Türk kumaşları dokuma tekniği, malzeme özellikleri, desen zenginlikleriyle kumaşın evrimi içinde önemli yer alır. Erken örneklerin günümüze ulaşabilmesi zor olduğundan, Türk kumaşlarının kökeni konusunda söylenebilecekler sınırlıdır. Doğu Türkistan’da, Çin sınırında Budist mağralarındaki resimlerde, V. yüzyıla kadar inen canlı renk ve süslemeleri olan Türk dokuma sanatının ilk örneklerine rastlanır. Anadolu Selçuklularına ait bir örnek Lyon Müzesi’nde bulunan Alaeddin Keykubat’ın adı yazılı, madalyonlu, çift arslan figürlü kumaştır.İbni Batuta, Marco Polo gibi gezginler de Selçuklu kumaşlarından övgüyle söz ederler. Ayrıca minyatür ve çinilerdeki insan figürlerinde de, kumaş desenleri ayrıntılı olarak işlenmiştir. Osmanlı dönemi kumaşlarının gelişimi ise-her Osmanlı sultanının en az bir elbisesini saklamak gelenek olduğu için-başta Topkapı Sarayı, Mevlana Müzesi kolleksiyonlarından izlenebilmektedir. Türk kumaşlarının ulaştığı düzeyde, dokuma esnafının sıkı denetim ve örgütlenme içinde bulunmasının büyük payı vardır. Türk kumaş tekniği, halk arasında dokunan kumaşlar, saray tezgahlarında dokunan kumaşlar, olarak iki yönde gelişim göstermiştir.Çözgü ve atkısı ipekli, bazen altın veya gümüş sırmalı kalınca "kemha", zemine oranla süslemesi daha kabarık bir kadife türüne "çatma”, ipekten kumaş veya altın sımalı tellerle karışık dokunmuş kumaşa "diba”, som sırma ve ipekle dokunmuş kumaşa "seraser”, altın dokumaya "zerbaft”, ipekten renkli parlak kumaşlara "atlas" denir.
Cinslerine göre değişik adlar alan "aba", "bürümcük", "çuha", "kadife", "canfes" ve "gezi” desensiz ve düz dokumalardır.
Bazı düz kumaşlarda "batik” denilen bir baskı tekniği ile "yazma” tekniği uygulanmıştır. Türk kumaş desenlerinde motif bakımından büyük zenginlik görülür.XIV. Yüzyıl kumaşlarında motifler iri, renkler az fakat çok canlıdır. XV. Yüzyılda desenlerin küçülmesine karşılık, renk sayısı artmıştır. Türk kumaşlarında lale, karanfil, gül, sümbül, papatya, hilal, rumi, çintemani, çarkıfelek, çam, kozalağı, nar ve geometrik desenler çok kullanılmıştır. Türk kırmızısı, çini mavisi, pişmiş ayva, safran sarısı gibi, zamanla solmayan renkler yeğlenmiştir.
Deri ve dokumalar üzerine, iğneyle değişik cins ve renkteki ipliklerle yapılan bezemelere İşleme denir. Gelgef ve kasnak denilen araçlara gerilen dokumalar üzerine uygulanan işleme sanatı, eskilere kadar uzanır. Babil yazma eserlerinde iğnenin işleme aracı olduğunu belirten bilgiler vardır. İslam sanatında tarihi bilinen en eski İslam kumaşı da işlemelidir. Emevi ve Abbasilerde, utbe işareti olan "tiraz" şeritlerinin üzerine yer ve tarih işlenir.
Bununla ilgili bir örnek, Londra Victoria and Albert Müzesi’ndedir. Bizans elçisi Zemerkos’un VI. Yüzyılda Türk hakanı İstemi Han’ın çadırının işlemeli kumaş ve halılarla süslü olduğunu anlatan belgeler vardır. Fransa’da Lyon Müzesi’ndeki sultan Alaeddin Keykubat’ın adını taşıyan kumaş da, Selçuklular dömindeki işleme sanatının yüksek düzeyini yansıtır.
İşleme sanatı sonsuz bir motif zenginliğine sahiptir. Kadın ve erkek giyiminde aba, arakiye, başörtüsü, ayakkabı, cepken, cübbe, uçkur, elbise, entari, lil’at gibi eşyalarıyla kavuk örtüsü, kese, kılıf, sancak, seccaade, mevlüt takımı, yağlık gibi her türlü diğer eşyalarda doğadan alinan üslüplaştırılmış motifler değişik düzenler içinde kullanılmıştır. Bunlarda "ciğerdeldi", "gözeme", "sarma", “balıksırtı", “civan kaşı", "susman", "mürver", “muşabbak", “tel kırma", "dival” gibi özgün adlarla anılan teknikler kullanılmıştır.