Kutsalın tüketilmesi
Küresel kriz önce reklamcıların değerleri iğfal etmesiyle başladı. Daha sonra kutsal değerlerin yerini markalar aldı:
"Bir senin benzerin yok.. bir onun. Tek ve benzeri olmayan. En güzel anıları sonsuza kadar saklar… (Pırlanta)
Ebedi güzellik… Bu güzelliği gökte aramayın… (Ev Tekstili)
Gerçek aşk (marka) halı'da var… (Mobilya)
Kontrolsüz güç (Lastik)
Hayatı erteleme… huzur ve mutluluğun sesine kulak verin. (Otel)
Aydınlık bir dünya için… (Elektrik anahtarı)
Harikalar yaratmaya alışın! (Bilgisayar)
Hayatın akışı için… (Kredi kartı)
Mucize (çok ürün)
Mutlu Ailelerin Sırrı… (Televizyon)
İyi yaşamaksa… Tüm mucizeler ondan gelir. (Margarin)
Varoluşsal özgürlük ve yeryüzü cenneti vaadi. (Banka ve sigorta şirketleri)
Yukarıda tek tek saydıklarımız kutsal içerikli mesajlardan sadece bir kısmı.
Her gün televizyon, radyo ve gazetelerde tüketici bu mesajlarla bombardımana tutuldu.
Hala markaları dini değerler ile zihnimize sokmaya çalışan reklam mesajlarını dinliyoruz.
***
Reklamcılar "biz bir aynayız" deseler de reklamın bireyi etkileme, onu tüketime yönlendirecek ayartıcı bir gücü bulunuyor.
Ürün/hizmetin satılması adına manevi/kutsal değerlerin kullanılması içeriksizleştirme ve değersizleştirmeye neden olurken, tüketim başka bir şekilde kutsallaştırılıyor.
Aşk, özgürlük, dostluk, mucize, ebedi güzellik gibi manevi kavramlar maddi bir ürün veya hizmet ile ilişkilendirilerek müşteride belli bir düşünce ve duygu harekete geçirilmeye çalışılıyor.
Bu tesbitten hareket eden Dr. Hüseyin Çırpan ve UTESAV Genel Müdürü Faruk Yazar, yaptıkları çalışma ile kutsal değerler üzerinden markaların dini değerleri nasıl reklam sloganı haline getirdiğini çarpıcı biçimde ortaya koymuşlar.
***
Uluslararası Teknolojik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (UTESAV) ve İstanbul Ticaret Odası'nın, geçen hafta sonu İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde düzenledikleri "Tüketim ve Değerler sempozyumu'ndan çok önemli mesajlar verildi.
Beş oturumla gerçekleşen sempozyumda, üretim, tüketim ve değerler, 25'i aşkın konuşmacı tarafından ele alındı.
Ortaya şu gerçekler çıktı:
Tüketim israfı ifade eden bir terim haline geldi.
Alışveriş merkezleri tasarım biçimleri ve mağaza konumlandırmaları ile gazetelerin konuya ilişkin haber ve sunum içerikleri değerlerin oluşmasında önemli rol oynadı.
Hayat tarzı ile bireysellik ön plana çıktı.
Bireyci ve tüketim odaklı bir piyasa kültürü oluşturuldu.
Maddi nesnelere olan bağlılık insanda bir şehvet haline geldi.
Homo economicus bereketi unuttu
Dünya Çevre haftasında düzenlenen sempozyumda, katılımcıların sunduğu tebliğlerden çıkan ve herkesin bilmesi gereken önerileri şöyle sıralamak mümkün:
Tüketim ve ihtiyaç kavramlarının değerler ışığında yeniden tanımlanması gerekiyor.
Çevreyi, toplumu yok sayarak tüketimde bulunmaya yasal olarak hakkımız olsa da ahlaki olarak hakkımız yok.
Artık bireyler leydi ya da kontes olmaktan çok leydi ya da kontes gibi olmaya çalışıyor.
Homo economicus'un yerine insani yüzü olan insan yüzlü bireyin oluşturulması için çalışılması gerekiyor.
Çocuklarınızı reklamlardan koruyun.
Tüketim eğitimi konusunda ilkokul müfredatlarına yönelik çalışmalar yapılmalı.
Aşırı tüketim algısıyla kaybolan değerlerimizden birisi de bereket oldu.
Artık bereketli hayatın yerini uzun ömür, bereketli kazancın yerini çok kazanmak aldı.
Bugün Türkçede bereket kelimesinin karşılığı yok.
Küçükken yemeğin ortasından yiyip bereketini kaçırmamak üzerine eğitilen birisi, büyüdüğünde de pastadan en büyük payı almak için uğraşmayacaktır.
Yaşar Süngü
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş Yap