İŞTE ARTIK KABİRDESİN…
Zaman dem vurmakta her an. Ve bir bir dökülmekte yapraklar yaşam ağacından.
İstesen de istemesen de varacaksın o bilinen sona. Öyleyse nedir bu dert yanmalar, isyanlar Hakk’a?
Çok mu ağır geliyor yoksa sana? Aldığı nedir verdiği emanetten başka?
Ağır ağır ilerlediğin zaman tünelinin sonundasın şimdi. Geri dönüşün olduğunu kim söyledi?
Eli mahkum varacaksın huzura ve yargılanacaksın orada. İşte adıdır o büyük mahkemenin Muhakemetü’l Kübrâ.
Sendin dünyada halkı Hakk’a tercih eden. Ve sendin yine ömrünü beyhû»de geçiren.
Kul hakkı nedir, hiç bilmedin. Harama giden seni engellemedin.
Kur’andı sünnetti gideceğin yolun. Sense başka bir yol tutturdun.
Üç kuruş paraydı seni sevindiren. Oysa ağlayan, mü’min kardeşindi sen gülerken!
Ezanlara kulağını tıkardın hep. Şimdi senden isteniyor geçerli bir sebep!
Zekâttı, İslâm’ın bir diğer şartı. Vermediğin o paraların hangisi sana kaldı?
Beytullahtır Kâbe. Günahlar dökülür gidemediğin o yerde.
Yeme ve içmeyi kesmekten ibaret sandın orucu. Halbuki nefse esaretten kurtuluşun adıydı bu.
Kalbinde her türlü sevgiye ziyâde yer verdin. Peki, hiç mi hakkı yoktu Yaratan’ı sevmeye yüreğinin?
Ölmek yok oluştu, ötesi yoktu senin için. Beden ve ruhunla işte artık kabirdesin.
Münker ve nekir onların adı. Hani Hz. Peygamber haber vermişti de, sen umursamamıştın onları!
Çırpınma boşuna, fayda gelmez artık sana. Yaptıklarındır kâr kalacak yanına.
Bitsin bu ızdırap demektesin. Oysa daha çok var menzile, eli mahkum bekleyeceksin.
Amellerinle yüzleştiriliyorsun. Keşkeler kaplıyor benliğini, pişman oluyorsun.
Hoyratça harcadığın ömrün bir daha geri gelmeyecek. Son pişmanlık da fayda vermeyecek.
Eyvahlar çekiyorsun hesap soruldukça. Tıpkı kendin gibi yetiştirdiğin evlatların geliyor aklına.
Kendini kurtaramayışlığının acizliği içinde kıvranmaktasın. Peki ya herkes birer birer haklarını istemeye başlayınca ne yapacaksın?
Acizliklerin ortada, pişmanlık duyacakların yanı başında. Öyleyse dosdoğru yaşa şu fani dünyada!