12 Ağustos 1915 günü bir bölük asker bir ormana girdi ve bu onların en son görüldüğü andı. Bölüğün ismi Sandingram , kayboldukları yer Gelibolu yarımadasının Küçük Anafartalar köyü yakınlarıydı. Bu kaybolmanın bir UFO olayı ile ilgili bile olduğu hakkında iddialar ortaya atıldı. Şahitlerin anlattığına göre Bölüğün ormana girdiği sırada gökyüzünde 3 adet bulut görülmüş ve bunlardan biri ormana alçalmış ve daha sonra süratle göğe yükselerek kaybolmuştu.
1998 Temmuzunda ben ve Belçikalı arkadaşım Jul Snelders bu olayın geçtiği yeri bulmaya karar verdik . Ikimizde bu ilginç olayı yeterince araştırmıştık ve yeterli bilgiye sahiptik. GPS, haritalar ve kameralarla donanmış vaziyette jipe atlayıp Anafartalar ovasındaki Azmak mezarlığına doğru yola çıktık. 1919 yılında bölgeye gelen İngilizlerin araştırma yaptıklarını ve 122 adet İngiliz askerine ait cesetlerin kalıntılarını bulduklarını biliyorduk. Cesetlerin bulunduğu nokta Azmak mezarlığından Tekke tepeye doğru yaklaşık 1200 metre mesafede olmalıydı.. GPS'imizn yardımıyla mesafeyi ölçerek Doğuya doğru yönelmeye başladık. 500 metre yol katetmiştikki yaşlı bir köylüye rastladık. Kendisine bu konuda bir şey bilip bilmediğini sorduk.. Hiç bir fikri yoktu, ancak yörede bulunan her insanın olduğu gibi onunda anlatacak çok şeyi vardı. 1915 Ağustosunda ninesinin erkek kardeşi bulunduğumuz bölgede katırı ile giderken ağaca sırtını dayamış elinde tüfeği bulunan bir İngiliz askeri görmüş.Düşman askeri ona ateş etmemiş ve oda Küçük Anafartalar'a gidip bütün köy halkına gördüğünü anlatmış.Yaşlı köylünün anlattığına göre, ninesi ve bütün köy halkı derhal köyü terketmişler, hatta ninesi pişirmekte olduğu tavuğu bile ocakta bırakmış.Yaşlı köylü, İngiliz askerlerinin gentilmen olduğunu ve hiç bir zaman sivillere ateş etmediğini söyledi. Ayrıca daha fazla bilgi için Küçük Anafartalar köyünden Çakal Ahmet ile görüşmemizi sağlık verdi.Çakal Ahmet doksan küsür yaşındaymış ve savaş sırasında çocuk olmasına rağmen bu konularda hatıraları tazeymiş.
Köylü bizi ,Türk askerlerinin topluca gömülü olduğu başka bir mezara götürebileceğini söyledi. Onu da jipe aldık ve Kuzeye yöneldik. Kireç tepe eteklerinde bir çok devrilmiş mezar taşının bulunduğu bir alana geldik. Burası muhtemelen Ağustos savaşları sırasında şehit düşmüş türk askerlerinin alelacele gömülüp daha sonra unutuldukları bir mezarlıktı. Yarımadada buna benzer başka bir yerin daha olduğunu zannetmiyorum.Bir çok resim çektikten sonra köylüye teşekkür ettik ve Çakal Ahmet'i bulmak üzere Küçük Anafartalar 'a gittik. Köyün kahvesinde oturup çay ve muhabbet den sonra Çakal Ahmet'i sorduk, hemen gençlerden biri koşup kendidisini çağırmaya gitti. On dakikalık bir bekleyişten sonra Çakal Ahmet geldi ve kahvenin merkezi bir yerinde yerini aldı. Kendisinin elini öptükten sonra sorularımıza başladık. Çakal Ahmet , savaş sırasında bir düşman birliğinin yolunu şaşırarak kendi bölgelerini geçerek Türk bölgesine girdiklerini ve bizimkiler tarafından hepsinin öldürüldüğünü duyduğunu anlattı. Kendi tecrübesiyle konuyu bağladığı bir hikayesi vardı. O aylarda çok yağmur yağdığını ve şişmiş düşman cesetlerinin tarlalarda yüzdüğünü ve onların da çocuk olduklarından cesetlerin üzerlerine basarak bir tarladan öbürüne geçetiklerini anlattı. Bu noktanın neresi olduğunu sorduğumuzda Azmak yönünü göstererk yanındaki köylülere tarif etti. Köylülerden ikisi tarif edilen bölgeye bizi götürmeye gönüllü oldu.Hep birlikte arabaya atladık ve savaş zamanındada yamaçları siper olarak kullanılan kurumuş dere yataklarından ilerleyerek Çakal Ahmet'in tarif ettiği iki dere yatağının birleştiği noktaya geldik. Bulunduğumuz nokta 1919 da ki araştırmacı İngilizlerin çizmiş olduğu haritaya da uygundu. Bu noktayı GPS'imize işledik.Çevrede, diğer birlikllerden askerlerin tarif ettiklerine uyan küçük hasat evleri de vardı. Çevrede çok miktarda kurşun ve matara kalıntıları gibi şeyler vardı biraz daha vakit geçirsek ve çevreyi araştırsak kemik kalıntıları bile bulabileceğimize emindik. Elimizdeki Nigel Steel'in yazmış olduğu kitapta İngiiliz askerlerinin günlüklerinden bölümler vardı. Bir askerin günlüğünde şu notlar düşülmüştü:
" Öğleden sonra 4 sularında hücuma geçeceğimiz söylendi. Siperlerimizden çıktık ve kurşun yağmuru altında ilerlemeye başladık. Üzülerek bildiriyorumki bu hücum tam bir başarısızlıkla sonuçlandı.Çok kişi öldü Önümüzde tahminimizden daha çok Türk vardı. Önümüzde bizim çiftliğin tarlalarına benzeyen sadece daha küçük boyutlarda tarlalar ve küçük çiftlik evleri vardı. Tarlaların çevereleri yüksek duvarlarla çevriliydi ve hendekler kazılmıştı. Bu ,bizim küçük partilere bölünmemize sebep oldu ve çok zayiata mal oldu. Bütün bölükten sadece 384 kişi ve 4 subay kalmıştık. Diğerlerini nereye kaybolduğunu düşünmek bile istemiyordum. Hepsi ölmüş olamazdı herhalde bir kısmı esir alınmıştı. En son Alec ve ve Frank amcayı gördüğümde arkamdaki tarladaydılar. Türk makinalı tüfeği ateş kusuyordu, akşama kadar karşılıklı ateş ettik. Kendimi aniden Norfolk'tan 40 kişi ve 4 diğer bölükle birlite buldum. Saat 9 cıvarında Türkler sol cenaha geçtiler ve daha çok askerimizi öldürdüler, bir yandanda önümüzdeki tarlaları ateşe verdiler ve bizi geri püskürttüler. Ben, daha geride başka bir noktada sipere girdim. Türkler bu sefer sağımdan ilerlediler ve dahada geriye dönmek zorunda kaldık."
Olayın aslı şöyle gelişmiştir: Sandringham bölüğü, İngiltere Kıralının Sandringham malikanesinin müstahdeminden oluşan bir bölüktür. Hayatları boyunca kahyalık, bahçıvanlık, ahçılık yapmış sivil ruhlu bir takım hizmetkarın alelacele hazırlanıp cepheye sürülmesinin doğal sonucu olarak ve kendilerini krala yakın hizmet etmenin verdiği gururla acemice diğer bütün bölüklerden ayrı olarak öne atılıp Türk keskin nişancılarının tam ortasına düşmüş olmalarıdır. Olay 12 Ağustos günü Anafartalar savaşları sırasında cereyan etmiş ve bölük Türkler tarafından çok kısa süren bir çarpışma sonucu birkaç kişi hariç tümüyle imha edilmiş ve neticede olayın geçtiği yerdeki ormanlık alanda yangın çıkmıştır.
Daha sonra Kral, hizmetkarlarından oluşan bu birliğe ne olduğunu Ian Hamilton'a defalarca sormuş ve tatminkar bir cevap alamamıştır. Bu bölük hakkında zaman içinde buluta girip yokolma türünden efsanevi hikayeler üretilmiş, zamanın medyatik bir olayı haline gelmiştir.
Bizim içinde artık geç oluyordu onun için dönüşe geçtik. Bu sefer daha değişik bir yoldan döndük, önce Anafartalar müdafaa hattındaki topları gördük daha sonra Eceabat yönüne gittik. Sahile ana yola çıktıktan ve sağa döner dönmez denize baktığınızda büyük bir makara vinç sistemi görürsünüz bu vinç ,savaş sırasında bizim İngiliz denizaltılarına karşı boğaza gerdiğimiz ağın vinçlerinden biridir. Bu vincin de resimlerini çektikten sonra otelimize döndük ve diğer arkadaşlara o günkü bulgularımızı anlatarak sohbet ettik.
Not: Alıntıdır