DÖRT TERİMİN ÖNEMİ
Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek, anlamının derinliklerine inmek isteyen kimsenin bu dört kavramdan her birinin gerçek anlamlarını bilmesi, tam ve kapsamlı olarak neyi ifade ettiklerini anlaması gerekir. İnsan ilâhın ne olduğunu, Rabb'in ne anlama geldiğini, ibâdetin neden ibaret olduğunu, dinin neye dendiğim anlamazsa, şüphesiz, Kur'an-ı Kerim'in tamamı onun gözleri önünden, mânâsından hiç bir şey anlaşılmayan, gelişi güzel bir söz yığını gibi geçer gider. Bu durumda da, tevhidin hakikatini bilemez; şirkin anlamını kavrayamaz; ibâdetini Allah'a tahsis etmeye gücü yetmediği gibi, Din'inde de ihlasla Allah'a yönelemez. Bu dört terimin ifâde etmek istediği mânâ zihinlerde kapalı, karışık kalırsa ve onların mânâları hakkında insanın bilgisi noksan olursa,tabii ki ona Kur'an-ı Kerim'in hidayet ve irşad adına sunduğu şeyler karışık görünür. Kur'an-ı Kerim'e inanmakla beraber, inancı ile bütün amelleri noksan kalır. Durmadan "Allah'tan başka ilâh yoktur" kelime-i tevhidini tekrarladığı halde Allah'tan başka birçok ilâhlar edinir. Her zaman Allah'tan başka Rab olmadığını söyler durur; fakat pratikte Allah'ın dışında başka Rablara itaat eder; boyun eğer. Bütün doğruluk ve ihlası ile Allah'tan başkasına ibâdet etmediğinden, O'ndan başkasına boyun eğmediğinden dem vurur da bunun yanında Allah'tan gayri bir çok ilâhların kulluğuna bağlanır, kalır. Yine aynı şekilde bütün şiddet ve kuvvetiyle Allah'ın dininin gölge ve himayesinde olduğunu bağıra bağıra söyler. Birisi kalkıp kendisini İslam'dan başka bir dine nisbet ederse, ona hücum eder, savaş açar da, bütün bunlara rağmen çeşitli dinlere bağlanmış olarak yaşar durur.
Şüphesiz ki bu şahıs Allah'tan başkasına dua etmez, O'ndan başkasını ilâh ve rab olarak adlandırmaz. Lakin bunu sadece dili ile yapar. Bunun yanında bu iki kelimenin kullanıldığı anlamda bir çok ilâhlar, çeşitli rabler edinir de, bundan haberi bile olmaz. Bu durumdaki birisine, başka başka ilâh ve rableri Allah'a ortak ettiğim ve dinde şirk koştuğunu anlatarak uyandırmak istediğin zaman üzerine hücum eder ve buna şiddetle tepki gösterir. Ama o gerçekte, dinin ve ibâdetin gerçek amaçları bakımından şüphesiz ki Allah'tan başkasına ibâdet etmekte ve O'nun dininden başka bir dine girmiş bulunmaktadır. Buna rağmen böyle bir kimse, gerçekte işlediği amellerin Allah'tan başkasına kulluk anlamına geldiğim bilmez. Oysa içinde bulunduğu durum, aslında Allah'ın hoşnutluğunu taşımayan başka bir Din'in ifadesidir