Şahidin nesebini bilmenin yolu: Yalan üzerine toplanmaları tasavvur edilmeyen bir cemaatın, şahidin nesebini haber vermeleridir.
Bu, İmâm Ebn Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.
İmâmeyn'e göre ise, bunun yolu, iki erkeğin veya bir erkek ile iki kadının şehâdetidir.
Şart koşulan bu cemaatın hazır olması güç olursa bu durumda İmâm Ebû Hanîfe (R.A.), iki şahit şahitlerin yanında, o cemaatin, şahitlerin nesebleri üzerine şehâdetlerine şahit olurlar. İhtiyaç olunca, o şahitler, bunların nesebleri üzerine yaptıkları şehâdetlerine şahitlik yaparlar.
Elbette, bir kimsenin nesebi hakkında şahitlik yapan kimselerin, onun yüzüne bakmaları gerekir. Bazı âlimlerimiz: "Şahitlerin, gerçekten o filândır; demeleri; ona karşı helâl değildir. Amma onun huzurda olmadığı veya öldüğü zaman, şahitlerin şehâdetine ihtiyaç vardır. O takdirde şahitler, ismiyle, nesebiyle söyler.
Bilinmeyen bir adam hakkında, yalan üzere içtimaları (= toplanmaları) Tasavvur edilmeyen bir cemaat şehâdette bulunurlarsa; İmâm-ı A'zâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre ismiyle nesebiyle söylerler.
İmâmeyn'e göre ise, bu-durumda iki şahidin onların yanında şe-hâdetleri olursa, o zaman ismiyle ve nesebiyle söylerler.
Biz, bu hususu, şehâdetler Kitabında tamamen anlatmıştık. [53]
Alışverişte, Ödemeye Kefaletin Nasıl Kaydedileceği
Bir müşteri, satıcıdan kefil alırsa bunu nasıl yazar? Bu mes'ele iki vecih üzerinedir:
1-) Ya tazminata (= ödemelere) bir şahsı kefil alıp, başka bir şeye karışmaz.
2-) Veya müşterinin, satıcı üzerinde bütün bütün haklarına karşı kefil alır. Bu haklar, bu satış sebebiyle bedelden, binanın, ziraatın ekinin parasından ne olursa olsun; kefalet caizdir. Çünkü, bu kefalet borç sebebiyledir ve caizdir.
Kefalet Kitabında da böylece bildirilmiştir.
Birinci vecihte böyle değildir; orda, ancak satılan yere bir hak sahibi çıktığı zaman veya bedel geri verilirse kefalet geçerli olur; başka durumlarda geçerli değildir. Binanın, zirâatın, ekimin kıymetinden dolayı bir şey gerekmez. Çünkü tazminat —Örfde— istihkak zamanı bedeli ödemek için olur. Kefalet de bu yönde kullanılır; bunun haricinde kullanılmaz.
Satış yazısı tamamlanınca "tazminatı mucip bir hal olunca; müşteriye, satıcı parasını tazmin eder." diye yazılır. Veya bedeli, olduğu gibi geri verir." denilir.
ŞeyhıTl-islâm. Şerhı'nde şöyle buyurmuştur:
Burda başka şartların da yazılması gerekir. Meselâ şöyle de yazılır: "Satışta şart olmaksızın, buna kefil oldu." Çünkü, şartlı satışa kefil almak, kıyâsen caiz değildir. İmim Zafer (R.A.), bunu kabul eylemiştir. Bu kavilden taharrüz için, bu da yazılır.
O şartlardan biri de, "kefalet, satıcının emriyle oldu." diye yazmaktır. Çünkü, Osman cl-Bennâ'ya göre kendisi adına kefil olunan şahsın emri olmaksızın yapılan kefalet sahih olmaz. Bu yüzden, —Osman el-Bennâ'nın kavline muhalefetten kaçınmak için— "satıcı emretti" diye yazılır.
O şartlardan birisi de, kendisi için kefil alman şahsın yani müşterinin iznidir. Tazminat, kefalet meclisinde söylenilir. Çünkü, imâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, gaip bir kimse için kefalet —o kabul eylemediği zaman— caiz olmaz. Suret-i mahsûsa bundan müstesnadır.'Bu, kefalet yazısında bir örftür. Onun için, tazminat meclisinde muhatap olması ve kefalete izin vermesi imamların kavline muhalefetten kaçınmak için şart koşulmuştur.
Şartlardan biri de: Onlardan her biri (ya'ni satıcı ve yabancı kefilin her biri) adamının yerine ve onun emriyle kefildir. Çünkü, çoğu zaman, bunlardan biri hazırda olmaz ve diğeri de zor durumda olur da, hak sahibi hakkına vâsıl olamaz. Bu yüzden, birbirinin kefili olurlar ve böylece gaip olanın yerine, onun hakkını alabilir.
"Kefalet satıcının emriyle yazılır." sözü, Peygamber (S.A.V.) Efendimizin kavline muhalefetten kaçınmak içindir.
O şartlardan birisi de: Onlardan herbirini (yani satıcı, kefil ve husûmet vekilini) bu satış sebebiyle, (onlardan her birini) müşteri sağlığında ve ölümünden sonra, şöyle iddia ediyor. (Yani müşterinin valisi sahih bir vekâletle iddia ediyor.) Ne zaman o fesh olursa, ondan sonra vekile avdet edeceğinin söylenmesi gerekir. Bu, müşteri için sağlam bir tevsik olur. Çünkü, mal asıla vacip olmaz ise, kefilin üzerine de vacip olmaz. Zira kefil, asılın yükünü taşıyor demektir. Çoğu kerre, müşterinin üzerine istihkar, satıcının bulunmayıp kefilin hazır olduğu zamanda olur ve müşterinin satıcı üzerindeki hakkını, —kefile karşı da'va sebebiyle— isbat etme imkânı olmaz. Çünkü kefil, gâi-bîn yerine hasım nasbedilmemiştir. Kefil, onun yerine vekil olmamış olsaydı, husûmetde (= da'vada), onun veya başkasının emriyle, kefil olması müsâvî olurdu.
Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'da böyle rivayet etmiştir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.), İmlâ isimli kitabında şöyle buyurmuştur: Kefalet emirle (söylemekle) olursa; kefil, satıcı yerine da'vâ etme ve da'vâ edilme hakkına sahip olur.
Şayet kefalet, emirsiz olursa; o takdirde kefil, satıcı yerine hasm olarak nasB edilmez.
İmâm Muhammed (R.A.) ise: "Kefalet emirle olsun, emirsiz olsun, kefil, satıcı yerine hasm olarak nasbedilir." buyurmuştur.
Bu yönden bu mes'elede ihtilâf olunca, uygun olanı onlardan her birinin vekâletini yazmaktır ki bu ihtilafdan kaçınılmış olsun.
Keza uygun olanı, kefili satıcının yerine husûmet hakkında vekil kılmaktır. Böylece, satıcının gaip olması hâlinde, müşterinin hakkını isbatı mümkün olur.
Fakat, satıcının kefile vekil olmasına ihtiyaç yoktur. Çünkü, satıcı satış sebebiyle, müşteriye karşı olan da'vâda asildir. Âlimler, bunun için bir vecih daha zikreylediler: O da "tazminat için, onun başka bir şeye karışmaması üzere, kefil tayin etmektir.
Fakat müşterinin satıcıda olan bütün haklarına karşı kefil edinirse; —söylediğiniz gibi— kefil olduğu şeyin miktarını beyan eder. Binanın, zirâatın, ekinin kıymetini (bir dirhemden, bin dirheme kadar) ve adedini söyler. Onların kıymetini fazla olarak söylemez. En doğrusunu, ancak Allahu Teâlâ bilir.
Satışta münazaa korkusundan dolayı ikrar alınır ve şöyle denilir:
Satış, münâzaasız ve rızası ile vâki oldu. Satıcının oğlu (veya karısı yahut babası) kendisi için, satılan şey hakkında, satış veya başka bir sebeble da'va hakkı vardır zanneder.
Tazminat yazısından fariğ olunca da şöyle ikrar eder: "Bu satıcı filan oğlu filandır, (veya filan kızı filânedir ve bu satıcının karışıdır.) ikrarın şartları kendisinde toplanmış olduğu hâlde, isteyerek, ikrar eylemiştir. Satıcı kendi mülkünü satmıştır. Satan şahsın, sattığı şeyde hiç bir hakkı kalmamıştır. Hiç bir şey de da'vâ edemez. Bu müşteri, satın aldığı şeyin tamamına hak sahibi olmuştur. Bu satıcr, bu müşteriye karşı bir iddiada bulunduğu zaman o iddia bâtıldır; reddedilmiştir.
îkrar eden şahsın şifahen söylediği bu ikrara şahitler böylece şe-hâdette bulunurlar.
Veya şöyle yazılır: "—Beyan eylediğimiz gibi— filan ikrar -ledi; yazılanın tamamını söyledi" denir. Ve satış, bedeli teslim aiış,, satılan şeyi teslim ediş ve satılan şey hakkında, satıcının tazminatı; satışın, onun emriyle, izniyle ve rızasiyle yapıldığı —yukarıda söylediğimiz gibi— sonuna kadar söylenir.
Veya, yazının başına, "filan oğlu filan, filan oğlu filandan, filan oğlu filanın izniyle satın aldı." diye yazılır ve bedelin alındığı da söylenerek filanın emriyle ve izniyle alındı." denir ve Öylece yazılır. [54]
İki Evin Birlikte Satılması İşleminin Kayda Geçirilmesi
Ma'kûdün aleyh (= hakkında akid yapılan şey) iki ev ise, bu akid şöyle yazılır:
a-) Şayet bu evler birbirine bitişik iseler şöyle yazılır:
Birbirine bitişik olan ve yerleri şu köyde, şu mahallede bulunan ou iki evin tamamı, (bu evler daha öne geçtiği gibi vasfedilir ve ikisi-ninde hudutları yazılır) bütün hakları arsaları, binaları, altı, üstü bütün mürâfıkları, iki eve ait bütün haklar., içinde dışında olanların ta mamı, o iki eve ait az veya çok ne varsa hepsi yazılır ve yazı yukarıda geçtiği gibi tamam olur.
b-) Eğer evler ayrı ayrı iseler, bu akid de şöyle yazılır:
Bir sokakta bulunuyorlarsa: "Şu köyde, şu mahallede, şu sokakta bulunan evler." denir ve her ikisinin de hudutları ayrı ayrı yazdırılır. Yazı önceki gibi— tamam olur.
Şayet evler, iki ayrı sokakta olup, bu sokaklar da bir mahallede ise, öylece yazılır.
Evlerden birisinin yeri şu köyün şu mahallesinin şu sokağında, şu mescidin yanında ise onun hudutları belirtilerek yazılır. O bitince de diğer evin yeri şu köyün, şu mahallesinin şu sokağında" diye yazılır ve sonra da hudutları söylenip, öylece yazılır ve yazı biter.
Şayet sokaklar, ayrı ayrı iki mahallede iseler; mahalleleri ve sokakları ile ayrı ayrı yazılır. Yazı da böylece tamamlanır.
Eğer bedelleri ayrı verilirse "Bedel bin dirhemdir. Birinci evin hudutları şudur ve bedeli altıyüz dirhemdir. Diğer evin hudutları şudur ve bedeli dörtyüz dirhemdir." denir ve yazı böylece tamamlanır. [55]
Bir Ev Topluluğundan Belirli Bir Evin Satış İşleminin Kaydı
Ma'kûdün aleyh (= üzerinde alış-veriş akdi yapılan) ev, bir ev topluluğundan, belirli bir ev ise, bu akid-nâme şöyle yazılır:
"Kışlık evin tamamını, ondan satın aldı. (veya yazlık evin tamamını...) yahut (bir katın tamamını...) veya (mutlağın tamamını) veya odunluğun tamamını) yahut helanın tamamını) veya (Hesap evinin tamamını, satın aldı." diye yazılır.
Şayet üzeriyle birlikte satın alıyor ise, "üzeriyle birlikte satm aldı." diye yazılır. Veya "üzerinde olanın tamamıyla satın aldı." diye yazılır.
O evin yeri, mahallesi, sokağı ve hududunda yazılır. Sonra, o evin o yurtdaki yeri "girişin sağında;" veya "solunda;" veya "önünde..." şeklinde ve nerede ise, olduğu yerde yazılır, "Sağdaki evlerden ikincisi...," veya "üçüncüsü..." yahut "soldaki evlerden ikincisi..." veya "üçüncüsü..." gibi...
Sonra, o evin hududu ve daha sonra da, o ev topluluğunun tamamı, hudûduyla, haklarıyla yoluyla beraber, büyük kapusuna kadar yazılır.
Uygun olanı, yolun enini de yazmaktır.
Şayet üstünü değil de altını satın alırsa, "satıcının altı." diye yazılır. Bu satışta, o yere başka bir şey dâhil olmaz.
Vehim-tevehhüm kalmasın diye sarih olarak, etraflıca yazılır.
En doğrusunu, ancak Allahu Teâlâ bilir. [56]
Bir Yerin, Belirli Bir Parçasını Satış İşleminin Kaydı
Ma'kûdün aleyh, bir ev topluluğunun belirli bir parçası ise, akidnâme şöyle yazılır:
"Yurttan belirli, taksim edilmiş, mukadder hissenin tamamını satın aldı. Bu yer, oranın yansıdır. Ve girişin sağ tarafıdır. Onun eni şu kadar arşın, boyu şu kadar arşındır. Dört hududu vardır: Birisi yurttan kışlık eve bitişiktir; ikinci hudut, yazlık eve bitişiktir. Ve şöyle şöyledir." [57]
Bir Evi Müstesna Kılıp, Onun Bulunduğu Yeri Satın Alma İşleminin Kaydı
Bir yer, orda bulunan evlerden biri istisna edilerek satın alınırsa; bu alış-veriş akdi şöyle yazılır:
"Üstten bir ev müstesna, buranın bütün evlerini, ondan satın aldı." veya "bir evin gayrisini...*' yahut "bir evden maadasını satın aldı." Bu yurt, şu yerdedir ve hududu şudur. Müstesna kılınan evin de yeri şudur; hududu şudur.
Müstesna kılınan evin hududunu bilmeye ihtiyaç vardır. Çünkü müstesnayı bilmemek müstesna minhi bilmemek olur.
Bu akidde, —bilinen— bu müşteri yazıda yazılı olan yeri, — bilinen— bu satıcıdan, hudutları bilinen bu evi ve burada ne varsa, bütün hŞklarını, arsasını, binasını, altını, üstünü, yolunu, az çok ne varsa, dahilinde ve haricinde olan hakların tamamını satın almıştır. Ancak, hududu belli, hakkı ve arsası, binası büyük umûmî kapıya kadar yolu olan- —ve istisna kılman— ev hariçtir. Zehıyre'de de böyledir.
—Müstesna kılman evin— yolu zikredilir. Çünkü, onsuz olmaz. O olmayınca, fesadı mucip olur. Tavandaki ağacı satmak gibi... Muhıyt'te de böyledir.
Evin görüldüğü zikredilirken şöyle yazılır:
"Gerçekten müşteri, bu müstesna olan evi gördü ve onu tanıdı." Bunun elbette yazılması gerekir. İmâm Muhammed (R.A.), el-AsıTda böyle buyurmuştur. Müstesna olan yeri görmek, görme muhayyerliği müntefî olsun ve satış bil-icma caiz olsun diye gereklidir. Çünkü evler, menfaat bakımından değişiktirler. Müstesnayı görmeden, o belli olmaz. Ve müstesnayı bilmemek, müstesna minhü bilmemek olur. Bu ise, satılan yerdir. Bunun içindir ki görmek şarttır. Bu mes'ele, asıl şartların hassalarındandır.
Diğer yazılarda, yalnız satılanın görülmesi şart koşulmuştu; başkasını değil...
Şurût ehlinin bazıları, bu durumda şöyle yazarlardı: Müşteri, satıcıdan şu yerdeki yurdun tamamını şu şu kadara satın aldı. Yalnız ondan bir ev satıcıya kaldı."
İşte, bu yazış şekli hatâdır. Çünkü, bir yerin tamamının satımı ve oradan bir evin satıcıya kalması, —oranın bedeli bilinmediği için— fâsidtir. Zira, bir evin dışında olanı satın almış oldu; c dışta kalan evin parası taksim edilse; hissesi bilinmez.
Bu, tamamını alıp birini müstesna etmeye benzemez. Çünkü bur-da o evin haricinde kalan yeri, bedelin tamamı ile almış oldu; işte o caizdir.
Müstesna bir oda bile olsa böyledir .Bu durumda,onun hududu ve onunla birlikte başka bir oda daha varsa, onun da hududu (yoksa yalnız onun hududu) yazılır. [58]
Bir Başkasının Yerinden Taksim Edilip Belirlenmiş Bir Yerin Satın Alınması İşleminin Kaydı
Ma'kûdün aleyh, bir başkasının yerinden, taksim edilmiş belirli bir hisseyi satın alırsa; akid-nâme şöyle yazılır:
Filan oğlu filan, filan oğlu filandan, iki sehimden birisini (ki o, bu yerin yarısıdır.) tamamen satın aldı. \ eya "—üç sehimden birini, tamamen satın aldı." Yahut "dört sehimden bir sehmini tamamen satın aldı ve o dörtte birdir." denir ve böylece o yerin hududu yazılır; satın alınan yerin hududu yazılmaz.
Şayet, orası bir menzil olmuş olsaydı, hüküm bunun hilafına olurdu ve o zaman, o menzilden satılan yerin hududu yazılırdı.
Aradaki fark: Gerçekten menzilin hududu, muayyendir. Fakat yurt-dan satın alınan yerin hududu ğayr-ı muayyendir ve o yurdun hududu, hissenin de hudududur.
Teslim almaya gelince; "yurdun tamamını teslim aldı." diye yazılır. Çünkü nasip (- hisse) yurdun tamamında şâidir. Onun için, "tamamını teslim aldı." diye yazılır ve "üzerine satış vâki olan yerin tamamını teslim aldı." kaydı konulur.
Bazı muhakkik âlimler şöyle demişlerdir:
Nasibini (= hissesini) aldı." veya "Üzerine satış vâki olanı aldı." diye yazılır. O da yurdun tamamından, iki senimden biridir. (Yani, o yerin yarısıdır.) Çünkü, satıcının, satılan yeri teslim etmesi gerekir; satılmayanı değil...
İmâm Muhammed (R.A.), kitapların çoğunda şöyle buyurmuştur:
İki adam bir şeyi gasbeyleseler, onlardan her biri, o şeyin yarısını gasbeylemiş olur ve öyle tasavvur edilir.
Bunun içindir ki, bizim söylediğimiz gibi yazılır.
Alıcı ve satıcının görmesine gelince; "yurdun tamamım gördüler." diye yazılır.
imâm Zûfer (R.A.)'in kavline uymamaktan sakınmak için "mülkün tamamını gördüler." diye yazılır. Çünkü, İmâm Zûfer (R.A.)'e göre, iki ortaktan birisi, iki hisseden, bir hisse satsa işte o satıcının ve ortağının hissesi olur. O takdirde de, kendi hissesinin yansını satmış olur ve onun için, "mülkünün ve hissesinin tamamını sattı." diye yazılır. Ve bil-ittifak mülkünün tamamını satmış olsun diye böyle yazılır.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [59]
Bir Kimsenin, Yarısı Kendisine Ait Olan Bir Yerin, Diğer Yarı Hissesini Satın Alma İşleminin Kaydı
Bir kimse, yarısı kendisine ait olan bir yerin diğer yarısını da satın alınca, alış-veriş akdi şöyle yazılır: Taksim olunmamış yarı, önce —satın alma veya başka bir sebeble— müşterinin idi. Şimdi ise, tamamı onun oldu.
Şayet, yansını belirsiz olarak satın alır; kalan yarıyı da icarlar-sa; bu satış senedine, —beyan eylediğimiz gibi— yazılır ve şöyle denir. Bu müşteri, geride kalanın tamamını icarladı. îcarlanan yer, bu hudutlu yerin, belirsiz yarısıdır. Üzerine sözleşme yapılan yer, bir seneliği şu kadar dirheme, menfaat için icarlanmiştır.
Ücretin peşin olduğu tasarrufu ve tazminatı da yazılır.
Senet böylece tamam olur. [60]
Bir Üst Katın Satılması İşleminin Kaydı
Ma'kûdün aleyh, üst katta bulunan bir ev olur ve onun altı da, satın alan şahsın olmazsa, bu alış-veriş akdi (senedi) şöyle yazılır:
Müşteri, ondan (satıcıdan) evin üzerinde bulunan odayı (veya kışlık evin üzerinde olan odayı), satın aldı. Denir ve o yerin hududu yazılır. Üstün hududu yoktur. Ancak, evin hududu vardır. Çünkü, satılan ev, o yöndendir. Zira onun üzerini ikrar, onun hudududur. Üstün hududu yoktur. O yerin hududu olunca, üstün hududunu yazmaktan müstağni olunur. O zaman, üstün tamamını almış olur. (Veya, evin üzerinde bulunan bir odayı almış olur.) Alt hâriçte kalır.
Bu satışa, o odanın altı dahil olmaz.
"O odanın yolu: Rum ağacından yapılmış merdivendir girişin sağ tarafındadır." diye azılır.
Şayet o odanın etrafında, başka odalar da varsa; uygun olan, onun hududunu yazmaktır. Veya bir hududunu yazmak ve "bu oda, filanın odasıdır." demek; İkinci, üçüncü ve dördüncüyü de böyle yazmaktır.
İmâm Muhammed (R.A.), "üzerinde oda olan yerin kaç arşın olduğunu As! kitabında yazmamıştır.
Tahâvî de, şurûtunda yazmamıştır.
Hassâf, üstün enini boyunu yazmayı şart koşardı.
Necmüddin en-Nesefî'den de böyle rivayet edilmiştir. Böylece aralarında niza' çıkmaz ve ait kat yıkılınca, hakkı zayi olmaz.
Bazı âlimlerimiz: "Üst katın arşınını yazmak gereklidir." buyurdular. Zira üst kat, alt kat kadar olabileceği gibi, ondan noksan da olabilir.
En uygunu, yıkılınca niza' olmasın diye, onun ne miktar olduğunu yazmaktır. İkinci defa yapmak isterse, niza' oimaz. İmâm Muhammed (R.A.), Asi kitabında şöyle buyurdu: Hududunun tamamı yazılır.
Şurût ehlinin bazıları, İmâm Muhammed (R.A.)'in bu kavlini kabul etmediler ve şöyle dediler:
"Hududu ile demenin bir ma'nası yoktur. Zaten üst katın hududu yoktur."
Fakat bu söylenti bir şey değildir ve alt katın olduğu gibi, üst katın da hududu vardır. Yalnız, üstün hududu, kitin hudûduyla bilinir. Bu bakımdan da üstün hududunda istiğna vaki olur. Sonra da İmâm Muhammed (R.A.), oranın arsasını ve binasını yazardı.
Hassâf, bunu yazmaz ve: "Üst için arsa olmaz." O hava üzerinde duruyor.
Görülmüyor mu ki, üst kat, teslim alınmadan önce yıkılsa, satış bozuluyor. Ve görülmüyor mu ki, üst kat yıkılınca, onun yeri satılsa caiz olmuyor. Onun yerini yazmakta ne fayda var. Onun yeri yok ki..." derdi.
Bize göre, bir şeyin yeri, onun üzerinde bulunduğu yerdir. Üst kat da alt katın üzerinde olunca, o alt kat, üst katın yeri olur. Bu yönden binasını, yerini yazmak caiz olur. Bu, üst katın tamamı, satıcıya ait alt katın üstünde olduğu zaman böyledir. Fakat, üst katın bir kısmı satıcının üstünde, bir kısmı da başkasının yerinin üstünde ise; o zaman, "üst katın bir kısmı, satıcının alt katının üstünde; bir kısmı da başkasının alt katının üstünde..." diye yazar ve her birinin miktarım belirtir.
Keza, o üst kat, aynı binada iki evin üstü olmuş olsa, şöyle yazılır: "Bir kısmı, yazlık evin üstünde; bir kısmı da kışlık evin üsdün-dedir." denir ve her ikisinin de hudutları ve ne miktar oldukları yazılır.
En doğrusunu Allahu Teâlâ bilir[61]
İki Duvar Üzerine Yapılmış Olan Bir Yerin Satış İşleminin Kaydı
İki duvar üzerine yapılmış bir yerin satılması hâlinde şöyle yazılır:
"Müşteri, satıcıdan, ma'kûdün aleyh olan ve bu iki duvar üzerine yapılmış bulunan yerin tamamını, şu şu hudutlar içinde, uzunluğu şu kadar arşın, şu yerde, eni şu kadar arşın, yerden yüksekliği şu kadar arşın olan ve içinde odun bulunan yeri, bütün haklarıyla satın aldı." diye yazılır ve yazı böylece biter. [62]
Bir Örtme Satışı İşleminin Kaydı
Ma'kûdün aleyh (= alış-veriş akdi yapılan) yer, bir örtme ise, senet şöyle yazılır:
Müşteri, satıcıdan bir tarafı filânın duvarı üzerinde, diğer tarafı filanın duvarı üzerinde bulunan örtmenin tamamını satın aldı.
Bunun açıklaması da önceki gibidir. Eğer sokak üzerinde ise, onu da iyice açıklar. Örtmenin enini, boyunu, kaç ağacı olduğunu ve bunun gibi hususları açıklar ve böylece yazılır. [63]
Altı Olmayan Üst Katın Veya Üstü Olmayan Alt Katın Satış İşleminin Kaydı
Altı olmayan bir üst kat veya üst olmayan bir alt katın satış senedi şöyle yazılır:
Evin dört tarafının hududu yazılarak "müşteri, satıcıdan, yalnız altı (veya yalnız üstü) satın aldı." denilir. [64]
Ahırı, Samanlığı, Bahçesi Bulunan Bir Evin Satış İşleminin Kaydı
Ahırı, samanlığı ve bahçesi bulunan bir evin satış senedi şöyle yazılır:
Müşteri, satıcıdan müştemilâtında ahır, samanlık ve bahçe bulunan, şu yerdeki evi satın aldı.
Hamamı, değirmen evi varsa onuda yazar. Değirmeni; iki taşla dönen bir, iki, üç veya şu kadar değirmen diye belirtir. Ve şu yerde, mürâfıkı ile beraber tane öğütüyorsa onu da yazar.
Eğer evde yağ küpleri varsa onları; evde bulunan her şeyi yazar. [65]
Tek Bir Duvarın Satış İşleminin Kaydı
Bir tek duvarın satılması hâlinde; bü alış-verişin şu üç vecih-den hâli kalmayacağını bilmek gerekir:
1-) Müşteri, duvarı yeri ile beraber satın alabilir.
Bu durumda, "müşteri, satıcıdan şu yerde yapılmış bulunan duvarın tamamını, yeriyle birlikte satm aldı.'* diye yazılır ve sonra da "Bu duvar, şu yerde; filânın evine bitişik; uzunluğu, şu kadar arşın; eni, şu kadar; yüksekliği şu kadar arşın; şu yerden başlar, şu yerde biter; hadleriyle, haklarıyle, yeri ile, binası ile, az çok nesi varsa hepsiyle satın aldı. diye yazılır.
Bu duvarın yolu da yazılır mı?
Tahâvî, şöyle buyurmuştur:
Eğer duvar, müşterinin evine bitişikse veya büyük yola ulaşıyorsa; bu durumlarda yola muhtaç olmadığından; yolu zikredilmez.
Eğer böyle değilse, elbette yolu da zikredilir ve yazılır.
2-) Duvar, başka yere nakledilmek için, yeri harici olmak üzere satın alınmış olabilir:
Bu durumda, senet, duvarın, yeriyle beraber satın alınması gibi yazılır. Ancak, yeri istisna edilir. O yer satışın içine girmez.
Bu duvarın yolu da yazılmaz. Çünkü, onun yola ihtiyacı yoktur. . İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve arkadaşları, bunu yazarlardı.
Ehl-i şurûtun ba'zıları da —müşterinin onu yıkmasına delâlet etsin diye— "Müşteri, duvarı, yıkılmış olarak satın aldı." diye yazarlardı. Tahâvî ise: "Bu hatâdır. Çünkü, duvarın tamamım, yıkılmış olarak satm aldı, demiş olsa; bu durumda duvar yıkılmıştır. O zaman, mevcut olmayanı satın almış olur ki, o da caiz değildir.
Meselâ: Bir kimse, şu buğdayın ununu satın alsa veya şu susamın yağını satın alsa; bu caiz olmaz." buyurmuştur.
Fakat, "yıkmak üzere satın aldı." denirse, bu —beyan ettiğimiz gibi—caiz olur.
3-) Duvar, mutlak olarak satm alınmış olabilir.
Bu durumda, bu duvarın yeri —bunu söylemeksizin— satışa dâhil olur.
Hassâf, duvarı yeri ile beraber yazardı ve "Kalanı hâkimin hükmüne aittir." derdi. [66]
Bir Binayı, Yeri Hariç Olarak Satma İşleminin Kaydı
Satış akdine konu olan şey, yeri hâriç bir bina ise, senet belirli bir yerde bulunan şu binanın tamamım, müşteri, satıcıdan satın aldı. Evler, kapılar, tavanlar, duvarlar, raflar, ağaçlar, eşyalar, kamış hasırlar ve bu binada her ne varsa, tuğla, kiremit kerpiç çamur, toprak gibi ve yerinin haricindeki her şey bu satışa dâhildir.
Şayet yeri istisna kılmamış olsa; bu da caizdir. Çünkü, bina yere tâbi değildir. Zehıyre'de de böyledir.
Fakat daha kuvvetli, sağlam ve te'kidli olsun diye, o.da yazılır. - Şöyle yazmak da caiz olur:
Müşteri, satıcıdan yerim şümulünde olan şeylerin tamamını satın aldı. Bu ev, şu yerdedir." denir ve hududu söylenir.
Sonra da "bu hudutlu yerin içinde olan şeylerin tamamını, — yeri hâriç,— aşağısını, yukarısını satın aldı." diye yazılır. Şahitlerden önce, bunu satıcı ikrar eyler ve "kendisinin o yerde hakkının kalmadığını; bütün haklarının müşterinin eline geçtiğini; diğer bütün insanların dışında olduğunu, ne var ne yok hepsinin müşteriye âit olduğunu; hak, vacip ve lazım bir iş olduğunu; o yerin oraya îca-beden nesi varsa, tamamının, sağlığında müşterinin olduğunu; ölümünden sonra da yerine geçecek olanın olacağını;" şifahan söyler.
Fakat yıkmak ve ankazını nakletmek için satın alırsa, duvarı yıkmak için satın almakda olduğu yazılır. Bu hususu daha önce zikretmiştik. [67]
Bir Yerden, Yol İçin Biraz Yer Satın Alma İşleminin Kaydı
Bir yerden, yol yapmak için biraz yer satın alınması hâlinde, şu iki vecih söz konusu olabilir;
1-) Bir adam, bir yerden, büyük bir kapının eni ölçüsünde ve o büyük kapıya kadar uzanan bir parça yer satın alabilir.
Bu durumda, önce o parçanın hududu —muayyen bir ev alıyormuş gib— yazılır.
Şayet, "yolun, eninin boyunun kaç arşın olduğunu" yazarsa; bu daha da sağlam olur.
2-) O yerin sahasının tamamından, taksim edilmemi> bir yol satın alabilir.
Bu durumda o yerin tamamının hududu ve o sahanın hududu yazılır. Yolun hududunu yazmaya ihtiyaç olmaz. Çünkü yol, yerin sahasında taksim edilmemiş bir yerdir.
Şayet yolun genişliğinin mikdarı yazılı olursa, işte bu daha sağlam olur.
Eğer açıklama yapmazlarsa, o zaman büyük kapunun genişliği kadar yolu olur.
Ba'zı şurut ehli; "Bu durumda yolun miktarını söylememiş olurlar. Çünkü kapu, başka kapıyla değiştirilebilir," demişlerdir.
İmâm Muhammet! (R.A.), bunu caiz görmüştür.
Bu, yolun mülküyetini satın alınca böyledir.
Fakat, —mülküyetini değil de— gelip geçme hakkını satın alırsa; işte bunda iki rivayet yardır:
Ziyâdâfın rivayetinde: "Caiz değildir." Denilmiştir.
İbnü Semâa'nın İmâm Muhammed (R.A.)'den rivayetine göre, ise caizdir.
Gelip geçme hâlinin yazılmasını irâde ederse, —bunu caiz görenlere göre— bu, —evin kapısının eni kadar— caiz olur.
Su yolunu satın almak da böyledir.
Su yolunun akım hakkım satın almak, —şurutun aslında— bi'l-itifak caiz değildir.
Şayet, su yolunun mülküyetini —ordan su geçsin diye— satın alır ve yerini, hududunu da bildirirse; bu caiz olur; değilse caiz olmaz. [68]
Binası Müşteriye Ait O1an Bir Arsanın Satış İşleminin Kaydedilmesi
Üzerindeki bina müşteriye ait olan bir arsanın alış-veriş senedi şöyle yazılır:
"Müşteri, satıcıdan binaları ile beraber satın aldı." diye yazılmaz. Çünkü, binalar müşterinin mülküdür. Kendi mülkünü nasıl satın alır? İmâm Muhammed (R.A.), el-Asıl'da böyle buyurmuştur. Ehl-i şu-rût'tan bazıları da şöyle buyurmuşlardır: En güzeli, "müşteri, evlerinin arsasını (yerini) satın aldı." diye yazılır. Çünkü "ev" örfte, mutlak olarak binalar" demektir. Yazmak ise, bu ahş-verişi tevsik içindir. Bu durumda uygun olanı, daha beliğ bir lafızla söylenip yazılmasıdır