Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“İman iki yarımdır. Yarısı sabırda yarısı şükürdedir.” (C. Sağir)
Bakıldığı zaman sabır önce geliyor. Buradaki sabır, Allah-u Teâlâ’nın ve Resulullah’ın yasak ettiği şeylerden kaçınmaktır. Şükür’e gelince, emirlerini seve seve yapmaktır. Bu da imanın ilk basamağıdır.
Zâhiri sabırı ele alalım:
1- Kızdığın zaman sabretmek.
2- Bir ibtilâ başına geldiği zaman sabretmek.
3- Allah-u Teâlâ’nın nehyettiği her şeyden ictinab etmek, çizdiği hududu aşmamak, o günahı işlememek için sabretmek.
Allah-u Teâlâ iman edenlerden sonra “Amel-i sâlih işleyenler”in de hüsrandan kurtulduğunu haber veriyor.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerifler’inde buyururlar ki:
“İman üryandır, libası takvâ, ziyneti hayâ, semeresi ilimdir.” (Beyhakî)
İman açıkta yanan bir muma benzer, bir rüzgâr gelir onu söndürebilir. Hele bugünkü muhalif rüzgârlar ne kadar şiddetli esiyor.
O muma bir fanus geçirilirse söndürülemez. O şişe takvâdır. Takvâca hareket eden imanını kurtarmış olur. Fakat takvâ bâtın ilminin meyvesidir.
Takvâ ne demektir? Zâhirde haram olan şeylerden ictinab etmek, bâtında her şüphe edilen şeyden ictinab etmek demektir. Bunlardan ictinab etmedikçe imanını kurtaramazsın.
İmanın ziyneti hayâdır. Takvâyı da hayâ muhafaza eder.
Bir Hadis-i şerif’lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
“Hayâ ile iman mütelâzımdır, birbirinden ayrılmaz. Yani biri gidince öteki de kalmaz.” (C. Sağir)
Diğer bir Hadis-i şerif’lerinde ise:
“Hayânın azlığı küfür alâmetidir.” buyururlar. (Münâvî)
Demek ki biz hayâdan yoksun olmakla küfre kaydığımızı da bilmiyoruz. Bunu bilmediğimiz için imanımızı da tehlikeye düşürüyoruz. O halde bu cehalete düşmemek ve bunların hakikatını bilebilmek için ilme de ihtiyaç var.
Bir Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Her şeyin bir yolu vardır, cennetin yolu ise ilimdir.” (C. Sağir)
İlim olmasaydı, hayâyı gidermekle imanı da giderdiğimizi bilemezdik. Körükörüne hiçbir şey olmuyor, illâ ilim.
Demek ki takvâ, hayâ ve ilim birbirini tamamlamış oluyorlar.
Şükür de üç nevidir; fiîli, kalî, hâli. Kısaca kalî şükür üzerinde duracağız.
Bu şükrü yapanlar haramdan sakınanlardır.
a) “Yaratan, yoktan var eden, beden nimetleri ile donatan, bidayetten nihayete kadar en güzel şekilde terbiye edip suret veren Hazret-i Allah’a şükürler olsun.” derler.
b) “Mülkünde bulunduran, kâinatı musahhar kılan, mülkündeki nimetlerle merzuk eden, rızıklandıran Hazret-i Allah’a sonsuz şükürler olsun.” derler.
c) “İman şerefi ile müşerref eden, İslâm ile mükerrem eden, iyi ve kötüyü ayırdetmek için Kelâmullah’ı indiren, Rehber-i sâdık’ı gönderen Hazret-i Allah’a sonsuz şükürler olsun.” derler.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Şüphesiz ki Allah insanlara karşı lütufkârdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.” (Mümin: 61)
Bir düşün! Hayatın boyunca bu hususlara bir defacık tefekkür edip şükrettin mi?