Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) haber vermiş ve mümini şöyle tarif buyurmuştur:
— Mümin anlaşan, anlaştıran insandır!
Evet, kâmil ve olgun mümin, anlaşmazlığa düştüğü yerlerde dayatmayı, uyuşmazlığı, inadı tercih ve temsil etmez. Fanatik ve iddiacı bir adam görüntüsü vermez. Ne pahasına olursa olsun kendi dediğini kabul ettirme dayatmasına yönelmez.Ya ne yapar? Fedakârlıklarla da olsa çevreyle anlaşmayı, anlaştırmayı, işi tatlıya bağlamayı, helalleşerek halletmeyi esas alır. Çünkü kendisi mümindir.Mümin ise Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) tarifiyle:
— Anlaşan, başkalarını da anlaştıran adam, demektir.
Müminin yapıcı yanını böyle tarif eden Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), arkasından da eklemiş:
— Anlaşmayan ve anlaştırmaya gayret etmeyen müminde hayır yoktur!
Denebilir ki; ben anlaşmak istiyorum; ama muhatabım bir turlu anlaşmaya yanaşmıyor.Doğrudur. Böyle uyumsuz kimseler de vardır. Ancak kâmil müminin görevi, böyle anlaşmazlıklarda dahi kırıp dökmeden, bir tarafı yıkıp incitmeden çare bulmak ve helalleşmelerle konuyu barışa bağlamaktır.Gürültüsü, Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hanesinde duyulacak kadar heyecanlı bir anlaşmazlık olayı arz etmek istiyorum.
Bakin kâmil müminler, böylesine bir anlaşmazlığı nasıl anında helalleşerek anlaşmaya dönüştürmüşlerdir görelim.
Ka’b bin Malik ile Ibni Ebi Hadred, Mescid-i Saadet’e namaza gelmişlerdi. Ancak Ka’b'ın ötekinde alacağı vardı. Hazır yan yana gelmişken alacağı olan parasını istedi. Borçlu da henüz eksiğini tamamlayamadığından hemen veremeyeceğini ifade etti.Derken sesler yükseldi, gürültü Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hanesinden duyulduğundan, mescide bakan pencereden perdeyi kaldırarak boynunu uzatıp iki tarafa da bakan Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), iki mümin arasında bir alacak verecek anlaşmazlığı olduğunu anladı.Müminler arasındaki anlaşmazlıklar müminlere mahsus şekilde sonuçlanmalıydı. Bu, kâmil müminin vasfıydı. Bunun için de gücü yeten tarafın birazcık fedakârlığı gerekirdi.Bu yüzden Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), alacaklı olan Ka’b bin Malik’e, sağ elinin şahadet parmağını yukarıya doğru dikerek ortasından bölme işareti yaptıktan sonra,
“Alacağının yarısını bağışla, sen bunu yapabilirsin, durumun böyle bir fedakârlığa müsaittir.” tavsiyesinde bulundu. Ka’b, kâmil müminin vasfını bildiğinden anlaşmaz insan olmak istemiyordu. Hemen cevap verdi:
— Başım gözüm üstüne ya Rasulullah. Alacağımın yarısını bağışlayarak anlasan mümin olmayı tercih ediyorum.Bu defa borçlu Ibni Ebi Hadred’e işaret eden Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) :
— Kalk sen de kalan borcunu öde, senin de buna gücün yeter buyurdu.
— Hemen ödüyorum ya Rasulullah, bu kadarına elbette gücüm yeter artık dedi.Böylece gürültülü bir anlaşmazlık, anında kucaklaşıp helalleşmeyle sona erdi.Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
— Mümin anlaşan, anlaştıran insandır. Arkasından da ekledi:
— Anlaşmayan, anlaştırmak için gayret göstermeyen müminde hayır yoktur