Bayanlardan biri şöyle diyor: evliliğimizin ilk günlerinde her şey çok güzeldi, yaşamdan ve beraber olmaktan tarif edilmez bir keyif almaktaydık. Her anımız mutluluk ve sevinç doluydu, sanki bu güzel günler hiç bitmeyecekmiş gibiydi, hele sorunlarla karşılaşıp anlaşmazlığa düşeceğimiz aklımızın uçundan bile geçmezdi. Tüm bunların biteceği asla aklımıza gelmezdi. Fakat hiçbir şey düşündüğümüz gibi olmadı. Evliliğin ilk yıllarının geçmesiyle yaşamın tatlılığını kaybettik, öylesine uyuşmazlıklarla karşılaştık ki, biranda kendimize “bize ne oldu?” diye sormaya başladık. Acaba her şey niçin bu kadar çabuk değişmişti? Evliliğimizin güzelliğini yok eden; zamanın hızla akıp geçmesi mi, çocukların olması mı yoksa başkalarının hayatımıza girmesi miydi?
Evlilik, insan yaşamını bir anda değiştiren büyülü bir kelime ve yaşamın tüm ihtiyacını karşılayan sihirli bir değnek değildir. Evliliğin keyifli bir hal alması için en önemli olan şey insanın eşini olduğu gibi kabul etmesidir. Tabi ki bu; eşinizin saygısızlıklarını, kötü huylarını ve size karşı yapmış olduğu hataları her zaman kabul etmeniz anlamında değildir, çünkü insan eylemlerini değiştirebilir fakat öz benliğini değiştiremez, değiştiremediği boyutunu olduğu gibi kabul etmemiz gerekir.
Evliliğin üzerinden yıllar geçmesi ve çocukların olması doğal olarak ilk günlerdeki tatlılığı kaybettirecektir, ama eğer evlilik temellerini sağlam bir şekilde “insanları olduğu gibi kabul etme” anlayışı üzerine kuracak olursak yine eski mutluluğu yakalaya biliriz.
Peki, bunu nasıl yapmamız gerekir?
Bunun için Louis Board “Eşinizi Nasıl Kendinize Âşık Etmelisiniz?” adlı kitabında; “Her gün bir demet çiçek alarak eşiniz eve geldiğinde ona sürpriz yapın, her gün değişik elbiseler giyerek yeni saç modelleri yaptırarak evliliğinizi monotonluktan kurtarın” diyor.
Yahut bazı kadınların dediklerini uygulayarak, sırf evlilikte ilk günlerin heyecanını yakalamak ve kocanızı eve bağlamak için çocukları bir kenara atıp, sürekli modayı takip edip, her gün kuaförlere mi gitmek gerekir?
Üçüncü bir grup ise; insanın eşini elinde tutması için, küçük sorunları çok büyük göstermesi gerektiğini ve sürekli ağlayıp sızlanarak onun acıma hissini uyandırması gerektiğini öğütlemektedir.
Fakat bunların hiçbirisi tek başına yeterli olamaz, bu tür göz boyamalar evlilikte oluşacak sorunların hiçbir zaman önünü alamaz. Eşler arasındaki mutluluğun en önemli formülü, bir birleriyle dost olabilmektedir, ancak iyi iki arkadaş olduğu zaman tüm sorun ve anlaşmazlıkların üstesinden geline bilir. Eşlerin iyi birer arkadaş, en yakın bir dost olabilmesi de sadece sorunların tespit edilip teker teker giderilmesiyle mümkündür.
Richard Ashten şöyle diyor: “Mutluluk yolunda en büyük engellerden biri, haddinden fazla beklenti içerisinde olmaktır.”
Evlilikteki yersiz beklentiler, anlaşmazlıkların kaynağıdır.
Sürekli başkalarının bizim için elinden gelen her şeyi yapmasını bekliyoruz, ama bizzat kendimiz onlar için faydalı hiçbir şey yapmıyoruz. Hatalarımızın görmezden gelinmesini istiyoruz, fakat başkalarının en ufak yanlışlarını büyütmekte, özür diledikleri zamanda asla kabul etmemekteyiz. Böylesine yersiz bir beklenti olabilir mi? Kendi kusurlarınıza bakmadan, eşinizin kusursuz olmasını nasıl isteyebilirsiniz? Sürekli kocanızın hatalarını yüzüne sıralamakta, en ufak bir yanlışında hemen şikâyet edip, “niçin beni anlamıyor” diye sızlanmaktasınız.
Hatta bazı kadınlar çok daha ileri giderek, kocasının karakterini değiştirmeye çalışmaktadırlar, onu olduğu gibi kabul edeceklerine bir takım işlere zorlayarak, istedikleri yeni bir şahsiyeti oluşturma peşindedirler. Bu tür yanlışlara birçok erkekte eşleri için düşmektedir.
Velhasıl unutmayalım ki, en büyük saygısızlık; bir insanın benliğini, yaratılışını ve yerleşmiş karakterini değiştirmeye çalışmaktır. Mutlu bir evlilik için atılması gerekilen ilk adım, gerçekleri olduğu gibi kabul etmektir.
İlk kabul edilmesi gerekilen gerçek “evliliğin felsefesi”dir. Evlilik, insanın her türlü ihtiyaçlarını karşılayan ve hayatını bir anda olumlu olarak değiştiren bir mucize değildir, evlilik bir takım kuralları olan ortaklık gibidir.
Bir diğer gerçek de; insanın eşini bütün iyi ve kötü yönleriyle, olduğu gibi kabul etmesidir. Tabiî ki değiştire bileceği hal ve hareketlerine tahammül etmek zorunda değilsiniz, ama bazı değiştirilemeyecek özellikleri olduğu gibi kabullenmek gerekir. Örneğin siz araştırmacı, sürekli kitap okuyan ve sakin eğlencelerden hoşlanan birisiyle evlendiniz ve sizinle evlendiği için artık sizin gibi heyecanlı ve coşkulu olması gerektiği beklentisi içerisinde olmamalısınız. Belki sizin yaşam felsefenize sahip değildir ve eyaşam tarzınız onun hoşuna gitmiyordur, bu yüzden istediğiniz gibi birisi olarak değişmesini bekleyemezsiniz. Ama iyi bir memur, dürüst bir çalışan olmasını isteyebilirsiniz.
Herkesin istek ve yetenekleri farklıdır, eşiniz ticarette, sporda, sanatta başarılı olmaya bilir, buna rağmen siz onun hakkında karar veremezsiniz. Sürekli “niçin benim eşimin de kardeşimin eşi gibi arabası yok veya arkadaşımın eşi gibi tanınmış birisi değil” deyemezsiniz. Eşiniz istese de başkaları gibi olamaz, çünkü her insan farklıdır, fakat siz bunu anlamaz ve sürekli yakınırsanız onu haytan soğutursunuz. Bu tür davranışlarınız evliliğinizde sorunların oluşmasına sebebiyet verir ve dolayısıyla evliliğinizin dağılması için bir mukaddime olur.
Bu yüzden düzgün bir birliktelik için anlayışlı olarak gerçekleri kabul etmek gerekir.Kusursuz eş varmıdır?
Alıntı