Kaknüsün Ölümü
Kaknüs,Hindistan'da yaşayan güzel fakat acayip bir kuştur.Üzerinde ney gibi yüzlerce delik bulunan uzun,kuvvetli bir gagası vardır Kaknüs'ün.Sonra bu kuşun ne eşi,ne kardeşi vardır,tekdir bu kuş.
Kaknüs bir kere ötmeye,gagasının deliklerinden türlü türlü nağmeler çıkarmaya başladı mı bütün hayvanların aklı başından gider,onu dinlemeye koşarmış.Hepsi susar,onun ormanı dolduran nağmelerinde kaybolurlarmış.
Ömrü bin yıla yakınmış Kaknüs'ün,öleceği zamanı da iyi bilirmiş.Ölüm vakti gelip çattığında Kaknüs çalı çırpı toplar,onları çepeçevre yığar,sonra da ortasına oturup en acıklı nağmelerle feryada başlarmış.
Kaknüs bir yandan böyle feryad eder,bir yandan da kurumuş yapraklar gibi titrermiş.Hep onun nağmeleriyle coşan bütün hayvanlar,kuşlar bu defa ağıdını dinlemek için etrafında halkalaşırlarmış.
Onun feryadından kimisinin yüreğinden kan damlar,kimisi de oracıkta ölüp gidermiş.
Can boğaza gelip,bir solukluk nefesi kaldığında Kaknüs şiddetle kanatlarını çırpar,kanadından çıkan bir kıvılcım çalıları da kendisini de yakar kül edermiş.Ateş sönüp dumanlar dağıldığında ise küllerin içinden bir yavru Kaknüs baş gösterirmiş.Öldükten sonra doğmak,ya da doğurmak...Böyle birşey başka kime nasip olmuş ki?
Zavallı Kaknüs bin yıl kendi derdine ağlar durur,alemle hiçbir işi olmaz.Fakat sonunda ölüm başa gelince külünü rüzgara savurup gider.Buna bak da ibret al.Dünyaya sarılmakla hiç kimse ölümün pençesinden kurtulamaz.Bütün alemde ölümden kurtulacak kimse yoktur da şaşılacak şeye bak ki,kimse yol azığı hazırlamaz.Başımıza çok işler geldi ama bu,hepsinden de çetin...