Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş YapİBADET KELİMESİNİN DİL YÖNÜNDEN ARAŞTIRILMASI
Ubûdet, Ubûdiyyet ve Abdiyyet (Köle olmak ve kulluk) diye kullanılan kelimenin lügat mânâsı'(İbnu'l-Fâris, Makâyisu'l-Luga, V, 205'de maddesinde şöyle diyor: kelimesindeki ve sanki birbirine zıt iki sahih harf gibidirler. Bu iki asıldan birincisi yumuşaklık ve tevazuya, ikincisi de şiddet ve kabalığa delalet eder.İbn Side, el-Muhassas XIII, 96' da şöyle diyor: "Lügatte ibâdetin aslı boyun eğmek... ibadet, itaat etmek, tevazu göstermek ve meskenet birbirine yakın manâlı olan kelimelerdir; ibâdet mabuda itaat olsun veya olmasın daha üstünü olmayan her tür boyun eğme demektir; ancak mâbud için olan itaat itaattir, boyun eğme ve bir çeşididir, ibadete ancak, görme, işitme, idrak ve hayat gibi en yüce nimetleri veren layıktır; şükür ve ibâdete ise ancak nimetle hak kazanılır. Çünkü ibâdetlerde azın azı bile, ancak nimetin en yükseğim veren zâta karşı yapılma hakkına sahiptir. İşte bunun için ibâdete hak kazanan mâbud sadece Allah'tır) itaat etmek, tevazu göstermek, daha açık bir ifade ile kişinin bir kimseye isyan etmeksizin, ondan yüz çevirmeksizin, mukavemet de göstermeden itaat etmesi ve boyun eğmesidir; o kadar ki kendisine boyun eğilen kişi, onu dilediği şekilde kullanır; hizmet ettirir. İşte bundan dolayı Araplar, yumuşak huylu, kolaylıkla güdülen yük devesi için , gidişi gelişi kolay olan yol için de tabirlerini kullanırlar. Bu etimolojik kökten, kelimenin yapısında mevcut olan kulluk, itaat, ilâh edinmek, tapınmak, hizmet, bağlanmak, bağımlı kılmak ve yasak gibi mânâlar çıkmıştır. Lisanü'l-Arab'da ( ) kelimesi ile ilgili olarak aşağıda özetlediğimiz anlamlar yer almaktır(Bk. Lisânü'l-Arab IV, 259-269)
1) Kul, yâni hür olanın karşıtı olan köle. Adamı köle edindi; onu kul, yâni köle edindi, yahut onu kul muamelesine tabi tuttu. Yine aynı mânâyı ifade etmek için, tâbirleri kullanılır. Hadis-i Şerifte bu hususu teyit için şöyle buyruluyor:
"Üç kişi vardır ki ben onların hasmıyım: Bunlardan birincisi, hür bir kimseyi köle ve mülk edinen adamdır." Başka bir rivayette hürü köle edinen, yâni hür bir kimseyi kendine kul, köle edinen.
Kur'an-ı Kerim'de Musa (a. s) Firavun'a şöyle dedi:
"İsrail oğullarını kul köle edindin diye mi bana minnet ediyorsun?" (Şuarâ, 22)
2) İbâdet, boyun eğmekle beraber itaat. Meselâ: "Tâğuta ibâdet etti" cümlesi "ona itaat etti" demektir. "Ancak sana ibâdet ederiz" yani belli bir düzen içinde yalnız sana itaat gösteririz. "Rabbimize ibâdet ediniz" sözü, "Rabbınıza itaat ediniz" demektir.
"O ikisinin kavmi, bize ibâdet edicilerdir" yâni bize itaat edicilerdir demektir. Bu anlamda herhangi bir Melîk"e boyun eğen kimse, gerçekte ona itaat etmiş olur. İbnu'l-Enbari şöyle diyor:
Filanca ibâdet edicidir"yâni o Rabbına boyun eğmiş ve Rabb'inin emrine teslimiyet ve bağlılık göstermiş demektir.
3) Kelimeleri "Ona kulluk etti; onu ilâh tanıdı" mânâlarına gelir. kelimesi ise,"ruh ve şekline bağlı kalmak suretiyle kendini ibâdete verdi" demektir. Kelimesi "kendisine tapılırcasına saygı ve tazim gösterilen" demektir. Şair şöyle diyor:
; "Cimrilerin yanında malı, kendisine ibadet edilircesine, yüceltilir görüyorum."
4) "Ona yapıştı ve ondan ayrılmadı" demektir.
5) Yani "senin bana gelmene engel olan neydi?"
Bu sözlük anlamlarından anlaşıyor ki kelimesinin ifade etmek istediği esas mânâ kişinin, yüksek güç ve iktidar sahibi birine karşı baş eğmesi, itaat etmesi, sonra kendi hürriyet ve bağımsızlığından vazgeçmesi, onun karşısında her türlü mukavemet ve isyanı terk etmesi ve tam bir bağlılıkla ona boyun eğmesidir. İşte kulluk ve itaat etmenin gerçek mânâsı budur. Bundan dolayı bir Arabın, ve kelimelerini duyduğu ilk anda zihninde kulluk ve ubûdiyet düşünceleri canlanıyordu. Kulun hakiki vazifesi, efendisine itaat etmek ve emirlerine sıkı sıkıya bağlanmak olduğuna göre, hemen ardından itaat düşüncesi zihnine giriverir. Ayrıca bir kölenin, zilletini kabullenip itaat ederek kendisini efendisine teslim etmesi yetmez. Bunun yanında gönlü, verilen nimetlere karşı şükür ve minnet duygularıyla dolu olarak efendisinin büyüklüğüne inanması ve yüce makamını itiraf etmesi de gerekir. Aldığı nimetlere karşılık şükrünü ifade etmesinde ve hizmet görevini yerine getirmesi sırasında, durmadan efendisini yüceltir; büyütür ve kalbinden huşu ile geçirir. İşte bütün bunların adı ibâdettir; ilâh edinmektir. Bu düşünce, kulun efendisinin önüne sadece başını eğmesi ile değil, bilakis başı ile beraber kalbim de O'na tabi kılması halinde gerçek kulluğun anlamı ifade edilmiş olur. Geride kalan iki anlama gelince, onlar kulluk için ikinci derecede düşüncelerdir; esas değil.