Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş YapDünya tarihinde mücadeleleri ve onurlu yaşamları ile insanlığa ışık tutan mücadele önderleri mevcuttur. Onlar; kendilerini yüce değerler uğruna feda edenlerdir. Onlar; beden ülkelerini aşıp özgürleşebilenlerdir. Yıldızımız, ışığımız olan bu mücadele önderlerini anlamak ile işe başlamak gerekir. Her Müslüman, bu dinin canlılığını, güzelliğini, direnişçi ruhunu ayakta tutmaya çalışmış olan bu mücahit ve mücahidelere çok şey borçludur. Onlar gibi olabilmenin öncelikli yolu onları tanımaktan, onları anlamaktan geçer. Bu bağlamda Malcom X'in ibret dolu yaşamı bilinmeli ve örnek alınmalıdır.
DOĞUMU VE AİLE ORTAMI
MALCOLM, 19 Mayıs 1925'te Omaha'da dünyaya geldi. Babası bir Baptist Hristiyan vaizdi. Babası da, Marcus Garvey gibi Amerikalı Siyahların hiçbir zaman gerçek özgürlüğe, bağımsızlığa ve itibara kavuşamayacağına inanmaktaydı. Bu yüzden de Amerika'yı bırakıp, kendi vatanlarına, Afrika'ya dönmeliydi siyahlar. Malcolm orada dünyaya geldikten sonra babası evi Milwauke'ye taşıdı. Burada fazla durmadan Lansing'e taşındılar.
ÇOCUKLUĞU
1929 yılında Malcolm, 4 yaşındayken, evleri yakıldı. Malcolm'un ailesi evlerinin kimler tarafından kundaklandığını bilemedi ama bir şeyi iyi öğrendiler; "meşaleli iki adam beyaz ve Malcom'un ailesi siyah idi." Eğer aynı renkten olsalardı, bu olay hiç bir zaman olmayacaktı. Bir gece babası bir suikasta uğramış, adamlar onu ölünceye kadar dövmüş kafasını parçalamış, sonra, gelip geçen arabalar ezsin diye yolun ortasına atmışlardı. Polisler gece yarısı evden gelip annesini almışlar ve babasının vücudunun yarısı ezik, bazı kemikleri kırılmış, ölü vaziyette kendisine göstermişlerdi.
Artık sekiz kardeşle ortada kalmışlardı. Ailede maddi çöküntüyle birlikte psikolojik çöküntü de meydana geliyordu. Kardeşlerinin en büyüğü geçimlerine yardım için çalışıyordu, annesi de temizlik v.s. gibi işlerde çalışıyordu.
AİLENİN DAĞILMASI
Aile Refah Kurumu, Malcolm'un ailesine geldiğinde annesinin çocuklarına bakamayacağını anladılar, annesi kocasının katledilmesi ve içine düştükleri koşullar dolayısı ile aklını da yitirmişti. Aileyi dağıtma kararı aldılar. Malcolm'u, durumu iyi bir aile aldı. Sonunda bütün kardeşlerini bir yere verdiler. Annesini de akıl hastanesine yatırdılar.
Malcolm evlatlık olarak verildiği evde çok iyiydi, bu sırada okulu terk etmeyi kafasına koymuştu, okuldaki ayrımcılık ve aşağılama da onun açısından dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı.13 yaşında okuldan kovuldu. Ancak olaylar Malcolm'un tasarladığı gibi olmadı. Mahkeme artık bir ıslah evinde kalmasına karar verdi.
Aslında okulda çok başarılıydı. İngilizce öğretmenini çok seviyordu; Malcolm sömestriden sonra sınıf başkanı seçildi, bu onu çok mutlu etmişti.
Malcolm sınıftaki tek siyah öğrenciydi. Bir gün baş başa kaldığında çok sevdiği İngilizce öğretmeni sormuştu: "Artık büyüyorsun, ne olmak istersin?" Malcolm, bunu daha önce hiç düşünmemişti. Birden "Avukat olmak istiyorum" deyince İngilizce öğretmeni iyice şaşırmıştı. Malcolm'a: "Biraz gerçekçi olmalısın, sen bir zencisin. Bunun için doğru düşünmen lazım. Niçin bir marangoz olmayı düşünmüyorsun?" demişti. Malcolm bundan önce de aşağılanmıştı ama hiç biri, bu kadar acı vermemişti.
Malcom, Boston'a ablasının yanına taşındı. Serserilerle takılmaya başladı. Esrar, eroin çekiyor; marihiuanna, alkol kullanıyor ve kumar oynuyordu.
GENÇLİĞİ
1942 yılında 17 yaşındayken şikayetler üzerine demir yollarındaki işinden atıldı. Sonra Harlem'de hayran kaldığı bir barda işe başladı. Burası; dümencilerin, hırsızların, esrar satıcılarının bulunduğu Harlem'in birkaç barından birisiydi. Kendisi de esrarlı sigara satmaya başlamış, seyyar eroin satıcısı olmuştu. Sonra ani bir kararla esrar satma işini de bıraktı.
Amerika'da yaşayan siyahiler üniversite mezunu ise ancak bir hademe ya da hastanelerde ve devlette ayak işlerini yapıyorlardı. Hal böyle olunca zencilerin çoğu kolayından yaşamak, çalışmadan kazanmak işleriyle meşguldü. Amerika'da yaşayan, hele Harlem'de yaşayan zenciler için erdem, ya bir çete kurmak, ya en iyi hırsız olabilmek, ya da bir düzen kurup öylece kendine göre hayatı geçirip gitmekti. Malcolm da artık çetesini kurmuş, hırsızlıklara başlamıştı.
YAKALANIŞI
Hırsızlık suçundan ve bir beyaz kadınla birlikte olduğundan dolayı 10 yıl hapse mahkum olduğunda henüz 21 yaşında bile değildi. 1946 yılının Şubat ayında, Charlestown eyalet hapishanesine havale edildi. Hapishaneye girdiği ilk günlerde bedensel olarak çok acı çekiyordu; çünkü içeriye girer girmez uyuşturucularla birden ilişkisi kesilince, yılan gibi kıvranacak hallere düşmüştü. Hücreye girdiğinde avazının çıktığı kadar bağırıp devamlı İncil'e ve Tanrıya küfürler yağdırıyordu. Bundan dolayı Malcolm'a hapishanedekiler "İblis" demişlerdi.
Hapishanede Bimbi diye çok güzel konuşan ve devamlı kitap okuyan birisi vardı. Bir gün Bimbi'nin dinsizliğe karşı konuşmasından sonra, Malcolm artık dine, kitaba v.s. küfretmez olmuştu.
İSLAM'LA TANIŞMASI ve MÜSLÜMAN OLUŞU
1948 yılında Malcolm, Concord Hapishanesine nakledilmişti. İşte bu günlerde küçük ağabeyi Philibert'ten bir mektup aldı. Mektupta: "Siyah adamın doğal dinini keşfettiğini" ve "İslam Cemaati" diye bir şeye katıldığını yazıyordu kardeşi. Ayrıca kurtuluşa ermesi için Allah'a dua etmesini istiyordu. Sonra kardeşi Reginald'dan da bir mektup aldı. Bir sürü havadisle birlikte "Malcolm sakın domuz eti yeme ve sigara içme artık. Hapisten nasıl kurtulacağını anlatırım sonra sana" diyordu kardeşi.
Kardeşinin dediklerini aynen uygulamaya koydu. Sonunda bir gün çıktı geldi kardeşi Reginald ve Malcolm'a Elijah Mıhammed’i anlattı. Tanrının Amerika'ya indiğinden, Elijah adındaki bir zata siyah adam suretinde göründüğünden söz etti. Ayrıca şeytanın da bir insan olduğunu ve bütün beyazların şeytan olduğunu söyledi.
Aradan birkaç gün geçtikten sonra kardeşi Reginald tekrar geldi ve Malcolm'un kafasında ilk kez yer bulan ciddi düşünceler bırakarak gitti. "Düşünebiliyor musun kim olduğunu bile bilmiyorsun" demişti Reginald. "Bitip tükenmek bilmez hazineleri olan, kralları medeniyetleri olan bir ırktan geldiğin halde bunu bilmiyorsun ne yazık ki. Şeytan beyazlar senden bunu gizliyorlar. Asıl soyadının ne olduğunu bile bilmiyorsun, bir zamanlar kendi ana dilin olan dilini duysan bir kelimesini bile anlamazsın. Beyaz şeytan, aslınla ilgili bütün bilgileri çekip almış elinden. Seni katlederek, sana tecavüz ederek, seni atalarının tohumundan, anayurdunun bağrından koparıp getirdikleri günden bu yana sen bu beyaz şeytanın bitmek bilmeyen şeytanlıklarının kurbanı durumundasın.".
Malcolm, günde sadece beş saat uyur ve saatlerce kitap okurdu. Ayrıca hapishanelerde mahkumlar arasında bir çok münazaralar yapılıyordu, Malcolm bunlara da katılıyordu. Günahlarının bağışlanması için hemen diz çöküp dua etmek. Malcolm bu deneyimini şöyle anlatacaktır: " Yaşantım boyunca gördüğüm imtihanların en zoruydu. Bir günahkarın Allah'tan mağfiret dilemek için diz çökmesi, diz çöküp günahını kabullenmesi dünyanın en zor işi olsa gerek. "
Bütün doğu ve batı felsefesini okudu. Eğitimini yarıda bıraktığı için dili zayıftı Malcolm'un. Burada beyazlarla ilgili çeşitli gerçekleri öğrenecekti: Beyaz tüccarların koloniler kurarak Afrika Asya ülkelerine saldırışını, Haç'a hiçbir zaman İsa dininin ruhuna uygun olarak, içten pazarlıksız olarak el atmadıklarını; alçak gönüllüce, azizce insanca sarılmadıklarını…
Hakkında birçok şey dinleyip öğrendiği Elijah Muhammed, Malcolm'un gözünde ve gönlünde mucizevi bir kurtarıcı, siyahi bir kahraman, emsalsiz bir lider olarak şekillenmeye başlamıştı. İçerdeyken kardeşleriyle ve Elijah Muhammed'le devamlı mektuplaşıyordu. Elijah Muhammet ona bir mektup göndermiş içine de bir miktar para koymuştu.
ABD'nin kendi nüfusuna yakın sayıdaki 115 milyon Afrikalı'yı ya öldürdüğünü ya da köleleştirdiğini, hamile siyah kadınların hasta düştüklerinde kollarından tutulup denize fırlatıldıklarını, siyah erkeklerin bir kısmının beyaz erkekler tarafından hadım edildiğini, siyah kölelerin çiftliklerde, mutfaklarda, çalıştırıldığını, siyahların çektiği yoksulluğu, açlığı, kendisine uygulanan vahşi işkenceleri ve beyaz adamın, siyahların emeğinden, sırtından ve alın terinden edindiği o devasa zenginliği öğrendi tarih kitaplarından. Bu, onun beyaz adamın gerçekten bir şeytan olduğu ve sürekli siyah tenlinin kötülüğü için mücadele ettiği şeklindeki düşüncesini iyice pekiştirdi.
1952 yılının baharında 7 yıldır kaldığı hapisten çıktı. Hapisten çıkınca Detroit'teki kardeşinin yanına gitti. Kardeşinin evinde tam bir Müslüman evi havası vardı. Kardeşi ona gusül almayı ve namaz kılmayı öğretti. Detroitteki Müslümanların toplandığı bir yer vardı. Buradaki Müslümanlar o kadar samimiydiler ki, Malcolm böyle bir samimiyeti hayatında ilk kez görüyordu.
Bir gün, Bay Muhammed ve İslam meyveleri dediği ona bağlı müritlerle tanıştı. Malcolm, bu arada soyadı değişikliği için başvuruda bulunmuş ve başvurusu kabul edilmişti. Elijah Muhammed, "X" soyadını kullanmalarını öğütlemişti onlara. Afrika'dayken ailelerin sahip oldukları soyadlarını simgelemektedir 'X'. Şimdiki soyadları, köleler, efendilerinin soyadlarını kullandığından, kendilerine ait değildi. 'X' matematikte bilinmeyenin simgesidir. Bir gün gelip Allah'a dönünceye değin bu 'X'i kullanacaklardı. Artık onun ismi Malcolm X'ti.
Elijah Muhammed, yeterlilik kazandığına inanınca, Malcolm'u Boston'a yolladı. Başarılı çalışmalarından sonra Malcolm X'i Newyork'u teşkilatlandırması için görevlendirdi.
İlk vaazı Hıristiyanlık ve kölelik hakkında idi:
"Kardeşlerim, köle tacirleri beyaz efendilerimizin dini olan Hıristiyanlık, bizlere burada Kuzey Amerika'nın vahşi bölgesinde öldüğümüzde, günahlarımızın affolunup gökyüzüne doğru yükseleceğimizi ve orada Tanrı'nın bize özel hazırladığı cennetlere erişeceğimizi öğretmektedir. İşte bu beyaz adamın Hristiyanlık dinidir ve onunla siyah adamın beynini yıkayabilirsin. Biz bunu kabul eder bağrımıza basarız. Ona inanır, onu uygularız. Biz tüm bunları yaparken, bu mavi gözlü şeytan Hristiyanlığı parmağında oynatır. Ne için? Ayağını sırtımızda tutabilmek için. Niçin? Gözlerimizi gökteki saksağana kırpmadan baktırmak ve öbür dünyadaki cenneti düşündürmek için. Kendisi işte buradaki cennette yaşarken. Bu dünyada… Bu hayatta…"
Malcolm gerek birebir diyaloglarda ve salon toplantılarında ve gerekse radyo, televizyon ve gazetelerdeki röportajlarında özetle şunları söylemektedir: " Ben Amerika'lı değilim, Amerikanizmin kurbanı milyonlarca insandan biriyim, herhangi bir Amerikan pembe düşünü görmüyorum, bir karabasan benim gördüğüm. Amerika'nın çok ciddi bir meselesi var. Amerika'nın meselesi biziz. Hakir görülüyorsanız siyah olduğunuz içindir. İkinci sınıf ve sadık köleleriz biz. Amerika'nın ahlakını, vicdanını değiştirmeye çalışmayın. Çünkü Amerika'nın vicdanı iflas etmiştir. Beyaz adamı değil, kendimizi değiştirelim. Geri dönmemek üzere yürüyeceğiz. Amerika'nın tek seçeneği vardır: "Ya kurşun ya oy; Ya ölüm, ya özgürlük. Kendisini özgürlük ve demokrasi timsali gösterirken, kendi yurttaşlarını oy kullanmak istemelerine rağmen, silah kullanmaya mecbur eden bir sistemden daha kokuşmuş bir sistem var mıdır? Bizim yalnız yurttaş olarak değil, birer insan olarak bile mevcudiyetimizi tanımadı; bir kadın, bir erkek, bir insan olarak bile saygı göstermedi. Amaç: "Hürriyet, adalet, eşitliktir." Biz, hepimizin insan olduğunun farkına varılmasını, bize saygı duyulmasını istiyoruz. Genç siyah adam öteki yüzünü çevirmeyi bıraktı, uysal olmaktan vazgeçti. Yeteri kadar beklediğimizi sanıyoruz. Oturarak, ağlayarak ve dua edip dilenerek kayda değer bir sonuç elde edeceğimize inanmıyoruz. Amerika'da siyah adam, demokrasi ülkesinde değil; polis devletinde yaşıyor. " Malcolm X, bu arada Müslüman bir hemşire olan ve yine Müslüman teşkilat için çalışan Betty ile evlendi.
1963 yılında Elijah Muhammed'le ilgili çeşitli haberler çıkmıştı. Malcolm X, bu haberlerden dolayı çok üzülüyordu, böyle bir şeyi düşünmek bile ona çok edepsizce geliyordu. Gazeteler Elijah Muhammed'in sekreterleriyle çeşitli ilişkileri olduğunu yazıyordu. Malcolm dayanamayıp hemen Elijah Muhammed'le Phoenix'te bir araya geldi. İşte burada Elijah Muhammed'in İslam dinini nasıl bildiğine ve nasıl çarpıttığına şahit olacağız. Malcolm X'e aynen şunları söylüyordu: "Davud'u okurken, bir başkasının karısına nasıl göz diktiğini öğrenmişsindir, işte o Davud'um ben. Nuh'u okumuşsundur; şu sarhoşu, işte ben onun ta kendisiyim. Lut'un serüvenini okumuşsundur; şu kendi kızlarıyla aynı yatağı paylaşanı... bana da bunları yapmak caiz oluyor herhalde" demişti. Elijah Muhammed.(Not: Bunlar tahrif edilmiş Tevrat'ın ayetleri idi ve diğerleri gibi Malcolm da o zamanlar Kur'an'dan uzaktı.)
22 Kasım 1963 yılında Dallas'ta Amerikan başbakanı John F. Kennedy bir suikast sonucu öldürülmüştü. Elijah Muhammet, ne olursa olsun hiçbir vekilin bu suikast hakkında konuşma yapmaması için bir buyruk göndermişti. Malcolm bu olaydan sonra Elijah Muhammet'in vekili olarak bir konuşma yaptı. Konuşma bittikten sonra, sorulu cevaplı bölüme geçildiğinde birisi ona şu soruyu yöneltti: "Başkan Kennedy'nin ölümü hakkında ne düşünüyorsunuz?". Malcolm da bir temsille kendi görüşünü açıkladı: "Siz sabah tavuklarınızı bahçeye gönderdiğinizde akşam komşunuzun kümesine değil de tekrar sizin kümesinize geleceklerdir. Evet, şeytan onu tekrar yanına aldı." Bu konuşması üzerine Malcolm X, 90 gün hiç konuşmama cezası aldı Elijah Muhammet'ten. Manşetler "Malcolm X susturuldu" diyordu. Malcolm X, 90 gün sonra konuşabileceğini düşünüyordu. Fakat, artık ders verdiği yedi numaralı mabette de ders vermesi yasaklanmıştı. Aslında cemaatten uzaklaştırılmasının sebebi Elijah'ın menfaatine uymayan işler yapıyor oluşuydu.
HİDAYETİ
Malcolm X, bu sırada Hac görevini yerine getirmek için Mekke'ye gitmeyi düşünüyordu. Hacca gitmesi Malcolm X için bir çok kavramın değişmesinin başlangıcıydı. Mekke'den hanımına aynen şunları yazıyordu:
"İnanamayacaksın ama; tenleri beyazdan daha beyaz olan insanlarla aynı bardaktan su içtim ve aynı tabaktan yemek yedim. Hepimiz bir kardeştik. Ben artık ırkçı bir Müslüman değilim. Gerçek peygamberimiz olan Hz. Muhammed ırkçılığı yasaklamıştır."
Burada ismini de bir Müslüman ismiyle değiştirdi. El-Hac Malik El-Şahbaz'dı artık o...
Kabe'de siyahıyla-beyazıyla bütün insanların beraber hareket ettiğini, hepsinin tek insan tek yürek olduklarını, aralarındaki ilişkinin kardeşlik temeli üzerine geliştiğini, insanlar arasında ırk ayrımının zerresinin bulunmadığını görür ve bundan oldukça etkilenir. Malcolm'un beyaz adam hakkındaki olumsuz düşünceleri değişir. Suud'da büyük bir ilgiyle karşılanır. Kral Faysal ile görüşür ve Kral, kendisinin devlet konuğu olduğunu bildirir. Siyah bir insanın burada bunca ilgi görmesi, onu gerçekten şaşırtır. Malcolm daha sonra Nijerya, Gana, Fas ve Cezayir'i de ziyaret eder. Gittiği her yerde Amerika'lı bir Müslüman olarak oldukça fazla bir ilgiyle karşılanır. 23 Mayıs 1964'de seyahatini bitirir, Amerika'ya geri döner ve edindiği izlenimlerini hem siyah yığınlara hem de medyaya anlatır. Malcolm'un gezi dönüşü militan tavrı değişmemiş fakat sömürü konusundaki fikirleri derinleşmiştir. Gezi dönüşü Malcolm'un mesajları ve demeçleri tam anlamıyla İslami bir içerik almış ve artık o, kendi toplumuna ve Amerikan halkına İslam'ı anlatmaya başlamıştır: İslam'ı benimseyen beyazlar, beyaz olmayanlar gibi değişiyor; bir başka insan gibi oluyorlar. Bu yüzden Amerika, İslam'ı anlamak zorundadır.
Beyrut'ta bir üniversitede Amerikalı siyahlarla ilgili konferans verir. Amerika'ya geri döndüğünde basına, ırkçılığı bıraktığını, kendisinin yeni bir örgüt kuracağını, beyazların bu örgüte katılabileceklerini açıklar. Bu durumun yaşanması ile beraber İslam dini, belki de ilk olarak, Amerikan basınında evrensel ve geniş boyutlarda yer buldu. Irkçılığı bırakması Elijah Muhammed ve çeşitli siyah kuruluşlar tarafından doğru bulunmadı. Malcolm X, artık bir çok tehditler almaya başlamıştı. Yaşadığı her günü ödünç alıyor gibiydi.
Malcolm, İslam'ın topluma daha organize bir şekilde anlatılması ve bu yönde mücadele edilmesi için İslami anlayışa ve İslamî ilkelere dayalı Afro-Amerikalılar örgütünü 28 Haziran 1964 yılında kurar. Ve bunu bir basın bildirisiyle kamuoyuna duyurur. Örgüt, anlamlı bir sonuç getirmeye yönelik her hareketi, hangi gruptan gelirse gelsin kesinlikle tavizsiz destekleme kararı alır. Malcolm, hem yeni örgüte uluslararası destek bulmak hem de ABD'nin gerçek yüzünün bilinmesi ve tanınması için 9 Temmuz 1964'te ikinci dış seyahatine başlar. Bu seyahatinde; Mısır, Tanzanya, Nijerya, Gana, Gine, Kenya, Uganda devlet başkanlarıyla görüşerek, ABD'deki meselenin bir insan hakları ihlali olduğunu ve bu yüzden bu sorunun BM'de gündeme getirilmesi gerektiği yönünde temaslarda bulunur. Bu arada Malcolm daha Kahire'deyken Harlem'de, Philedelphia'da ve öteki şehirlerde birbiri ardına başlayan siyahilerin ayaklanmalarına ve toplu direnişlerine şahid olunuyordu. Medya, Malcolm'u bu ayaklanmanın ardındaki isim olarak zikretmekteydi. Bu yüzden Washington D. C'de ve New York City'de bulunan güç odakları, özel ve resmi tüm ajanslar, nüfuz sahibi kimseler Malcolm'a kulak kabartmışlar ve onun yurt dışında neler söylediğini, neler yaptığını çok yakından izlemeye başlamışlardı. Çünkü onlar biliyorlardı ki bir isyan başlatabilecek ya da bastırabilecek tek siyahi oydu. Bundan böyle CIA ve FBI Malcolm'un peşinde olacaktı, onun attığı her adımı takip edecek ve söylediği her kelimeyi kayda alacaklardı.
"NASIL YAŞARSANIZ ÖYLE ÖLÜRSÜNÜZ"
Malcolm X, hayatını mensubu bulunduğu toplumun haklarını elde etmeye bundan daha da ötesi bu toplumu gerçek kimliğine kavuşturmaya adamıştı. Belki siyah toplum olarak bütün eşyalarını, tekrar bir gemiye yükleyip Afrika'ya dönemezlerdi ama kültürleriyle, dinleriyle, dilleriyle bir de özgürlükleriyle Afrikalı olabilirlerdi. Tahrip edilmiş Hıristiyanlık dini onlara iki dünyayı da cehennem yapmıştı ne yazık ki ...En son ve mükemmel bir din olan İslamiyet ancak bu toplumun her iki dünyada saadetini sağlayabilirdi. Malcolm X, bu gerçekleri anlatabilmek için çalıştı.
Malcolm X'i ayartmak, satın almak mümkün değildi. Siyah yığınlar bunun farkındaydılar ve zaten bu yüzden saygı duymaktaydılar ona. Siyah yığınlar gene bilmekteydiler ki Malcolm, tıpkı kendileri gibi tabandan gelme birisidir. Bundan dolayı da Malcolm X'e kendilerinden birisi olarak değer vermekteydiler ve ona sahip çıkmaktaydılar. Malcolm X'in, 24 Kasım 1964 'deki seyahati dönüşü, Hacc için gittiği Mekke dönüşünden daha da büyük bir olay olur. Tüm medya ve diğer bazı odaklar onun peşindedir, tüm gözler onun üzerindedir. Bundan böyle o, konuşmalarına şöyle başlayacaktır; "Kardeşlerim, dostlarım, FBI, ve CIA... " Malcolm, mücadelesini daha da evrenselleştirmek ve uluslararası bir güce kavuşturmak için Avrupa'daki diğer siyahların örgütleriyle temasa geçmek üzere Avrupa'ya gider. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde konuşmalar yapan Malcolm X, Fransa'dan sınır dışı edilir. Avrupa'ya yaptığı geziden 13 Şubat Cumartesi gece saat 24 civarında New York'a döner ve evine gider. Aynı gece saat 02. 45'te evinin ön camından içeri hem yangın çıkarıcı, hem de sis yapıcı bombalar atılır. Şiddetli bir patlamayla birlikte tüm evi alev ve duman kaplar. Malcolm X kendisini, eşini ve çocuklarını zorlukla dışarı atabilmiştir. Malcolm X, o gecenin sabahı sanki hiçbir şey olmamış gibi daha önceden kararlaştırılmış bir konuşma için Detroit'e gider. Şubat 16'da yakın bir arkadaşına; "Önümüzdeki beş gün içinde infaz edilmek üzere ölüm fermanım imzalandı" diyecektir. Yine Şubat 15'te bir toplantıda: "Kötü bir devreydi o devre kardeşim. Neydi o günlerdeki hastalığım, çılgınlığım öyle... Allah'a şükür ki kurtuldum onların hepsinden. Şimdi şehitlerin devridir. Bu şehitlerden birisi de ben olacaksam, kardeşlik yolunda gerçekleşecektir şehitliğim. Bu memleketi kurtaracak olan tek şey de zaten bu kardeşliktir. Bunu öğrenmek bana pahalıya mal oldu. Ama olsun, sonunda öğrendim ya... "
Malcolm X'e yönelik saldırıların ve kuşatmanın niteliği, dozajı günden güne artmaktaydı. İlk zamanlar kendisine yönelik bu girişimleri Siyah Müslümanlara/İslam Cemaati'ne mal eden ve onları itham eden Malcolm X, 20 Şubat 1965 Cumartesi günü bu düşüncesinden vazgeçtiğini şöyle ifade edecektir: "Siyah Müslümanların yaptığını bir türlü kabul edemiyorum, buna ihtimal veremiyorum. Çünkü Siyah Müslümanların neleri becereceklerini, neleri beceremeyeceklerini çok iyi biliyorum ve onlar son zamanlarda meydana gelen tertiplerin bir çoğunu beceremezler.
21 Şubat 1965 Pazar günü, 400 kişilik bir toplantıda konuşma yapacaktır.
Malcolm'un konuşma yapacağı toplantıya aynı zamanda başka bir rahip ve birkaç konuşmacı daha davetlidir. Toplantı saati yaklaşmasına rağmen, Malcolm dışındaki konuşmacılardan hiç birisi henüz gelmemiştir. Malcolm sanki birazdan olacakları önceden sezmiş gibi şöyle diyecektir: "Hiçbirinin geleceğini sanmıyorum. İçimden bir şey diyor ki bu gün kesinlikle kürsüye adım atmamalısın. " Konuşma saati geldiğinde Malcolm X, kürsüye çıkar ve salondakilere selam verir. O anda, beklenmedik bir karışıklık çıkar. Ve itiş kakış başlar. Kürsüde bulunan Malcolm X duruma hakim olmaya çalışarak; "durun! durun! telaşlanmayın sakin olun kardeşlerim" diyordu. Tam o esnada en ön sırada oturanlardan en az üç kişi aynı anda ayağa kalkarak, nişan alıp Malcolm X'e hep bir elden ateş etmeye başlarlar. Malcolm X'in dinleyicileri sakinleştirmek için kalkmış olan sağ eli derhal göğsüne düşer, öteki eli havaya kaktı orta parmağını bir kurşun uçurup gider, sakalının arasından kanlar sızıyordu ve vücudu arkaya iki sandalyeyi devirerek düşer. Tetikçiler yere düşmüş vücudunu iyice kurşunladıktan sonra kaçarlar. Dört çocuğunun üzerine kapanan eşi ve dinleyicilerden bazıları hemen sahneye koşarlar; ancak 16 kurşun tam can alıcı noktalara isabet etmiştir. Yakındaki bir hastaneye götürülürken yolda vefat eder. Hayatını adamış olduğu bu toplum için konferans verirken...
Malcolm'un naaşı cenaze evinde yirmi iki bin kişi ziyaret ettikten sonra, Amerika'da yaşayan Arabistanlı birisi tarafından İslami şartlarda toprağa verildi.
-MALCOLM YOKSUL ÖLDÜ! Başlığını atıyordu gazeteler. 12 yıl boyunca sadece karın tokluğuna, hiçbir maaş talep etmeden durmak bilmeyen bir enerjiyle çalıştı Malcolm.
Malcolm, eğitim görmemişti ve herhangi bir konuda uzman değildi. Ama samimi idi. Ve bu samimiyet, onu bu mücadelede yeterli kılıyordu. Malcolm'un adalet, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik için verdiği mücadele, onun şehadetiyle yeni bir boyut kazandı. Malcolm çok iyi bir hatipti. Ama şehadeti ile gerçekleştirdiği hitap, hayattayken gerçekleştirdiği hitaptan çok daha yaygın ve etkili olacaktı.
MALCOLM, yaşamıyla ve azimli çalışmaları ile öncelikle Amerikalı Müslümanlara ve Siyahlara örnektir. Bugün küfrün ve zulmün temel yayıcısı durumuna gelmiş olan ABD'nin işlemiş olduğu insanlık suçuna en büyük tepkiyi ve karşı örgütlülüğü göstermesi gereken Amerikalı Müslümanlardır. Müslümanlar nerede ve hangi koşullarda olurlarsa olsunlar taşıdıkları misyonun bilinciyle, halifelik görevlerinin sorumluluğuyla zulme karşı mazlumdan yana tavırlarını almalıdırlar; mazlumdan yana olmak pek çok bedeli kendisi ile beraber getirse de.
Alıntı