İŞTE BEKLENEN KONUŞMA
Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş Yap-Bu Meclis hiçbir vesayeti kabul etmedi, etmeyecek-Kimse kendisini yasa koyucu yerine koyamaz-'Ben yaptım oldu' anlayışını demokrasi kaldırmaz-Meclis iradesine ipotek koymak milli iradeye tavır almaktır-Anayasaya dayanmayan kararlar anlam taşımaz-Yargı yanlış yaparsa nereden döner?
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''İstiklalimizin sembolü olan bu Meclis bugüne kadar hiçbir vesayeti, hiçbir gölgeyi kabul etmedi, bundan böyle de kabul etmeyecektir'' dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısına, ''Burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi. Türk milletinin, 70 milyon vatandaşımın iradesinin tecelli ettiği kutlu çatı. 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir' ilkesi 23 Nisan 1920'de burada hayat buldu'' sözleriyle başladı.
Kurtuluş Savaşını yöneten, Cumhuriyeti kuran iradenin burada şekillendiğini kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:''İstiklalimizin sembolü olan bu Meclis bugüne kadar hiçbir vesayeti, hiçbir gölgeyi kabul etmedi, bundan böyle de kabul etmeyecektir. Zira bu Meclis, hür iradesiyle bu aziz milletin kurtuluş destanını yazdı. Evet, burası milletimizin evidir, harim-i ismetidir (kutsal ocağıdır). Bu evin 70 milyon sahibi vardır.
Bu çatının altında bu ülkenin hiçbir vatandaşı unutulmaksızın, ihmal edilmeksizin, hiç bir ayrıma tabi tutulmaksızın herkesin hukuku savunulur, korunur; herkesin iradesi burada temsil edilir. Bu ülkenin izzeti için, bu milletin şerefi için aklı selimin, sağduyunun yolundan ayrılmadan, metanetle ve vakarla bir ve bütün olarak milletimizin hukukunu ilelebet koruyacağız, milletimizin iradesini hakkıyla temsil edeceğiz, birliğini, beraberliğini savunacağız bu çatının altında.
Bunu hep birlikte yapacağız. Kendimizi geri çekmeden, başkalarını da dışlamadan milli irademize, müşterek hukukumuza her birlikte sahip çıkacağız. Milletimizle aynı üslubu kullanacağız, milletimizle aynı vefa ve kader çizgisinde yürüyeceğiz.
Ne milletimizin bir adım ilerisinde olacağız ne milletimizden bir adım geride kalacağız. Hiç şüphesiz, milletimizin istisnasız tamamı adaletten yanadır, hakkaniyetten yanadır.
Siz, saygıdeğer milletvekillerini de bu milletin emanetine sadakatle sahip çıktığınız için yürekten kutluyorum.''
-''ÜLKE BİRLİĞİ, DEMOKRASİ İÇİN...''-Başbakan konuşmasının bu bölümünde diğer partilere de seslenerek, şöyle konuştu:
''Yeri gelmişken, burada yalnızca kendi grubumuzu değil, yalnızca AK Parti'ye oy verenleri değil; bu ülke için, bu toplumun düzeni için, bu ülkenin birliği için, demokrasi için, adalet için, refah ve huzur için hakkaniyetten ayrılmayan,daima vicdanının sesine kulak veren diğer parti gruplarını ve kişileri de bu millet kürsüsünden aynı duyguyla anıyorum, aynı samimiyetle selamlıyorum.
Unutmayalım, sorunlarımızın hiçbiri ama hiçbiri çözümsüz değildir. Arızi olaylar, dönemsel sorunlar istikametimizi çeviremez. Zira, biz konjonktüre göre, özellikle esen rüzgarlara göre yönümüzü belirlemiyoruz. Bu istikamet milletindir, sizindir, bu siyaset milletindir, bunu böyle bilin. Rotamızı da milletimiz belirlemiştir.
Bizler burada, milletimizin tarihi yürüyüşüne ortaklık ediyor, milletimizle beraber yürüyoruz. Milletimizin umutlarını, rüyalarını, özlemlerini temsil ediyoruz. Milletimiz kendi ülkesinde, kendi bayrağı altında, kendi devletini yönetenlerden adalet istiyor, demokrasi istiyor. Ne bir eksik, ne bir fazla; adalet ve demokrasi...''
-''MİLLETİN BAŞARISI''-
Hiçbir zaman bulundukları makam ve mevkileri kendi mülkü zannetmediklerini, zannetmeyeceklerini vurgulayan başbakan Erdoğan, ''3 Kasım seçimini kazandığımız gün de 28 Mart seçimlerini kazandığımız gün de 22 Temmuz seçimlerinin akşamı da biz, kendimiz ilan ettik ve dedik ki: Bu başarı milletimizin başarısıdır. Milletimizin bu başarısı asla başımızı döndürmeyecek'' diye konuştu.
Erdoğan, bugün de aynı şeyleri söylediklerinin ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Diyoruz ki: Bize oy versin-vermesin istisnasız, bütün vatandaşlarımızın hukukunu koruyacağız. Bütün vatandaşlarımızın emanetini, emanetimiz bileceğiz. Bu sözlerimizi siyaseten söylenmiş sözler olarak görenler, hissiyatımızı paylaşmayanlar pekala olabilir, olacaktır.
Çoğulcu demokrasinin gereği de zaten farklılıklarımızın ahenk içinde bir arada olmasıdır. İşte bakın, 6 yıla yakın zamandır iktidarımızın icraatı ortadadır. Hükümetimiz döneminde milletimizin, ülkemizin, devletimizin zarar göreceği yanlış adım atmamaya gayret ettik, aksine Türkiye bir kaostan çıkarılmış, emniyete kavuşmuş, güven ve istikrarı yakalamıştır.
Evet, yürüyüşümüz milletimizle birlikte devam ediyor, devam edecek. Dün de sorunlarımız vardı, bugün de sorunlarımız var. Evet ama, şu kısacık hayatımızda bile gölgelerin üstümüze geldiği en sıkışık, en zor zamanlarda güneşin doğuşuna binlerce kez şahit olduk.
Ümitlerimizi taze tutmak, heyecanımızı diri tutmak zorundayız. Zor zamanlarda defalarca sınanan bu milletin aklına, vicdanına, sağduyusuna güveniyoruz, güveneceğiz. Bu güven zemininde siyaset yapıyoruz, bu güven esasında milletimizin ufkunu açmaya çalışıyoruz.''
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Türkiye'de esas mesele, siyasetin alanını daraltmaktan medet uman, erkler arasında 'yetki çatışması' çıkarmak için her vesileyi fırsat bilen bir anlayışın yine siyasetin içinde hala var olmasıdır'' dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, özellikle ''ana muhalefet partisinin, siyaseti içeriden kuşatmaya, bu yüce Meclisi içeriden zayıflatmaya yönelik girişimleri ve gayretleri'' olduğunu ifade etti. Erdoğan, şunları söyledi:
''Bunu milletimiz çok iyi biliyor. Herkes 'Meclisin yasama yetkileri daraltılıyor' derken, bir tek CHP sözcülerinden, 'Meclisin yetkilerini aştığı' iddiasını duyarsınız. Başkasından duyamazsınız. Ve bunu da yargının bağımsızlığını savunur görünerek yapıyorlar. Oysa geçen yıl bu zamanları hatırlayın. O zaman da onların istediği yönde karar vermezse 'Türkiye'nin çatışma ortamına sürükleneceğini' söyleyerek Yüksek Mahkemeyi tehdit ediyorlardı. Dün Yüksek Mahkemeye yönelttikleri söylemlerin hedefinde bugün, yasama yetkilerini kullanmaktan başka bir şey yapmayan bu Yüce Meclis var.
Dün mahkemeye söylediklerinin benzerlerini bugün Meclis'e söylüyorlar.
Peki bu CHP sözcüleri ne istiyor? Ben size söyleyeyim; Anayasamızda yetki sınırları açıkça çizilen yasama ve yargı erklerini karşı karşıya getirmek istiyorlar. Erkler arasında hiç yeri yokken, Türkiye'nin çözüm bekleyen ağır meseleleri varken, uyum ve ahenk içinde birlikte çalışmaları gerekirken, bir yetki çatışması meydana getirmek istiyorlar.
Bunu yaparken siyasetin ülke meselelerine çözüm üretme kabiliyetinin kırılması, yargı kurumlarının güven kaybetmesi, Meclisin etkisiz hale getirilmesi, demokrasinin zaafa uğraması onları ilgilendirmiyor.
CHP'nin milletvekili dokunulmazlığı talebinin altında yatan da budur değerli arkadaşlarım. Türkiye'nin demokrasi tarihi ne yazık ki rakiplerine kuyu kazmaya çalışırken, kendi bindiği dalı da kesen siyasi aktörlerle doludur. Gelenekselleşen bu kuyu kazma siyaseti yüzünden siyasi kutuplaşma ve gerilimin ağır bedeli her zaman bu aziz millete ödettirilmiştir.''
-''SINAVDAN GEÇİYORUZ''-Erdoğan, siyasi rekabette meşruiyet çizgisini aşmanın, yapıcı değil yıkıcı siyaset tarzı yürütmenin, ne Türkiye'ye ne siyaset kurumuna ne de bunu yapan siyasetçilere bugüne kadar hiç bir şey kazandırmadığını bildirerek, ''Bugün de böyle bir sınavdan geçiyoruz. Kuşkusuz her şey milletimizin gözü önünde cereyan ediyor. Bu millet, bugünlerin de çetelesini gün gün tutuyor'' dedi.
CHP'nin ''millete karşı, demokrasiye karşı, evrensel hukuka karşı siyaset yürüttüğünü, bunun da ülkeyi tahrip ettiğini'' ileri süren Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bütün demokratik açılımları, korku siyasetiyle durdurma çabası Türkiye'ye ciddi zararlar veriyor. Bu gölge oyunları, bu korku siyaseti, halkımızın ekmeğini, aşını büyütmez, büyütmüyor, ülkemizin itibarını yükseltmez, yükseltmiyor. Böyle korku ve vehimlerden beslenen hiçbir siyaset özgürlüğü, adaleti getirmez, getirmiyor.
İdeolojik hukuk yorumlarıyla, TBMM'nin iradesini bloke etmeyi 'muhalefet' zannetmek, doğrudan doğruya halkın taleplerine, milli iradeye açıkça tavır almaktır, objektif hukuk kurallarını sabote etmektir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin temel hukuk kaynağı Anayasadır. Her kurum, kişi veya kurul, Anayasa zemininde ve Anayasa'dan aldığı meşruiyet çerçevesinde faaliyette bulunabilir.
Anayasaya aykırılık, temel hukuk metnine ve Cumhuriyetin temel esaslarına aykırılık demektir.
Anayasanın 6. maddesi bakınız ne diyor: Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
Anayasanın 11. maddesi bakın ne diyor: Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
İşte bu yüzden her işlem, her karar, her uygulama Anayasaya ve yasalara uygun olmalıdır. Anayasaya dayanmayan, kaynağını, gücünü Anayasadan almayan hiçbir karar, anlam taşımayacağı gibi, Anayasanın vermediği hiçbir yetki de kullanılamaz.
Anayasanın 148. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından inceler ve denetler.
Geçen hafta Anayasa Mahkemesinden çıkan karar, Anayasanın bu hükümleri açısından tabiatıyla kamuoyunda tartışılmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki daha da tartışılacak, değerlendirilecektir
-1982 ANAYASASIErdoğan, 1982 Anayasasını yıllardır herkesin tartıştığını, eleştirdiğini hatırlatarak, ''Ama neticede 1982 Anayasası, şu an yürürlüktedir ve herkes için bağlayıcıdır. İster beğenelim, ister beğenmeyelim'' diye konuştu.
''Anayasada bu hükümler yokmuş gibi davranmak, daha büyük bir soruna, bir sistem yetmezliği sorununa yol açar'' uyarısında bulunan Erdoğan, şunları söyledi:
''Türkiye'nin ne sistem yetmezliği ne de erkler arasında yetki çatışması yaşamaya tahammülü yoktur. Bunu herkes bilmelidir. Anayasayı gözardı ederek, Anayasal kuralları görmezden gelerek hareket etmemiz söz konusu olamaz.
Bu yüzden ben tüm arkadaşlarıma sık sık Anayasa kitapçığını okumalarını tavsiye ediyorum. Anayasasının 6. maddesi egemenliği, 7. maddesi yasama yetkisini, 148. maddesi Anayasa Mahkemesinin görevlerini tanımlıyor.
Bunları hepimiz ideolojik gözlüklerle değil, evrensel hukukun ışığında okumalıyız ki uygulamalarımız Anayasaya uygun olsun. 6. maddeye göre 'Egemenlik, Kayıtsız Şartsız Milletindir'. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.
7. maddeye göre, yasama yetkisi Türk Milleti adına TBMM'ye verilmiştir. Bu yetki hiç bir surette devredilemez.
87. maddeye göre, TBMM'nin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmaktır. Kanun koyma yetkisi münhasıran, yani sadece ve sadece seçilmiş meclislere aittir.
Anayasa tarafından verilen bu yetkiyi kimse Yüce Meclisimizden alamaz. Kimse kendini yasa koyucu yerine koyamaz. Aynı şekilde anayasamıza göre, TBMM de yasama yetkisini devredemez. Bu hak ve yetki, TBMM'ye verilmemiştir.''
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''(Ben yaptım, oldu) anlayışı, demokratik hukuk devletlerinin kimyasını bozar. Demokrasilerde rejimi korumak ancak hukuk içinde, hukukun üstünlüğü ilkesine, anayasanın bağlayıcılığına sadık kalmakla mümkündür. CHP'nin, yasama ile yargı erkleri arasında inatla, ısrarla yetki çatışması çıkarma gayretleri, bizi bu noktaya getirmiştir'' dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, 'ben yaptım, oldu' anlayışını demokratik rejimler kaldıramayacağını vurgulayarak, şunları söyledi:
''Hükümetler yaptığında da kaldırmaz, yasa koyucu yaptığında da kaldırmaz. Yargı yaptığında hiç kaldırmaz. 'Ben yaptım, oldu' anlayışı, demokratik hukuk devletlerinin kimyasını bozar. Demokrasilerde rejimi korumak ancak hukuk içinde, hukukun üstünlüğü ilkesine, Anayasanın bağlayıcılığına sadık kalmakla mümkündür.
Yasama organı yanlış yaptığında yargıdan döner. Olmadı, önüne sandık geldiği gün, milletten döner. Yürütme yanlış yaptığında yine yargıdan döner. Olmadı, günü geldiğinde bizzat milletin kendisinden döner. Peki yargı erki yanlış yaptığında nereden döner? Bu soruların kamuoyunda tartışıldığını görüyoruz.
Bu durumun baş müsebbibi de bana göre CHP'dir, CHP'nin muhalefet zihniyetidir. Kimsenin, ama hiç kimsenin, yargı kurumunu böyle bir tartışmanın tarafı ve muhatabı haline getirmeye hakkı yoktur.
CHP'nin, yasama ile yargı erkleri arasında inatla, ısrarla yetki çatışması çıkarma gayretleri, bizi bu noktaya getirmiştir. Sadece yasama ve yürütmenin yanlış yapabileceği düşünülen, sadece yasama ve yürütmenin eleştirilebildiği bir sisteme demokrasi demek mümkün müdür? Bunu soruyoruz. Demokratik sistemlerde denetim dışı bir güç olmaz. Elbette yasama faaliyeti de, yürütmenin karar ve işlemleri de denetime tabi olacaktır. Biz bunun aksini savunmuyoruz. Zira demokratik rejimler, hesap verebilirlik, şeffaflık, açıklık rejimleridir. Esasen demokrasinin, insanlığın ulaştığı en ideal yönetim biçimi olarak kabul edilmesinin sebebi de budur.''
-KUVVETLER AYRILIĞI-Erdoğan, Türkiye'deki gibi parlamenter demokrasilerde kuvvetler ayrılığının esas olduğunu ifade ederek, bütün erklerin yetki ve sorumluluklarının açıkça Anayasada belirtildiğini söyledi.
Hiçbir kurumun kendisini Anayasanın üzerinde göremeyeceğini, hiçbir kurumun kendisine diğer kuvvetlerin üzerinde bir güç vehmedemeyeceğini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Demokratik hukuk sistemimizde, kaynağını Anayasadan ya da yasalardan almayan hiçbir yetki millet adına kullanılamaz. Kuvvetler ayrılığı prensibine dayanan parlamenter demokrasimizin sağlıklı çalışması, erklerin uyum ve ahenk içinde, Anayasada belirlenen görev ve yetki sınırlarına riayet etmesiyle mümkündür.
Erkler arasında 'yetki aşımı' sözkonusu olmamalıdır. Hukuk sistemimiz, göz göre göre, anayasamızda sınırları açıkça çizildiği halde erkler arasında bir 'yetki karmaşası'na sürüklenirse, bundan Türkiye zararlı çıkar, herkes zararlı çıkar. Hukukun üstünlüğünü, anayasanın mutlak bağlayıcılığını, anayasal kurumlarımızı tartışmaya açacak işlerden herkes kaçınmalıdır. Kimse bundan fayda ummasın.
Türkiye'yi derhal, hep birlikte sürüklenmek istendiğimiz böyle bir 'yetki çatışması' ortamından çıkarmak zorundayız.
Anayasa Mahkemesi de bir an önce 10 ve 42. maddelerle ilgili kararı noktasında, şimdi ben bunu da Anayasa diliyle ifade ediyorum ki bana göre değil. Bütün bilgilerine, ilmine inandığım kişilerle de yaptığım müzakerelerde şunu gördüm; bu da büyük bir talihsizlik. Anayasa Mahkemesi adına talihsizlik. Anayasanın ve bunun bilimsel olarak izahını bize yapmak zorundadırlar. Türkiye, teamüllerle idare edilemez hakkında hüküm oldukça...
Nedir bu? Anayasanın 153. maddesinde belirtildiği gibi, aslında iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz. Bunu, Tayyip Erdoğan söylemiyor, Anayasa söylüyor. Şimdi bu da tartışılıyor, tartışılmak durumunda.''
-''VATANDAŞ BANA SORUYOR''-''Peki niçin gerekçeler ortaya konmadan bir iptal kararı açıklanır?'' diye soran Erdoğan, ''Şimdi bunu bana vatandaş soruyor. Neden acaba, bunun altında ne var, ne bekleniyor? Çünkü, bu ülke zaman kaybediyor. Gerekçesini görmek istiyor'' dedi.
Yüksek Mahkemenin kararının hangi anayasal gerekçelere dayandırıldığı konusunda kamuoyunun mutlaka aydınlatılmaya, ikna ve tatmin edilmeye ihtiyacı olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
''O zaman neydi acelemiz? Gerekçeleri de hazırlansaydı onunla birlikte açıklansaydı. Anayasa bunu düşünerek bu kararı buraya koymuş. Onun için Anayasa bunu hükme bağlamış.
Anayasanın 148. maddesinde açıkça yapılamayacağı yazılı olduğu halde, hangi gerekçeyle bir anayasa değişikliğinin esastan görüşülerek karara bağlandığı hususu mutlaka açıklığa kavuşturulmalıdır.
Bu yüce Meclisin çatısı altında bulunan bütün siyasi partiler de sağduyu ve sorumluluk bilinciyle gereken değerlendirmeleri yapmak durumundadır.
Yazılı veya görsel medyanın fiskos gazetelerinden veyahutta kulisten duyduğu şeylerle bu ülkeyi yönetebilir miyiz? Soruyorum, Allah aşkına... Onun bilmem nerede medya mensubu varmış, onun bilmem nerede ne bağlantısı varmış, onun bilmem nerede ne görüntüleri varmış, o, onunla görüşüyormuş, bu, bununla görüşüyormuş, içeriden aldıkları bilmem ne haberle...
Beyler, ülke yönetiyoruz ülke, millet yönetiyoruz millet. Oyuncak değil. Bu, ne iktidar ne de muhalefet meselesidir. Bu, tek başına ne şu, ne de bu siyasi partinin meselesidir. Bu mesele, Anayasamızda sadece TBMM'ye verilen yasama yetkisi tekelinin korunması, Anayasanın bağlayıcılığına ve hukukun üstünlüğüne sadık kalınması meselesidir. Bizim derdimiz bu.
Bu, sadece yasama organının da meselesi değildir. Bizzat yasama faaliyetlerinin Anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevli Anayasa Mahkemesinin de meselesidir.''
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''AK Parti hükümeti olarak sorumlu davranmaya, sağduyuyla hareket etmeye, yalnızca ve yalnızca milletimizin çıkarlarını korumaya devam edeceğiz. Demokrasiden, hukuktan, adaletten ayrılmadan millete hizmet yolunda kararlı adımlarla ilerlemeye devam edeceğiz'' dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Erdoğan, gündemdeki konulara değindi. Demokrasilerin, açıklık rejimleri olduğunu belirten Erdoğan, kamusal yetkiyi kullanan her kişi ve kurumun eleştiriye de denetime de açık olduğunu, açık olmak durumunda olduğunu kaydetti.
Erdoğan, ''Yasama organı, denetime tabidir. Yürütme, denetime tabidir. Hem milletin denetimine tabidirler, hem de yargısal denetime tabidirler. Doğrudan milletten aldıkları temsil yetkisiyle görev yapan yasama ve yürütme organları, kamuoyunda en ağır eleştirilere tabi tutulurken, yargı organlarının kararlarından dolayı eleştiri dışı tutulması beklenemez. Bu da Anayasada hükme bağlanmıştır'' diye konuştu.
Her kurumun, karar ve işlemlerinin sonuçlarından mesul olduğunu, bu sorumluluğu taşımak durumunda olduğunu anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bunun aksi, ancak kamu yetkisi kullananların layüsel olduğu, başına buyruk, keyfi davrandığı kapalı dikta rejimlerinde söz konusu olabilir. Hukuk devletlerinde Anayasa, herkesi bağlar. En evvel de bana göre, yargı kurumlarını bağlar. Bütün kişi ve kurumlar, hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı olmak durumundadır. Mesele, Anayasa hepimiz için bağlayıcı mıdır, değil midir meselesidir. Hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı kalmak, bu ilkeler çerçevesinde yaşatmak ve korumak, herkesten önce yargı mensuplarının görevidir. Hukuk, hepimizin güvencesi olmak durumundadır. Unutmayalım ki hukuka güveni korumak, hukukun üstünlüğünü korumak demektir. Bunun için herkes, ama öncelikle de yargı organları gereken dikkat ve özeni göstermelidir.''
-''HER TÜRLÜ KEYFİLİĞE KAPALI...''-Anayasal düzeni ve kuralları başta siyasi partiler olmak üzere tüm kişi ve kurumların gözetmesi gereğine işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti:
''Biliyoruz ki hukuk devletinin temeli her türlü keyfiliğe kapalı olmasıdır. Demokratik hukuk sisteminin işleyişini ciddi şekilde zedeleyecek olan her türlü girişim, milletimizin yüreğinde telafisi zor yaralar açacaktır. Milletimizin vicdanında, gönlünde, aklında karşılık bulmayan her işlem, toplumda tartışmalı bir konu olarak kalacaktır. Anayasa Mahkemesi gibi önemli bir kurumu yıpratmaktan, tartışmalı hale getirmekten, imajını zedelemekten özenle sakınmak durumundayız. Bu konuda özen göstermesi gerekenler sadece bizler değiliz. Her kişi ve kurum, işlem ve kararlarında Anayasaya sadık kalarak bu özeni göstermelidir. Kurumları yıpratmamak konusunda da kuralları esnetmemek konusunda da en yüksek duyarlılığı göstermek zorundayız. Aksi halde bundan Cumhuriyetimiz zarar görür, demokrasimiz zarar görür ve tüm Türkiye zarar görür. Milli egemenliği de kuvvetler ayrımını da Anayasaya ve temel hukuk devleti normlarına uygunluğu da demokrasi ve laikliği de aynı önemde görerek korumak durumundayız.''
Cumhuriyetin hiçbir niteliğinin, Anayasanın hiçbir maddesinin diğerinden daha önemsiz olmadığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, ''Eğer Cumhuriyetimizin nitelikleri arasında ayrım yaparsak, Anayasanın maddelerinden bazılarını gözardı edersek, kurum ve kuralları aynı hassasiyetle koruyamazsak, en büyük kötülüğü ülkemize, milletimize yapmış oluruz. Bu yüzden sorumlu davranmak, sağduyulu olmak, sistemimizi sağlıklı şekilde işletmek durumundayız. Unutmayalım ki yasama da yargı da bu millet için var. Ne yasamanın ne de yargının yıpranmasına, yıpratılmasına razı oluruz. Her ikisini de güçlendirmek hepimizin ortak sorumluluğudur'' dedi.
-''5.5 YIL ÖNCE NASIL BİR TÜRKİYE...''-Başbakan Erdoğan, her zaman milletin refahını, ülkenin itibarını artırmayı amaçladıklarını belirterek, çalışanların emeklerinin karşılığını alması, esnafın, çiftçinin alın terinin, göz nurunun karşılığını almasını hedeflediklerini söyledi.
Gayelerinin Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesinin üstene çıkarmak için gece gündüz demeden çalışmak olduğunu anlatan Erdoğan, ''Bütün parametreler açık, net ortada. İşte, 5.5 yıl önce nasıl bir Türkiye, 5.5 yıl sonra nasıl bir Türkiye...Bütün bunlarla birlikte istikrarlı bir ekonomi, güven ortamında kararlılıkla ilerleyen, büyüyen bir ekonomi oldu'' diye konuştu.
Mayıs ayında ihracatın, aylık bazda 12,3 milyar dolar olarak gerçekleştiğine dikkati çeken Erdoğan, bu rakamın, Cumhuriyet tarihi boyunca bugüne kadar aylık bazda ulaşılan en yüksek rakam olduğunu söyledi. Başbakan Erdoğan, şu anda geriye dönük 12 aylık ihracatın 120,6 milyar dolar seviyesine yükselmiş durumda olduğunu kaydetti.
-''YAPTIKLARIMIZI KABUL EDEMEYENLERE 'BİZ' DİYEMEM Kİ...''-Göreve geldikleri 2002 yılında, Türkiye'nin yıllık toplam ihracatının, 79 yılda 36 milyar dolar seviyesinde bulunduğunu, bugün gelinen noktanın 121 milyar dolar olduğuna işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bütün bunlar, 79 senede 36 milyar dolar iken, 5 yılda bunun üzerine 85 milyar dolar ilave eden bir iktidar işbaşında. Bu iktidarın bütün bu gayretine rağmen, bunları hayal bile edemeyenler, lütfen bu gerçeklerle oturup kalksınlar. Bu seviyeleri ulaşılamaz görenler vardı, bir zamanlar. 2002 yılında biz 100 milyar dolar ihracat dediğimizde, buna hayal diyenler oldu. Türkiye bugün, onların hayallerinin bile ulaşamadığı seviyelere ulaştı. Bu rakamların bazıları için hiçbir anlam ifade etmediğini biliyoruz. Türkiye 121 milyar dolar ihracat yapmış ya da hiç yapmamış bunlar umurunda değil. Türkiye, 26. büyük ekonomiyken 17. büyük ekonomi durumuna gelmiş, bunların umurunda değil. Bunların derdi başka...Şimdi sormaya başladılar; 'Niye Başbakan biz ve onlar diyor' Ya, tanımlayacağım tabii...Evet, biz bunları bunları yaptık, ama bizim bu yaptıklarımızı kabul edemeyenlere ben, biz diyemem ki...'Onlar' diyeceğim tabii. Onlar. Çünkü bu çalışmayı, bu performansı yakalamak, onların karı olmadı. Onlar bu ülkede iktidar da oldular; tek başına iktidar da oldular, koalisyon ortakları olarak da oldular. Ama benim ülkemi nereye getirdikleri, bizim ülkemizi nereye getirdikleri çok açık, net ortada. Unutmayın o delikli paralara muhtaç olduğumuz zamanları.''
-''İSTİKRARA ÇOMAK SOKMANIN PEŞİNDELER''-Erdoğan, Türkiye'nin ihracatı süratle yükselen bir ülke olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü.
''Bunların, bütün gemilerini her hal ve şart altında yürüten tabii ki tuzu kurular için hiçbir mana taşımadığını da biliriz. Onun için sürekli engel çıkarmanın gayreti içerisinde olduklarını de biliyoruz. Onun için sürekli istikrara çomak sokmanın peşinde bunlar. Onun için ülkeyi karamsarlığa itmenin, moralleri bozmanın çabası içindeler. Onlara kalırsa Türkiye'nin etrafına duvar örecekler; hammadde girmesin, ürün çıkmasın, uluslararası yatırımcı gelmesin, bizim girişimcimiz hiçbir yere gitmesin. Onların mantığı bu...İşte, bizden önceki iktidarı da gördük. 'Yabancı, yabancı, yabancı' derken, IMF'den borç alanlar belliydi, dünyanın parasını borçlandılar IMF'ye....IMF'den biz devraldığımız zaman ne kadar borçla devraldığımız ortada, 23.5 milyar dolar borçla devraldık. Şimdi son geldiğimiz nokta, 6.9 milyar dolara kadar düştük. Son yapılan anlaşmayla artık işi bağlıyoruz ve 9 küsur milyar dolardayız. Buraya kadar iş düştü. Ancak bu rakamlar onlar için yine anlam taşımıyor. Merkez Bankamız; devraldığımızda 23.5 milyar dolardı döviz rezervi, şimdi 77 milyar doları aştı. Buraya geldik. Bunlar durup dururken olmadı ki... Güçlenen bir Türkiye var. Eğer bu durumumuz olmamış olsaydı dünyadaki bu gelişen krizler unutmayın bizi de ciddi manada vururdu.''
İfade ettiği rakamların birileri için anlam taşımasa da yoksullar, ülkenin geleceği, genç nesiller, küresel ölçekte güçlü, ağırlığı ve itibarı olan bir Türkiye için anlam taşıdığını ifade eden Başbakan Erdoğan, ''Bunu dert edinen bizler için, AK Parti için anlam taşır. Bu rakamlar istikrar, güven, refah, kalkınma için anlam taşıyor. Hiç kimsenin, ama hiç kimsenin bu rakamlara, bu sevindirici göstergelere kastetmeye hakkı olamaz. Hiç kimsenin Türkiye'nin kalkınmasına, Türkiye'nin büyümesine kastetme hakkı yoktur'' dedi.
-''VEBALİNİ KİMSE TAŞIYAMAZ''-Dün petrol fiyatının yeni zirve yaptığını, varilinin yaklaşık 139 dolara kadar yükseldiğini, kendileri göreve geldiğinde 22 dolar olduğunu hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bakınız şu rakam, nereden nereye geldi? Yaklaşık bire altı bir katlama var. İki de bir önümüze çıkıp, 'Cari açık' diyorlar. Gel, sadece şu petrolün fiyatlarındaki artışı bir masaya yatır. İnsan sahibi olarak bu hesabı yap. Biz bu ihtiyacımızı petrol kuyularımız var da oradan temin etmiyoruz ki bunların hepsini biz dışarıdan ithal ediyoruz. Yoksa ithal etmeyip zatıallerinin Enerji Bakanlığında olduğu gibi bu ülkede petrol kuyrukları mı yapalım? Yani karanlık bir Türkiye mi ülkede yine tesis edelim? Bu ülke artık karanlık olmayacak, aydınlık bir Türkiye'yi kuruyoruz. Şartlarımızı sonuna kadar zorluyoruz. Milletçe bu aradaki farkı birlikte paylaşıyoruz. 5 yıl elektriğe zam yapmayan bir iktidar, ama bu kadar artış karşısında elektriğe şu son yılda yaptığımız zamanlar sebebiyle, -ki bunu artık tamamen otomatiğe bağlıyoruz- Bu otomatikle dünyada ne kadar etkilenirse o kadar buraya yansıyacak. Bu şekilde bunu sürdürüyoruz.
Örneğin benzin fiyatlarının hükümetle yakından uzaktan alakası yok, bunu tamamen kendi borsası belirliyor. Kendi borsası belirlediği halde ne yazık ki muhalefet burada da dürüst davranmıyor. Çıkıyor, 'Hükümet benzine zam yaptı' diyor. Bu firmaların sahibi artık Hükümet değil. Bunlar tamamıyla kendi borsasında fiyatını belirler hala geldi. Devamlı bunları devlet sübvanse etsin, bu mantıkla yürüdüler. Bu mantıkla bu ülkede milletimize dünyanın paralarını ödettiler. Şimdi böyle bir konjonktürde Türkiye'nin önüne yeni sorunlar çıkarmanın vebalini hiç kimse taşıyamaz. Artan faizlerin hesabını kimse veremez. Artan faiz yoluyla Türkiye'ye bedel ödetmeye hiç ama hiç kimsenin hakkı olamaz. Bu bedel çiftçinin, esnafın, çalışanların, işçinin, memurun cebinden ödeniyor. Milletim bunu görsün, milletim bunu çok iyi değerlendirsin. AK Parti hükümeti olarak sorumlu davranmaya, sağduyuyla hareket etmeye, yalnızca ve yalnızca milletimizin çıkarlarını korumaya devam edeceğiz. Demokrasiden, hukuktan, adaletten ayrılmadan millete hizmet yolunda kararlı adımlarla ilerlemeye devam edeceğiz.''
Başbakan Erdoğan'ın konuşması, milletvekilleri ve dinleyiciler tarafından sık sık ayağa kalkılarak alkışlandı.