NUH (a.s)'UN KAVMİ
Kur'an'ın zikrettiği kavimler içinde tarihi bakımdan en eski olanı Nuh (a.s)'un kavmidir. Onlardan bahseden ayetlerden, onların Allah'ın varlığını inkâr etmedikleri anlaşılıyor. Bizzat Kur'an-ı Kerim aşağıdaki sözleri ile Nuh (a.s)'un davetine, karşı cevaplarını açıklıyor:
"Nuh kavminin ileri gelenleri şöyle derler: "Bu sizin gibi bir insandan başkası değildir. Size karşı şereflenmek, üstünlük sağlamak istiyor o. Eğer Allah Peygamber göndermek dilese idi, elbette bize melekler indirirdi" (Müminun 24)
Allah'ın bu evrenin yaratıcısı olduğunu, birinci ve ikinci mânâsı ile alemlerin Rabbi bulunduğunu da inkâr etmiyorlardı. Zira Nuh (a.s) onlara:
"O, sizin Rabbinizdir. Ve nihayet ancak O'na döndürüleceksiniz" (Hud, 34).
"Rabbinizden mağfiret dileyin. Çünkü O, çok yargılayıcıdır." (Nuh, 10). "Görmediniz mi, Allah yeri göğü birbiri ile ahenkli olarak nasıl yaratmış, onlara da ayı bir nur yapmış, güneşi de bir kandil olarak asmıştır. Allah sizi yerden bir ot gibi bitirdi" (Nün, 15-17) dediği zaman, onlardan hiç birisi kalkıp da Nuh (a.s)'a: "Allah Rabbimiz değildir", yahut da "Göklerde ve yerde olan her şeyi idare eden O değildir" dememiştir.
Onlar, Cenab-ı Hak'kın kendilerinin ilâhı olduğunu da inkâr etmiyorlardı. Bunun için Nuh (a.s), onları doğru yola şu sözü ile davet etti: "Sizin için Allah'tan başka ilâh yoktur." Şayet kavmi, Allah'ın uluhiyetini inkar etselerdi, o zaman Nuh (a.s)'un onları davet şekli bundan başka olurdu ve meselâ şu şekilde konuşurdu: "Ey kavmim! ilâh olarak Allah'ı seçiniz"
Burada akla şu soru gelebilir: "O halde, onlarla peygamberleri Nuh (a.s) arasındaki anlaşmazlık neydi?" Bu durumda biz de, Kur'an ayetlerim iyice araştırır ve izlersek anlaşmazlık konusunun ancak iki noktadan doğduğunu anlarız.
Evvela, Nuh(a.s) kavmine şöyle diyordu: "Muhakkak alemlerin Rabbi olan, sizi ve bütün bu âlemleri yarattığına inandığınız Allah, ihtiyaçlarınızı giderendir. O, hakikatte sizin tek olan ilâhınızdır. O'ndan başka ilâh yoktur. O'ndan başkasının, sizin ihtiyaçlarınızı gidermeğe, sizden sıkıntıları kaldırmaya, dua ve dileklerinizi işitmeye gücü yetmez. Bundan dolayı sadece O'na kulluk etmeniz ve sadece O'na boyun eğmeniz gerekir."
"(Nuh kavmine:) "Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka hiç bir ilâhınız yoktur" (Araf, 59). "Nuh dedi ki: "Ey kavmim! Bende hiç bir sapıklık yoktur. Fakat ben, kâinatın Rabbinden gönderilmiş bir peygamberim. Size Rabbimin vahiy ettiklerini tebliğ ediyorum" (Araf 61,62).
Kavmi ise, bunun aksine Allah'ın, alemlerin Rabbi olduğunda ısrar ediyorlardı. Ancak bu âlemin nizamını idarede etkisi olan başka ilâhların da var olduğuna, ihtiyaçlarını onlara da arz edebileceklerine, onlara da inanmaları gerektiğine kanaat getiriyorlardı. Dolayısı ile Allah'la beraber onları da ilâh tanıyorlardı.
"Sakın taptıklarınızı bırakmayın! Hele Ved'den, Suvaa'dan, Yeğus'tan, Yeuk'tan, Nasır' dan, zinhar vazgeçmeyin, dediler" (Nuh, 23).
İkinci olarak; onlar Allah'ın Rabliğine, hepsinin yaratıcısı, göklerin ve yerin sahibi, bu alemlerin işini idare eden olması yönünden inanıyorlardı. Ancak ahlaki, sosyal, medenî, siyasî ve diğer hayatî işlerde hüküm ve üstün otoritenin yalnızca O'na ait olduğunu, doğru yolu gösterenin, kanun koyanın, emretme ve yasaklamaya yetkili olanın yalnızca O olduğunu, yalnızca O'na tabi olunacağını söylemiyorlardı. Bütün bu işlerde, Allah'tan gayrı olarak reislerini ve âlimlerini rabler ediniyorlardı. Nuh(a.s)'un onları daveti ise bunun aksine, rabliği ayrı ayrı rablar arasında taksim etmemeye ve rab kelimesini, bütün mânâları ile Allah'ı tek Rab olarak seçmelerine, Allah'ın, yeryüzündeki vekili olarak, Allah'tan vahiy yolu ile alıp tebliğ ettiği bütün ilâhi emirlerde kendisine tabi olmalarına dâirdi. Onlara şöyle diyordu:
"Şüphesiz ben, size gönderilmiş emin bir peygamberim, artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin" (Şuara,107,108)