Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Hz Zeynep
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 0 cevap var
OkumaGösterim: 1061
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Hz Zeynep  (Okunma sayısı 1061 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    sevdaligul

  • Administrator
  • *

  • İleti: 13121
  • Nerden: Konya
  • Rep: +6511/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • GüLe SeVDaLı Bir GeNç
    • MSN Messenger - sevdaligul@gmail.com
    • Profili Görüntüle GüLe SeVDaLı BiR GeNçLiK
  • Çevrimdışı
Hz Zeynep
« : 16 Nisan 2010, 21:13:24 »


 

Hz. ZEYNEB

 

        Hazret-i Zeyneb radıyallahu anha, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin ilk kızı ve ikinci çocuğudur. Rasûlullah’a nübüvvet gelmeden yaklaşık on yıl önce, yani efendimiz yaklaşık 30 yaşlarındayken, Mekke’de dünyaya gelmiştir. Annesi  Efendimiz’in ilk eşi olan Hz. Hatice binti Huveylid 'dir.

 

      Rasul-i Ekrem efendimizle Hz.Hatice’nin evliliği üzerinden henüz 5 sene geçmişti. İlk çocukları Kasım’dan sonra ikinci çocukları dünyaya gelecekti. Efendimiz’in evinde büyük bir heyecan vardı. Acaba doğacak çocuk kız mı olacaktı, erkek mi?  Ev halkı merakla beklemekteydi. Çok geçmeden bir kız çocuğu dünyaya geldi. Evde bulunan kadınları bir hüzün aldı. Bu haberi kim, nasıl duyuracaktı? Devir, Arap’ların kız çocuklarına hiç değer vermediği, onlardan birine “Kız çocuğun oldu.” haberi verildiğinde içlerinin kederle dolduğu, yüzlerinin renginin değiştiği, hatta ve hatta kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, kadının bir eşya gibi alınıp satıldığı, Cahiliye devriydi… İşte Hz. Zeyneb böyle bir zamanda ve mekânda dünyayı şereflendirmişti.  Fakat, onun doğumu beklenilen matemin aksine sevinç oldu Nebiler Nebisinin evinde. Çünkü O, pırıl pırıl bir ahlaka sahip, Cahiliye’nin adetlerini benimsememiş, vahşice yapılan bu hareketleri hiçbir zaman tasvip etmemiş, içki ile kumardan ve devrin bütün karanlıklarından kendini sakındırmış bir babaydı…

 

    Zeyneb gün geçtikçe büyüyor, olgunlaşıyor,  Efendimiz’in ahlakıyla ahlaklanıyor, annesinin tecrübeleriyle yetişiyor, evine neşe saçıyordu.  Efendimiz de onun hal ve hareketlerinden oldukça memnun oluyordu. Teyzesi Hâle bint Huveylid de yeğeni Zeyneb’i çok seviyordu. Bu yüzden Zeyneb’i oğlu  Ebu’l –As b.Rebi’ye istemiş bu isteği kız kardeşi Hz. Hatice tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. Rasul-i Ekrem efendimiz bu isteğin Zeyneb’e duyurulmasını ve görüşünün alınmasını istedi. Hz. Hatice annemiz de bir fırsatını bulup meseleyi kızına açtı ve Zeyneb’in sükunetli tavrı  ikrardan kabul edildi ve düğün hazırlıkları başladı.

 

    Ebu’l –As b.Rebi, herkesin güvenini kazanmış, kimsenin hakkının üzerinde kalmadığı, Mekke’nin sayılı güvenilir adamlarındandı. Hz. Hatice de yeğenini kendi çocukları kadar çok severdi. Hazırlıklar tamamlandı ve kısa zamanda düğünleri yapıldı. Develer kesildi, yemekler yapıldı. Rasûlullah ve ailesi gelin Zeyneb’i evine götürdüler. Bir süre oturdular ve yeni gelini yerleştirip oradan ayrıldılar.

 

   Ebu’l-As sıcak bir yuvaya kavuşmuştu. Sevgili eşi Zeyneb’i çok seviyordu. Zeyneb de eşine aynı muhabbetle bağlıydı. Annesinden aldığı terbiyeyle Zeyneb, iyi bir eş ve iyi bir ev hanımı olmuştu. Eşi gelmeden önce güzelce giyinir, eşini kapıda büyük bir içtenlikle karşılardı. Bu da eşinin kendisine olan muhabbetini gün geçtikçe arttırırdı.  Ebu’l-As ticaret için seferlere çıkar,  giderken de sevgili zevcesini baba ocağına emanet ederdi. Zeyneb de baba evinde bulunduğu süre içinde ev işlerinde annesine yardımcı olur, kardeşlerine her konuda destek olurdu.

 

    Yine Ebu’l-As’ın seferde olduğu zamanlardan biriydi. Zeyneb, annesi ve kız kardeşleriyle sohbet ediyordu. Muhabbetin koyulaştığı bir anda, oldukça kibar ve titrek bir edayla kapı çalındı. Anneler sultanı kapıyı açtı, Efendimiz gelmişti.  Mekke’nin Muhammed’ül-Emin’i yine Nur Dağı’nın Hira mağarasında inzivaya çekilmişti. Son zamanlarda Peygamberimiz sık sık inzivaya çekilir, az konuşur, çok düşünürdü. Bugün de o günlerden biriydi. Fakat bu geliş, bu bakış, bu duruş, bu hal, bambaşka bir haldi. Öyle ki Hz. Hatice dahi bir an donup kalmıştı.

 

-“Beni örtünüz. Beni örtünüz.” buyurdu başların tacı.

 

   İffet ve ismet madeni büyük kadın, istenileni büyük bir incelikle yerine getirdi. Efendiler Efendisini itina ile yatırıp üstünü örttü. Bu arada da muhabbetle sordu.

 

-“Anam babam Sana feda olsun. Ben senin yüzünde şimdiye kadar hiç görmediğim bir nur görüyor, şimdiye kadar hiç duymadığım bir koku duyuyorum.”

 

“Beni örtünüz.”  diyordu yine Gönüller Sultanı.

 

   Hz.Hatice de Efendimizin üstünü örterek kızlarının yanına döndü. Kızlar annelerini ayakta karşıladılar. Büyük bir merakla birbirlerine bakıyorlar ama bir şeyler sormaya çekiniyorlardı. Ne olmuştu acaba? Ne olursa olsun hangi durumda bulunursa bulunsun yüzünden tebessüm eksik olmazdı babalarının. Yakından ilgilenir, oturup konuşurdu kızlarıyla. Fakat bugün, bugün niye böyle olmamıştı? Hatta Zeyneb’i dahi farketmemişti.

 

   “Ne olmuş Sevgili babamıza?” sorusunu sorma cesaretini gösterdi Zeyneb. Anne cevap vermedi. “Sormadın mı anne?” “Sormadım.” diye cevap verdi anneler sultanı. “Sormadım, soramazdım, sormamalıyım.” “Ama nesi var babamızın?” “”Beni örtünüz.” buyurdu sadece. Ben de buyruğunu yerine getirdim.” “…!”

 

   Efendiler Efendisi, zevceler sultanının yatırıp örttüğü örtü altında “OKU!” pırıltılarının şifrelerini çözüyordu. Bir müddet sonra Beşerin Efendisi doğrulup kalktı. Zevceler sultanı da koşuştu ve Efendisinin yanına oturdu. Efendimiz olanları Sevgili zevcesine bir bir anlattı.

 

“Ey Allahın elçisi! Seni ben kabul eder, tasdik eylerim…” sözleriyle  Zevceler sultanı, Hz. Peygamberi manevi bir sevinç içinde bıraktı. Böylece Hz.Hatice ümmet kütüğünde birinci sırada yer aldı; ilklerin ilki oldu. Hz. Hatice Müslüman olunca, kızları da hiç tereddüt etmeden Müslüman oldular. İnanmışlar, gönül birliği etmişlerdi. Zeyneb, Hz. Zeyneb olmuştu…

 

   Hz. Zeyneb radiyallahu anha…

 

   Baba evine ziyarete gelmiş, yüceler yücesi bir devlete ermiş, nur harmanı içinde evinin yolunu tutmuştu. Şimdi bütün düşüncesi kocası üzerindeydi. Her şeyi ile örnek bir kişiliğe sahip Ebu’l-As iman edecek miydi acaba? İnanacak mıydı kayınpederine?..

 

   Ebu’l-As’ı avluda karşıladı Zeyneb her zamanki gibi. “Hoşgeldiniz.” diyerek buyur etti eşini bir gelin gibi kızararak… Ebu’l-As büyük bir memnuniyetle geçip oturdu mindere. Sonsuz bir sevgiyle baktı hanımına. Mekke’de olan bitenİ sordu Zeyneb’e. “Önce üstünüzü değiştirip istirahat buyurunuz.” diyerek giyecek ve havlu getirdi. Bir şey diyemeden eşyaları alıp geçti Ebu’l-As. Üstünü değiştirip çıkınca yemeği hazır buldu. Asıl konuşmaları gereken konuyu her ikisi de sonraya bırakıp, havadan sudan konularla yediler yemeklerini.

 

-“Baban Peygamber olarak ortaya çıkmış, öyle mi?” sorusuyla girebildi konuya.

 

-“Allah tarafından, son Peygamber olarak görevlendirildi.”diyebildi Zeyneb.

 

    Dikkatle süzdü zevcesini. Gözlerindeki esrarı okumak istedi. Olan biteni sorgulamak istedi sevgili zevcesinin gözlerinde. Zevcesinin gözlerinde kaybolurcasına aynı soruyu tekrarladı.

 

   Babasının Peygamber oluşunu, ilk vahyin gelişini, anne ve kız kardeşlerinin Müslüman oluşlarını, her şeyi  bir bir anlattı ve sonunda  da gönül vadilerine inciler yağdıran bir güzellikle sözlerini bitirdi.

 

-Ben de müslüman oldum!...

 

-Müslüman mı oldun?

 

-Evet, Müslüman oldum efendim.

 

-!...

 

-Vallahi sen de biliyorsun ki, babam güvenilir ve doğru bir kimsedir. Boş yere konuşmaz. Onun doğruluğunu Mekke’de bilip tasdik etmeyen var mı? Annem, kız kardeşlerim, Ebubekir, Ali, Zeyd Müslüman oldular. Ayrıca senin akrabalarından Osman ve Zübeyr de Müslüman oldu. Ey benim şerefli efendim, senin de İslam’a ilk girenlerden olmanı isterim. Ben inandım, sen de inanır mısın?

 

   Bir an ne diyeceğini bilemedi Ebu’l-As. Garip bir tavırla sevgili eşine baktı. “İnanırım tabi, senin babana inanmamak olur mu?” demesini bekleyen eşinin gözlerinde kayboldu. Sonra da kendisinden beklenen cevabı veremediği için suçlu bir çocuk gibi başını önüne eğdi. Bir acayip oldu Zeyneb. Zeyneb’in bu halini gören Ebu’l-As, ondan beter oldu. Onu üzmek, kırmak istemezdi hiçbir zaman. Mahcup, yıkılmış bir şekilde kalkıp dışarı çıktı.

 

   Düşünceler iklimine yelken açan Zeyneb, kapı açılınca kendine geldi. Kocası dönmüştü. Heyecanlı bir şekilde atıldı adam.

 

-Kabe’nin yanında babanla karşılaştım Zeyneb. Beni İslam’a davet etti, diyerek sustu. Başını eğip, köşedeki mindere suçlu çocuklar gibi çömeldi.

 

-“Vallahi, baban bana göre kötü biri değil. O, her şeyi ile doğru ve güvenilir bir kimsedir. Şaka bile olsa yalan yanlış şeyler konuşmaz. Sevgili Zeyneb’im, seninle aynı görüşte olmaktan, seninle bütün güzel şeyleri paylaşmaktan büyük bir mutluluk duyarım, bilirsin… Ancak ben, karısını hoşnut etmek için kavmini rezil edip, atalarının dinini inkâr etti demelerini istemiyorum! Mazeretimi kabul ediver ne olur.” dedi, hanımının da inancına müdahale etmedi.

 

   Zeyneb bir taraftan yeni gelen vahyi öğreniyor, ezberleyip hayatına geçirmeye çalışıyor, bir taraftan da  kocasının imana gelmesi için dua ediyordu. Fırsat buldukça ona yeni gelen dinden bahsediyor, gönlünü İslam’a yakınlaştırmaya çalışıyordu. Eşine karşı sevgi ve hürmette kusur etmiyordu.

 

   Müslümanların sayısının gün geçtikçe artması müşriklerin canını sıkıyor, onlar da işkencelerle Müslümanları vazgeçirmeye çalışıyorlardı. İşkenceler artık dayanılmaz bir hal aldığında, Allah Teala Müslümanlara hicret için izin verdi. Hz. Peygamber, eşi ve kızları da Medine’ye hicret edenlerdendi. Fakat Ebu’l-As, Zeyneb’inin gitmesine izin vermemişti. Zeyneb için bu ayrılık oldukça zor olmuştu. Artık Mekke’de  yalnız kalmıştı. Fakat sabırdan başka da çaresi yoktu. O da sabretti, sabrında sebat etti…

 

   Hicretten bir yıl sonra, müşrikler büyük bir orduyla Medine’de bulunan Müslümanlara Bedir’de savaş ilan etti. Allah’ın da yardımıyla, Müslümanlar sayıca az olmalarına rağmen, savaş Müslümanlar için zaferle sonuçlandı.  Müşriklerin kimisi kaçtı, kimisi de esir alındı. Esirler arasında Rasulullah’ın damadı Ebu’l-As da vardı. Ashab toplandı ve esirler hakkında istişarede bulunuldu. Sonra da gelen vahiyle esirler  fidye karşılığı serbest bırakılacaktı.  Zeyneb de eşinin fidyesi olarak bir miktar para ve sevgili annesinin kendisine düğününde hediye ettiği gerdanlığı gönderdi. Fidye Rasulullah’a sunulduğunda, Rasûlullah çok duygulandı. Ashabına: “Eğer uygun görürseniz bunu geri verelim. Bu Hz. Hatice’nin hatırasıdır.”

 

    Gerdanlık geri verildi ve yeni gelen “Müslüman kadın, müşrik erkeğe haram kılınmıştır.” (Mümtehime Sûresi: 10)  ayeti üzerine, Ebu’l-As’tan, Medine’ye vardığında eşini göndermesine dair söz alındı. Mekke’ye vardığında çok sevdiği eşi Zeyneb’inden ayrılacaktı. Oysa müşrikler ona Mekke’nin en zengin adamı olmayı, şehrin en güzel kızlarını teklif ettiklerinde dahi ayrılmamıştı Zeyneb’inden.  Şimdiyse eli kolu bağlıydı. Boynu bükük razı oldu.

 

   Zeyneb eşyalarını toparlayıp hazırlandıktan sonra annesinin kabrini ziyaret etti, Kur’an okudu ve evine döndü. Ayrılık vakti gelip çatmıştı. Zeyneb tekrar kocasına baktı, ikisi de ağlıyordu. Dayanamayacağı için Ebu’l-As’ın kardeşi Kinane Zeyneb’i Mekke’nin dışına kadar götürecek, orada Zeyneb’i Hz. Peygamber’in evlatlığı Zeyd’e teslim edecekti. Eşyalar deveye yüklendi. Önce Zeyneb sonra da kızı Ümame bindi deveye. Kinane de devenin yularından tuttu ve yola koyuldular.

 

   Zeyneb, Medine’ye babası ve kardeşlerinin yanına gidiyordu. Bir hasret bitiyor, bir diğerine yelken açıyordu. Hamile olduğu halde kocasının yanında kalmamıştı. Biri karnında, biri de kucağında iki çocuğuyla Medine’ye gidiyordu.

 

   Peygamber kızının güpegündüz Mekke’den çıkışı müşrikler arasında konuşulmaya başlayınca, bir takım insanlar Hz. Zeyneb’i  geri çevirmek için yola düştüler ve Zituva mevkiinde onlara yetiştiler.

İlk yetişen de, Hebbar b. Esved ile Nâfi b. Abdi Kays idi. Hebbar, hevdec içinde bulunan Hz. Zeyneb'i mızrağı ile korkuttu. Hevdec’in ipleri kopunca Zeyneb ve kızı yere düştü. Usta bir okçu olan Kinane okunu çıkardı ve "Vallahi, bana hiçbir adam yaklaşmasın! Yoksa, ona bir ok saplarım!” diyerek gelenleri tehdit etti. Onlar da: “Seninle bir alışverişimiz yok Kinâne. Sadece Zeyneb’i götüremezsin.” dediler. Ebu Süfyan b. Harb, Kureyş müşriklerinin büyüklerinden bazılarıyla birlikte, oraya kadar geldi. Kinaneye: “Kinane!.. halkın gözü önünde güpegündüz yola çıkmanız doğru bir hareket değil. Sen Muhammed’in başımıza getirdiklerini biliyorsun. Onun kızını böyle açıktan alıp götürmen bizim aczimize delil olacaktır. Bu işi sen geceleyin hallet. Şimdi Mekke’ye götür. Halkın itirazı kesildikten sonra gizlice al ve götür.” dedi.

     Kinane de söylenilenleri kabul etti ve yaralanan Hz. Zeyneb’i Mekke’ye götürdü. Atike halanın titiz bir şekilde bakımıyla birkaç gün içerisinde kendine gelen Zeyneb (r.anhâ)’yı tekrar geceleyin gizlice Mekke’den çıkarttılar. Kendilerini bekleyen Zeyd (r.a.) ve arkadaşlarına teslim ettiler. Hz. Zeyneb Medine’ye ulaştı. Hz. Peygamber de Ebu’l-As’ı sözünde durup Zeyneb’i gönderdiği için taltif etti.

 

   Hz.Zeyneb, Medine’de huzurluydu. Ebu’l-As ise sıkıntıdan kendisini seyahatlere vermişti. Hicretin 6. senesinde yine bir kervanla Mekke’den ayrıldı. Şam dönüşünde Medine civarında kervanı baskına uğradı. Kervanın Ebu’l-As gözetiminde olduğu görülünce kimsenin öldürülmemesi istendi. Canlarını emniyette gören kervancılar da karşılık vermeden teslim oldular. Kervan Medine’ye götürüldü. Şehre girince Ebû’l-Âs bir yolunu buldu, ortadan kaybolup kaçtı ve Zeyneb’in kapısına vardı. Ondan eman diledi. Sabah namazı vakti idi. Hz. Zeyneb  hemen mescide koştu ve yüksek sesle kendini tanıtıp Ebû’l-Âs’ın kendi himayesinde olduğunu duyurdu. Sevgili Peygamberimiz de: “Zeyneb’in eman verdiğine biz de eman verdik.” buyurdu.

 

    Hz. Zeyneb, Peygamber babasına ne yapması gerektiğini sordu.  Hz. Peygamber de ona ikramda bulun. Fakat uzak dur, birbirinize helal değilsiniz.” buyurdu. Hz. Zeyneb de hızla evine gitti, kızıyla birlikte yemek hazırladı, ve kızıyla birlikte yemeleri için önlerine koydu.

 

    Hz. Peygamber ve ashabın istişaresi sonucu kervanın  hiçbir şey alınmadan iade edilmesine karar verildi.  Ebu’l-As’ın bu mahcup ifadeyle huzura gelişinden İslam’a gönül kapısının açıldığı anlaşılıyordu.          Bu hadise onu da çok etkilemişti. Oracıkta Müslüman olmaya karar verdi. Bu kararını açıklamadan önce Mekke’ye gidip oradakilere emanetlerini vermesi gerekiyordu. Gönlünü Medine’de bırakarak Mekke’ye gitti ve kervanı karşılamaya gelenlere emanetlerini dağıttıktan sonra “Bende herhangi bir alacağı olan kaldı mı?” diye üç defa sordu. Her seferinde: “Hayır, yoktur.” cevabını aldı. Daha sonra: “-Beni nasıl bilirsiniz?” diye sordu. Onlar da: “-Doğru, dürüst ve güvenilir biliriz.” diye cevap verdiler. Tekrar: “-Benden yalan bir söz işittiniz mi?” dedi. Onlar da: “-Hayır, işitmedik.” dediler. Bunun üzerine: “Vallahi yanınıza gelmeden önce Müslüman olmaya karar vermiştim. Ancak “Mallarımıza konmak için din değiştirdi!” demeyesiniz diye ilân edemedim. Ben şehâdet ederim ki; Allah’tan başka ilâh yoktur. Hz. Muhammed (s.a) de O’nun kulu ve Rasûlûdür.” diyerek kelime-i şehadet getirdi.

        Müşriklerin şaşkın bakışları arasında evine gidip birkaç eşyasını aldı ve Mekke’den ayrıldı. Devesine soluk aldırmadan, gece gündüz demeden yoluna devam etti. Nihayet Medine’ye ulaşınca doğru Mescid-i Nebevi’ye gitti. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin huzuruna vardı ve kelime-i şehadet getirdi. Oradan Efendimizin izniyle Sevgili Zeyneb’ine ve kızı Ümâme’ye kavuştu. Efendimiz nikahlarını tazeledi. Böylece üzüntüler, sıkıntılar tekrar sevince ve mutluluğa dönüştü.

 

    Hz. Zeyneb’in duaları kabul olmuş, sevgili eşi İslam’la şereflenmişti. Fakat bu mutluluk uzun sürmedi, yaklaşık bir yıl sonra, Hicretin 8.senesinde, Hz. Zeyneb hastalanıp yatağa düştü. İslam’ın doğuşundan itibaren, bütün zorlukları büyük bir özveri ile omuzlayan Hz.Zeyneb hicret esnasında gördüğü muamele sonucunda bir hayli yıpranmış, sık sık yatağa düşer olmuştu. Fakat bu sefer kalkacağa benzemiyordu. Bunun farkındaydı. Hz. Zeyneb kendi acılarını unutmuş, şimdiden kocası için üzülmeye başlamıştı. Bundan dolayı bütün gücünü kullanarak güler yüzlü olmaya çalışıyor, kocası ve kızını üzmemeye çalışıyordu.

 

    Hz.Zeyneb’in gözleri önünde eriyip tükenmesi, Ebu’l-As’ı da eriyip bitiriyordu. Başından bir an olsun ayrılmıyor, bütün isteklerini büyük bir incelikle yerine getiriyordu.

 

    Henüz 30 yaşlarındaydı vefat ettiğinde. Sevgili annelerimizden Hz. Sevde ile Ümmü Seleme ve diğer hanım sahabîlerden Hz. Ümmü Eymen ile Ümmü Atıyye (r.anhûmâ) Hz. Zeyneb’in evine gittiler. Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz onlara: “Onu yıkamaya sağ tarafından ve abdest âzalarından başlayınız. Tek sayıda üç-beş-yedi kere, hatta gerekli görürseniz bundan fazla yıkayınız. Sonunda suya kâfur, yahut kâfurdan biraz koku koyunuz. Yıkama işini bitirince bana bildiriniz.” buyurdu.

 

    Yıkama işi tamam olunca Efendimiz gömleğini gönderdi ve: “Bunu ona iç gömleği yapınız.” buyurdu. Sonra cenaze namazını kıldırdı. Kabrin başına geldi ve kazılan kabre hüzünle baktı. Düşünceli ve üzgün bir vaziyette kabre indi. Biraz bekledi ve duâ etti. Sonra sevinç içerisinde dışarı çıktı. Oradakilere şu müjdeyi verdi:

 Alıntı
Aklımdaki sensin
Fikrimdeki Sen
Sen tekderdimsin
Gülüm Benim


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
0 Yanıt
881 Gösterim
Son İleti 18 Mart 2007, 15:04:52
Gönderen: YigitCan
0 Yanıt
1431 Gösterim
Son İleti 29 Haziran 2007, 00:06:00
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
1140 Gösterim
Son İleti 20 Mayıs 2009, 00:15:52
Gönderen: miss_depp
0 Yanıt
929 Gösterim
Son İleti 16 Nisan 2010, 21:19:53
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
217 Gösterim
Son İleti 31 Aralık 2020, 21:16:48
Gönderen: osman75