Arkadaslar, video neden seyredilemedi ben de bilmiyorum. Ama sizlere icindekileri metin olarak aktariyorum. Umarim beyenirsiniz:
Kıpkırmızı gülleri çok severdi.
Nerde görse bakışlarını alamazdı onlardan.
Kocası da ona her fırsatta kırmızı gül verirdi.
Bilhassa da evlilik yıldönümlerinde…
…
Kapının önünde bulurdu hep gülleri.
Çiçekçi getirir bırakırdı.
Alışmıştı artık aynı adrese kırmızı gül getirmeye.
Enfes fiyonklarla süslü, kucak dolusu kırmızı güller...
…
Yıllar geçti böyle.
On yıllar.
Her evlilik yıldönümünde hep aynı manzara olurdu.
…
Yaşlar ilerledi ve günün birinde adam öldü.
Kadın çok sevdiği kocasının hüznüyle yaşamaya devam etti aylar boyu.
Zaten çocukları da evlenip gittiklerinden vaktinin çoğunu tek başına geçiriyordu.
Bazen kitap okur, tefekküre dalardı.
Bazen de Yasin günlerine katılırdı komşular arasında düzenlenen.
Kaza namazları için bir çetele tutmuştu.
Kazaya kalan oruçlarını da tek tek hakkıyla eda etmeye gayret ediyordu.
…
Bir gün kapısının zili çaldı.
Komşulardır herhalde diyerek yerinden kalktı ve kapıya gitti.
Açtığında kimseyi göremedi kapıda.
Sonradan fark etti ki, kapının girişinde bir kucak dolusu kırmızı gül var.
Üzerinde de küçük bir kart!
…
Zorla eğilip çiçekleri aldı.
Eliyle belinden destek almak zorunda kalmıştı.
Yaşlılıktan olsa gerek!
İçeri girip kapıyı kapadı.
Dikiş makinesinin yanına yöneldi hemen.
Gözlüğü orada dururdu çünkü.
Kartı dikkatle okumaya başladı:
“Seni geçen seneki bugünden daha çok seviyorum.
Evlilik yıldönümümüz kutlu olsun."
…
Şok olmuştu kadın.
Çok da sevinmişti.
Hemen en yakındaki koltuğa attı kendini.
Sürpriz diye buna denirdi işte.
Kocası ona ölümünden sonra bile çiçek göndermişti evlilik yıldönümlerinde.
Gülleri kokladı, kokladı, kokladı…
Gözyaşları sessiz bir şekilde aktı.
Önce yanağına süzüldüler.
Sonra da çenenin altından bembeyaz başörtüsüne.
…
Birden bunların alabileceği son güller olduğunu düşündü.
Ölmeden önce ısmarlanmış olmalıydı kocası aylar önceden.
Zaten her şeyi daha önceden planlamayı ve yapmayı çok severdi.
İşini şansa bırakmazdı.
…
Sonra ayağa kalktı yaşlı kadın.
Güllerin saplarını kesti ve vazoya yerleştirdi.
Vazoyu da masanın üzerine, eşinin fotoğrafının yanına koydu.
Sonra da karşısına oturup uzun süre gülleri ve fotoğrafı seyretti.
Sessizce...
Bazen de nefes almadan sadece kalbinin sesini dinledi.
…
Aradan gene aylar geçti.
Güllerin yaprakları soldu.
Kadın solan hiçbir yaprağı israf etmedi.
Yere düşmelerine gönlü razı olmadı.
Hepsini özenle kuruttu kitap sayfalarının arasında ömrü boyunca saklamak için.
Canı sıkıldığında, morale ihtiyacı olduğunda o kalın kitabı açardı.
Sayfalarının arasındaki gül yapraklarını koklar, yalnızlığını giderirdi.
…
Aradan bitmek tükenmek bilmeyen koskocaman bir yıl geçti.
Yapayalnız ve hüzün dolu bir yıl...
…
Sonra bir sabah gene kapı çalındı tıpkı eski günlerdeki gibi...
Gene dışarı çıktı.
Gene kimsecikler yoktu.
Mahallenin çocukları zile basıp kaçmış olmalı diye düşündü.
Aaaa!
O da ne?
Kapının girişinde gene bir kucak dolusu kırmızı gül var!
Üzerinde gene bir kart vardı.
Biraz düşününce o günün evlilik yıldönümü olduğunu hatırladı.
İyi ama, bu güller neyin nesiydi?
…
Allah Allah!
Vardır bir hayır, dedi ve gülleri içeri aldı.
Bu sefer güllerden daha çok, kart ilgisini çekmişti.
Hadi geçen senekini kocası bir yıl önceden sipariş vermiş olabilirdi.
Ama bu neyin nesiydi?
Üzerindeki kart gene evlilik yıldönümünü kutluyordu.
…
Hemen çiçekçi dükkanını aradı kartın üzerindeki numaradan.
Çiçekçinin bir şakası mıydı bu yoksa?
Ona acısını hatırlatıp da ne yapmak istiyordu acaba?
Onu üzmeye kimsenin hakkı yoktu.
Olmamalıydı.
…
Çiçekçi telefonu açar açmaz tanıdı sesin sahibini.
Kadının derdini açıklamasına fırsat bırakmadan konuşmaya başladı:
“Biliyorum.
Eşinizi kaybettiniz.
Üzerinden neredeyse 2 yıl geçti.
Telefon edeceğinizi de biliyordum.
Daha doğrusu tahmin ediyordum.
Hem geçen sene hem de bu sene adresinize gönderdiğim güller önceden ısmarlamıştı.
Parası da önceden ödenmişti.
Hep böyle yapardı zaten.
Bir sonraki evlilik yıldönümünüzün çiçeklerini bir yıl öncesinden ısmarlardı.
İşini hiç şansa bırakmazdı.
Dosyamda talimat var.
Bu çiçekleri size her yıl göndereceğim.”
…
Kadın çok duygulanmıştı.
Eşi, öldükten sonra bile ona çiçek gönderiyordu…
Çok nadir bir olaydı bu.
Zaten o da kocasının değerini bilmişti.
Ona hep destek olmuştu sonuna kadar.
…
“Ha, bir de size özel bir zarf bıraktı.” dedi çiçekçi.
“Kendi el yazısıyla yazmıştı.
Onu da koymamı istedi çiçeklerin arasına.
Buldunuz mu?”
…
Kadın, bir yandan “hayır” derken, diğer yandan da çiçek sepetine tekrar baktı.
Evet, zarf ordaydı.
Yaşlılıktan olmalı, diye düşündü.
Görememişti onu.
Çiçekçiye teşekkür ederek kapadı telefonu.
…
Eğildi ve zarfı aldı.
Parmakları titriyordu kadının.
Zarfı açtı…
İçinden cicili bicili bir kağıda yazılmış kısa bir mektup çıktı.
Liseli aşıkların kullandığı kağıtlardandı bu.
Belki de adam, aradan yılar geçse de sevgisinin eskimediğini ifade etmek istemişti.
Kim bilir?
Neyse, biz mektupta neler yazdığına bakalım:
"Kırmızı güller, senin kapıyı açmadığın güne kadar adresine gelmeye devam edecek.
O gün çiçekçi beş ayrı zamanda gelip kapıyı çalacak.
Eve dönüp dönmediğini kontrol edecek.
Beşinciden sonra emin olacak ki sen artık yoksun!
Sonra o gülleri ona verdiğim diğer adrese götürecek.
Seninle yeniden ve ebediyen kavuşmuş olacağımız yere bırakacak...
Videosu daha güzel tabii Güllerle dolu bir fon ve dekor.