KÖLE AZÂD ETMEKLE İLGİLİ YAZILARDA BULUNMASI ŞART OLAN HUSUSLAR
Bir adam kölesini azâd ettiğinde, onu yazmayı irade ederse; şöyle yazar: Filana mensup; filan oğlu filan ikrarının caiz olduğu bir hâlde kendi isteğiyle: kölesi ve memlûkesi olan filanı azâd ettiğim ikrar etti.
Veya şöyle yazar:
Buna şahitler şehâdette bulundu ki; gerçekden filan oğlu filan, şahitlerin huzurunda ikrarının sahih olduğu bir hâlde, aklının sabit, ikrarının caiz olduğu ve kendisinde hastalıktan bir emmare bulunmadığı ve ikrarının sıhhatine mâni bir hâl olmadığı hâlde, kölesi ve memlûkesi ve merkukası olup hintli genç bir köle olan filanı azad eyledi. Onun yaşını da açıkladı. Onu, hâlis malından ve mülkünden sahih, nafiz, tam ve lâzım bir şekilde; ondan dönüş olmamak üzere, azadı bir şarta da bağlanmaksızın azâd eyledi. Zehıyre'de de böyledir.
"Muhatara ve gelecek bir vakta ta'lik olmaksızın meccânen azad eyledi" diye yazar. Zahîriyye'de de böyledir.
Bu vecih, köle azâd etrnekde, hiç bir karşılık olmadan ve beklemeden, sırf Allah rızası yolunda ve sevabını O'ndan isteyip, O'-nun rızasını umarak ve onun çok şiddetli olan azabından kaçınarak; Allah Resulü (S.A.V.)'nün de (şu) va'dine rağbeten: (Ki Peygamber (S.A.V.) Efendimiz: "Kim bir köle azâd ederse; Allah da, onun her bir uzvuna karşılık, köle azâd eden şahsın, bir uzvunu cehennemden azâd eder. buyurmuştur.) bir köle azâd ederse; o (hint'li), köle efendisinin itki sebebiyle, hür olur. Artık o köle, ne satılır, ne bağış yapılır; ne miras kalır; hiç bir yönden, ona bir yol yoktur. Başka birinin de yolu yoktur. Sağ olduğu müddetçe velâsı vardır. Ve azâddan sonra, azâd olunan da bunu tasdik edip, "azâd zamanı, onun kölesi olduğunu" şifahen söyler.
Bazı ehl-i şurut "azâd" lafzından sonra, şöyle yazarlar: Yüce Allah, onun her bir azasına mukabil, azâd edenin azasını ateşden azâd eder.
Bu azâd sahih ve caiz olur ve köle, efendisinin mülkünden ve köleliğinden çıkarılıp, hürriyeti kendi nefsinde olur. Onda, —velâ hakkının haricinde— kimsenin hakkı olmaz. Allah ve Resulüne ve âhiret gününe inanan bir kimse, onun köleliğini, rakabeliği ve eski köleliğine dönmesini istemez.
Köle de azâd zamanı, köleliğini tasdik eder.
Bu azad ediş, şu günde yapılmıştır." denir.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve onun ashabı, bu yazıyı şöyle yazarlardı:
Filan (ya'ni kölenin efendisi) şöyle söyler: "Gerçekten sen, — seni azâd edene kadar— benim kölem idin. Ben, seni Allah rızası için, Ondan sevab umarak azad eyledim. Ben, bu gün aklı yerinde; vücûdu hastalıklardan salim; işleri caiz olduğum hâlde, seni, caiz ve nâfız olarak ve hiç bir şarta bağlı olmaksızın, ihtilafdan uzak bir şekilde azâd eyledim. Bu sebeple, sen hür oldun; Benim veya bir başkasının, sana bir yolu yoktur. Senin velân, bu aydan şu seneye kadar, banadır." der.
"Allah rızası için.." diye yazılmasının sebebi: Çok zaman, insanlar riya için sum'a için azâd ederler.
"Aklım yerinde ve hasta olmadığım halde..." demesinin sebebi ise, hasta olunca, azâd etmiş olsa; malının üçde birinden azâd edilmiş olmasına itibar edilir.
"Sahih bir azad ile..." demesi; malının tamamından azâd edildiğine itibar edilmesi içindir.
"Sahih azâd ile".... diye söylemesinin sebebi de, mecnunun, bunağın mahcurun < = ticaretten men edilmiş kölenin) azadları, bi'l-ittifak memnudur. Bu haller azadın sıhhatine manidir. Mahcurluk, itki fesâd eder. "Şartsız azâdlısın.." demesi sebebiyle de, ileride her hangi bir iddia olmasın diyedir.
"Veîân banadır..." demesi, selefe ittiba ve azad hükmünü açıklamak içindir.
Bu bizim ashabımızın mezhebidir. Tahâvi, böyle yazmazdı.
Şayet azâd etmek, bir mala karşılıksa; "caiz ve nafiz azâd etmekle..." dedikten sonra, şu kadar dinar karşılığında..." der ve "kölenin de onu kabul eylediğini" yazar. Ve: Bu ıtk, bu mal sebebiyledir." der.
Bundan sonra, eğer efendi, malı teslim almışsa, onu da yazar ve "azâd eden, azâd olunandan malı aldı." der. Veya almamışsa "borç olarak kalmıştır." der.
Ve netice olarak, "bu efendinin, bu azâdlıda, velâdan başka bir yolu yoktur." denir ve tarihi yazılır. [32]
Bir Kimsenin, Kölesini Ve Ona Nikâhlı Olan Cariyesi İle Bunların Çocuklarını Hep Birlikte Azâd Etmesi
Bu husus şöyle yazılır.
Bir kimse, İsmi ve sıfatı belirli filan kölesi ile bu köle ile nikâhlı olan ismi ve sıfatı belirli cariyesi fülâneyi ve bunların çocukları olan filan ve filanı (yani bunların tamamına sahib ve malik olan bu şahıs bunU nn) cümlesini Allah'ın rızasını kazanmak için ve onun sevabını umarak azâd eylemiştir." denir ve —söylediğimiz gibi— sonuna kadar yazılır. [33]
İki Kışının Veya Bir Kaç Kışının Ortak Bulundukları Bir Köleyi, Hep Birlikte Azâd Etmeleri
Köleye ortak bulunan şahıslar, bu azâd işlemini şöyle yazarlar: Bu yazı, filan oğlu filan ve filan oğlu filan tarafından, filan köleleri için yazılmıştır: "Gerçekten sen, bizim kölemizdin. Biz, seni azad eyledik." derler ve her biri, velâlannın bilinmesi için, yarı hisselerini tesbit ederler.
Mes'elenin kalan kısmı, "bir köle hakkında söylediğimiz gibi" yazılır.
Şayet, köle sahipleri, bir adamı o köleyi azâd etmesi için vekil yaparlarsa; yazının sonuna, şahitlerin şehâdetleri de yazılır.
Şöyle ki: "Gerçekden filan, filan ve filan zat; filanı —müşterek olan kölelerini azad eylemesi için— vekil eylediler. Bu üç kişi, o köleye aralarında müsâvî şekilde ortak idiler. Vekil de, o köleyi, karşılıksız olarak (= meccânen) —sahih bir azâdla ve o üç kişinin mülklerinden azâd eyledi. O köle, artık bu ıtk sebebiyle hür oldu. Onlar, bu köleyi satmazlar; miras bırakamazlar; hiç bir cihetten ona yolları yoktur. Başka insanların da yolu yoktur. Velâ yolu müstesnadır. Çünkü, onların velâlârı, yaşarken de, ölünce de, öldükten sonra da mevcuttur. [34]
Mal Karşılığı Azâdda Vekilin O Malı Alması
Azâd mal karşılığı yapılır, vekil de köleden,o malı müvekkilleri için alırsa bu durumda "kölenin mal mukabili azâd olmayı kabul eylediği ve vekilin, ondan o malı müvekkilleri için teslim aldığı" yazılır.
Şayet teslim almadı ise, teslim olmadığı yazılır. İki ortaktan birisi, kendi hissesini azâd eder; diğer ortak ise azâd etmezse; İmâm Ebû Hanîfc (R.A.)'ye göre susan ortak için, —azâd edilen zenginse— üç muhayyerlik vardır. Şayet fakir ise, iki muhayyerlik vardır.
İmâmeyn'e göre ise, eğer azad olunan zengin ise, o takdirde susan ortağa yarı bedelim tazmin eder. (= öder). Eğer fakir ise, susan ortak için, genişlik hakkı vardır.
Her iki hâlde de kölenin tamamı azad olmuş olur.
Şayet susan efendi yazı yazdırmak isterse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, şöyle yazdırır.
"Şahitler şehâdet ederler ki: Filan zat, ortağı olduğu kölede olan hissesinin tamamını azâd eyledi."
Ortağının ismi ve künyesi ile kölenin ismi ve künyesi yazılır. Ve yazıya devamla: "Azâd eden zat ortağından izinsiz olarak, sahih bir azâd ile azâd eyledi. Azâd olunan şahıs, o zaman zengin idi." diye yazılır. Böylece, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, susan ortak için üç muhayyerlik sabit olmuş olur:
Azad eden ortağına, —on dinar kıymetindeki— kendi hissesini tazmin ettirmek. Susan ortak, işi hâkime çıkardı ve azâd eden ortağını da'va eyledi. Hâkim de, onun, "on dinarı, buna ödemesine" hükmeyledi. Bu miktar da'vâcıya ödenecek bir borç oldu ve böylece azâd olunan şahıs, kendini azâd eden şahıs tarafından tamamen hür kılındı. Ve, velâsı da ona âit oldu. Bu yazı böylece tamam olur.
Köleye genişlik vermeyi ihtiyar ederse (= seçerse); yazı şöyle yazılır:
Susan zat, hissesi olan yarı kıymet hakkında, köleye genişlik hakkını seçti. Ve yine iş hâkime çıkarıldı. Hâkimde "köleye genişlik hakkım" hükmeyledi. Köle gayret edecek. Bu köle, böylece ikisi tarafından azâd edilmiş oldu. Onun velâsı da ikisinin arasındadır.
Susan zat, kendi hissesini azâd etmeyi ihtiyar eylediği zaman söyle yazılır. "Kendi nasibini eylemeyi ihtiyar eyledi ve onu azâd eyledi. Bu köle de ikisi tarafından azâd edilmiş olarak hür oldu. Velâsı ise, ikisinin arasındadır."
Şayet azâd olunan şahıs fâkir olur ve onun için, İmim Ebû Ha-nîfe (R.A.)*ye göre, iki muhayyerlik tesbit edilmiş, bulunur; susan zat da genişlik vermeyi ihtiyar ederse; yazıyı şöyle yazar:
Azâd olunan bu zatın fakirliği malumdur ve bu insanlar indinde de ma'rufdur. Susan şahıs da, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu köleye, yan kıymeti hakkında genişlik verilmesini ihtiyar eylemiştir. Filan hâkimde buna hükmetmiş bu köle ikisi tarafından azâd edilmiş oldu.
Bu kölenin velâsı, ikisinin arasında olur.
Eğer hissesini azâd etmeyi ihtiyar ederse (= seçerse); bu, zengin olduğu zaman yazıldığı gibi yazılır.
Hâkim de öyle hükmedince, yazı tamam olur.
Şayet köle, susan sahibinin hissesine karşılık, o mikdardan daha az bir miktara sulh olursa; o da şöyle yazılır:
Susan filan zat, yarı hissesinin kıymetine karşılık, şu kadar dirheme, şu aya kadar va'deli anlaşma yaptı. O ay gelince, köle aya âit borcunu ödedi. Geride diğer ayların borcu kaldı."
Her ay geldikçe, onu ister. Böylece aylar tamam olunca şöyle yazar:
Gerçekten filan, filan şahısla ortak oldukları köleyi azâd eyledi. Azâd olunan köle fâkir olduğu için ortağı, bu köleye yarı hissesi hakkında şu kadar ayda Ödemek üzre genişlik tanıdı. Köle de, o müddet içinde borcunu ödedi. Kölenin yanında, —az veya çok— hiç bir şey kalmadı. Bu kölenin tamamını azâd eylediler. Ve, her ikisi de onun velâsma müşterektirler." denir ve yazı böylece tamam olur. [35]
Bu Azadın İmameyisin Kavline Göre Yazılması
Şayet, İmâmeyn'în kavli üzere yazmayı murad ederse, şöyle yazdır. "Filan zat, kölesindeki hissesinin tamamını azâd eyledi. Ona, filan ile ortak idiler. Kölenin ismi şudur."
İmâmeyn'in görüşüne göre, azâd olunan köle, insanlar arasında zengin olarak tanınır, susan şahıs da, hissesini talep edip, bu işi hâkime çıkarırsa; hakim " azâd olunanın yarı kıymetini ödemesini" hükmeder ve böylece yazı tamam olur.
Şayet, azâd olunan şahıs fâkir ise, şöyle yazılır:
Azâd olunan fakirdir. Fakirliği, insanlarca ma'ruftur. Susan zat, hissesinin kıymetini ödemesi hususunda köleye genişlik hakkı vermiştir. Köle de, bunu kabul eylemiştir ve iş hâkime çıkarılmış; hâkim, azâd olunan şahsa, susan zatın, yarı kıymetini ödemesi için, genişlik verdiğine ve kölenin onu ödemesine hükmeylemesiyle, bu köle hür olmuş ve velâsının tamamı onu azâd eyleyene âit olmuştur." Yazı da böylece tamamlanır. Muhıyt'te de böyledir.
Bir köle, iki kişi arasında ortak olur ve ikisi de onu azâd eylemeyi murad ettikleri hâlde, onlardan her birisi, önce kendi azad edince, diğerinin kendisine ödeteceğinden korkarsa; burda ihtiyat: İkisinin bir adamı, o köleyi azâd eylemesi için vekil yapmalarıdır. En ihtiyatlı olanı ise, her birisinin, kendi azadını, ortağının azadına ta'lık etmesidir. (= bağlamasıdır.) Bu durumda vekil, birinin hissesini azâd ederse; bu itak (= azad etme) geçerli sayılmaz.
Bu köleyi vekil azad eylediği zaman şöyle yazılır: Filan ve filanın vekili olan filan, onların müşterek kölelerini azad eylemeye vekildir. Onlar, o köleye aynı seviyede ortaktırlar. Vekil, onu sahih bir azâdla, ikisinin halis mülkünden meccânen azâd eylemiştir. (Veya "şuna karşı azâd eylemiştir.") O zaman köle, bu müvekkillerin vekili vasıtasıyla hür olmuştur."
Sonra, —beyan eylediğimiz gibi— yazının devamı yazılır. Onların, bu vekil yapma işleri, bir tedbirdir. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adam; kölesini, kendisine bir sene hizmet etmesine karşılık" azad ederse; bunu şöyle yazar:
Şahitler, şahit oldular: Filan zat, adı ve sanı yazılı olan filan kö-. leşini sahih, caiz, nafiz bir şekilde, "kendisine bir sene hizmet etmesi" şartiyle azâd eylemiştir. Sene tam oniki aydır. Başlangıç günü şu gün, sonucu da şu gündür. Köle, o müddet içinde efendisinin hizmetini —nasıl ve nerde isterse,— görmek için, şer'-i şerife uygun olarak, gece-gündüz adet olan vakitlerde, gücünün yettiği kadar gayret eder. O köle, bu hizmeti yapınca, artık Allah için hür olacaktır. Ve efendisinin —velâ hakkından başka— ona bir yolu kalmaz. Bu hizmet, mezküre ve meşrutadır." der ve yazıyı tamamlar. [36]
Azâd Bedeli İle İlgili Yazı
Azâd bedeli ile ilgili vesika şöyle yazılır:
Yazının sonunda isimleri bulunan şahitler şöyle şehâdette bulundular: Filân hintli, kasden şöyle ikrar eyledi: Filanın memlûkesi (= kölesi) filan, bir müddet hizmet eyledi ve kölesine, onu, '*şu şeye karşı azad edeceğini" söyleyip, onun kanaatini sordu. O da kabul eyledi. Efendisi de o bedelle, sahih bir şekilde azad eyledi; dönüşü yoktur. Bu azâd ediş, bir şarta bağlı değildir; bir zurnana da izafe edilmemiştir.
Artık o köle, bu durumda hür olmuş ve nefsine sahip hâle gelmiştir. Şart koşulan o şey de, bu kölenin üzerinde borçtur. Ondan imtina etmemesi ve tamamını ödemesi hususunda onun ikrarına karşı, bu yazı tamamlanmıştır. Muhıyt'te de böyledir. [37]
Vasiyet Hükmüyle Köle Azâd Etmek
Vasiyet hükmüyle köleyi azâd etme şöyle yazılır:
Şahitler, şöyle şehâdette bulunurlar: "Gerçekten filan (ya'ni ölenin oğlu) kendi isteğiyle şöyle ikrar eyledi: "Babası filan sağlığında, kendisine kölesi filanı, vefatından sonra, Allah rızası için azâd etmesini vasiyet etmiş ve buna karşı mal olarak hiç bir şart da koş-mamıştı. Babası tarafından yapılan,bu vasiyeti kendisi de kabul eylemişti. Sonra da babası öldü."
Bu vasiyet, babanın ölümünden sonra geçerli olur. Babasının vasiyet eylediği o köleyi, oğlu azâd eder. Bu yüzden o köle hür olur. Allah için ona hürriyetini veren şahsın, artık ona bir yolu kalmaz. Ne onu köle yapabilir; ne de hizmetinde kullanır. Ona genişlik hakkı da tanınmaz. O babasının terekesinden olur ve onu azad eder. Artık ona, velâ hakkından başka bir şey yoktur. Şer'i şerifte böyle tesbit olmuştur." der ve yazı tamam olur. [38]
Bir Kimsenin, Bir Cariyesini Azâd Ettikten Sonra Onu Nikahlaması
Bir kimse, bir cariyesini azâd ettikten sonra, onu kendisine nikahlarsa, bu hususlar şöyle yazılır:
Filân zat, ikrarının caiz, sahih ve geçerli olduğu sırada, kasden (= bilerek) şöyle ikrar eyledi: O, filâne hintli cariyeyi sahih bir şekilde azad edecek..." onu, öylece sonuna kadar yazar.
Sonra da, azâd yazısının arkasına şöyle yazar: Şu kadar mehir-le, kendi rızasiyle, şahitler huzurunda, sahih bir şekilde, onu, nefsine nikâh eylemiştir." der ve yazı böylece tamam olur. En doğrusunu bilen, Allahu Teâlâ'dır. Zehıyre'de de böyledir. [39]
5- BİR KÖLE MÜDEBBER KILINIRKEN YAZILMASI ŞART OLAN HUSUSLAR
İmâm Muhammed (R.A.), el-"Asl kitabında, bu hususta yazılacak olan yazıya şu örneği vermiştir: "Bu yazı, filan oğlu filandandır. Kölesi olan filan oğlu filan, bu efendinin ölümümden sonra, Allah rızası için ve onun katından sevap talebiyle: "Seni azad eyledim. Bu gün, ben bedenen sahihim. Bir derdim ve başka bir şeyim yoktur." Bu, son cümleye ihtiyaç da yoktu. Zira, sağlam ile hastanın, köleyi müdebber eylemeleri arasında bir fark yoktur; ikisi de aynıdır.
Her ikisinde de malının üçte birine itibar edilir.
Halbuki Tahâvî: ('Seni, sağlığımda müdebber; ölümümden sonra da hür kıldım." diye yazar ve şöyle derdi:
Ben iki lafzı cem eyledim. Çünkü, ba'zı âlimlerin mezhebinde: "İki lafzı cem etmeden müdebber olmaz." kavli vardır. Bu sözden ihtirâzen, ben iki lafzı cem ettim.
Sonra da efendi: "Senin ve senin azad eylediklerinin velâsı bana aittir." diye yazar.
Halbuki, Tahâvî: "Mezkûr tedbir sebebiyle, senin azâd eylediğin kimselerin velâsı da benimdir." diye yazardı.
Zira, bazı âlimlerin mezhebinde "efendisi ölür; terekesini içine alacak kadar da borç terk ederse; o takdirde, müdebber azâd olmaz. Belki de köle olarak kalır da ve borç için satılır." Halbuki, efendi, bu hâlde ona velâ olmaz. Biz, alel ıtlak "velân banadır." diye yazarsak, bu, sözü söyleyen için hatâ olur. Yazıyı —imkân nisbetinde— hatâdan korumak ise vaciptir.
Bazı şürût ehli de bunu şöyle yazarlardı:
"Bu filan şahıs, kölesi hintti veya rum olan filanı, ölümünden sonra kayıtsız—şartsız ve sahih, nafiz, mutlak bir şekilde, müdebber eyledi."
O köle satılmaz; bağışlanmaz; miras olarak terk edilmez; rehin bırakılmaz; bir mülkten, diğerine nakledilmez; ondan dönüş yoktur.
Bu efendi, durdukça onun efendisidir; ondan satmadığı köleden faydalandığı gibi faydalanır.
O köle, efendisi öldükden sonra hürdür. Artık, ona varislerden hiç bir kimsenin yolu yoktur. Velâsı müstesnadır. Bu müdebber, tedbir zamanı, köle olduğunu tasdik edecektir. Bu, müdebberliğin sıhha-tindendir. Bundan sonra bu müdebberi, filan zata satmayı murad ederse; bu durumda müdebber, hükmü nafiz (= geçerli) ve âdil bir hâkime müracaat eder. Hâkim de "Müdebber kıldıktan sonra satış olmaz." diye hükmeder.
Âlimlerden bu sözle amel edenler, bu hususta vârid olan hadisi alıp kabul eylemiş ve hüküm meclisinde, şu günde, böylece, şahitlik yapmışlardır. [40]
Bir Köleye Ortak Bulunan İki Kişiden Birisinin, O Köledeki Hissesini Müdebber Eylemesi
Bu husus şöyle yazılır:
Filan adam, hissesinin tamamını müdeber eyledi. Onun hissesi, kölenin yansıdır. Hindli olan filan ile, yarı yarıya ortak bulunan kölenin yarısını, hayatta olduğu sürede mutlaka tedbir eyledi; ölümünden sonra da, onu hür eyledi." der ve açıkladığımız gibi yazıp tamamlar.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu durumda —eğer müdebber zengin (imkanh) ise— üç muhayyerlik vardır. Şayet fakir ise iki muhayyerlik vardır.
İmâmeyn'e göre ise, tazminat hususunda, onun hakkı, eğer müdebber zengin ise, tazmin etmesidir. Şayet fakir ise, hakkı genişlik ve ruhsattır.
Eğer her iki görüşe göre yazmayı murad ederse; ıtk (= azad etme) bölümünde söylediğimizin aynısını yazar.
Tazmin bölümüne gelince, susan ortak, müdebberden hissesini —diğerinin müdembber eylediği günkü kıymetinden şu kadar dinar sağlam mal olarak— talep edince; onu âdil ve hükmü caiz olan bir hâkime, —bu hususta hüküm versin diye— çıkarır.
Hâkim "susan zat, müdebbirden hissesinin kıymetini alacaktır." diye hükmeder. Bu alış sebebiyle, müdebber kurtulur ve tamamı müdebber olur.
Bu kölenin tamamı, —susanın haricinde— tamamen müdebbir tarafından müdebber olmuş oldu. Artık, ona susan ortağın veya başka bir şahsın bir yolu yoktur.
Müdebbir öldüğü zaman» bu müdebber Allah yolunda, filan için (yâni müdebbir için) hür olur. Artık, ona müdebbir veya vârisleri-1 nin —velâsı hâriç— hiç bir müdâhelesi yoktur. [41]
İki Kişinin Ortak Bulunduğu Bir Köleyi Müdebber Kılmak İçin Bir Kişiyi Vekil Tayin Etmek
Bu hususta da, "köleyi azâd etmek için, iki ortağın vekil tâyin etmeleri" durumunda açıkladığımız gibi yazılır:
Itak (= azâd etme) bölümüne gelince, vekil: "İkisinin yerine onu azâd ediyorum." veya "o, ikisinden bedel hürdür." yahut: "Onlardan birinin nasibi, sahibi tarafından hürdür." derse; bu kâfi gelir ve hâl-i hazırda, her ikisinin hissesi de azâd olmuş olur.
Tedbîr bölümünde ise vekilin "Bu köleden, her birinin hissesini müdebber eyledim ve her birinin Hissesini ölmelerinden sonra hür kıldım." demesi lâzımdır. Ancak, böylece herbirinin ölümüyle, o köle hür olmuş olur.
Şayet: "Ben, onu, onların yerine müdebber eyiedim." veya "ölümlerinden sonra, hür eyledim." derse; ikisi de öldükten sonra, o köle azâd olmuş olur. Biri önce ölürse; ölmeyenin hissesi azâd olmuş olmaz. Zehıyre'de de böyledir. [42]
6- Bir Cariyenin Ümm-ü Veled Edilmesi İle İlgili Yazılarda Bulunması Şart Olan Hususlar
Ümm-ü veled için, yazı yazma murad edildiği zaman, şöyle yazılır:
Şahitlerin tamamı, şöyle şehâdette bulundular: Filan adam, şahitlerin yanında, kasden şöyle ikrar eyledi: Rum veya hindli olan, ismini, sıfatını, yaşını söylediği cariyesinin, ümm-ü veledi olduğunu; mülkünde ve döşeğinde doğum yaptığını; oğlunun adının filan olduğunu; veya kızının adının filâne olduğunu; o cariyenin hayatında iken çocuğunun anası olduğunu; sahibinin, mülkünden faydalandığı gibi, ondan faydalandığını; onu satmaya; başkasına mülk etmeye yol olmadığını; ölümünden sonra, onun hürre olduğuna ve ölümünden sonra, vârislerinin ona —velâsından başka— bir yolunun olmadığını" söyledi.
Şayet bu cariye, hilkati belirli veya bir kısmı belirli bir düşük yaparsa; o câriye de, efendinin ümm-ü veledi olarak vazıhr. [43]
7- Bir Köleyi Mükatep Kılmakla İlgili Yazılarda Bulunması Şart Olan Hususlar
Şurût ehli, kitabet işleminin, Önceleri nasıl yapılmakta olduğu hususunda ihtilaf ettiler.
İmâm Ebû Hanife (R.A) ve onun ashabı, bunu şöyle yazıyorlardı: Bu yazı, filanın memlûkesi filana karşı yazılmıştır. Tahâvi, Hassâf ve bir çok âlimlerimiz de şöyle yazıyorlardı. Bu yazı, filan oğlu filan tarafından, kölesi filan için yazılmıştır.
Ebü Yezîd eş-Şürûti ise: "Şahitler şehâdet ederler ki: "Gerçekden filan oğlu filan, onların huzurunda kasden, isteyerek, ismi künyesi, nesebi belirli filan kölesini aklı, bedeni sahih, ikrarı caiz olduğu hâlde..." diye sonuna kadar yazardı. Bu konudaki yazıda ihtilaf ettiler; fakat, alım-satım yazısında ittifak ettiler.
İmam Ebû Hanîfe (R.A.) ve ashabı şöyle buyurdular:
Alış-verişte yazı; küçük hakkında, baba veya vasî tarafın sahih olur, ahm-satımlan sahih olduğu gibi... Bunların fesihleride alım-satımda sahih olduğu gibi sahih olur.
Yûsuf bin Halid'de böyle söylerdi.
Tahâvî ve Hassâf ise, şöyle derlerdi :
Sözleşme yazılarında, önceki habere ihtiyaç vardır. Kâtip şöyle yazar: (Bu yazı) filanın memlükesî filan hakkındadır. Bu yazı, mü-hâlaa yazısı gibidir. Mühâlaada da, önce yapılan işten haber vermeye "filan karısını hal eyledi" diye yazılması için ihtiyaç vardır. Sonra mühâlaada "Bu yazı, filan tarafındandır" diye yazılır.
Aüm-Satım yazısı, bunun hilaf madır. Zira, orda önceki işi haber vermeye ihtiyaç yoktur. Çünkü, o yazıda, satıcının mülkü, satışın sıhhati yazılmaz.
Ebû Yezîd eş-Şürûtî şöyle derdi:
Yazmak, her vecihte satış manasında değildir. Çünkü, ahm-satım bir mal mübâdelesidir; malı, malla değişmektir. Yazı ise, mal değildir. Hayvan borç, alacak yazışma sebebiyle tesbit edilir. Bu, —bir yönden— mühâlaa gibi de değildir. Zira, o vâki olduktan sonra, fesh ihtimali yoktur. Kitabette ise, —vukuundan sonra bile— fesh ihtimali vardır. Böylece kitabeti, mühâlaa ve şıraya katmak, özür oldu. Biz, onu, ikrarlara ilhak ederiz. İkrarlarda, şahitlerin şehâd eti erinin varlığında hilaf yoktur. Kitabet de böyledir. [44]
Âlimlerimizin Kitabet Akdi İle İlgili Yazı Suretleri
Bu yazı, filan oğlu filanın, kölesi filana karşı, "bu kölenin, bin dirhemi, beş senede, her sene ikiyüz dirhem ödemesi için" yazılmıştır.
Kölenin, hâl-i hazırda efendiye ödediğini yazmazlar. İmâm Şâfn (R.A.)'nin kavline muhalefetten kaçınmak için böyle yaparlar. İmâm Şafiî (R.A.)'ye göre, verileni yazmak caiz değildir.
Biz: "Beş senede, her sene ikiyüz dirhem ödeyecektir." diye yazarız. Bu da, her sene ne kadar ödeyeceği belli olsun diye yazılır.
Sonra da, senenin hangi ay başlangıç ise, onu "ödemeye başlandığı bilinsin diye" yazar.
Sonra da, "yazılanın tamamını, ödemeye ahdi misak eyledi." diye yazar. Bunu da, "köle, kitabet bedelini kazanmaya azmeyle-sin." diye yazar.
Bunu, ahm-satımda yazmaz. Çünkü, müşteri ödemeye mecburdur. Onu, fazla teşvike ihtiyaç yoktur. Fakat, mükâtep, kitabet bedelini ödemeye mecbur değildir. Onun için, onu teşvike ihtiyaç vardır.
Sonra, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve ashabı, kitabet senedinde "mükâtep, kitabeti devam ettikçe evlenemez; ancak, efendisinin izniyle evlenir." diye yazmadılar.
Tahâvî ve Hassâf (R.A.) bunu yazarlardı.
Keza, mükâtep, kitabet müddetince, denizde ve karada yolculuk yapabilir.
Biz: "Kitabet müddetince, evlenemez; ancak, efendisinin izniyle evlenir." diye yazdık. Bu, Ebî Leylâ'nın kavlinden taharrüz (= kaçınmak) içindir. Çünkü, o: "Efendisinin iznini almasa bile evienir." derdi. Ancak, kitabet akdi yapılırken şart koşarsa; o müstesnadır.
Biz: "Kitabet müddetince yolculuk yapar." diye yazdık. Bu da Medine âlimlerinden bazılarının kavilerinden kaçınmak içindir. Zira, Medine âîimlerinden bazıları: "Mükâtep, efendisinin izni olmadan, sefere çıkamaz. Ancak, şart koşulmuşsa o müstesnadır." demişlerdir.
Sonra şöyle yazılır: Şayet âciz kalır ve aylıklarını mahallinde ödeyemezse; o, tekrar köleliğe döndürülür.
Biz bunu da Câbir bin Abdillâh'ın kavlinden kaçınmak için şartsız yazdık.
Zira o şöyle demiştir:
Eğer, "mükâtep âciz kaldığı zaman, köleliğe döndürülür." diye şart koşulursa; o takdirde köle, buna ya razı olur veya öfkelenir. Bunun için, kitabet akdinde, bu sarf koşulmaz. Ancak kölenin kendi rızası olursa, o zaman, bu köle, köleliğe döndürülebilir.
Ebû Yezîd eş-Şurûtî şöyle yazardı:
Şayet bir veya iki taksidini ödemeden âciz kalırsa, köleliğe avdet eder.
Biz, Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlinden kaçınarak yazdık. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'in mezhebi şudur: Mükâtebin üzerinden taksit müddeti geçerse; efendisi, durumu hâkime çıkarır. Hâkim, duruma bakar: Mükâtebin hazır bir malını bulur ve o mal,.efendinin hakkı cinsinden olursa; onu efendisine verir. Şayet, hazırda malı yoksa, ona, "iki veya üç güne kadar getirmesi için mühlet verir. Eğer taksidini öderse ne âla... Aksi takdirde, onu köleliğe reddeder.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "İki ay geçmeden köleliğe reddedilmez." buyurmuştur.
Şayet iki taksit müddeti geçene kadar ödemekten âciz kalırsa; bi'1-icma köleliğe reddedilir.
Sonra da şöyle yazar: Filanın, kölesinden aldığı helâldir. Şunu da tevehhüm ehlinin vehminden sakınmak için yazar: Kendine karşı akid yapılan şahsın akdi bozuldu. Köle, tekrar efendisinin mülküne döndü.
Efendinin, ondan kitabet bedeli diye aldığını, ona geri vermesi gerekir. O helâl olmaz; ancak, sahibi helâl ederse, o zaman helâl olur. Tahâvî, bunu yazmazdı. Çünkü, "aldığı o şey, kölesinin kazancı olduğundan, efendisine helâldir." derdi.
Sonra devamla şöyle yazardı: Şayet, üzerine yazılanın tamamını öderse; o mükâtep Allah için hürdür.
İmâm Ebu Hanîfe (R.A.) ve arkadaşları, bunu yazarlardı. Tahâvî ise, yazmazdı, ve: "Bu, Hz. AH mezhebidir." derdi. Hz. Ali (R.A.)'ye göre, mükâtep, ödediği kadar azad oîur.
Abdullah ibni Mes'ud (R.A.) "Mükâtep, kitabet bedelinin üçte birini veya dörtte birini öderse; azâd olmuş olur. Geride kalan borcunu, efendisine öder." buyurmuştur. Zeyd bin Sabit (R.A.), Abdullah bin Ömer (R.A.) ve Hz. Âişe (R.A.) şöyle buyururlardı: "Kitabet bedeli kaldığı müddetçe, azâd olmuş olmaz. Bu, Allah Resulü (S.A.V.)'nden rivayet olunmuştur. Ve bu, bütün âlimlerin mezhebidir (= yoludur.) Biz, "kitabet bedelinin tamamım ödeyince, fisebilillah hür olur." diye yazdık. Bu, tamamının ödenmesine bağlanmıştır. Ve bu, bir şarttır. Hz. Ali (R.A.) ve İbni Mes'ud (R.A.) göre akdi gerektirmez.
Sonra da, devamla şöyle yazılır: "Onun velâsı ve atîkımn velâ-sı, filan içindir."
Bu da, selefe ittibâen yazılır.
Tahâvî, onun velâsını yazardı; fakat, onun atîkının velâsını yazmazdı. Zira onun atîkının velâsı, onun olmaz.
Azâd edilen şahıs, bir cariyeyi nikahlayıp; ondan da bir çocuğu dünyaya gelir ve o çocuğu, cariyenin efendisi azad ederse; işte o çocuğun velâsı, babanın efendisi olmaz. O çocuğun velîsi ananın efendisi, olur.
Müteahhirînden pek çok kimse, Ebû Zeyd'in yazdığı gibi yazardı. O, kitabet akdini yazarken: "Bu kitabete, şu şahitler şehâdet ederler. Filan oğlu filan, şöyle ikrar eyledi: Kölesi filanı, (künyesiy-le birlikte yazarak) şu kadar dirheme sahih, caiz, nafiz, fesadsız muhayyer olmadan, mükâtep eyledi. Tehirsiz, üç güne kadar ödeme yapmaz veya bir kısmını ödemez ise, tekrar köleliğe dönecektir ve efendisinin ondan aldığı helâldir.
Eğer, söylenildiği vecih üzerine, tamamını veya onun makamında olanı öderse; o zaman, o mükâtep hürdür. Ona, efendisinin de, onun vârislerinin de bir yolu yoktur. Velâsı müstesnadır. Çünkü onun velâsı, sağlığında efendisinin; ölümünden sonra da, onun vârislerinindir.
Bunu, mükâtepe de bu veçhile kabul eder ve kitabeti doğrular -sa; bunun sıhhatine hâkim de, hükmedince mes'ele biter ve yazı tamam olur. Zehıyre ve Muhıyt'te de böyledir.
Bedel ölçülen, tartılan, sayılan veya arşınlanan bir şey veya bir hayvan olunca da, cevap aynıdır.
Yalnız hayvanın yaşı ve vasfı da —vasfında ve cinsinde bir vehim kalırsa— yazılacaktır. Fakat söylenenin cinsinden olursa, bize göre caiz olur. Ancak, bazı âlimler buna muhalefet etmişlerdir. Hâkim hükmederse, o zaman, bu bi'1-ittifak caiz olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Va'deli olan kitabette şöyle yazılır:
Bu kitabet; sahihdir, caizdir, geçerlidir ve birbirini takip eden on ay va'delidir. Başlangıcı, şu ayın başıdır, (hilâlinin ilk gözüktüğü zamandır.) Her ay geçdikce, mükâtep, noksansız ahdini yerine getirecektir.
Şayet bu malı^ bu müddet içinde ödemekten âciz. olursa; o zaman, tekrar köleliğe dönecektir." der.
Bu çok daha kuvvetlidir. Zira önceki hâlde, hükme ve rızaya ihtiyaç vardı. İkinci vecihde, bunlara ihtiyaç yokdur. Bilakis, bizzat kendisi, aczinden köleliğe avdet eder ve efendisinin, ondan almış olduğu kitabet bedeli, ona helâldir.
"Şayet, bütün taksitlerini ona; te'hirsiz olarak öder veya onun hâli hayatında, onun makamına kâim olan yere öderse; işte o hürdür. Artık ona, efendisinin de, ondan sonra, vârislerinin de bir yolu yoktur; insanlardan da hiç bir kimsenin yolu yoktur. Ancak, velâsı müstesnadır." der ve kitabet tamam olur. [45]
Karı-Koca Olan Bir Köle İle Cariyenin Kitabeti
Bir kimse, karı-koca olan bir kölesiyle cariyesini (ikisini birden) mükâtebe ederse; şahitler, şöyle şehâdette bulunurlar:
Filan zat, kölesi filanı (ismiyle ve sıfatıyle) ve cariyesi filâneyi (ismiyle ve sıfatıyle belirterek) ikisini birden ve karı-koca oldukları hâlde şu kadar dirheme kitabete bağladı. Onu da, şu şu müddet içinde takside bağladı. Önceki taksidi şu ayda; son taksidi de şu ayda ödeyecekler.
Onlardan birisi, vekilini tazminat için kefil eyledi. Bu tazminat sahihdir, caizdir, meşrudur. Filân ve filâne, kitabet bedelini ödemeye, efendileri olan filâna vermeye, şu ayın şu gününde başlayacaklardır j
Ehl-i şuruttan bazıları, "bütün taksit şudur." denildikten sonra "onlardan biri, diğerinin de kitabet bedeli ödenmedikçe azad olmaz." diye yazdılar.
Şayet, her birisi ayrı ayrı kefil gösterirlerse ta'n olunmazlar. Bu daha güzel olur.
Bundan dolayı, iki kölesini kitabete bağlayan kimse için şöyle yazılır: [46]
Bir Kimsenin İki Kölesini Mükâtep Kılması
Bu akid şöyle yazılır: Filân şahıs, filân ve filân kölelerini, ikisini birden mükâtebe eyledi ve onu tek takside bağladı. Yukarıda soylediğimiz gibi, her ikisinden de malın tamamı alınmadıkça, onlardan hiç birisi azad olmuş olmazlar ve onlara bir şey yoktur. Ancak, kitabet bedelini öderlerse, o zaman hür olurlar. Eğer âciz kalırlarsa veya birisi âciz kalırsa; ikisi de köleliğe çevrilirler. Zehıyre'de de böyledir.
Şayet, bir kimse kölesini ve cariyesini mükâtebe eder; onlar da karı-koca olup bir de küçük çocukları bulunursa; şöyle yazılır:
Filan zat, kölesi filân ile o kölenin karısı olan cariyesi filâneyi ve çocukları filan, filan ve filâneyi —ki üçü de sabidirler ve babalarının ve analarının evindedirler— hepsini birden, şu kadar meblağa karşılığında mükâtebe eyledi. Şayet filan, bu malı ödemekten veya bir kısmını ödemekten âciz olur yahut taksit gününü beş gün veya şu kadar gün geçirirse, o takdirde, efendisi onu, karısını ve çocuklarını tekrar köleliğe çevirir. Önce almış olduğu kitabet bedeli de kendisine ait olur.
Şayet mükâtep, o malın tamamını öderse; onların hepsi de hürdürler. Efendilerinin, onlara hiç bir yolu yoktur. Ancak, velâ hakkı müstesnadır." denir ve yazı böylece tamam olur.
Bir kimse , müdebber olan bir kölesini, mükâtep ederse: "Belirli olan, filan müdebber kölesini, mükâtep eyledi." diye yazılır. Bir kimse, ümm-ü veledini kitabete bağlarsa: "Ümm-ü veledi olan filâneyi, kitabete bağladı." diye yazılır. Muhıyt'te de böyledir. [47]
Ortak Kölenin Kitabet Akdi
Bir kimse, kendisi ile bir başkasının ortak bulundukları bir köleyi, ortağının izniyle mükâtep ederse, bu şöyle yazılır:
Bu adam, hindli ve belirli bir kölenin tamamını, yarı yarıya ona ortak bulunan ortağının izniyle, şu kadar bedel karşılığında, mükâtep eyledi.
Mükâtep, kitabet bedelini, o iki efendisine ödeyince, hür olur. "Ortağının izni, hissesini almasıdır." denir ve yazı tamam olur.
Bir adam, ortağının izni olmadan, kendi hissesini mükâtep yaparsa; bize göre, ortaklardan birinin izniyle kitabet akdi yapılınca, o kölenin tamamını mükâtep alır.
Bu İmâmeyn'e göre böyledir. Çünkü, onlara göre kitabet ayrılık (bölünme) kabul etmez. Bir kölenin yarısını kitabete bağlayınca, onun tamamı kitabete bağlanmış olur. O zaman, şöyle yazılır: "Filan zat, hindli kölenin tamamını ortağınmda izniyle mükâtep eyledi. (Bu sonuna kadar yazılır.)
Şayet, ortağının izni olmaksızın, kendi hissesini mükâtep ederse; o kölenin tamamını mükâtep eylemiş olur. Burda ortağının hissesine de sahip olmuş olur.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre ise, kitabet tecezzi kabul eylediğinden; bu kitabet, kendi hissesinde kitabet olur. Sonra bakılır: Eğer ortağının izni yoksa; bu durumda ortağının bu akdi feshetme hakkı vardır. Eğer onun izniyle yapmışsa, fesh hakkı olmaz.
Bir kimse, bu kitabet akdini, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre yazdırmak isterse; şöyle yazdırır:
Filan oğlu filan, yarı hisse olan nasibinin tamamını, filanla ortak bulunduğu filan köleyi, şu kadar bedel mukabilinde mükâtep eyledi.
Şayet mükâtip, (= kitabet akdi yapan efendi) o köleden, kitâbed bedeli olarak bir şey almışsa, susan ortağın onun yarısını alma hakkı vardır. Her ne kadar, susan ortak izin vermemiş olsa bile bu böyledir.
Eğer izin vermişse yine böyledir. Ve, bu durumda yazılır: Ger-çekden ortağı hissesini kitabete bağlamaya ve kitabet bedelini teslim almaya izin verdi." denilir ve yazı tamam olur.
Kölenin tamamı bîr adamın olur da o, bu kölenin yarısını mükâtebe ederse; İmâmeyn'e göre, kitabet tecezzi kabul etmediğinden, yarısını mükâtep yapınca; tamamı mükâtep olmuş olur.
O takdirde: "Bu adam, filan kölesini mükâtep eyledi." diye yazılır.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, kitabet tecezzi kabul eylediğinden, bu durum yazılır: "Filan oğlu filan, hissesi olan yarı hisseyi, şu kadar dirhem karşılığında ve sahih bu kitabetle kitabete bağladı. Kitabet bedelini ödeyince, bu kölenin, yarısı hür olur." denilir. Ancak, "onun için, bir yol yoktur." diye yazılmaz. Çünkü, yarısı kendisine âit değildir. Onu söylemeyi terk eder. Sonra da, diğer yazıyı yazar. Muhiyt'te de böyledir
Kölenin kalan kazancı, diğer efendisinin olur. Ona hizmet eylemez. Ofıun hakkında efendisinin mülküyet hakkı da yoktur. Eğer o bir câriye olmuş olsaydı, işi hâkime çıkarılırdı. Zahîriyye'de de^ böyledir.
Bu surette, mükâtep kitabet bedelini öderse; yarısı azâd edilmiş olur ve kitabet bedelinden beri olur.
Yazı da böylece tamam olur. Geride kalan yarı için, ayrı bir yazı yazar.
Bir baba, küçük oğlunun kölesini mükâtep ederse; bu şöyle yazılır:
Filan adam, küçük oğlu filanın kölesi filanı, (vasfederek) şu kadar dinar karşılığında (ki bu, o kölenin, o günkü kıymetidir.- Ne fazladır ne de noksandır.) bu küçük, kendi işini kendisi yapacak vasıfta değildir; ancak, babası, babalık hükmüyle onun işine bakmaktadır.
Yazı, edâ yerine gelince de şöyle yazar: Kitabet bedelini ödediği zaman azâd olunur. Velâ hakkından başka, ona kimsenin yolu olmaz. Onun velâsı ise, sağlığında o küçüğe aittir. Sonra da vârislerine aittir." denilir ve yazı tamamlanır.
Şayet vasî, yetimin kölesini mükâteb yaparsa, şöyle yazar: "Filan vasî, evindeki küçük oğlu filan, kendi işini kendisi yapamadığından, vasilik hükmüne müsteniden, o küçüğün kölesi filanı mükâtep eyledi. O köle gençtir; vasfı şudur. Onu, şu kadara karşılık —kitabet sahih olmak kaydıyla— mükâtep eyledi." der.
Babanın oğlu hakkındaki yazı nasıl tamam olursa; bu da öylece tamam olur.
Bir mükâtep, kendi kölesini kitabete bağlarsa; şöyle yazar: Filan mükâtep, kendi kölesi olan hindli filanı, şu kadar bedelle, sahih olarak mükâtep eyledi.
"... Kitabet bedelini öder..." dediğimiz yere varınca ikinci mü-katep kitabet bedelini tamamen ödeyince hür olur. Onun velâsı ise, mükâtebin efendisine aittir. Bu efendi hayatta olunca böyledir. Ölünce de velayet hakkı, bu efendinin geride kalanlarına aittir.
îkinci mükâtep ödeme yapınca, birinci mükâtep hâli üzerinedir. Şayet önceki mükâtep azad olduktan sonra ödeme yaparsa; o zaman, velâsı, hayatta iken onun olur. Ölünce de geride kalan vârislerinin olur. Mnhiyt'te de böyledir