Çevremize baktığımızda birbirinden farklı değişik aile tipleri görürüz. Bunları şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:
· Otoriter
· Gevşek
· Eğitici
Sözgelimi çocuk “ben öğretmen olmak istiyorum” dediğinde otoriter aile “hayır! Doktor olacaksın!” tepkisini verir. Gevşek aile “bize ne, ne olursan ol” der. Eğitici aile ise “yaa öyle mi, ne kadar güzel. En kutsal bir mesleği seçiyorsun, seni tebrik ederiz” şeklinde değerlendirirler.
Otoriter ailede anne-babanın biri veya her ikisi despottur, çocuğu belli kalıplara sokmak ister, ona tercih hakkı bırakmaz. Bu tür ortamlarda yetişen çocuklar ya tümüyle siner, pasif ve çekingen olur. Veya isyan eder, başkaldırır. Bu isyan ruhu onun okul hayatında da kendini gösterir. Henüz öğrencilik yıllarında çete hayatı yaşamaya başlar. Terör-mafya gibi karanlık işlere bulaşanlar, daha çok otoriter anne-babanın yanlış tavırlarından ortaya çıkar.
İlgisiz anne-babalar çocuğa sınırsız bir hürriyet tanır, “ne yaparsa yapsın!” derler. Böyle bir ortamda yetişen çocuklar son derece serbest olurlar. Bir kısım kabiliyetleri iyi gelişebilir. Fakat iyi yönlendirme yapılmadığından kendilerine ve başkalarına pek de faydalı olamazlar.
Eğitici aile ise, çocukla bire bir yakından ilgilenir. Onu belli bir kalıba sokmak yerine, yetenekleri doğrultusunda yönlendirir. Güzel yönlerini takdir ve iltifatla ödüllendirir, düzeltilmesi gereken davranışlarını ise, “tatlı sert” bir üslupla incitmeden ortadan kaldırmaya çalışır.
Eğitici aile, eğitim görmüş ve görmeye devam eden ailedir. Zira, bilmeyen öğretemez, yetişmeyen yetiştiremez.
Anne
Kadın, çocuk sahibi olduğunda en değerli ünvanlardan birini elde eder, anne olur.
Anne,
· Bir şefkat kahramanı,
· İnsanın en birinci ve en etkili öğretmeni,
· Evin içişleri bakanıdır.
Bestami Yazgan, annenin dünyası ve çocuğun hayatındaki yerini anlatan bir şiirinde şöyle der:
Yüreğimi senin kokun,
Burcu burcu bürür anne.
Nere baksam uzak yakın,
Gözüm seni görür anne.
Has bahçenin bal arısı,
Sevgilerin en durusu.
Bir kez istese yavrusu,
Yüreğini verir anne.
Yağmur gelse, dolu yağsa,
Yanağına merhem değse,
Goncası boynunu eğse,
Erim erim erir anne.
Baba
Erkek, çocuk sahibi olduğunda önemli bir ünvana kavuşur, baba olur.
Baba,
· Bir irade abidesi,
· Evin reisi,
· Dışişleri ve ekonomiden sorumlu kişidir.
Babanın evin reisi olması, “bir kavmin efendisi onlara hizmet edendir” hadisi çerçevesinde anlaşılması gerekir. Yoksa, aileye reis olmak, “ben bu evin kralıyım. Bu evde benim dediğim olur” şeklinde bir despotluk anlamına gelmez.
Babaları Anlamak...
Ağlarken babalar gözyaşı dökmez.
Babalar üzülür, hiç belli etmez.
Onlar yaşlarını içe dökerler.
Babalar dert çeker, kimseler bilmez..
Dünü değil, yarınları görürler.
Kaygı çeker, evlat için ölürler.
Baba yüreği atılmaz yabana.
Çok severler de, sevmez görünürler..
Baba olmak zordur, çile işidir.
Evlat ne söylese baba işitir.
Bütün çalışması, derdi, emeği,
Bir babanın evlatları içindir..
İbrahim Ethem Bingül
Suçlu Kim?
Pek çok aile, çocuk eğitiminde kendi eksiklik ve yetersizliklerini göz ardı edip, dışarıda suçlular arar. Sığınılan bahanelerden bazıları şunlardır:
“Mahalle çocuğumu bozdu.”
“TV çocuğumu bozdu.”
“Falan arkadaşı çocuğumu bozdu.”
Bunların çocuğu bozmada etkisi elbette inkar edilemez. Fakat şurası asla unutulmamalıdır: Çocuğun en yakın çevresi kendi ailesidir ve çocuk okul öncesi eğitimde en fazla anne-babadan etkilenmektedir.
Çocuk eğitimiyle ilgili büyük bir mahkeme kurulsa ve orada “suçlu ayağa kalksın!” denilse, her anne-baba sağa sola bakmadan ayağa kalkabilmelidir.
“Suçlu önce biziz” anlayışı, anne-babayı ihmalden, gafletten kurtarır, “çocukta bir problem varsa, başta bizden kaynaklanmıştır” dedirtir.
Bu duyarlılığı taşıyan anne-babalar çocuklarıyla bire bir yakından ilgilenir, onları iyi eğitirler. Gerçek suçlu olan anne-babalar ise, evin dışında suçlu aramakla vakit öldürürler.
Eğitimci-yazar Halit Ertuğrul Beyden şöyle bir hatıra dinlemiştim:
Kendisi bir ev ziyaretinde iken, ev sahibi baba küçük çocuğunu Halit Beye gösterip “hocam, der. Bizim evde yalan söylenmez ama, şu çocuğumuz nerden kaptıysa kaptı, yalan söylüyor. Ne yaptıksa vaz geçiremedik. Bize ne tavsiye edersin?”
O sırada telefon çalar. Evin çocuğu hemen telefona koşar. Tavrından, telefondaki zatın çocuğun babasını sorduğu anlaşılmaktadır. Çocuk babasına doğru yönelir. Baba, eliyle “evde yok” işareti yapar. Çocuk işareti alınca, “babam evde yokmuş” der ve telefonu kapatır.
Bu olayda çocuğun yalancılığı nerden kaptığı bellidir, ama baba hâlâ durumun vehametinin farkında değildir.
Şadi Eren