Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Mevlana Rumi' nin Türk ve Dünya Kültürü Bakımından Taşıdıgı Mana
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 0 cevap var
OkumaGösterim: 1292
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Mevlana Rumi' nin Türk ve Dünya Kültürü Bakımından Taşıdıgı Mana  (Okunma sayısı 1292 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    sevdaligul

  • Administrator
  • *

  • İleti: 13121
  • Nerden: Konya
  • Rep: +6511/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • GüLe SeVDaLı Bir GeNç
    • MSN Messenger - sevdaligul@gmail.com
    • Profili Görüntüle GüLe SeVDaLı BiR GeNçLiK
  • Çevrimdışı


 

MEVLANA RUMI' NIN TÜRK ve DÜNYA KÜLTÜRÜ BAKIMINDAN TAŞIDIĞI MÂNA

 

Her yıl Aralık ayında, Konya’ya Türkiye’nin ve dünyanın dört bucağından binlerce insan gelir, bir binayı ve o binanın içinde “ uyanık uyuyan” büyük bir veliyi ziyaret eder, dua, dilek ve niyazda bulunur. Ayrıca büyük bir salonda icra edilen muhteşem Semâ ayinini seyrederek, asırlar ötesinden gelen ses ve hayâllerle vecde dalar.

Fakat göze, kulağa ve gönüle hitap eden bu hareketler yeterli değildir. Mevlâna insanlara bundan daha fazlasını verebilir. Onun sadece türbesi ve semâı yoktur. Duygu ve düşüncelerini harikûlâde bir üslûpla ifade ettiği eserleri de vardır. Tarikat olarak Mevlevî’lik, Mevlâna’nın vefatından sonra teşekkül etmiştir. Mevlâna’yı tam olarak anlamak, duygu ve fikir hazinesinden faydalanmak için, âyin ve merasim ile beraber eserleri üzerinde düşünceye de yer vermek, yani kültten kültüre geçmek lazımdır. Bu, Mevlâna’yı, içimizde yerleştirmek, nerede olursak olalım, onunla beraber olmak demektir ki onun istediği de budur.

            Mevlâna’yı anlama ve değerlendirmenin çeşitli yolları vardır ve olabilir. Bunlardan biri, onu, yaşadığı tarîhi devir ve şartlar içinde görmektir. Mevlâna bir şiirinde şöyle der:

“İnsan şehrine öylesine büyük, öylesine korkunç bir sel geldi ki, şehir yok olup gitti, gökyüzü de ışıktan bir dolap kesildi o suya.” Her şeyi Tanrı’nın bir tecellisi olarak gören Mevlâna, bu selden korkmaz. Bilâkis onun ebedî akışı içinde beklenmedik değerler ortaya çıkacağına inanır. Aynı şiirde şöyle devam eder:

“ Su coşunca yel kesildi; kasırganın önünde bir saman çöpü, nasıl korka ürke uçar-giderse o yel, dağı öyle uçurur.

Dağları yardılar mı madenler belirir; Ay ışığı gibi lâ’l içinde lâ’l görürsün. 

O parıltının içinde bir de Çin güzelinin yüzünü görürsün ki iki ayrılık eli de kasap gibi kan içinde.

Elinin korkusundan bütün canlar sarhoş; karşısında bütün gökler alçalmış; bütün lütufları ile beraber ne de ihsan sahibi olmuştur bu.

Onun öldürülmesi, üzümün ezilip sıkılmasına benzer; üzüm kalmadı mı, şırası, suyu kalır.

Yüz binlerce üzüm olsa hepsi de bir olur-gider; can da birliğe yetince bu çeşit bir varlık bulur”

Bir tarihi dolduran savaş, isyan ve katil hadiselerine bakınca insan büyük bir ümitsizliğe kapılabilir. Mevlâna hiçbir zaman kendini ümitsizlik ve bedbinliğe kaptırmamıştır. Zira O, Tanrı’ya, insana inanır ve tarihin derin manasını bilir. Tanrı vardır ve ebedidir. Hiçbir şey O’nun kudretine eşit olamaz ve insanoğlu O’nun yeryüzünde tecellisi veya temsilcisidir. İnsanoğlunun içinde taşıdığı yaratıcı güçte sonsuzdur. “ Bir canımız var, neşeler tozutmada; dünya yıkılsa, yeniden bir dünya kurarız biz.”  Mevlâna’nın verdiği bu inançtır Türkleri asırlar boyunca yaşatan. 

            Mevlâna’nın şiirlerinde ortaya koyduğu gerçeklerden biri “görülen âlemin içinde görülmeyen bir âlemin” saklı olduğu fikridir. İslâm dini, her iki âlemin de var olduğunu kabul eder. Görülen âlem de görülmeyen âlem gibi Tanrı’nın eseridir. Görülmeyen âlemin görülen âlemden daha büyük ve ebedi olduğuna Mevlâna şöyle der:

“ Bütün dünya, o sonsuz bağdan, o uçsuz bucaksız bahçeden koparılmış bir gül demetidir.”

“ Tanrı âlemi bezemek için Ay gibi suyun içinde görülür.”

“Gökyüzü bir çadırdır. Akl-ı kül de padişah fakat padişah olmasaydı çadır kurulmazdı.”

            Mevlâna, kâinatı Tanrı’yı saklayan bir akış halinde görür. Hiçbir şey sabit değildir. Durmadan değişir. Varlık içindeki gizli cevherleri işte bu değişme halinde meydana çıkarır;

“Toprak, içindeki gizli şeyleri, bahçenin yüzünde görür de gönlümde ne de güzel, ne de hoş şeyler varmış der.

Taş içinde gizli olanı, lâ’lin, firûzenin içinde görür de gönlümde neler varmış der, yücelmeye koyulur.

Kara demir, gönlünü aynada görür de ben de ışıklanabilirmişim, bari arı-duru bir hale geleyim der.”

Mevlâna’ya göre kâinat Tanrıyı hem ifşa eder, hem gizler. Varlığı sadece görünenden ibaret görenler, bir nevi düşünce körleridir.:

“Kör ışığı görmezse ışığın ayıbı mı vardır?

Bu hikâye binlerce yıllık hikâye; ben nereden bileyim ki daha dünkü çocuğum ben.”

MEVLÂNA ilave eder;

“Ama öyle bir çocuğum ki o evveline evvel olmayana âidim; yüzyıllar boyunca onunladır o çocuk.”

Bu mısralar gösteriyor ki, Mevlâna kendini bütün insanlık ve kâinat ile beraber Tanrı’ya bağlar.

            Mevlâna’ya göre insan, daima maddi varlığını aşmaya çalışan bir ruhtur. Tanrı’nın insanı topraktan yarattığına telmih ederek şöyle der:

“ Ok gibiyim ben, atmadıkça uçmam, gel de bir daha kur yayını” diyen Mevlâna kendi içinde varlığını uçuran gücü binbir şekilde tasvir eder. Bunlarda çok defa tekrarlanan kelime “uçmak”tır. Vücut ağırdır fakat ruhun kanadı vardır;

“Gönül uçar da çölleri-ovaları aşar, bütün canlardan ileriye geçer, derken; ansızın sen çıkarsın karşısına;

Bizimlesin diye öylesine sevinmedeyim ki gönlüm, her soluk uçmada, her an sabır elbisesini yırtmada;

Canlara can verdi, gönülleri oyuna soktu, yokluğu sevdalı kıldı.”

            Mevlâna için en yüksek değer AŞKtır:

“Sefer ettim, her şehire koştum; aşk şehri gibi bir şehir görmedim ben” diyor. Mevlâna’nın getirdiği yeni kıymet, altın değil sevgidir. Herşey sevgi ve sevgili uğruna harcanmalıdır.

“Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci mercan da nedir bir sevgiliye harcanmadıktan bir güzel sevgiliye feda edilmedikten sonra. Nekesliğimden boynuma altın bir gerdanlık taksam zincir olur o gerdanlık; ayağıma altın halhal taksam diken kesilir, diken.”

Mevlâna şiirlerinde baştan sona kadar aşkı över, aşkı yüceltir. Dünyanın savaş, kin, hile, ıstırap ve kalleşliklerine karşı onun değerli bulduğu en üstün kıymet aşktır. Âşık, dünyanın en mes’ut insanıdır.

“Dünya baştan başa diken olsa âşığın gönlü, yine de tamamiyle gül bahçesidir. Şu dönen gökyüzü işsiz güçsüz kalsa yine âşıkların dünyası işte güçtedir.

Nerede sönmüş bir mum varsa âşığa ver. Âşığın yüz binlerce ışığı var çünkü.

Aşk atına bin! Yolu düşünme bile; çünkü aşk atı rahvandır, bir atışta konak yerine götürür seni...istersen yol düzgün olmasın.”

            Mevlâna’nın eserlerinde en güzel ifadesini bulan bu hayat felsefesi bugün de değerini kaybetmiş değildir. Onun semâ, musıki, ve kitapla bütün Türkiye’ye ve dünyaya yaymak ve yeni şekillerde tesfir ve ifade etmek Türkiye’de kendilerini kültür çalışmalarına veren herkesin vazifesi olmalıdır.

Alıntı
Aklımdaki sensin
Fikrimdeki Sen
Sen tekderdimsin
Gülüm Benim


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
4 Yanıt
1939 Gösterim
Son İleti 11 Ekim 2007, 01:06:27
Gönderen: orkide
2 Yanıt
2391 Gösterim
Son İleti 30 Eylül 2009, 15:45:40
Gönderen: orkide
0 Yanıt
1319 Gösterim
Son İleti 02 Mayıs 2008, 14:20:09
Gönderen: edepli
2 Yanıt
1527 Gösterim
Son İleti 03 Temmuz 2008, 00:25:09
Gönderen: orkide
0 Yanıt
408 Gösterim
Son İleti 25 Ağustos 2016, 16:41:01
Gönderen: halukgta