Mutluluk nerdedir? Aşırılıklarda mı? Dengede mi? Aşkda mı? Sevgide mi? Kendi kendine yetebilmede mi? Sürekli olumlu kalabilmede mi ? Sürekli gülmede mi? Düşündüklerini yapabilmede mi ? Yoksa ekranlarda mutluluk için gerek ve yeter şart olarak gördüğümüz Bellona mobilyalarda mı?
Hepimiz mutluluğu farklı zamanlarda farklı yerlerde arıyoruz. Hayatımızda kendimize sürekli belli amaçlar, hedefler ediniyor, onlara umut bağlıyoruz. Peki mutluluğa ulaşan , "Tamam ben artık mutluluğu buldum, ölsem de gam yemem" diyen var mı? Mutluluk denilen şey sakin peşinde sürekli koştuğumuz ama asla şu kısa hayatımızın ulaşamaya elvermediği birşey olmasın?
Kendimize bir amaç ediniyoruz demiştik. Birşeye bel bağlıyoruz. Onu kendimize hedef ediniyoruz. Sonra ya ondan vazgeçip başka bir amaç ediniyor ya da amacımıza ulaşıyoruz. Peki amacımıza ulaşmamız bizi tatmin ediyor mu? Hayır, eğer etseydi sürekli yeni amaçlar edinmez bir yerde bırakırdık öyle değil mi?
Etrafımızda herbiri kendi maddi dünyası içinde yaşayan hayatlarından gayet "mutlu" hayvanlar var. Bir elma kurdu yumurtasından çıktığı zaman kendini elmanın yani yiyecek maddesinin içinde bulur, "ekmek kazanma" gibi bir derdi yoktur, iş bulma gibi bi derdi yoktur, üzerine düştüğü bir aile sorunu da yoktur, bilim yapma derdi hiç yoktur çünkü ona zaten işini görecek kadar bilim verilmiş, elma içerisinde yaşayabileceği araç gereçlerle donatılmıştır. Kısacası bir elma kurdunun mutlu olmaması için hiçbir neden yoktur. Hayattan hiçbirimizin alamayacağı derecede bir zevk alır. Peki neden tırnağımız boyunda bir hayvan kadar bile mutlu yaşayamıyoruz?
Gerçek şu ki insanın hayvanlardan farklı olarak sahip olduğu aklı onun hayattan akılsız varlıklar kadar zevk almasını engeller. İnsan geçmiş ve geleceğini düşünmeden yaşayamaz. Evet üzerinde bulunduğumuz dünya her yönüyle maddi dünyamızı tatmin ediyor, ama ruhumuzu tatmin edemiyor. Bir gün ölüp gideceğini düşünen bir insan ne kadar çabalasa da kendini geçici mutluluklarla kendini oyalamaktan öteye geçemiyor, zaman zaman mutlu olabiliyor ama asla "huzurlu" olamıyor. Nereden geldiğimiz ve nereye gideceğimiz sorusu sürekli aklımızı kurcalıyor. Bütün mutlulukları geçici kılan ve tüm tadımızı kaçıran ölümü düşünmeden yapamıyoruz.
Elimizde bizi ilelebet mutlu kılacak bir şey olmadığına göre yapmamız gereken nedir? Yeryüzündeki çoğu insanın seçtiği yol olan "Geçici mutluluklar peşinde koşma" yolu mu? Bu yol bizi ne kadar avutuyor? Ne kadar tatmin ediyor?
Matematikte belli bir değere kadar yakınsak olan fonksiyonlar eğer o değerden sonra ıraksak hale geliyorlarsa ıraksak olarak adlandırılırlar. Bir fonksiyon 1000'e kadar hep belli bir değer yakınında sonuçlar verebilir. Ama daha sonra farklı değerler vermeye başlıyorsa fonksiyon ıraksaktır(*) Bunu şu felsefi kuralı açıklamada kullanabiliriz. Geçici bir süre için var olmuş bir şey sanki hiç var olmamış gibidir. Yani siz bin yıl da yaşasanız, hiç yaşamamışsınız gibidir. Çünkü nasıl olsa bu hayat birgün elinizden çıkıp gidecek. Çok mutlu bir binyıl yaşamış da olabilirsiniz. Ancak ömrünüz bin yıl kere bin yıl da olsa sonsuz bir hayatın yanında hiçbir değeri yoktur. Çünkü bildiğimiz çok basit bir matematiksel gerçek bize böyle söylüyor. Şöyle ki; bir sayıyı sonsuza böldüğünüzde sonuç sıfırdır. Yani sonsuz öyle büyük bir sayıdır ki diğer tüm sayıların değeri ne kadar büyük olurlarsa olsunlar sonsuzun yanındaki değerleri sıfırdır.
Durun intihara hazırlanmayın! Evet buraya kadar baya karamsar bir tablo çizdik. Acı gerçeklerden bahsettik. Hayata son veren, onun değerini hiçe indiren ve her türlü zevkin adeta canına okuyan ölümü andık. Yaşasak ne yaşamasak ne, mutlu olsak ne olmasak ne. Haliyle bu halde tartışacak bir şey de kalmadığına göre işi yıkıcı kaos felsefesine havale edip sıyrılabiliriz. Hayatta her şey anlamsızsa bu yazıya devam etmenin ne anlamı var? Siz en iyisi yazıyı burada bırakıp nerede intihar edeceğinize karar verin. Güle güle Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş Yap)
Herşey bu kadar da kotü değil elbette. Evet belki hayat hiç birşeye yetmeyecek kadar kısa ancak bizi bu çaresiz durumdan kurtaracak bir "Öbür dünya" hissi taşıyoruz. Tüm semavi dinlerde olduğumu gördüğümüz bu olgu adeta yüreğimize su serpiyor. Öyle ise kendimize bir iyilik yapalım ve çoğumuzun tam olarak kavrayamadığı, kafamıza yatıramadığı "Neden bir öbür dünya olmak zorunda?" sorununa cevap vermeye çalışalım.
Matematikte liseden gördüğümüz bir tanım vardır. Kabaca belli bir değere yaklaşan fonksiyonlara yakınsak deriz. Yakınsak olmayan diziler de ıraksaktır. Bazen elinizdeki fonksiyon bir yere kadar yakınsak gibi görünür. Yani öyle bir n sayısı vardır ki x, n'den küçük olduğu sürece f(x) degeri hep belli bir sayının yakınındadır. Ancak [n,sonsuz) aralığında fonksiyon bu özelliğini kaybediyorsa bu fonksiyon "ıraksak" olarak adlandırılır. Yani bir nevi fonksiyon hiçbir sayı aralığında bir rakama yakınlaşmıyor olarak kabul edilir. Sınırlı bir aralıkta yakınsak olması onun ıraksak olma özelliğini bozmaz.
Mutluluğu başka yerlerde arayanlar asla huzurlu olamazlar, geçici mutluluklar elde edebilirler ama buradan asla yeterince doyum alamayacakları için gozü arkada gitmekten kurtulamazlar. Sınırlı bir hayatta mutlak mutluluğa ulaşmak mümkün olmadındandır ki "İçinde yaşadığımız şu dünyada asla doyum yoktur." Tıpkı "Gençliğim gitti elden" diyip hayıflanmayan ihtiyar olmadigi gibi. Eğer bu dunyada bizi gerçekten mutlu edebilecek birşey varsa o da ancak "ebedi gençlik"e ulaşmayı umud etmek ve onun için çalışmaktır.
Alıntı