Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Kurban Bayramı ve 'Gücük İnek'
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 0 cevap var
OkumaGösterim: 1238
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Kurban Bayramı ve 'Gücük İnek'  (Okunma sayısı 1238 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    hayat güzel

  • Sevdalı Üye
  • *****

  • İleti: 2263
  • Nerden: İZMİR
  • Rep: +70/-4
  • Cinsiyet: Bayan
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Kurban Bayramı ve 'Gücük İnek'
« : 08 Aralık 2008, 17:43:24 »


 

Kurban Bayramı ve 'Gücük İnek'
   
     
     
     

Ahmet:
��Anneciğim, Emre bize gelecek. Bu gece bizde kalacak� dedi.

Emre�nin sevdiğini bildiğim türden bir kaç çeşit yemek yaptım. Görüşmeyeli bayağı bir boy atmış, kocaman delikanlı olmuştu. Biraz oturup hal hatır sorduktan sonra yemeğe geçtik. Emre, özene bezene hazırladığım yemeklere el sürmeyince, belli etmemeye çalışsam da bozuldum. Emre:

��Teyzeciğim et var ya, ondan yemiyorum� dedi.

Bu söz beni daha da şaşırtmıştı. Çünkü ete olan düşkünlüğünü iyi biliyordum. Emre, bu davranışının altında bir şey aramamdan rahatsızlık duyarak,

"-Anlatayım teyzeciğim� dedi.

İlk öğretim beşinci sınıfa gidiyordum o zamanlar. Biliyorsunuz Ayşe ablam da benden iki yaş büyük. İkimiz de çok başarılı sayılmayız, fakat hiç olmazsa liseyi bitirelim diye gayret ediyoruz. Bir işe girebilmek için bunun şart olduğuna inanıyoruz. Büyük hayallerimiz yok. Daha kötü günler gelmesin deyip halimize şükredenlerdeniz.

Depremden önce babam, inşaat kalfasıydı. Kimseye muhtaç değildik. Hatta babam yaptığı, kooperatif evlerinden bir de daireye girmişti. �Altı, yedi aya kalmaz, evimize taşınırız� diye hayaller kuruyorduk. Kaba inşaatı çoktan bitmiş, evin şekli ortaya çıkmıştı. Ben odamın duvarına asacağım süsler yaptım. Annem dantel masa örtüleri� Kaç kere bakmaya gitmiş, hayalimizde aldığımız eşyaların yerini kaç kere değiştirip durmuştuk. Derken 17 Ağustos�ta korkunç bir sallantıyla uyandık. Çok şükür ne bizde ne de yakın çevremizde bir şey
yoktu. Boş arsaya tüm mahalle toplandık. Biraz korku kalmıştı yüreğimizde ama güle oynaya sabahladık. Elektriklerin gelmesi ile radyo ve televizyonlardaki korkunç gerçek, yüreklerimize çığ gibi düştü.Tüm ülkem gibi bu korkunç felaketin getirdiği yıkım ve kıyımla, harap olduk. Naklen izlediğimiz kurtarma çalışmalarında yaralılarla yaralandık, ölenlerle defalarca öldük. Elimizden gelen bir şey yoktu. Devlet baba, harıl harıl yaraları sarmaya çalışıyordu.

Bizim evimiz yıkılmadı. Kimseye de bir zarar gelmedi. Farklı yaralandığımızın farkına, yaralarımız derinleştikçe vardık. Depremle birlikte inşaatlar durmuş, babam işsiz kalmıştı. Ekonomik krizle de ikiye katlandı yokluklarımız. Televizyonlarda gördüğüm kadarıyla, bazı insanlar hiç etkilenmemişti. Bar ve pavyonlarda zil zurna sarhoş oluncaya kadar içiyor, milyarlarca lira harcıyorlardı.

Biz ev kirası elektrik, su ne kadar kısmaya, azaltmaya çalışsak olmuyor babamın arada bir bulduğu, tadilat işlerinden kazandığı, evi geçindirmeye yetmiyordu. Devir hesap devri deyip, telefonu kapattırdık. Ampulleri daha küçük taktık. Annem bir evde 120 milyona iş bulmuştu. Babamın da eline yaklaşık o kadar geçiyordu. Fakat Kasım ayından sonra babam bir tek işe gidemedi. Kış boyunca hiç iş çıkmadı. Ümitlenerek gidiyor, üzülerek geri dönüyordu. �Çoluk çocuğum gözümün önünde aç açık kalıyor, elimden bir şey gelmiyor, keşke ölsem� gibi kötü kötü laflar edip duruyordu. İş için çalmadığı kapı kalmamıştı.

Ramazan bayramına bir kaç gün kalmıştı. Şubat ayının bir Pazartesi günü babam, eve sevinçle geldi. Bir iş bulmuştu.Üstelik sigortalı. �Evraklarını tamamla gel� demişler. Sevinçle haber verip uçar gibi çıktı. �Bu gün yetiştirmeliyim� diyordu.

Bir kaç saat sonra karşı komşumuz telaşla içeri girdi. Yüzünde ürküten bir ifade vardı.

��Korkmayın ama babanız küçük bir kaza geçirmiş� dedi.
Hastaneye gittiğimde babamın yüzü sap sarıydı. Kol ve bacağı alçıya alınmıştı. Kırmızı ışıkta süratle gelen bir araç çarpmıştı. Biz sağ oluşuna dua ederken babam, gözlerinden akan yaştan utanıyor gizlemeye çalışarak:

��Neden ölmedim, yükünüzü artırdım� diyordu.

Bir müddet sonra babam eve çıktı. Sobamız yanmıyordu, evimiz soğuktu. Babamın dişlerinin birbirini dövüşünü üzülerek seyrediyordum. Bir kaç komşu belediyeye telefon ederek bize kömür istemişler.Yok denilmiş. Önceden kayıt olmak gerekirmiş. Okulda da yardım dağıtılıyordu. Anneme:

��Ben de isteyeyim mi?� diye sordum. Annem:

��Sakın ha oğlum! Durumumuz belli verirlerse kabul ederiz sakın kimseden bir şey istemeyin� dedi.

Başka zaman ben de gurur meselesi ederdim. Ama şimdi çok farklıydı.Yakıp etrafında toplanacağımız sobaya ihtiyacımız vardı. Babam buz gibi evde nasıl hasta yatardı?

�Şekersiz� şeker bayramımız gelip de geçmişti bile. Şekere olan düşkünlüğüme rağmen, pek üzülmedim. Böyle küçük şeylerin üstesinden gelmeliydik. Üstelik ben erkektim. İşte tüm zorluklara rağmen hava biraz daha ısınmış, babamın kolundaki, alçı alınmıştı. Bacağı hala alçıdaydı. İşte kurban bayramı da gelmişti. İçimden oniki daire var bizim apartmanda, bir çoğu da kurban kesecek. Nasılsa bize de verirler. Annem sevdiğim et yemeklerinden pişirir diyordum. Ben pencereden seyrederken, karşıdaki boş arsada, kurbanlar kesildi, yüzüldü, leğenler dolusu evlere taşındı. Her kapı çalışında, �kurban payı� diye koştum. Her kapı açılışında, evlerde kavrulan etlerin mis kokuları evimizin içine kadar davetsiz yayıldı. Bir tek pay gelmedi.

Babaannem köyden telefon açmıştı. Komşu evinden konuşurken, sesim ona iyi gitmemişti. Israr ve teleşla sordu: �Baban mı kötüleşti?� diye.

��Yok� dedim. �Bize kurban payı vermediler.�

Yaz aylarında babaanneme giderdik. Adına gücük,dediği bir kara ineği, beş altı da tavuğu vardı. �Gücük-mücük ama sütü iyi� derdi. Sağarken ona türküler söylerdi. �Bu sene kısır, inşallah seneye kuzulayacak� diye ümit ederdi.

��Deden, ihtiyar nasıl dursun katıksız� derdi. Bir tas ayran içti mi başka bir şey istemezmiş.
Bayramın üçüncü günüydü. Sabah erkenden kapı çalındı. Babaannemdi! Koşup karşıladık. Ağlayarak sarıldı bizlere. �Kuzularım, kuzularım� diyordu. Size çok et getirdim. Evinde ne varsa hemen hepsini kapıp gelmişti. Buz dolabını tıka basa etle doldurduk. Ablam acele acele doğradı. Etlerin pişerken çıkardığı cızırtılardan saldığı mis gibi kokular iki gündür kabaran iştahımı daha da körüklüyordu. Ağzım sulanarak dolanıp durdum ocağın etrafında. Sofra beklemeye tahammülüm kalmamıştı. Çatalı alıp batırdım .Üfürerek ağzıma alıyordum ki, babamın, babaanneme:
��Ah anam ahh!neden kestin gücük inegi? Ağzınız kuruya kaldı� diyen sözleri çalındı kulağıma.

Midemin kalkıp, başımın döndüğünü hissettim. Elimdeki çatalı bırakıp koşarak dışarı çıktım. Dedemin katığı, babaannemin umudu, türküler yakarak sağdığı Gücük, benim canım et istedi diye mi kesilmişti? Sofra kurulduğunda kolumdan çekip ısrarla oturttular.Yine batırdım çatalı isteksiz ve utanarak. Boğazıma bir şeyler tıkanıyordu. Gözümden yaşlar boşaldı. Ne oldu neyin var diye sordukları telaşlı sorularına
��Dişim çok ağrıyor, dişimmm�!� diye karşılık verdim.

Bu hikayenin yazarı bilinmiyor.
    
   


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
0 Yanıt
1090 Gösterim
Son İleti 20 Ekim 2012, 20:02:29
Gönderen: sevdaligul
5 Yanıt
2588 Gösterim
Son İleti 20 Ekim 2012, 21:09:17
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
630 Gösterim
Son İleti 23 Şubat 2013, 19:17:23
Gönderen: fatma758
0 Yanıt
745 Gösterim
Son İleti 25 Ağustos 2015, 11:38:51
Gönderen: halukgta
0 Yanıt
142 Gösterim
Son İleti 04 Eylül 2022, 11:14:37
Gönderen: mehmetdugu