Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş YapOk Deyip Geçmeyin !
Türkçedeki okumak fiili ok kelimesinden gelir; şu bildiğimiz, yayla atılan ok'tan... Ok'la okumak arasında mutlaka anlamlı bir ilişki vardır. Büyük Selçuklular, mektupların başına hâkimiyet alâmeti olarak ok-yay işareti koyarlardı; tuğra belki de bu damgadan doğmuştur.
Okumak fiilinin aynı zamanda, çağırmak, davet etmek anlamı taşıdığını galiba artık sadece dilbilimciler biliyor. Hâlbuki benim çocukluğumda kapı kapı dolaşıp konu komşuyu düğüne çağıran kadınlara okuyucu denirdi. Göktürk alfabesinde de ok şeklindeki harf, "ok" sesi verir.
Dil meseleleri derindir ve rahmetli Şinasi Tekin Hoca gibi mütebahhir iştikakçıların işidir, bizim boyumuzu çok aşar. Şu günlerde Türk okçuluk kültürüyle ilgili iki önemli kitap okudum da, onun için takıldım okumak fiiline. Bu kitaplardan ilki: Türk Okçuluğu ve Sultan Mahmud'un Ok Günlüğü. Sevgili dostum M. Zeki Kuşoğlu, bu kitabı yazmasına vesile olan yazmayı, Söğütlüçeşme'de sadece cumartesi ve pazar günleri açılan hurdacılar çarşısında, sürekli alışveriş ettiği bir hurda kâğıt toplayıcısından satın almış. Birilerinin çöpe atıverdiği yazmanın ne olduğunu söylesem şaşıracaksınız: Sultan II. Mahmud'un ok günlüğü. Öyle ki, Kuşoğlu, hazırladığı kitaba "Çöpten Tarih Sofrasına" adını vermeyi bile düşünmüş.
II. Mahmud, III. Selim gibi okçuluğa çok meraklı ve İstanbul'da en fazla nişan taşına sahip olan padişahtır. Ömrü Devlet Arşivleri'nde geçmiş değerli bir uzman olan Necati Aktaş'ın sadeleştirerek yeni harflere aktardığı bu günlükte bu padişahın hangi tarihlerde kaç kez ve kaç gez (1 gez 66 cm.'dir) attığı kayıt altına alınmıştır.
Kuşoğlu'nun okçuluk tarihine ve kültürüne dair yazılmış bazı önemli metinlerle destekleyerek hazırladığı, Ötüken Neşriyat tarafından yayımlanan ve kapağı, cildi, iç düzeniyle göz dolduran kitap, kültür ve spor tarihimizin bir dönemine kuvvetli bir ışık düşürüyor. Hoş bir tesadüfle, aynı günlerde Arkeoloji ve Sanat Yayınları da A. Şinasi Acar'ın İstanbul'un Son Nişan Taşları adlı kitabını yayımladı. Eskişehir'de yaşamasına rağmen İstanbul'daki nişan taşlarını, dolayısıyla Türk okçuluk tarihini ve kültürünü kendine mesele edinen Şinasi Bey'in eseri, hakikaten her türlü takdirin üstündedir.
Kitabının birinci bölümünde Türklerde okçuluğun önemi, yaylar ve özellikleri, yayın kurulması, yaylarda rastlanan beyitler, Evliya Çelebi'nin zikrettiği yaycılar ve okçular, oklar ve özellikleri, ok atmanın matematiği gibi konuları ele alan Şinasi Acar, "Okmeydanı ve Nişan Taşları" başlığını taşıyan ikinci bölümde sportif okçuluk, hedef okçuluğu ve menzil okçuluğu hakkında bilgi verdikten sonra kabza almak, menzil açmak, menzil almak gibi okçuluk terimleri üzerinde duruyor. Bu bölümde Okmeydanı'nın tarihçesini ve nasıl acımasızca yok edildiğini de öğreniyoruz. Şinasi Acar, ayrıca Okmeydanı'nda ve Okmeydanı dışında günümüze ulaşabilen nişan taşları hakkında da bilgi vererek kitabelerinin çeviriyazılarını kaydediyor.
Bazı semtlere Nişantaşı, Dikilitaş gibi isimlerin verilmesine yol açan bu taşların her birinin aynı zamanda birer sanat şaheseri olduğunu özellikle kaydetmek gerekir. Seçkin hattatlar tarafından yazılmış kitabelerle bezenen bu taşlar, sadece spor tarihimiz açısından değil, mermer işçiliği, hattatlık, hatta edebiyat tarihimiz açısından da büyük önem taşımaktadır.
M. Zeki Kuşoğlu ve Şinasi Acar gibi "deli"ler olmasaydı, kültürümüz büsbütün yok olacaktı. Onlara şükran borçluyuz.
Not: Fotoğraf, A. Şinasi Acar'ın kitabından alındı.
[DİPNOT]
Okmeydanı
Kasımpaşa-Hasköy kıyı şeridinin kuzeydoğusundaki sırtlarda yer alan Okmeydanı, Fatih'in yadigârı harika bir spor alanıydı ve mâhir okçuların rekorlarını gösteren nişan taşlarıyla bezeliydi. Bir vakıf arazisi olmasına rağmen Vakıflar tarafından göz yumulunca gecekonducular tarafından istila edilip mahvedilen bu meydan, Şinasi Acar'ın ifadesiyle, "eğer korunabilseydi, dünyada eşi olmayan 550 yıllık bir Açıkhava Müzesi olarak uluslararası uzun mesafe okçuluk yarışmalarının yapıldığı bir merkez haline getirilebilirdi".
Unutmadan: Türk hat sanatının kurucusu sayılan Şeyh Hamdullah, büyük bir okçu (kemankeş) ve Okmeydanı'nın ilk şeyhlerinden biriydi. Son büyük hattatlardan Hezarfen Necmeddin Okyay ise Okmeydanı'nın yok olmaması için büyük bir mücadele verdi, ama başaramadı.
Alintı