Ramazan İtikâf ve Muhasebe Mevsimidir.
Hz. Aişe (r.a) validemiz anlatıyor: “Ramazan ayının son on günü girdiğinde Allah Rasûlü (s.a.v) geceleri ihya eder, ev halkını uyandırır, ev halkıyla ilişkisini keser, kendini tamamen ibadete verirdi”.[1]
Peygamberimiz (s.a.v)’in, Medine’ye hicret ettikten sonra Ramazan aylarında hiç terk etmediği itikâf sünneti, ümmetine nebevî bir hatıra ve farklı ibadet örneği olarak miras bırakılmıştı. Onun için vacip, ümmeti için sünnet olan itikâf, Allah’a yakın olmak için en güzel vesilelerden biridir.
İtikâf, Mü’min kulun dünya işlerinden uzaklaşarak, evinden ve çoluk çocuğundan ayrılarak Ramazanın son on gününü ve gecelerini mescidde ibadet ve taatle, Kur’an ve zikirle, dua ve niyazla, tevbe ve istiğfarla, muhasebe ve tefekkürle geçirmesi, takva yolunda ilerlemesi, kendisini tamamen Rabbine vermesi ibadetidir.
İtikâf süresince sadece abdest tazeleme için mescid dışına çıkan, iftar ve sahur yemekleri yakınları veya dostları tarafından getirilen, dünya kelâmına, günlük haberlere ve yakın çevresine iltifat etmeyen müslüman, bu ibadeti yerine getirirken ölüm ve ahireti, kulluk sorumluluğunu ve günahlarını düşünür, vaktini yaşlı gözlerle kılacağı nafile namazlarla, zikir ve dualarla ya da ilmî eserleri mütalaa etmek suretiyle değerlendirir, görünüşte insanlarla beraber olsa da gönlü Hak’la beraber olur, Alemlerin Rabbine yaklaşmaya çalışır.
En faziletli ve en feyizli itikâf, Mekke’de Mescid-i Haramda ve Medine’de Mescid-i Nebevî’de yapılan itikâf olsa da; itikâf, her mescidde yapılabilir. Hanımlar için, eşlerinin iznini almaları şartıyla itikâf ibadetini yapmaları için en faziletli ve en güzel yer, evlerinin en sakin, en ıssız köşesidir.
Mekke’de Kabe-i Muazzama’nın huzurunda itikâfa duran genç müslümanların geceleyin bir köşede secdede “Allahummağfir lî (Allahım!. Beni bağışla, bana mağfiret eyle)” diye dakikalarca ağladığını, yaşlı gözlerle ümmet-i Muhammed için içi parçalanırcasına dua ettiğini gördüğünüzde itikâfın sadece şeklî bir ibadet olmadığını, gönülleri ürperten, ruhları incelten, gözleri dolduran çok ama çok farklı bir ibadet olduğunu anlıyorsunuz.
Bu ibadet, müslümanı hayattan koparıp camilere hapsetmek, toplumdan uzaklaştırıp sadece nefsiyle meşgul etmek için değil, bilakis maneviyat kampı’na girip, bayram sonrası hayatî görevine daha canlı ve daha heyecanlı olarak kaldığı yerden devam etmesini sağlamak için tavsiye edilmiştir.
Yaşlanmadan, bitkinlik ve çaresizlik dönemine girmeden, fırsatları kaybetmeden önce hayatımızda bir defa olsun bu ibadeti ihya etme niyetimiz ve arzumuz olmalıdır.
Ayrıca imkân bulunursa Ramazanda umre yapılmalı, “Ramazanda yapılan Umre bir hac sevabına eşittir,”[2] şeklindeki nebevî müjde de unutulmamalıdır.
[1] Buharî: Leyletül-Kadr Bab No: 5; Müslim: İtikâf Hadis No: 7
[2] Buharî: Umre 4 Hadis No: 1782; Müslim: Hac 221 Hadis No: 1256