Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: İSLAM BİRLİĞİ BİR HAYAL DEĞİLDİR
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 5 cevap var
OkumaGösterim: 2073
Google Özel Arama

Gönderen Konu: İSLAM BİRLİĞİ BİR HAYAL DEĞİLDİR  (Okunma sayısı 2073 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    Alpnur

  • Güzel Üye
  • ****

  • İleti: 427
  • Nerden: İstanbul
  • Rep: +21/-9
  • Cinsiyet: Bay
    • Profili Görüntüle Su Bilgi
  • Çevrimdışı
İSLAM BİRLİĞİ BİR HAYAL DEĞİLDİR
« : 29 Aralık 2007, 16:49:56 »


 

İSLAM BİRLİĞİ BİR HAYAL DEĞİLDİR

İçine girdiğimiz yeni dönemin önemli özelliklerinden biri, beşeri/toplumsal örgütlenme modellerinin köklü bir değişimden geçmekte olduğu hususudur. Geride bıraktığımız iki yüz yıl boyunca belli coğrafi bölgelerde yaşayan insan toplulukları ulus devletin öne çıkardığı formu temel alarak örgütlendiler. Ulus devlet yalnızca siyasi/idari bir aygıt olmanın ötesinde tarihte örneklerine rastlamadığımız yeni bir toplumsal örgütlenme modelini de öne çıkardı.

Ulus devletin örgüt felsefesi, “birey merkezli insan teki özne”nin özerkliği fikrinden hareketle, geleneksel bütün topluluk biçimlerini dağıttı. Geniş aile, cemaat, lonca, aşiret, kabile ve manevi/mesleki teşekküllerin hayat alanlarını ortadan kaldırarak insan teki durumuna düşürdüğü insanların toplamından bir “toplum” ortaya çıkardı. Sosyolojik anlamda inşa edilen “toplum”un hukuki ve siyasi tanımı “ulus” olarak ifade edildi. Bu gelişmede dikkati çeken nokta şu ki, toplum ve ulusun varedici aktörü devletin kendisidir. Başka bir ifadeyle, köklü bir modernleşme projesi olarak önce devlet(ler) ortaya çıktı, ardından bu devlet(ler), toplum(ları) ve ulus(ları) inşa ettiler.

Geldiğimiz noktada ulus yapısı ve bu yapının kendini ifade ettiği ulusal kimlik bilinci büyük bir sarsıntı geçirmektedir. Sermaye, mal, hizmet, bilgi, kültür ve iletişimin baş döndürücü hızla yer küresini etkisi altına almaya başlamasıyla ulusal yapılar ciddi sarsıntılar geçirmekte, bu sarsıntılara eş zamanlı olarak yeni kimlik bilinci ve örgütlenme modelleri öne çıkmaktadır.

Yeni dönemde üç temel gelişmenin kendini açıkça hissettirdiğini görüyoruz: Bunlar da, “küreselleşme”, “bölgesel entegrasyonlar” ve “yerelleşme” yönündeki güçlü eğilimlerdir. Küreselleşmeye ilişkin lehte ve aleyhte söylenecek çok şey var. Yerelleşmenin de hangi ölçülerde ulusal kimliğin ikamesi olacağı veya tatminkar sonuçlar vereceği hala tartışma konusu. Ancak pratikte bölgesel entegrasyonların belli bir mesafe aldıklarında kuşku yok. AB bunun somut örneklerinden biridir, diğer teşebbüsler için de önemli bir laboratuardır.

Ortak tarihi miras, benzer toplumsal yapılar, kültürel yakınlık, dini köken, coğrafi bütünlük ve ekonomik hedefler, politik iradenin desteğinde bazı ülkeleri ve toplumları bir araya gelme konusunda zorlamaktadır .

Avrupa, Yahudi-Hıristiyan ve Yunan-Roma mirasına dayalı olarak rönesans, reform ve aydınlama çerçevesinde kendine anlaşılabilir bir temel bulmakta, son 400 sene içinde kıta içinde ve dışında yaşadığı savaşları bir daha tekrar etmemek, mevcut refahını koruyup sürdürmek ve belki de küresel bir aktör olmak üzere devasa bir entegrasyona doğru gitmektedir. Türkiye'nin bu entegrasyon projesinde hangi ölçeklerde doğal bir yere sahip olacağı, AB'nin kurucuları ve kamuoyu tarafından eşit ortak ve tam üye kabul edileceği konuları henüz yeterince tartışılmış, şu veya bu sonuca bağlanmış değildir. Türkiye'nin müzakere tarihi alması ve hatta şekil şartları itibariyle, yani hukuken AB'ye tam üye olması onun gerçekten bu dünyaya ait olduğu, olacağı anlamına gelmiyor.

Küresel süreç önümüze yeni sorunlar koymakta, ülkeleri yeni tercihlere zorlamaktadır. Tercihin iktidar seçkinleri tarafından yapılmış olması hiçbir zaman son ve ebedi kararın verildiği anlamına gelmez. Halkın ne düşündüğü, kendini nerede, kimlerle, ne kadar rahat ve özgür hissettiği önemlidir. Politik irade tarafından yapılmış bir seçim zamanla halkın ortak iradesi ve kararıyla değişebilir. Ancak bugünden bu konuda kesin şeyler söylemek sadece fikri tahmin seviyesinde kalacağından, asıl Türkiye gibi bir ülkenin nihai noktada nerede ve kimlerle birlikte olması gerektiği konusunu şimdiden zihni bir sorun haline getirmek ve bu sorun çerçevesinde fizibiletesi yüksek fikirler yürütmek, imal-i fikretmek gerekir.

Türkiye'nin Orta Asya Cumhuriyetleri ile İslam Dünyası'na dönmesi bugün için çok güç görünse bile, hiçbir zaman hayal değildir. Bu havzanın seçkin zihinleri ve halkları bu yönde ortak irade gösterdiklerinde yolun yarısı katedilmiş demektir. Şimdi bu yönde bir irade görünmüyorsa da, pek de uzak olmayan bir gelecekte küresel ölçekteki zorunlu gelişmeler söz konusu iradenin teşekkül etmesinde önemli rol oynayacak, Türkiye'yi buna zorlayacaktır.


kaynak= Türk islam birliği org.
''Ferhat'ın yenilgisini seyretmekten vazgeçin ve suya yol açın...''

 Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

    Alpnur

  • Güzel Üye
  • ****

  • İleti: 427
  • Nerden: İstanbul
  • Rep: +21/-9
  • Cinsiyet: Bay
    • Profili Görüntüle Su Bilgi
  • Çevrimdışı
İSLAM BİRLİĞİ BİR HAYAL DEĞİLDİR
« Yanıtla #1 : 29 Aralık 2007, 16:53:25 »
Türk islam birliği hakkında ne dediler


Tarkan Yavaş (BAV Başkanı):

 Türk-İslam Birliği'nin biran önce kurulması, Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı Türk Milleti olarak bizlerin üzerine düşen büyük bir sorumluluk ve vazifedir. Türk-İslam Birliği Dergisi'nin söz konusu birlikteliğin kurulması için ortak bir zemin oluşturacağını ümit ediyorum. Türk-İslam Birliği dergisi'nin tanıtım gününde, Türk-İslam Dünyası'nı bir araya getirecek bu toplantıda sizleri aramızda görmekten büyük şeref duyuyorum.

 

Prof. Dr. Ömer Aksu (İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi):

 Eğer Türk Milleti'ni ayağa kaldıramazsanız İslam aleminin nefes almasını sağlayamazsınız. İslam dünyasının ihtiyaç duyduğu aksiyon Türk milletinin gücünde saklıdır.

 

Prof Dr. Servet Armağan: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi

 İslam Dünyasında birlik dendiği zaman bir bayrak ve bir anayasa altında birleşme değil de, bir gönül birlikteliği kastedilmektedir. Bu manada bir birlik bugün dünyada oluşmak üzeredir.

 

Dr. Nefi Demirci: Türkmeneli İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı

 30 Ocak seçiminin ardından Türkmenlerin hayal kırıklığı içerisinde, kendi kimliklerini ve topraklarını kaybetme noktasına gelmiştir. Birlik şarttır.

 

Ali Eren: Vakit Gazetesi yazarı

 Kendi aramızda birlik olacağız. Daha sonra da onlarla iyi geçineceğiz. Onların yaratılışına karşın, biz de kendi yaratılışımıza göre birlik kurmalıyız.

 

Mehmet Şevket Eygi: Mili Gazete Yazarı

 Birlik diyoruz, binlerce Müslüman tesbih çekse bu birlik meydana gelmez. Bu birlik ancak kaliteli Müslümanlarla gerçekleşir. Çine, Atlantik'e kadar giden Müslümanlar kaliteliydiler. Birlik için gerekli olan, vasıf budur.

 

Ali Müfit Gürtuna (Eski İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı):

İyi bir maksat için bir araya geldik. Çok önemli bir niyet bu. Toplantıyı düzenleyen Bilim Araştırma Ve Milli Değerleri Koruma Vakfı üyelerinin genç oluşu, yetenekli, onurlu ve görevlerine hakim oluşu örnektir. Türk İslam Birliği Dergisi ansiklopedik boyutlarda ciddi bir rapor özelliğindedir. Allah bu çalışmalarınızı zaferle taçlandırsın.

 

Mustafa Karahasanoğlu (Vakit Gazetesi İmtiyaz Sahibi):

Eskiden bu birlik vardı. Aydınlarımız birliği batıda aradı. Bu birlik doğru yerde yeniden kurulacaktır. Reçete bizdedir. Başka yerlerde aramaya gerek yok.

 

İsmail Müftüoğlu: Adalet Eski Bakanı

Hastalığın çaresi Kuran'dır, ümitvar olunuz. Kimlerle beraber olacağımızın ölçüsü ayetlerdedir. Tüm Müslümanlar kardeştir ilkesiyle hareket edilmelidir.

 

Mustafa Özcan (Yeni Asya Gazetesi yazarı):

İslam dünyası kendi boşluğunu kendisi doldurmalıdır. Boşluğu doldurmalıyız. Sürüden ayrılanı kurt kapar.

 

Mustafa Necati Özfatura (Türkiye Gazetesi yazarı):

12 bin yazımın çoğunu İslam Birliği konusuna ayırdım. Kuyruklu yıldızın çekirdeği vardır bir de kuyruğu, Türkiye kuyruklu yıldızın çekirdeği gibidir. Anadolu Türkü güçlü olursa, İslam Dünyası da güçlü olur. Milli ve manevi değerlerimize dönüş şarttır.

 

Selahattin Özgündüz (Türkiye Caferileri Lideri):

Biz bir aileyiz. Irkçılığı yadırgamakla birlikte, Allah kendi kavmini sevmeyi yasaklamamış. İçimizden bizim değerlerimizi yaşatacak bir lider mutlaka çıkacak. Birleşelim. Biz kardeşiz, Allah böyle diyor, kim ne derse desin.

 

Mehdi Sungur (Emekli Tuğgeneral):

15 yıllık BAV ve 10 yıllık MDKV'nin değerli hizmetleri, Türk-İslam Birliği için öncü rolündedir. Bugün dünyada hakim olacak İslam'dan başka hiçbir fikir kalmamıştır.

 

Harun Tokak: Türkiye gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Genel Başkanı

İnsanlık kaybolmuş çocuğu Türk-İslam Birliği'nde bulacaktır. Başka da bir çare kalmamıştır.

 

Prof. Dr. Salih Tuğ (M.Ü. İlahiyat Fak. Eski Öğretim Üyesi)

Yorgunluğa değer bir faaliyet içindeyiz. Türk-İslam Birliği için liderliği ele almalıyız.

 

Selahattin Yazıcı: TİYEMDER Başkanı

Burada bir doğum ilanı var. BAV doktorlarını da bu yeni doğan dergiden ötürü kutluyorum. Kardeşliği ön plana çıkarıp bunu ibadet olarak eyleme dönüştürürsek başarıya ulaşabiliriz.

 

Altuğ Berker: Milli Değerleri Koruma Vakfı Başkanı

İmparatorluk mirası Türkiye'nin. Hamilik fikrinden çok Hadimlik görevi vardır. Biz de bununla birlikte birliği kurmalıyız. Bu dergiyle birlikte Türk-İslam Birliği'nin tohumlarını attınız bunu Allah'ın izniyle sizlerle birlikte büyüteceğiz.

 

İbrahim Tuncer: Bilim Araştırma Vakfı Üyesi

Bu konu inanç işi, şevk işi, heyecan işi, Allah'ın izniyle burada olan herkes görecek ki biz bu konunun takipçisi olacağız. Bir ayette, “gerçekten iman etmişseniz en üstün olanlar sizlersiniz” buyuruluyor, biz buna inanıyoruz.
 
''Ferhat'ın yenilgisini seyretmekten vazgeçin ve suya yol açın...''

 Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

    Alpnur

  • Güzel Üye
  • ****

  • İleti: 427
  • Nerden: İstanbul
  • Rep: +21/-9
  • Cinsiyet: Bay
    • Profili Görüntüle Su Bilgi
  • Çevrimdışı
İSLAM BİRLİĞİ BİR HAYAL DEĞİLDİR
« Yanıtla #2 : 29 Aralık 2007, 16:56:16 »
Basında Türk İslam birliği


21.03.2005 - Vakit Gazetesi

Osmanlı'yı arıyoruz

Tezkere kriziyle birlikte gerginleşen Ankara-Washington ilişkileri, Cumhurbaşkanı Sezer'in Şam'ı ziyaret edeceğini açıklamasından sonra tekrar alevlenmişti. ABD'nin tepkisine rağmen Suriye'ye gideceğini açıklayan Cumhurbaşkanı Sezer'e bir destek de, Filistinli liderlerden geldi. Mısır'ın başkenti Kahire'de Mahmud Abbas başkanlığında yapılan Filistinli gruplar toplantısına katılan Hamas örgütünün sürgündeki lideri Halid Meşal ve Filistin Özgür ve Demokratik Cephe lideri Nayef Havatmi, Cumhurbaşkanı Sezer'in Suriye ziyaretini desteklediklerini belirterek, Türkiye'nin İsrail'in kötü emellerine ortak olmaması konusunda da uyardılar. Osmanlı zamanında Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın korunduğunu belirten Halid Meşal, aynı korunmayı Türkiye'den de beklediklerini belirterek, Türk halkına selamlarını gönderdi. Nayef Havatmi de Ortadoğu barışı için Türkiye'nin dörtlü zirveye ev sahipliği yapmasını istedi.

İSRAİL MÜSLÜMAN DÜNYASI İÇİN BÜYÜK BİR TEHLİKE

Yıllarca terör devleti İsrail'in işgali altındaki Filistinlilere haklarının geri verilmesi ve Filistin topraklarındaki işgalin sona ermesi için Türkiye'nin Siyonist yönetime yaptırım gücü uygulamasını isteyen Halid Meşal, ?Türkiye- İsrail ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?' sorusuna ise şöyle cevapladı:

"Bu Türkiye'nin iç siyasetidir, ama biz Türkiye ve diğer Arap ülkelerinin İsrail ile ilişki kurmasını istemiyoruz. İsrail, Türkiye ve Arap ülkeleriyle ekonomik ilişkiler kuruyor. Bu İsrail'in dünyaya kendini güzel gösterme politikasıdır. Biz, İsrail'i Türkiye, Arap ve Müslüman dünyası içinde büyük bir tehlike olarak görüyoruz. İsrail'in siyaseti aldatıcı, zehirli ve öldürücüdür. Biz başkalarının siyasetine karışmak istemiyoruz, ama Hamas olarak, Arap ve Müslümanların bu kötü emellere alet olmalarını istemiyoruz. Tabii bunlardan birisi de Türkiye'dir."

Türkiye'nin Ortadoğu'da ?arabuluculık üstlenmesinin isteyen Halid Meşal, "Biz, Türk halkının önemini biliyoruz, ama Filistin-İsrail sorunu için gösterilen çabalar dikkatli ve tedbirli yapılmalı, çünkü İsrail için bunların hepsi yaptırım gücü getirmiyor. Filistin halkına zulüm edilmektedir. Yasal olmayan bir işgal söz konusudur. Kudüs'e, değerlerimize ve insanlarımıza bitmeyen bir düşmanlık vardır. Türkiye'den İsrail'e karşı bizim haklarımızı tanımaları için bir yaptırım gücü uygulamasını istiyoruz" dedi.

FİLİSTİN DAVASINA DESTEK VERİN

Türk hükümetinden çok şey beklediklerini belirten Meşal şunlara dikkati çekti:

"Türkiye'den temelde iki şey istiyoruz. Birincisi; maddi, siyasi ve diplomatik açıdan destek verilmesi ve Türkiye'nin siyasi toplantılarında Filistin davasının ele alınması. İkincisi; Türkiye'nin, İsrail Filistinlilerin haklarını tanıyana kadar, Siyonist baskı ve işgalinin kalkması için çalışmalarını devamlı olarak sürdürmesi. Sonra Türkiye'nin, Filistin meselesi için Avrupa ve ABD'deki toplantılarda bize destek çıkmasını istiyoruz. Çünkü, Türkiye ile Filistin arasında tarihi bir bağ vardır. Osmanlı zamanında Kudüs ve Mescid-i Aksa korunuyordu. Biz bunun varlığını tarih boyunca biliyoruz. Sonra burada Türkiye tarihinin vesayeti var dolayısıyla Türkiye'nin Filistin meselesinde hak ettiği yeri üstlenmesini gerekli görüyoruz. Tabii bu temennilerimizin Türkiye'nin aziz halkıyla gerçekleşeceğine inanıyoruz,"

SEZER'İN SURİYE GEZİSİNİ DESTEKLİYORUZ

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, Suriye ziyaretini olumlu bulduklarını belirten Halid Meşal, "Biz, Sayın Sezer'in ziyaretini destekliyoruz ve Türkiye'nin Arap ülkeleriyle ilişkilerinin iyi yönde gelişmesini istiyoruz. Suriye ile Türkiye komşu iki ülkedir. ABD'nin karşı çıkması Türkiye için bir sorun teşkil etmemeli, çünkü bu bir içişlerine karışılma anlamına gelmektedir" yorumunda bulundu.

"TÜRKİYE DÖRTLÜ ZİRVEYE EV SAHİPLİĞİ YAPSIN"

Filistin Özgür ve Demokratik Cephe lideri Nayef Havatmi de yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Başbakan Erdoğan'ın öncülüğünde Filistin-İsrail arasındaki sorunun çözümü için bir girişimde bulunmasının önemli bir adım olacağını söyledi.

Türkiye'nin Ortadoğu barışında Filistin devletinin kuruluşu ve Filistin'in geleceğini belirlemede etkin rol alacağına inandıklarını söyleyen Havatmi, "Kardeşim Türk Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, Ortadoğu barış girişimi için hızlı davranması, Türkiye'nin başkanlığında, ABD'nin eşliğinde, Filistin-İsrail dörtlü zirvesine ev sahipliği yapması barışa katkı sağlayacaktır" dedi.


Birlikte rahmet ve bereket vardır

Böylesine bir karışıklık ‘herc' zamanında kulluk yapmak, ibadete, dine sarılmak ve fitne ortamına bulaşmaktan uzak kalmaya çalışmak, taraflardan herhangi birine yan çıkmamak; bütünüyle belâdan uzaklaşıp yeni yepyeni bir hayata, Hz. Peygamber (S.A.V.)'in mutluluk veren çevresine sığınmak, O'na hicret etmek gibi Müslümanca ve akıllıca bir iştir. Bunun böyle olduğu bu hadis-i şerifte açıkça ifade buyurulmaktadır. Enes b. Malik (R.A.) den rivayete göre Peygamberimiz (S.A.V.)'in:

Birlikte, birliktelikte rahmet ve bereket, ayrılıkta azab vardır.” buyurması da bu gerçeği ilkesel olarak ifade etmektedir.

Şu bir gerçektir ki, bütün peygamberler kendi dönemlerinde ve görev bölgelerinde insanları imanlılar blokunda toplanmaya ve bu bütünleşmenin gereklerine sonuna kadar saygılı davranmaya çağırmışlardır. Hiç bir Peygamberin ayrılığı, parçalanmayı tavsiye ettiği görülmemiştir.

Her zaman olduğu gibi fitneden kurtulmak ibadet ile yani dine sığınmakla, İslama sarılmakla mümkündür. Nasıl ki İslam'ın başlangıcında Mekke'deki müşrik toplumunun fitnesinden Medine'deki İslam cemaatına hicret etmek, orada Hz. Peygamberin çevresinde İslam toplumu içinde bulunmakla mümkün olmuşsa bugün de bütün fitne ortamlarında, kulluktan başka bir şey düşünmemek, bir anlamda İslam toplumuna sığınarak ortamın olumsuzluklarından yakayı sıyırmak yegâne yoldur. Böylesi bir hareket tam anlamıyla yanlış politikaları, anlayışları, ithal kavramları ve ilkeleri terkedip Hz. Peygamber (S.A.V)'e İslami otoriteye ve anlayışa hicret etmek demektir.

O halde çözüm, topyekün İslâm'a dönmekte, hareketleri din kardeşliği esaslarına göre yeniden gözden geçirmektedir. Hep birlikte iman çizgisine ve Allah'a kulluk ortamına razı olmak suretiyle dış düşmanların oyununa karşı durulabilir. Aksi halde sürekli bir fitne ortamını yaşamak belki de o ortamda yok olup gitmek söz konusudur.

Bütün Müslümanların ortak bağ olan İslâm çizgisinde birleşmesi, inananlar topluluğundan ayrı kalmama basiretini göstermesi yegane çözüm çaresidir.

Efendimize hicret etmek gibi bir soylu hareketi başarmak, bir başka ifade ile mevcut fitneyi aşmak, birlikte dine sarılma azmi, kararı ve uygulamasıyla mümkün olacaktır. Gerisi, geçici bir takım sözlerle oyalanmak, avunmak, aldanmaktır. Oysa aldatmak hiyanet, aldanmak ahmaklıktır. Milletimiz içinde aldatmayacak kadar dürüst ve mert, aldanmayacak kadar basiretli ve uyanık insanlar ve kesimler daima var olagelmiştir.

Şimdi ön yargılardan uzaklaşıp hadisimizde ifadesini bulan basireti gösterme zamanıdır.

Gerçek hicret haramların terkedilmesiyle olur.

Belki bir çok Müslümana “haramları terketmenin gerçek hicret olması,” tarihi hicret olayı karşısında biraz zor anlaşılır bir değerlendirme gibi gelebilir. Ama, haramları terketmenin, memleketi, çoluk-çocuğu, herşeyi terketmek kadar zor olduğuna da herkesin hayatında şu veya bu bahanelerle ve fakat yoğun şekilde yaşayan haramlar şahittir.
''Ferhat'ın yenilgisini seyretmekten vazgeçin ve suya yol açın...''

 Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

    Alpnur

  • Güzel Üye
  • ****

  • İleti: 427
  • Nerden: İstanbul
  • Rep: +21/-9
  • Cinsiyet: Bay
    • Profili Görüntüle Su Bilgi
  • Çevrimdışı
İSLAM BİRLİĞİ BİR HAYAL DEĞİLDİR
« Yanıtla #3 : 29 Aralık 2007, 16:58:44 »
02.03.2005 - Yeni Çağ

Diriliş Çağrısı

KAZAK, KIRGIZ VE ÖZBEK Türk dünyasını heyecanladıran ses Kazakistan''dan geldi.

Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, AB''ye benzer "ortak pazar" müjdesini, "Ulusa Hitap" konuşmasında verdi.

Nazarbayev, Orta Asya tarihinde daha önce hiç görülmeyen birliğini adını "Orta Asya Devletler Birliği" koydu.

Bu modele göre Kazakistan, Kırgızıstan ve Özbekistan güçbirliği yapacak.

ŞARTLAR MECBURİ KILDI Nazarbayev''in çağrısını değerlendiren Kazakistan Dışişleri Bakanı Tokayev, şöyle dedi: "Orta Asya''da nükleer silahlanmanın yoğunlaşması, su ve terör gibi önemli meselelere ve tehditlere karşı etkili mücadele ancak ekonomik ve siyasi temelde ortak işbirliğiyle sağlanabilir. Orta Asya ülkelerinin birleşmesini şartlar mecburi kılıyor."

"Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov''un ortak pazar kurma teklifini hayata geçirmek için bu karara varıldı.

Cumhurbaşkanımızın söz konusu önemli insiyatifi, ortak tehdit ve sorunları beraberinde getiren globalleşme şartlarında etkili bölgesel işbirliği ve karşılıklı hareket etmenin sağlanmasına yönelik samimi arzusundan kaynaklanmaktadır.

nükleer silahlanmanın yoğunlaşması, su problemleri gibi önemli meselelerdir.

Böyle meseleler ve tehditlere karşı etkili mücadele, ancak ekonomik ve siyasi temelde ortak işbirliğiyle sağlanabilir.

Orta Asya ülkelerinin birleşmesini şartlar mecburi kılıyor...

Bu süreçte AB''nin kurulması ile ilgili belgeleri teşkil eden prensiplerden de istifade edilecektir" dedi.



...............................................................................
03.03.2005 - Milli Gazete

Müslümanlar kardeşlik temelinde birleşmeli

Bilim Araştırma Vakfı ve Milli Değerleri Koruma Vakfı tarafından hazırlanan Türk-İslam Birliği Dergisi, yayın hayatına başladı. Sepetçiler Kasrı'nda yapılan geniş katılımlı toplantıda konuşan Adalet eski Bakanı İsmail Müftüoğlu, “Hastalığın çaresi Kur'an'dadır. Tüm Müslümanlar kardeştir ilkesiyle hareket edilmelidir” dedi.

Derginin tanıtımı, Sepetçiler Kasrı'nda düzenlenen geniş katılımlı bir toplantı ile yapıldı. Açılış konuşmasını yapan Bilim Araştırma Vakfı Başkanı Tarkan Yavaş, Türk-İslam Birliği'nin bir an önce kurulmasının gerektiğini belirterek, “Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı Türk Milleti olarak bizlerin üzerine düşen bir sorumluluk ve vazifedir” dedi.

Adalet Eski Bakanı İsmail Müftüoğlu ise gelecekten ümitli olunması gerektiğini kaydederek, “Hastalığın çaresi Kuran'dır, Ümitvar olunuz. Kimlerle beraber olacağımızın ölçüsü ayetlerdedir. Tüm Müslümanlar kardeştir ilkesiyle hareket edilmelidir” dedi.

Türkiye Gazetesi Yazarı Mustafa Necati Özfatura, bugüne kadar yazdığı 12 bin yazısının çoğunu İslam Birliği konusuna ayırdığını hatırlatarak, “Kuyruklu yıldızın çekirdeği vardır, bir de kuyruğu, Türkiye kuyruklu yıldızın çekirdeği gibidir. Anadolu Türkü güçlü olursa, İslam Dünyası da güçlü olur. Millî ve manevi değerlerimize dönüş şarttır” diye konuştu.

Türk Milleti'nin İslam Dünyası için büyük önem arzettiğini ifade eden Prof. Dr. Ömer Aksu da, “Eğer Türk Milleti'ni ayağa kaldıramazsanız İslam aleminin nefes almasını sağlayamazsınız. İslam dünyasının ihtiyaç duyduğu aksiyon Türk milletinin gücünde saklıdır” açıklamasında bulundu.

Toplantıya, İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Ali Müfit Gürtuna, Adalet Eski Bakanı İsmail Müftüoğlu, gazetemiz Yazarı Mehmet Şevket Eygi, Saadet Partisi Ankara İl Başkanı Mücahit Yanılmaz ve il yönetimi Vakit Gazetesi sahibi Mustafa Karahasanoğlu, Emekli Tuğgeneral Halil Şimşek, Dünya Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun, Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, Türkiye Gazetesi yazarı Necati Özfatura, Emekli Tuğgeneral Mehdi Sungur, Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Prof. Dr. Salih Tuğ, Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak, Emekli Tümamiral Orhan Ateş, Kafkas Vakfı Başkanı Mehdi Nüzhet Çetinbaş, Çevre eski Bakanı Hamdi Üçpınarlar, Pakistan Başkonsolosu, İran Konsolosluğu Kültür Ateşesi, Filistin Konsolosu Abdel Kerim Elhatip, Rusya Federasyonu Konsolosluk Temsilcisi Sergey Proşin, Türkmeneli İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Nefi Demirci, Irak Türkmenleri Derneği Başkanı Kemal Beyatlı, Emekli Albay Mehmet Karadağ, Emekli Kurmay Albay Neşet İkiz, Ortadoğu Gazetesi Sahibi Zeki Saraçoğlu, Önce Vatan Gazetesi sahibi Abdullah Akosman ile birlikte çok sayıda akademisyen ve gazeteci katıldı.


02.03.2005 - Yeni Çağ - Arslan BULUT

Doğu''dan yükselen sesi sağır sultan bile duydu!

Kazakistan Dışişleri Bakanı Tokayev, Nursultan Nazarbayev''in ulusa sesleniş konuşmasında gündeme getirdiği "Orta Asya Ülkeler Birliği" önerisine açıklık getirdi.

Tokayev, "Nazarbayev, Orta Asya tarihinde daha önce örneği olmamış Orta Asya Devletleri işbirliğinin yeni bir modelini önermektedir" dedi. Daha önce Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov''un bölgede ortak pazar kurma teklifini hayata geçirmek için karara varıldığını hatırlatan Tokayev, "Nazarbayev''in önerisi, Kazakistan''ın Rusya, Çin ve ABD gibi ülkelerle ilişkileriyle beraber sürdürülecek bir önceliktir" diye konuştu. .

Biz, 9.Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı''na sunduğumuz bildiride üzülerek, "Türk Cumhuriyetleri, bağımsızlığa kavuşmalarının 10''uncu yılında, kendi adlarına görev yapacak, Avrupa Birliği, NAFTA, Şanghay İşbirliği Örgütü, Arap Birliği benzeri bir yapılanma oluşturamamıştır.

Ayrıca, 1993 Ocak ayında Taşkent''te toplanan Türk Cumhuriyetleri Devlet Başkanları''nın ''gümrük, vergi ve Şyat birliğini gerçekleştirecek adımlar atma'' kararı yerine getirilememiş, 1994 Ocak ayında sadece üç Türk Cumhuriyeti, yani Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan devlet başkanları arasında imzalanan, sınırların kaldırılması, mal, sermaye ve insan gücünün serbest dolaşımını öngören anlaşma da hayata geçirilememiştir.

Buna paralel olarak, Türkiye ile Azerbaycan arasında sınırların kaldırılması Şkri, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından bir defa dile getirilmekle birlikte, gereken adımlar atılmamıştır.

Türkmenistan ise tarafsızlık statüsünü seçmiştir.

Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev''in Avrasya Birliği önerisi, diğer Türk devletleri tarafından değerlendirilememiştir" demiştik. Buna rağmen Nazarbayev, birlik ve entegrasyondan umudunu kesmemiş olacak ki bu konuda ısrar ediyor. .

Nazarbayev, 1994 Ekim ayında da İstanbul''daki Türk devlet başkanları zirvesinde "Türkiye ile Orta Asya''daki Türk Cumhuriyetleri''nin yüksek düzeyde örgütlenmeye gitmelerinin zamanı gelmiştir" demişti.

Nazarbayev''in somut önerisi, Türk Devletleri Konseyi kurulmasıydı... Biz de 9.Türk kurultayına sunduğumuz bildiride "Türk Kurultayı, Türk devletlerinin tamamının içinde yer alacağı bir Türk İşbirliği Örgütü ve ardından daha geniş tutulacak bir ''Avrasya Birliği Örgütü'' oluşturulması için, Türk Cumhuriyetleri devlet başkanlarının bir girişim başlatması yönünde bir çağrıda bulunmalı ve Türk Dünyası Anayasası hazırlanmalıdır.

Bütün Türk cumhuriyetlerinin katılacağı, dönem başkanlığının devletler arasında dönüşümlü olacağı, Başkanlar Konseyi, Bakanlar Konseyi, Parlamenterler Birliği ve bunları yerine getirebilecek bir sekreteryası bulunan Türk İşbirliği Örgütü kurulması yönünde karar almalıdır" önerisinde bulunmuştuk. .

Nazarbayev, sadece bir politikacı değil.

Sovyet geleneğinde yetiştiği için, küresel düşünen bir aydın. "Yüzyılların Kavşağında" adlı eserinde, "Ülkeler ve kıtaların renkli dünyasını tanıdıkça vardığım sonuç şudur: Çağdaş medeniyet dediğimiz şey, batılılaşma veya liberalizm değildir.

Kendine has özelliği ve tekrarlanamaz tarihi olan bu özel oluşumu, yani Batı medeniyetini, insanlığın genel tecrübesinin bir karışımı ve neticesi olarak takdim etmek bir baybalama (şarlatanlık) yöntemidir" diyebilen bir aydın… Biz bu düşüncelerden esinlenerek "52 devletçik birleşip ABD''yi kuruyor, buna kimse Pan Americana demiyor, Avrupa ülkeleri birleşip Avrupa Birleşik Devletleri''ne doğru yürüyor, kimse Pan Europe demiyor, Yunanistan''ın Megalo İdea''sına, İsrail''in Büyük İsrail projesine kimsenin sesi çıkmıyor, şimdi ABD-İngiltere ve İsrail, ''tek bir dünya ekonomisi, tek bir dünya hükümeti, tek bir dünya dini'' hedefine doğru koşuyor, bütün bunlara rağmen, Doğu''da ve Batı''da ne kadar şarlatan varsa, Pantürkizm ve Panturanizm tehlikesinden bahsediyor! İşin acı tarafı buna Türk aydınları da 70 yıldır adeta iman ediyor! Mesele buradadır! Bitsin artık bu baybalama!" diyorduk. .

Nazarbayev, 2003''ün Mayıs ayında da İstanbul''da Harp Akademileri Komutanlığı''nda yaptığı konuşmada, "Hazar''da İstikrar Paktı Şkrine gereklilik duyulmaktadır.

Bu pakta Türkiye''nin de katılması gerektiği inancındayım" demişti. Kazakistan''da Türk medeniyetine ait M.Ö.

2000 yıllarından kalma üçüncü bir ''''altın elbiseli adam''''ın bulunduğu şu günlerde, Nazarbayev''in önerileri, altından da elmastan da kıymetlidir… Tarihe bir nazire yaparsak Nazarbayev, bugün Doğu Türk Hanlığı''nı temsil ediyor.

Batı Türk Hanlığı''nı temsil edenler, her ne kadar medya yansıtmasa da Doğu''dan yükselen bu gür sesi duymazlıktan gelemez.

Çünkü artık sağır sultan bile duydu bu sesi!
...........................................................


20.02.2005 - Yeni Şafak

Iraklılar Osmanlı'yı arıyor

Iraklı akademisyen İsam er-Ravi, Türkiye'nin Irak'ta sadece Türkmenleri değil, Arap, Kürt, Sünni, Şii ayırdetmeden tüm Irak halkını kucaklaması gerektiğini belirterek, "Irak halkı Osmanlıyı arıyor. Bu misyonu sürdürün" dedi.


Irak Öğretim Görevlileri Birliği ve Ulemalar Birliği Temsilcisi olarak Türkiye'ye gelen akademisyen İsam El Ravi, işgal altındaki Irak'ta yaşanan gelişmeleri Yeni Şafak'a anlattı. "Türkiye sadece Türkmenlere değil, Arap, Kürt, Sünni, Şii ayırt etmeden tüm Irak halkına sahip çıkmalıdır" diyen Ravi, Irak halkının Osmanlıya hasret olduğunu ve bu misyonun sürdürülmesi gerektiğini söyledi.

Nisan 2003'te işgal başladığında Türkiye'de bulunan ve daha sonra ülkesine dönen Ravi, "Osmanlı tarihi üzerine çok kitap okudum. Türkiye'de bu konuda araştırmalarda bulundum. Fizik profesörü olmama rağmen Osmanlı tarihi üzerine dersler verdim" diye konuştu. Bir dönemler Baas Partisi tarafından kitaplara "Osmanlı Sömürgeciliği" ibaresi konulduğunu anlatan ve bunun neticesi olarak Iraklı gençlerin Osmanlıyı yanlış tanıdığını dile getiren Ravi, şunları söyledi: "Bugün halk yeniden bilinçlenince tarihlerinin nasıl çarpıtıldığını yakinen gördüler. Osmanlının tüm Irak halkını kucaklayıcı ve adaletli yönetimini arıyoruz. Anlayacağınız artık Irak'ta halk Osmanlıya hasret." Türkiye'nin de bugün sadece Türkmenlere değil, tüm Iraklılara kucak açması gerektiğini belirten Ravi, "Sünnilerden, Kürtlerden, Şiilerden bahsediliyor. Ancak bize Iraklı denilmiyor. Seçimleri de kullanarak Şii-Sünni çatışması çıkarmaya çalışıyorlar ancak Şii ve Sünni ulema bunun önlemini almış durumda" dedi.

"Petrol zenginiyiz, mazot bulamıyoruz"

Ravi, "Gün yok ki, üniversite hocaları, cami imamları, sivil halk öldürülmesin. Şii ve Sünni mescidler bombalanıyor. Tüm olayların arkasında sanki direnişçiler varmış gibi gösteriliyor, ancak ölenlerin çoğu sivil ve işgal karşıtı Iraklı" dedi. "Petrol zenginiyiz; ama halk soğuktan donuyor. İnsanlar mazot sobalarına koyacak mazot bulamıyor. 1 bidon mazot eskiden 10 sentti. Simdiyse 6 dolar" diyen Ravi, okullarda mum ışığıyla, gaz lambasıyla dersler yapıldığını anlattı.

'Seçim ABD ve İngiliz pasaportluların'

Seçimleri değerlendiren Ravi, "Kazananlar, Amerikan tankları ile gelenlerden başkası değildi. Bunlar hala İngiliz ve Amerikan pasaportu taşıyor. Seçimi bu yüzden boykot ettik. Sadece Sünniler değil, Şiiler, Kürtler, Türkmenler, Hristiyanlar da boykot ettiler" dedi. Ravi, bin 700 öğretim üyesi olan Öğretim Görevlileri Birliği'nin iki konuda mücadele verdiğini kaydederek şöyle dedi: "Biz binlerce yıllık bir kültüre sahibiz. Son kişiye kadar direnmeyi de biliriz. Bizim ABD, İngiliz halklarıyla bir sorunumuz yok. Yönetimleri işgali sürdürdükçe, düşmanlığı daha çok yayıyorlar. İkincisi ise işgalcilerin yanında savaşan, 100 bin silahlı adamı olan paramiliter gruplar var. Bunların dağıtılması gerek."

Saddam'la beraber ülkeyi yok ettiler

İşgal başladığında İstanbul'da olan Ravi, gittiğinde 10 bin yıllık, kökleri Sümerlere uzanan eserlerin kaçırıldığını parçalandığını gördüğünü dile getirdi. Ravi, şöyle konuştu: "Yağmalanan kütüphaneler, dünyanın en önemli kütüphanelerindendi. Burada, bin 200 yıllık el yazmaları vardı. Emevi, Abbasi, Osmanlı eserleri vardı. 6 bin yıllık tarihi bölgelerde, şimdi askeri tesisler var. Basra ve Musul üniversitelerini yaktılar Ancak Bağdat Üniversitesi'ne biz terketmediğimiz için dokunamadılar. Kültürel varlıkların yanı sıra, sicilleri, belgeleri de yaktılar. Ticaret bakanlığının, tapu kadastronun, arazilerin sicilleri tamamen yakıldı. Bir tek Petrol Bakanlığı'nın belgelerini korumaya aldılar."
''Ferhat'ın yenilgisini seyretmekten vazgeçin ve suya yol açın...''

 Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

    Alpnur

  • Güzel Üye
  • ****

  • İleti: 427
  • Nerden: İstanbul
  • Rep: +21/-9
  • Cinsiyet: Bay
    • Profili Görüntüle Su Bilgi
  • Çevrimdışı
İSLAM BİRLİĞİ BİR HAYAL DEĞİLDİR
« Yanıtla #4 : 29 Aralık 2007, 17:01:07 »
22.04.2005     StarGazete

AB’ye nispet afrika birliği

Avrupa'nın Avrupa Birliği varsa, Afrika'nın da bir birliği olacak. Hedef, AB gibi uluslararası bir güç olmak. Ama BM ve AB'nin yardımlarından yararlanarak. Proje, Libya lideri Kaddafi'nin fikriydi ama olmamıştı. Şimdi Mısır'ın önderliğinde başlatıldı

MISIR'IN Şarm El-Şeyh kentinde yapılan Afrika'nın Gelişimi İçin Yeni İşbirliği Arayışları Konferansı'nın sonuç raporları tamamlandı. Konferansın sonuç raporları, Afrika'da kurulacak birlik için ilk adımların atıldığı ana kurguyu içeriyor. Libya lideri Kaddafi tarafından 2 yıl önce gündeme getirilen Afrika Birliği Projesi sonuçsuz kalmıştı. Şarm El-Şeyh'teki toplantının ardından, daha önce hayal gibi görülen Afrika Birliği'nin kuruluşu için ilk adımı atıldı.

26 ÜLKE OLUMLU BULDU

TOPLANTIYA katılan 26 ülke birliğe sıcak bakıyor. Afrika ülkelerinin hedefi, Avrupa Birliği ve NAFTA (Kuzey Amerika Ekonomi ve Gümrük Birliği) gibi uluslararası ekonomik, siyasi bir güç oluşturmak. İlk etapta BM, AB ve ABD'den destek almayı planlayan Afrika ülkeleri, daha sonra dün alınan kararları geliştirip yeni projeleri ele almayı planlıyor. Mısır Devlet Başkanı Mübarek ve Nijerya Devlet Başkanı Obasanjo'nun önderliğinde Afrika Birliği, dün alınan kararları uygulayacak.


SÜREÇ 30 YIL OLABİLİR

ÜLKELER arasında komisyonlar kurularak, tarım alanında gelişmemiş Afrika ülkelerine Mısır ve Cezayir'in tecrübeleri aktarılacak. Sudan ve Etiyopya'nın iç problemlerinin çözülmesi için ABD, BM ve AB'nin yardımları sağlanacak. Bu projelerin gerçekleşmesinin ardından, yeni ekonomik işbirlikleri gündeme gelecek. Şimdilik uzak gibi görünen birlik, gelecekte bazı ülkeler gümrük birliği ve serbest dolaşım sağlamayı planlıyor. 30 yıl gibi çok uzun bir sürecin ardından Afrika Birliği'ne sıcak bakmayan ülkelerin de zamanla birliğin cazibesinden yararlanmak isteyip, katılım imkanları arayacağı umuluyor. Siyasi uzmanlara göre ‘çok güzel ütopik bir proje...
............................................................................

14.03.2005 - Vakit Gazetesi

Türk-İslâm Birliği Dergisi bayilerde

1400 senedir dünyaya insani ve toplumsal açıdan çok şeyler kazandırmış olan İslâm Medeniyeti'nin ve bunu kendine rehber edinmiş Türk insanının yüzyıllar boyunca dünyada huzuru ve istikrarı sağladığı bir gerçektir. Bizler çağımızın acil ihtiyacı olan bu birliğe niyet ederken, bunun tüm insanlığın barış, huzur ve istikrar içinde olmasını sağlaması amacında olmalıyız. Kan dökmek için değil, akan kanları sevgi ve güzellik yayarak durdurmak, bir hırs ve gurur içinde olarak değil, fedakar ve hadim olmak, medeniyetler arasındaki yıkıcı faktörleri ortadan kaldırıp yapıcı olarak ilişkileri düzenlemek ve artırmak, cahilliği yok edip eğitimle kültürü ve özellikle bireylerin vicdani, akli melekelerini ve sağduyusunu artırmak, sanat ve estetik anlayışımızı eskiden olduğu gibi yine canlandırarak hayatın her yönüne aksettirmek, sorunları, gerginlikleri hoşgörü ve sevgiyle çözüme ulaştırmaya çalışmak bu birliğin temel vasıfları olmalıdır.

Türk-İslâm Birliği Dergisi'nin ilk sayısı, bu birliğin nasıl olması gerektiği, Müslümanlara ve tüm dünyaya neler kazandıracağı ve bununla birlikte Türkiye'nin rolünün ne olması gerektiği gibi stratejik konuları mercek altına alıyor. Üç ayda bir yayınlanacak olan fikir dergisinde, aralarında KKTC Cumhurbaşkanı sayın Rauf Denktaş da olmak üzere, önemli devlet adamları, akademisyenler, yazarlar, sivil toplum kuruluşları başkanları, emekli generaller ve milletvekilleri de yazı kaleme alacak.
............................................................................
03.03.2005 - Önce Vatan - Abdullah AKOSMAN

Türk, İslam Dünyası Dergisi

Bilim Araştırma Vakfı tarafından, düşünce ve kültür hayatımıza kazandırılan bu derginin, yayın hayatına katılması nedeniyle Sepetçiler Kasrında yapılan tanıtım toplantısı muhteşem oldu.

Türk Dünyasının ve İslam Dünyasının kaynaştırılabilmesi ve birleştirilebilmesi çok güzel bir düşünce.

Osmanlı Türk Devleti Aliyesi üç kıtada egemen bir dünya gücü halinde iken bile, sınırları doğuda İran ve Hazar Denizi idi.

İstanbul Boğazı'na o yıllarda köprü yapmayı, İzmit Körfezi'ni bir kanalla Karadeniz'e bağlamayı, Don ve Volga nehirlerini bir kanalla birleştirip, donanmasını Hazar Denizi'ne indirmeyi planlayan Osmanlı da Türk-İslam Birlikteliğini sağlayamamıştı.

Kuzey Batı Afrika'nın bazı ülkeleri, savaş yapılmadan gönül birliği içinde Osmanlı'ya katılmıştır.

1600'lü yıllarda Müslüman olan, bugünkü Endonezya'nın yerinde Açe Sultanlığı bulunuyordu.

Avrupa'lı sömürgeci ülkelerin saldırılarından bıkan Açe Sultanlığı, Osmanlı'dan yardım istemişti.

"Eğer Dünyadaki Müslümanların halifesi iseniz, bizi bayrağınız altına alın ve Avrupa'nın saldırılarından koruyun" diye.

Osmanlı Padişahı, Mısır Valisine talimat vererek Açe'ye donanma ile yardım göndermişti.

Bu yardım bir sömürü amacı gütmüyordu. Gemi yerine, gemi yapım ustaları, top yerine top yapım ustaları göndermiş ve Açe'nin kendi kendine yeterli olmasını sağlamıştı.

O dönemde gönderilen ustalar aileleriyle birlikte gitmişlerdi ve oraya yerleşerek Açe halkıyla kaynaşıp kalmışlardı.

Şimdi Açe'deki bir İslâmi direniş örgütünün tıpatıp Türk Bayrağına benzer bir bayrak kullanmaları düşündürücüdür.

Özal zamanında kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı ise kâğıt üzerinde bıraktırılmıştır.

Komşularımızla ticareti ve kapılarımızı dahi açmayı engelliyorlar!?

Bu şartlara Türk-İslâm birliği, "KIZILELMA" gibi bir hayaldir. Ama kırık bacakla hac yoluna çıkan karınca kadar da umutsuz vaka değildir.

Fütühat dönemleri artık geride kaldı ama çağdaş teşkilâtlanmalar her zaman mümkündür.

Ama dil, din ve ırk ayrımı yapmadan tüm insanları sevgi, şevkat ve adaletle kucaklamakla mümkün olabilir.
 .................................................................................

Türk İslam Birliği' ilk adımını attı

Türk-İslam Birliği Dergisi'nin tanıtım toplantısı, akademisyen, gazeteci, emekli asker, diplomat, milletvekili, sivil toplum örgütü temsilcileri ve yabancı temsilcilerin katılımı ile gerçekleştirildi. Toplantıya bakın kimler katıldı:

Türk-İslam Birliği Dergisi'nin Tanıtım Toplantısı, ülkemizin önde gelen akademisyenleri, gazete sahipleri ve köşe yazarları, emekli paşalar, bürokratlar, milletvekilleri, çeşitli sivil toplum örgüt temsilcileri, yabancı ülke büyükelçilik ve konsolosluk görevlileriyle birlikte son derece geniş bir katılımla İstanbul Sepetçiler Kasrı'nde gerçekleştirildi.

İbrahim Tuncer'in sunuş konuşması ile başlayan toplantıda daha sonra saygı duruşu yapıldı ve İstiklal Marşı okundu. Toplantı Türk İslam Birliği mültivizyon gösterisi ile devam etti.

Toplantıya katılanlar isimler arasında; Ortadoğu Gazetesi Sahibi Zeki Saraçoğlu, Vakit Gazetesi sahibi Mustafa Karahasanoğlu, Önce Vatan Gazetesi sahibi Abdullah Akosman, Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, Adalet Eski Bakanı İsmail Müftüoğlu, Emekli Tuğgeneral Halil Şimşek, Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi, Yeni Şafak Gazetesi yazarı İbrahim Karagül, emekli Tuğgeneral Mehdi Sungur, ASKON Başkanı Mustafa Koca, Prof. Dr. Servet Armağan, Vakit Gazetesi Genel koordinatörü Sami Özey, emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, Prof. Dr. Salih Tuğ, Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak, TİYEMDER Başkanı Selahattin Yazıcı, Prof. Dr. Cemal Anadol, Yeni Asya Gazetesi Yazarı Mustafa Özcan, Saadet Partisi Ankara İl Başkanı Mücahit Yanılmaz ve İl Başkan Yardımcıları, Vakit gazetesi yazarı Ali Eren, Ortadoğu Gazetesi yazarı Süleyman Doğan, Kafkas Vakfı Başkanı Mehdi Nüzhet Çetinbaş, Sur Dergisi yazarı Ahmet Yuter, Vakit Gazetesi yazarı Ahmet Varol, Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç, Vakit Gazetesi yazarı Hüseyin Öztürk, Çevre Eski Bakanı Hamdi Üçpınarlar, önce Vatan Gazetesi yazarı Levon Ponos Dabayyan, Pakistan Başkonsolosu, İran Konsolosluğu Kültür Ateşesi, Filistin Konsolosu Abdel Kerim Elhatip, Rusya Federasyonu Konsolosluk Temsilcisi Sergey Proşin, Mazlumder İstanbul Başkanı Mustafa Ercan, gazeteci yazar Nazile Abbaslı, Vakit Gazetesi yazarı Metin Hasırcı, Türkiye Gazetesi yazarı Necati Özfatura, Türkmeneli İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Nefi Demirci, Irak Türkmenleri Derneği Başkanı Kemal Beyatlı, Emekli Albay Mehmet Karadağ, Emekli Kurmay Albay Neşet İkiz, Prof. Dr. Ömer Aksu, Dünya ehl-i Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun da yer aldı.

Türk-İslam Dünyası'nın, sevgi, kardeşlik, dayanışma, muhabbet ve şefkat temeli üstüne kurulacak bir birlikteliği oluşturarak yeryüzüne özlenen barış, huzur, ve güven ortamını getirmesi temennisiyle toplantıya katılan tüm konuşmacılar, Türk İslam Birliği fikrinin öneminden bahsedip, derginin hazırlanmasında büyük emeği geçen Bilim Araştırma vakfı ve Milli değerleri Koruma vakfı camiasına takdir, tebrik ve teşekkürlerini sundular.
''Ferhat'ın yenilgisini seyretmekten vazgeçin ve suya yol açın...''

 Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap

    Alpnur

  • Güzel Üye
  • ****

  • İleti: 427
  • Nerden: İstanbul
  • Rep: +21/-9
  • Cinsiyet: Bay
    • Profili Görüntüle Su Bilgi
  • Çevrimdışı
İSLAM BİRLİĞİ BİR HAYAL DEĞİLDİR
« Yanıtla #5 : 29 Aralık 2007, 17:03:51 »
27.02.2005 - Muhsin YAZICIOĞLU

Yeniden Türk İslam medeniyetine


Türk Milletinin AB havucunun peşinde bir medeniyetin içinde sığıntı olmak yerine yeniden Türk İslam medeniyetine, kendi değerlerinde yeniden kendisini oluşturmalı ve kendi bölgesinde tarihi ile coğrafyası ile bütünleşmeli ve geleceğini kendi gerçekleri ile kurmalıdır."

….Kendi halinize kalırsanız mahvolursunuz diyenlere karşı bir kere kendimizi toparlayarak gelin 'it ürür kervan yürür' diyelim ve Türk İslam akidesine sahip çıkarak bunu yaygınlaştıralım. Senden büyük Allah var diyelim, eşkıyaya eşkıya diyelim,zalime zalim diyelim ve soy ve inanç haritamıza sahip çıkarak yönümüzü Türk dünyasına dönelim. Kendi dünyamıza dönelim.
.............................................................................

09.11.2004 - Zaman Gazetesi

Genişletilmiş Ortadoğu, Osmanlı’ya dayanıyor

Eski İngiltere Başbakanlık Dış Politika Danışmanı Norman Stone, Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi'nin (GOP) yeni bir fikir olmadığını, kökünün Osmanlı'ya dayandığını söyledi.

Bu açıdan Osmanlı tarihinin iyi incelenmesi gerektiğini belirten Stone, bu konuda Türk tarihçilerinin yetersiz kaldığını iddia etti. Son zamanlarda Yunanlı tarihçilerin Osmanlı tarihini araştırdığını söyleyen Stone, “Günümüzde Osmanlı'nın hoşgörü dolu tarihini Yunanlılar yazıyor.” dedi. Medeniyetler çatışması tezinin büyük bir yalan olduğunu ifade eden Stone bunun, İstanbul'da hava limanından şehir merkezine kadar seyahat edilmesiyle anlaşılabileceğini kaydetti.

İstanbul The Marmara Oteli'ndeki “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (GOP)” sempozyumunun açılışında konuşan Stone, “bir Vatikan'a sahip olmamasının İslam'ın eksikliği olduğunu” iddia etti. Stone, 1912'de Jön Türklerin bir masonu şeyhülislam seçtiğini ifade ederek, “İslam'ın bazı durumlarda modern dünyaya ayak uyduramadığını” savundu. Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu da, Geliştirilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi'nin (GOP) Ortadoğu'nun reform ihtiyacını karşılayacak kapiseteye sahip olmadığını söyledi. Bölgedeki otokratik ve dikta rejimlerinin halktan uzak ve özgürlükleri kısıtlayıcı bir durum arz ettiğini söyleyen Davutoğlu, "Özgürlük alanları ne kadar genişletilirse o kadar genişletilmeli." dedi. Davutoğlu, halkların özgürleşmesinde hükümetler kadar aydınlara ve sivil toplum kuruluşlarına da görev düştüğünü kaydetti. Türkiye'nin bölgede aktif bir şekilde rol alabilmesi için komşularıyla problemlerini sıfıra indirmesi gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, ülkenin sadece İran'la tabii sınırlarının olduğunu, diğer komşularıyla tarihi bağlarının bulunduğunu bildirdi. Davutoğlu, bölgedeki zihniyet değişimi için diplomatik dilde de değişiklik yapılması gerektiğini vurguladı. Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu da Türkiye'nin bölgeye katkı yapabileceğini belirtti. Ahmet Dönmez, Baran Taş, Abdulhamit Yıldız, Emre Soncan, İstanbul
 ...............................................................................

15.01.2005 - Radikal- Dr. Süleyman Ebu SUVEYLEM

Türkiye'nin asıl yeri Batı değil, Doğu

AB, tüm reformlara karşın Ankara'ya zorluk çıkarıyor. Türkiye, Hıristiyan Batı'nın en sonunda yer alacağına Müslüman Doğu'nun lideri olmak için çalışmalıdır

Avrupalı liderlerin 1999 yılındaki Helsinki zirvesinde aday ülke statüsü vermesinden bu yana Türkiye, AB'nin temel şartı olan askerin siyasetten uzaklaştırmasından başlayarak insan hakları, demokratikleşme, azınlıklar ve Kıbrıs'a kadar çeşitli konularda gerekli şartları bir bir yerine getirdi. Ançak tüm bu çabalara rağmen Türkiye AB'den ucu açık ve hiçbir yükümlülük taşımayan bir müzakerelere başlama tarihinden fazla bir şey elde edemedi.

İtirazlar hep oldu

Kuruluşundan beri AB kapılarının yüzüne kapatıldığı, 1950 yılında NATO üyesi olma girişimine Avrupa'nın en demokrat, açılımcı ve özgürlükçü ülkesi İsveç tarafından kültürlerin, oluşumların, tarih ve inançların farklılığı gerekçesiyle itiraz edilen Türkiye, çeyrek asırdır AB'ye üye olmaya çalışıyor. Hatta Türkiye AB nezdinde ilk üyelik talebinde bulunan ülke olmasına rağmen yakın zamanda komünist blokuna ait Doğu Avrupa ülkeleri bile AB'ye kabul edildi.

2005 yılı, Türkiye'nin hayallerini gerçekleştirme açısından önceki yıllardan daha iyi olmayacak kesinlikle. Zira kararlaştırılan müzakereler Fransızların dediği gibi üyeliğe kabul edileceği anlamını taşımıyor ve konu Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer'in de belirttiği gibi 10 hatta belki 15 yıl sonra ele alınacak. Çünkü Avrupa'da müzakereler bir ülkeden diğerine taşınacak. Yani Avrupa ülkelerinden her birinin, yerine getirilen her müzakereyi durdurma hakkı olacak, geçmişte yapılan ve ileri de devam edecek her müzakereye nokta koyabilecek.

Ankara yönünü belirlemeli

Türkiye yanlış bir yolda ilerliyor. Zira nüfusunun neredeyse yüzde 95'i ve keza başkenti Avrupa dışında. Türkiye Avrupa ülkesi değil ve Birliğe girişinin önündeki asıl engel yapılamayan reformlar değil dini farklılıktır. Avrupa Anayasası Komisyonu Başkanı Valeri Giscard d'Estaing'in dediği de aynen budur: AB nihayetinde bir Hıristiyan kulübüdür ve bizler Müslüman Türkiye'nin bu kulübe katılımına alkış tutamayız.

İtirazlar, şartlar, müzakereler, Türkiye'nin İslam yüzünü bırakmaksızın Batılılaşma ısrarı ve Avrupa'nın Türkiye ile ilgili tereddütleri gibi olguların hepsi bir tek şeyi gösteriyor: Türkiye, kendisiyle din, kültür, tarih ve coğrafya olarak uyum içindeki ümmetine dönmeli, Avrupalı Batı'nın en sonunda yer almak yerine Müslüman Doğu'nun lideri olmalı.

(Ürdün'de yayımlanan El Rey gazetesi, Ürdünlü yazar, 4 Ocak 2005)
....................................................................................

11.02.2005 - Tercüman Gazetesi- Nevzat Yalçıntaş

Türk-İslâm Birliği

Bugün cuma ve Muharrem ayının 2. günü; başka bir deyişle İslâm dünyası dünden itibaren yeni Hicrî yıla (1426) girmiş bulunuyor. Bütün Türk ve İslâm âlemine bu yeni Hicrî sene hayırlar, mutluluklar getirsin. Yeni felâketler dünyamızı sarsmasın, başta Irak olmak üzere Filistin, Filipinler, Çeçenistan ve Müslümanlar'ın katledilip yok edilmeye çalışıldığı her yerde zulüm dursun, insanlar birbirine rahmet ve şefkatle, kısaca insanca davransın.

Hicret, Mekke'deki hayat mü'minler için çekilmez hale geldiğinde ve daha önce Yüce Resul inananların Habeşistan'a göçmelerine izin vermesinden sonra Milâdi 622 yılında vukuu buldu. Yüce Resul, yanına en sadık dostu Hz. Ebubekir'i alarak Medine'ye göçmen gitti. Sabaha karşı mütevazi evlerinden çıkarken, dışarda düşman kabilelerin katilleri pusu kurmuştu, yerden bir avuç ince kum alarak yüzlerine doğru serpti, hiç biri O'nun gidişini farketmediler. Daha sonra Yüce Resul'ün odasına girip de yatağına doğru mızraklarını hedef aldıklarında orada küçük bir çocuğun uyuduğunu gördüler: O Hz. Ali idi.

Hicret, şüphesiz ki bir kaçış değildi. İslâm yayının gerilmesi olayıydı. O Peygamberi yaydan çıkan tebliğ okları kısa bir sürede batıda Atlas Okyanusu kıyılarına, doğuda da Çin Seddi'ne ulaştı.

Çağrı

Hicret'in yeni yılına girerken gazeteniz Tercüman'da 9 Şubat 2005 Çarşamba günü bütün herkese bir çağrı duyurusu çıktı (Sayfa 15). "Türk-İslâm Birliğine Çağrı" başlıklı duyuruyu "Bilim Araştırma Vakfı" ve "Millî Değerleri Koruma Vakfı" müştereken yapmışlar, başkanları Turhan Yavaş ve Altuğ M. Berker beylerin isimlerini taşıyor. Çok güzel bir Türkçe ve itinayla hazırlanmış bu "Çağrı"yı dikkatle ve gönlüm ferahlayarak okudum. Daha sonra gün boyu gördüğüm, tanıdık Tercüman okurlarına fikirlerini sordum. Aldığım cevaplar şu ortak tespiti dile getiriyordu: "Bizim düşüncelerimizi aynen aksettiriyor." Demek ki insanlarımız bu "Türk-İslâm Birliği" çağrısında çoktandır bekledikleri sesi, hedefi ve cevabı bulmuşlardı. Duyuru günümüz için "Türk-İslâm Dünyası"nın birliğini hedefliyor. Bunun sevgi, kardeşlik, şefkat, hoşgörü, dayanışma ve muhabbet temelleri üzerine kurulmasını öngörüyor. Konunun üzerine tekrar döneceğiz.

......................................................................................

10.01.2005 - Yeni Şafak- Yusuf KAPLAN

Osmanlı misyonu mu, Batı yörüngesi mi?

Şu ân dünyada, Osmanlı'nın hem bizim, hem bölgemiz, hem de dünya (tarihi) için ne anlam ifade ettiğini bilmeyen tek ülke ve toplumuz. Osmanlı, tarihe karıştı ve bölgemizde oluşan vakum (boşluk) bölge-dışı güçler tarafından dolduruluyor.

Türkiye'de güçlü bir tarih ve medeniyet bilinci olmadığı ve Türkiye, kesintisiz Batı yörüngesine girdiği için biz olan bitenleri anlamakta zorlanıyoruz.

"Türkiye, Batı yörüngesinden çıkamaz" denmiyor; "Türkiye laiktir, laik kalacaktır" deniyor. Türkiye'nin en temel varlık nedeninin laiklik olduğu, laiklikten aslâ ödün verilemeyeceği söyleniyor. Yani laiklik, Türkiye'nin Batı yörüngesinde kalmasının garanti altına alınması gibi bir işlev görüyor.

Laikliğin, bu toplumu kendi ellerimizle (mesela misyonerlik faaliyetleri gibi) Batılıların her tür müdahalesine açık ve müsait hâle getirmemizden başka bir işe yaramadığını fark edemiyoruz bile.

O yüzden Türkiye'de İmam-Hatiplerin, İslâm kültürünün önünü tıkayan laik bir partinin ikinci etkin kişisi olan Rahşan Ecevit'in "din elden gidiyor!" diye çığlık atması oldukça traji-komik ama bir o kadar da düşündürücüdür.

Dünyada benzeri olmayan Türkiye'deki laiklik uygulaması nedeniyle, Türk toplumunun, özellikle de genç kuşağın İslâm'la ilişkisi kopmanın eşiğine gelmiştir. İslâm'ın verdiği ruh, adalet, hakkaniyet, kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma ve özgüven duygusundan yoksun bir Türk toplumunun önümüzdeki süreçte millet olma özelliklerini, dolayısıyla idealizm, yaratıcılık, dinamizm gibi hususiyetlerini yavaş yavaş yitireceğini; Türkiye'de Batı toplumlarının karikatürü, kimliksiz, kişiliksiz, amaçsız, nihilist bir kuşak yetişeceğini; hatta böyle bir kuşağın ilk örneğinin görülmeye başlandığını görmek ve tarih, kültür ve medeniyet şuurundan yoksun bir toplumun bırakınız tarihî roller üstlenebilmesini, şu haliyle bile varlığını sürdüremeyeceğini artık görmek gerekiyor!

Oysa Batı'da laiklik, farklı dinlere ve mezheplere mensup kitlelerin birarada yaşayamayacak kadar birbirleriyle kavgalı ve sorunlu oldukları bir ortamda, sulh ve sükunet içinde (birarada) yaşamalarını garanti altına almayı amaçlamak için icat edilmiştir.

Bugün laikliğin en bariz şekillerde uygulandığı ülkelerde bile devletin, ülkeyi yönetenlerin dine karşı olumsuz/layıcı bir tavır takındığını, dini sembollerin, anlam haritalarının, değerlerin kamusal hayattan uzaklaştırılmaya çalışıldığını düşünmek bile imkânsızdır.

Batıda laikliğin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmasının en önemli nedeni, bir ülkede, birbirleriyle kavgalı, kanlı-bıçaklı ve düşmanca ilişkiler içinde olan birden çok dinin ve mezhebin varolmasıdır. Böylesi bir durum, bu ülkelerde ve toplumlarda huzur ve sükunetin, toplumsal barışın sağlanmasını imkansızlaştırdığı için devlet, dinlere ve mezheplere karşı "tarafsız" olmak zorunda kalmıştır. Kaldı ki, Batı ülkelerinde birbirleriyle kavgalı olan mezheplerin hemen tümü temelde aynı dinsel gelenekten gelmektedir. Dolayısıyla din, Batı'da siyasi, ekonomik, kültürel iktidar aygıtlarını tanımlayan tek aktör olmasa bile, iktidar aygıtlarına anlamını veren, nüfuz eden, elitlerin de, toplumun da kimliklerinin belirleyicisi olan en önemli ortak paydalardan biridir.

Batı ülkelerinin hemen her birinde yüzyıllardır birbiriyle kavgalı birkaç mezhep var. Oysa Türkiye'de birbiriyle kavgalı mezhepler ve dinler yok. Dolayısıyla devletin dinle ilişkisini olumsuz bir şekilde kurmasının ve kurgulamasının; müslümanlığın anlam ve sembol haritalarını kamusal alandan uzaklaştırma çabası içinde olmasının hiçbir meşrû ve makul anlamı ve gerekçesi kalmıyor.

Geriye tek gerekçe kalıyor: Türkiye'deki siyasi, ekonomik ve kültürel iktidar aygıtlarının müslümanlığa göre değil de, laikliğe göre tanımlanması, Türkiye'nin bağımsızlığını korumasının garantisi olarak görülüyor. Bizim elitlerimiz, laiklik tanımlamasının dışında kalan söylemleri, Türkiye'nin bağımsızlığına, ulusal güvenliğine yönelmiş en büyük tehlike olarak algılıyorlar. Oysa laikliğin, Türk toplumunu hem zihnen, hem siyaseten, hem de kültürel ve toplumsal olarak Batı'ya bağımlı kılan, dolayısıyla bağımsızlığımızı sorunlu hâle getiren en önemli aktörlerden biri olarak işlev gördüğünü ne zaman kavrayabileceğiz bilmiyorum doğrusu.

Mesele bir de Batılılar açısından baktığımız zaman sorunun daha iyi anlaşılabileceğini sanıyorum: Batılılar elitlerimizin laiklik üzerinde gösterdikleri bu hassasiyeti bizim elitlerimizin algıladıkları gibi mi algılıyorlar; yoksa Türkiye'nin Batı yörüngesinden çıkmamasının; her şeyden önce Batılıların çıkarlarını gözeten projelerin hayata geçirilmesinin garantisi olarak mı?

Bu sorunun cevabını siz verin. Ama ben yine de size iki "küçük" ipucu vereyim:

Birinci İpucu: ABD'de yeni yayımlanmaya başlanan Georgetown Journal of International Affairs dergisinde John Esposito'nun kaleme aldığı Amerikan dış politikası ile ilgili bir yazı var. Esposito'nun yazısının ilk cümlesi aynen şöyle: "Amerika'nın dış politikasının birinci gündem maddesini, son on yıldan bu yana 'İslam sorunu' teşkil ediyor". Soru: Neden acaba?

İkinci İpucu: Alman Başbakanı Schröder, "Türkiye'de İslâm'ın güçlenmesinin önünü kesebilmek için Türkiye'deki laikliği ve laik elitleri desteklemek zorundayız" derken acaba Türk toplumunu kara kaşına kara gözüne vurgun olduğunu mu; yoksa İslâm güçlendiğinde Türk toplumunun gerçek anlamda bağımsızlığına kavuşacağını bizden daha iyi kavradığını mı ispatlamış oluyor?

Üçüncü İpucu: Bugün Osmanlı'nın bulunduğu coğrafya'da 45 devlet; Osmanlı hinterlandında ise 31 devlet bulunuyor. Soru: Türkiye, "Batı yörüngesi"nde kaldığı sürece Osmanlı'dan boşalan boşluğu doldurabilmenin hayallerini (bile) kurabilir mi?
 
''Ferhat'ın yenilgisini seyretmekten vazgeçin ve suya yol açın...''

 Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
1 Yanıt
1063 Gösterim
Son İleti 02 Ocak 2008, 15:17:32
Gönderen: orkide
0 Yanıt
491 Gösterim
Son İleti 18 Temmuz 2014, 13:54:50
Gönderen: mskrc37
0 Yanıt
293 Gösterim
Son İleti 07 Nisan 2020, 12:04:04
Gönderen: halukgta
0 Yanıt
117 Gösterim
Son İleti 02 Mayıs 2022, 21:33:07
Gönderen: Sendebiliyorsun
0 Yanıt
171 Gösterim
Son İleti 30 Ekim 2022, 12:36:54
Gönderen: halukgta