Nefsi ve şeytanı mı, aklı ve imanı mı besliyoruz?
Ne dersiniz, bu mevsimlik konuyu bir daha düşünelim mi?.. Evet, diyorsanız, buyurun, şu yorum doğru mu bir bakın...
İnsanda hem akıl ve iman vardır, hem de nefis ve şeytan... Her ikisi de insanı yönlendirme görevini yüklenmişlerdir. Bu sebeple insan ya aklının, imanının yönetiminde kalır ya da nefsinin ve şeytanın etkisinde.
Bilinen bir gerçektir ki, kimse aklının, imanının yönetimini bırakıp da nefsinin ve şeytanının etkisine girmek istemez. Çünkü akıl ve imanda kötüye yönlendirme yoktur... Ama buna rağmen zaman zaman aklının, imanının istemediği, ama nefsinin ve şeytanının arzuladığı yanlışları da yapar insan.
Niçin yapar bu yanlışları? Çünkü nefsini ve şeytanını besleyip kuvvetlendirmiş, onun baskısı altına girmiş de onun için...
İşte hayatta bütün mesele burada. Beslenme meselesinde!..
Şayet nefsini ve şeytanını günahlarla, haramlarla besliyor, onları kuvvetlendirip azgınlaştırıyorsa, artık bu kimsenin akıllı, imanlı olması yeterli değildir. Aklı tasvip etmemesine, imanı rıza göstermemesine rağmen günahlara yönelir, yanlışları yapar. Hatta bu günahlara aklından, imanından feryatlar yüksele yüksele sürüklenir gider. Çünkü nefsi ve şeytanı öylesine beslenip azgınlaşmış ki, artık imanını da, aklını da dinlemez hale gelmişler. Bu yüzden sürükleye sürükleye götürür zayıf kalmış iman ve akıl sahibini.
Öyle ise aklın, imanın tasvip etmeyeceği yanlışlara düşmemek için nefsi ve şeytanı günahlarla, haramlarla besleyip de azgınlaştırmamak gerekmektedir.
Günümüzde nefsi ve şeytanı besleyen mevsimlik günah vasatı oldukça fazladır. Kendinizi korumaya almadığınız takdirde nefsi ve şeytanın beslenmesi söz konusudur. Hatta okuduğunuz bazı yayınlar, sokaktaki ve ekranlarda seyrettiğiniz bazı görüntüler nefsi ve şeytanı azgınlaştırmak için yeterlidir. Şayet kullanımda sınır koymadığınız bilgisayarınız da devreye girmişse besleme daha da korkunçlaşır...
Bir de bakarsınız ki, imanından, aklından şüphe etmediğiniz sağlam kimseler bile günahlara maruz... Direnememiş, dayanamamış, sürüklenmiş... Çünkü nefsi beslenmiş, şeytanı kuvvetlenmiş... Beslenip kuvvetlenen, zayıf kalanı elbette boğar, isyan bayrağını da çeker. Onun için söylemiş Müceddidü?z-zaman meşhur sözü:
- Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol vardır! Tövbe, istiğfarla o günah silinmezse sonuç bağımlılık halini alır... İlerisi cehenneme varan bir yol olur... Kuvvet meselesi bu. Hangileri kuvvetleniyorsa o hakimiyetini sürdürecek, etkisini gösterecektir insanda. Akıl ve iman mı, nefis ve şeytan mı?
Demek bütün mesele, besleme meselesindedir. İman mı besleniyor helallerle, sevaplarla, ibadetlerle? Nefis mi besleniyor haramlarla, günahlarla, çığırından çıkmış görüntülerle...
- İşte bunun için arkadaş mühim, bunun için çevre mühim. Bunun için okunan gazete, kitap, dinlenen radyo, seyredilen televizyon, gidilen sohbetler mühim. Neyi besliyorlar, aklı ve imanı mı, yoksa nefsi ve şeytanı mı?..
Unutma, hangisini besliyorsan hayatın onun yönlendirmesindedir. Hatta sen istemesen de...
Şimdi düşünme sırası bizde: Neyi besliyoruz, aklı ve imanı mı, nefsi ve şeytanı mı?
Meşhur sözün ikazını unutmayasınız. Her kaidenin istisnası vardır, ?kuvvet kimde ise hakimiyet ondadır?ın istisnası yoktur!..