Bir gün Hoca, Kadıya hal, hatır sormaya gitmiş ama, adamcağız işten başını kaldırıp da iki he, bir yok edecekleri sırada, bir yalancı şahit getirmişler. Adam, diline kuvvet, epeyce atıp eğirmiş ama, yalancının mumu yatsıya kadar sürecek değil ya, sağı, solu dinleyince yalancılığı ayan beyan ortaya çıkmış, çıkmış ya, eskisi gibi yalan söyleyenin dilini kesmiyor, eşeğe ters bindirip çarşı, pazar dolaştırmıyorlarmış. Nasıl olsa, Hoca’nın eşeği kapıda bağlı, o Kadı ile hoş beş edinceye kadar biz dünyayı dolaşırız demişler, Hoca’nın eşeğine bindirip dolaştırmışlar ama, meğer adam, yalancılığı iş, güç edinmiş. İki gün sonra çat kapı, Kadıdan bir selam, eşeğini alıp götürmüşler. İyi ya, bu bir olur, iki olur, üçüncüsü hiç olur. Günün birinde gene bu yalancı şahit için eşeğini isteyince Hoca’nın rengi atmış:
“Varın şu herife söyleyin; ya bu sanatından vazgeçsin ya da yanında yedek bir mektup bulundursun!” demiş.