Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş YapKız Kulesi'yle Galata Kulesi, tarih sayfalarını karıştırdıkça dile geldiler. Hezarfen'in çöpçatanlıklarını, zindanlardan eğlencelere uzanan aşklarını, gerçekten yaşıyor olmak için nefes almanın şart olmadığını, yaşadıklarını anlattılar.
Depremler, yangınlar, zaman, yaş farkı, uzaklıklar engelleyememiş birbirlerini uzaktan seyretmelerini, sevmelerini. Değişiklikler de...
Kız Kulesi ile Galata Kulesi, yüzyıllar boyu çok değişiklikler yaşamışlar; ülke yönetimleri değişmiş, görevleri değişmiş; bir eskimişler, bir yenilenmişler.
Tarih boyunca kâh zindan olmuşlar, kâh karantina.
Birinden boğazdaki gemiler gözlenmiş, diğerinden şehirdeki yangınlar. Onlar, belki de dünyanın zamana ve mekâna karşı direnen "en inatçı aşıkları"..
Birbirinizi ilk nasıl gördünüz? Ne oldu o an?
Kız Kulesi: Cenovalılar onun inşaatını bitirip de külâhını takınca 1300 yıldır beklediğim sevgilinin geldiğini anladım. Ya da öyle olmasını istedim; çünkü 1300 sene başkalarının aşk öykülerine, efsanelerine, mekân olup ilhâm vermek aşkla anılmak ama sevgisiz, sevgilisiz olmak can sıkıcı bir şey. Sonra zaman haklı çıkardı beni. Onu, orada her görüşümde daha fazla sevdim.
Kız Kulesi: Galata Kulesi çapkın bir semtin delikanlısı... Bazen kendi kendime kuruntu yaparım, oranın erkeklerine benzerse diye. Bir de Bedri Rahmi Eyuboğlu'nun şiirinden sonra, kıskanmaktan öte sinirlerim bozuldu. Önce 'Kız Kulesi'nin aklı olsa Galata Kulesi'ne varır, bir sürü çocukları olur' dedi.
Galata Kulesi: İstanbul'a gelen Cenovalıların, korunmak için inşa ettikleri surların başkulesi olduğum zamanlardı. Gövdemin her yükselişinde, onu biraz daha iyi gördüm, gördükçe doyamadım bakmaya. Bir prenses, bir genç kız, mavi suların içinde yapayalnızdı... Aşık olduğum, maalesef Kız Kulesi'ydi... Ulaşılmaz duruyordu!
'Maalesef' dediniz. Neden?
Galata Kulesi: Daha yeni var olmuştum ve onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Sonraları etrafımda konuşulanlara kulak kabartıp efsanelerini dinledim ve gerçekte gümrük istasyonu olduğunu öğrendim. Herkes onun hakkında konuştukça hayranlığım daha da arttı, ama o bana çok uzaktı. Mesafe de önemli değil, ama ulaşılmaz duruyordu; hem ondan küçüktüm de. Beni seveceğinden yana hiç umudum yoktu; o ulaşılmazdı... Ona sevgimi nasıl anlatacaktım?
Galata Kulesi, sevgisini size nasıl anlattı Kız Kulesi?
Kız Kulesi: Ben de ondan bir işaret bekliyordum; umutsuzdum aslında. Uzun bir süre plâtonik aşkımız birbirimizden habersiz devam etti. Bu arada çok değişiklikler oldu; Türkler İstanbul'u fethedip bir imparatorluk kurdu, benim de hayatım değişti. Artık küçük teknelere yol gösteren ve fırtınalı havalarda sığınılan bir fenerdim. Bunun dışında da İstanbul Boğazı'nın süsü olmuştum. Bir yerde ben de aynı Osmanlı kızları gibiydim; uzaktan seyrediliyordum. Galata Kulesi de yangın gözetleme kulesi olmuştu; ama o da birçok defa yangınlar geçirdi... Alevler, dumanlar başından eksik olmuyordu. Hem korkardım, hem sevinirdim. Beni sevdiğini, aşkından yandığını hissederdim. Ama emin olamazdım.
Nasıl emin oldunuz?
Kız Kulesi:Hezarfen Ahmed Çelebi'nin 17. yy'da Galata Kulesi'nden atlayarak Üsküdar'a uçması... Bundan büyük işaret olabilir mi? Bana gönderdiği bir haber kuşuydu o. Sizce, tarihte ilk uçan insanın sevdiğimden bana doğru yönelmesi ve o kadar çok gideceği yer varken benim yakınıma, Üsküdar'a gelmesi tesadüf müdür?
Galata Kulesi'ne soralım. Tesadüf müydü?
Galata Kulesi: Hayır, bence de tesadüf değildi. Mucizeydi belki de. Rüzgâra göre uçtu belki, ama rüzgârın yönü de bizim mucizemizdi, bana göre. Bence dünyada bu kadar önemli olan bir şey, yani bir insanın uçması çok şeye işaret ve sebeptir; kainâtta öyle bir düzen var, düşünürseniz. İşte benim aşkım daha iyi anlatılabilir miydi? 'Uçup sana gelmek isterdim, aşkım bir insanı uçuracak kadar kuvvetli' demekti Hezarfen'in uçması.
Kız Kulesi'nin sizi sevdiğini nasıl anladınız, onun da bir işareti oldu mu?
Galata Kulesi:Benim işaretim kadar kuvvetli olmasa da, evet oldu. Önce küçük kayıklara yol göstermesi, fırtınalı havalarda onları gözetmesi, koruması, işaretimdi benim. Sadece nazlı bir kız değil; istediğim gibi koruyan, saklayan, güçlü bir anne gibiydi. 1509 depreminde ikimiz de biraz yıkıldık, ama onarıldık. Hep paraleldir yaşadıklarımız. Meselâ ikimiz de bu dönemde restore edilmeden önce 2. Mahmut döneminde restore edilmiştik... Ama esas işaretim Hezarfen Ahmed Çelebi'nin uçmasından yüz yıl sonra geldi; o da bir yangın geçirdi o zaman anladım benim gibi aşkından yandığını.
Yüz yıl beklemek zor olmadı mı?
Galata Kulesi: Neden zor olsun? Başka neyi bekliyorum ki? Hem o bir Osmanlı kızıydı o zaman, sevgisini belli etmesi zordu ve etmezdi, o zamanlar öyleydi.
Hiç birbirinizden soğuduğunuz ya da birbirinize çok kızdığınız zamanlar oldu mu?
Kız Kulesi: İkisi de oldu aslında, her ilişkide olduğu gibi. Galata Kulesi yangın gözetleme kulesi olmadan önce Kasımpaşa tersanesinde çalışan esirlere zindan olmuştu. Zindanlığı yakıştıramamıştım ona. Şimdi düşündükçe utanıyorum. Sonra ben de imparatorluğun çöküş döneminde bazı devlet adamları için zindan oldum. Hatta daha kötüsü de oldum; fareler için siyanür deposu, cüzzamlı hastalar için karantina. Aslında çok ortak noktamız var, birbirimizin de zindanıyız aslında.
Galata Kulesi: Bir prenses, bir genç kız, mavi suların içinde yapayalnızdı... Aşık olduğum, maalesef Kız Kulesi'ydi...
Galata Kulesi: O zaman ben insanlara çok kızmıştım. Benim nazlı kulemi nasıl böyle kullanırlar diye. Erkekler her kadını yücelttikleri gibi, en kötü işleri için de kullanıyorlar ya... Kız Kulesi'ne de aynı şeyi yaptılar. Ama neyse ki o da her kadın gibi aslında çok güçlü.
Bu kadar uzun bir aşk... Hiç aldatmadınız mı birbirinizi?
Kız Kulesi: Galata Kulesi çapkın bir semtin delikanlısı... Bazen kendi kendime kuruntu yaparım, oranın erkeklerine benzerse diye. Bir de Bedri Rahmi Eyuboğlu'nun şiirinden sonra, kıskanmaktan öte sinirlerim bozuldu. Önce 'Kız Kulesi'nin aklı olsa Galata Kulesi'ne varır, bir sürü çocukları olur.' dedi. Buraya kadar çok güzel, ama sonra da Eyfel Kulesi'ne aynı şeyi önerdi. Bununla kalsa iyi... Şair Sunay Akın da bir kitabında Çamlıca'daki radyo verici antenlerinin, Eyfel Kulesiyle Galata Kulesinin çocukları olduğunu iddia etti. Boyları babalarına benziyormuş da, şekilleri annelerine... Bir iddiası daha var ki aslında bu benim de akılımı karıştırır. İddiaya göre, Galata Kulesi'yle ben, bir gecelik bir ilişki yaşamışız ve bir çocuğumuz olmuş. Ben minarelerin baskısından korktuğum için çocuğumu 1513 yılında Fransa'nın Lizbon kentine göndermişim; adı da 'Belem Kulesi'... Bu kule, tıpkı benim gibi, Galata Kulesi gibi zindan olarak kullanılmış. Prensesi sokan yılan efsanesi onun için de anlatılır ve daha da ilginci, görünümü Galata Kulesi'ne benzerken konumu bana benzer; yani kıyıya yakın kayalıklar üzerindedir. Benzerlikler çok şaşırtıcı. Biz tabiî ki tek gecelik bir ilişkiden çocuk edinmiş değiliz, ama ben kâinatın bize bir çocuk verdiğini düşünüyorum, 'Belem Kulesi'nin bize benzerliklerini düşününce. Kim sıkılmıştır ki?...
Eyfel Kulesi'yle ilgili dedikodular için ne diyeceksiniz Galata Kulesi?
Galata Kulesi: Mümkün değil. Komik... Kendimden vazgeçtim, Kız Kulesi'ne haksızlık bu dedikodular. Ben gözümü Kız Kulesi'yle açtım. Sıkılmadınız mı dersiniz belki. Hayır sıkılmadım. Siz sıkıldınız mı? Kim sıkılmış ya da?
Kız Kulesi'nin yeri bizim için de ayrı tabiî, ama başka kuleleri de beğenmiyor değiliz. Galata Kulesi, sizin kıskançlıklarınız var mı?
Galata Kulesi : Olmaz mı? Herkesin gözü onun üzerinde, herkes onu konuşuyor, seviyor... Bu ilgiyi ne kadar hak ettiğini bilsem de aşk işte, kıskanıyorum! Hele bir yıldır... Artık herkes onun yanına gidebiliyor; içine girip yemek yiyorlar, eğlenceler düzenliyorlar. Ama son dönemde olanların bir olumlu yanı, çok ışıklandırıldığı için geceleri çok net görüyorum onu; eskiden geceleri hiç göremezdim. Gerçi o günlerin de tadı başkaydı, güneşin doğmasını heyecanla beklerdim onu görmek için. Daha heyecanlıydı yani.
Kız Kulesi: Aynı duygular benim için de geçerli. Otuz beş sene önce Galata Kulesi'ni restoran yaptıklarında geceleri dansöz de oynatılıyordu. Benim için de özelliğini kaybediyor gibi geldi. Gece hayatı yaşıyordu artık; eğlence âlemine daldı dedim. Şimdi aştık her şeyi ya da alıştık. Birbirimize bakıyoruz da biz aynıyız aslında; değişen, insanlar. Bize yansıyorlar sadece.
İnsanlar var olduklarından beri eğleniyorlar. Eğlenmek kötü bir şey mi? Eğlenmesinler mi?
Kız Kulesi: Eğlensinler tabiî, ama başka yer mi kalmadı? Bizim özelliğimiz, bir ruhumuz var, buna saygı duysunlar. Bizi görmeye gelmesinler demiyoruz. Zaman değişiyor, biz de değişiyoruz. Tabiî ki gelecekler, gelsinler. Ama böyle olmamalıydı. Ziyaret etsinler, tarihimizi, ruhumuzu okusunlar. İstanbul, geceleri beni dışarıdan görsün istiyorum; içimdeyken beni görmüyorlar ki! Sıradan bir cafe'den, bardan ne farkım kalıyor? Ama şuna da kesinlikle inanıyorum ki bizim aşkımız insanlığın var olduğu yere kadar var olacak. Sizler nasıl ki -ne kadar değişirseniz değişin- birbirinizi daha fazla kırıyorsunuz, ama sevmekten asla vazgeçemiyorsunuz; biz de kırıyor ve kırılıyoruz ama ne kadar değişirsek değişelim, sevmekten vazgeçemeyeceğiz....