) Talebü'l-İşhâd ve takrir,
3-) Talebü'l-Temlîk.
Şefi müvâsebe talebiyle talepte bulunur ve kendisi için hüccet olsun diye, onun yazılmasını isterse, o zaman şöyle yazılır:
Gerçekten filan, filandan, şu yerdeki, şu hudutlu evin tamamını, şu kadar dirheme, sahih bir satın alışla satın aldı ve evi teslim alarak, parasını da peşinen ödedi. Bu evin şefîi olan filan şahsa, (onun şüf'aya istihkak sebebide söylenir.) Önceden, bu hudutlu evi, şu kadar paraya satıldığı haber verildi. Şefi'de akabinde; müvâsebe talebiyle şüf'a hakkını talep etti ve hiç durmadan ve beklemeden, sahih bir taleple: "Ben, şu sebebden dolayı bu hudutlu evden şuf'a mı istiyorum; dedi." denir ve bu yazı (senet) böylece tamamlanır.
Yazıda (senette) müşterinin adı ve satıcının adı yazıldı; halbuki burada, satıcının adı söylenmedi. Bu, bize göre caizdir. Çünkü, bazıda vali alımlarda, müşteri ve satıcı yabancı menzilindedirlef .Aneak, bazı âlimler: "Ev teslim oldukdan sonra, şüf'a alınır." buyurmuşlardır. Biz, bundan kaçınarak, ikisinin adını da söyledik ve şefıin hak sahibi olma sebebini zikreyledik. Çünkü, âlimler sebeblerde, ihtilaf eylediler.
Bazılarına göre; şüf'a, kapılar sebebiyle olur; bazılarına göre ise; komşuluk sebebiyle olur. Bazılarına göre de; bitişiklik sebebiyle olur.
İmâm Safi, (R.A.)'ye göre, civar sebebiyle asla şüf'a hakkı sabit olmaz.
Bize göre, bir takım mertebeler üzerine şüf'aya hak sahibi olunur.
1-) Bir şeyde ortaklık sebebiyle şüf'a hakkına sahib olunur.
2-) Mülkün hukukuna ortak olmak sebebiyle şüf'aya hak sahibi olunur. Yol gibi...
3-) Civar (= komşuluk) sebebiyle, şüf'aya hak sahibi olunur.
En uygun olanı, şüf'a hakkını iyice açıklamakdir. Ancak böyle olursa, hâkim, şüf'a hakkının başka bir sebep vasıtasıyla mahcub olup olmayacağını (- ortadan kalkıp kalkmayacağını) bilebilir.
Şüf'a hakkı, şefiin kendisine haber verilince, o talepte bulunmazsa, —haber veren bir elçi ise— âdil olsun, fasık olsun; hür olsun, köle olsun; küçük olsun, büyük olsun (fark etmez) haber verilince, talepte bulunmaz ise (şüf'a hakkı ) sakıt ve bâtıl olur.
Hasan bin Ziyâd, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Satışı iki erkek veya bir erkekle iki kadın söyler (= haber verir) şüf'a sahibi de talepte bulunmazsa; onun şüf'a hakkı bâtıl (geçersiz) olur.
İmâm Mnhammed (R.A.), İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Muhbirde, şehâdetin aded veya adalet gibi bir tarafı bulunur; şüf'a sahabi de talebte bulunmazsa; şuf'ası bâtıl olur.
İmâmeyne göre, hangi sıfatla olursa olsun, bir kişi haber verince, şüf a sahibi talepte bulunmazsa; —muhbirin (= haber verenin) doğruluğu zahir olunca— şiira hakkı bâtıl olur.
tşte biz, tevehhüm edicinin tevehhümü kalmasın diye Önce haberi yazdık.
Şayet şefie bir veya iki habercinin haberi ulaştığı hâlde, o tevatür haber için beklerse; şüf*a hakkı batıl olur.
Önce haber verildiği hâlde talebte bulunmaz; sonra ikinci defa haber verilince o zaman talebte bulunursa; bu talebi sahih olmaz. İşte biz, bunu ortadan kaldırmak için: "şüf a talebi, beklemeksizin, saatinde yapılacaktır.'* diye yazdık. Çünkü âlimler, muvâsebe talebinin müddetinde ihtilâf eylediler.
Zâhirü'r-rivayede, beklemeksizin (fevrî olarak) talebde bulunmazsa, şüf ası bâtıl olur.
Hişâm, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu rivayet eylemiştir:
Şüf'a talebinin vakti, onu öğrendiği meclistir.
Şeyh Ebû'l-Hasan eLKerhî, bunu kabul eylemiştir.
Hasan bin Ziyad: "Üç gün bekler", buyurmuştur.
Bu, İbnü Ebî Leyla'nın kavli ve İmim Şafi'nin kavillerinden biridir.
Sonra, biz şöyle yazdık: Şüf a talebinin lafzı hususunda, insanların anlayabileceği hangi lafızla olursa olsun, onunla istek, murat oluyorsa işte o sahihdir. "Talep eyledim'*.: "İstiyorum." "Ben talibim." ve benzeri gibi sözler...
Muvâsebe talebinde, şahit edinmek gerekmez.
Keza, üç şeyden birinin hazır olması (satıcı, alıcı veya ev) muvâsebe talebinin sıhhati için şart değildir.
Sonra, muvâsebe talebi yapılınca, şahit edinme ve takrir talebine ihtiyaç vardır.
Bu, talebin sıhhatinin şartı, talebin, satıcının veya satın alan şahsın yahut satın alınan şeyin yanında olmasıdır. Bu talep, kendisine muhtaç olunan taleptir.
Müvâsebe talebi sırasında bunlardan birisi olmaz fakat müvâ-sebe talebi bunlardan birinin yanında olursa; o kâfi gelir, Temlik talebi hariç, diğer taleblere ihtiyaç da yoktur.
Bu talebin müddeti, bu üç şeyin, birinin huzurunda temek-kün sebebiyle mukadderdir.
Şayet temekkün olduğu hâlde talep olmazsa, şüf a hakkı bâtıl olur.
Talepte, şahit edinmek lâzım değildir. Hatta, şahit dinletmese de, hasmı itiraf eylese; bu talebe kâfi gelir.
Uygun olanı ise, bu talep o eşyadan biriyle ve onlardan en yakı-myla olmaktır. Bu, şüf a kitabında böyle zikredilmiştir.
Eğer şefi, şahit talep ederek, yazıyı daha da kuvvetli eylemek isterse, öylece "filan, filandan satın aldı." diye baştan sona kadar yazılır. Sonra "filana (ya'ni şefia)", bu hudutlu yerin, şu bedelle satıldığı haber verildi. Şefi, o saatte —söylediğimiz gibi— müvâsebe talebiyle şüf'a talebinde bulundu.
Sonra da tehirsiz ve takrirsiz, şahit ve takrir talebinde bulunduğu yazılır.
En doğru olanı, talebi satıcının ve müşterinin yanında yapmasıdır. Çünkü âlimler bu hususta ihtilaf eylemişlerdir:
İbnü Ebî Leylâ: Şefi', satıcıdan, teslimden önce, da'vâdan sonra, şüf'a hakkını alır." buyurmuştur.
İmâm Şâfi (R.A.) ise "Her iki halde de müşteriden alır." buyurmuştur.
Bize göre satıcı ile da'vâ, teslimden öncedir. "Onlardan alır." sözünün yazılması, ihtiyattır.
Sonra şefi' da'vâlmm teslimine müsâade ederse, iş biter. Eğer teslimden kaçınırsa, o takdirde şefi', da'vâyı hâkime çıkarıp, şüf'asi sebebiyle, mülküyetini kendisine hükmetmesini ister.
Şefi, kitabın (yazının—senedin) tevsikini isterse; bu İmâm Muhammed (R.A.) e göre şöyle yazılır:
Bu yazı (- senet), filan oğlu filandandır. (Yani müşterîden-dir). Filan oğlu filan içindir. (Ya'ni şefi içindir.) Gerçekten ben, fi^ lan'oğhı filandan, şu yerde olan, şu hudutlu yeri, şu kadar bedelle satın aldım." denir ve satın alma hikâyesi böylece tamamlanır.
Sonra da "Sen ortaklık sebebiyle (veya karışıklık sebebiyle yahut komşuluk sebebiyle) şefi' oldun. Bu yerin satış haberi sana ulaşır ulaşmaz, müvâsebe talebiyle talepte bulundun ve şahit dinletme talebinde bulundun." der.
Her ikisi de söylediğimiz gibi yazılır.
"Talep sahihtir. Şüf'a hakkının sana tesliminin hükmünü icab ettiriyor ve şüf'a sebebiyle sana verilmesi gerekiyor. İşte bende onu sana veriyorum." der ve yazıyı böylece tamam eder. [106]
Şüf'a Hakkını, Vasinin Veya Babanın Talep Etmesi
Şüf a hakkını, baba veya vasî talep ederse; senet şöyle yazılır:
Filan küçük, bu eve.şefî idi. Müşteri bu sabînin şüf a hakkını inkar eyledi. Hâkim ona bu da'va hususunda yemin verdi. Müşteri, yemin etmekten kaçındı. Hâkim de onun aleyhine hükmeyledi. Şayet bedel dirhemler (veya dinarlar, ölçülenler, tartılanlar veya sayılanlar) ise, onu söyler ve şefinin onun mislini, satıcıya veya satın alana nakden ödediğini de söyler.
Şayet satılan, bir köle veya bir yer yahut kıymet sahibi başka bir şey ise, şefi, onu, kıymetiyle alır ve bu vesikaya (senede) öylece yazılır.
Şayet, bir evin, birden çok şefileri bulunur ve onlardan birisi gelip şüf'a hakkının tamamını alır; sonra da bir diğeri gelip, hak sahibi olduğunu isbat ederse; bunun hissesi, öncekinden alınıp, kendisine verilir ve şöyle yazılır:
Şahitler şöyle sehâdette bulundu: Filan oğlu filan, filan oğlu filandan şu evin tamamını, hudutlarıyla satın aldı ve teslim aldı. Akid meclisinden ayrıldılar.
Sonra da filan, şefi olarak geldi. Şartları yerinde olduğu halde, şüf'a hakkını istedi. Ona hükmedilerek, hâkim satıcıya veya müşteriye o yeri ona teslim etmesini emreyledi. Öyle de yapıldı.
Sonra da filan oğlu filan geldi ve beyyinesiyle şefi' olduğunu isbat ederek; hâkimden, hakkının teslim edilmesini istedi.
Hâkim de, hissesinin teslimine hükmeyledi. Öyle de yapıldı.
İkinci şefi de hakkını almış oldu ve böylece yazı tamam oldu. Muhıyt'ie de böyledir