Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Hiçreti Yaşamak ve Anlamak
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 1 cevap var
OkumaGösterim: 1281
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Hiçreti Yaşamak ve Anlamak  (Okunma sayısı 1281 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    sevdaligul

  • Administrator
  • *

  • İleti: 13121
  • Nerden: Konya
  • Rep: +6511/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • GüLe SeVDaLı Bir GeNç
    • MSN Messenger - sevdaligul@gmail.com
    • Profili Görüntüle GüLe SeVDaLı BiR GeNçLiK
  • Çevrimdışı
Hiçreti Yaşamak ve Anlamak
« : 25 Haziran 2010, 20:44:59 »


 

Hicrî takvimin ilk ayı olan Muharrem ayındayız. Bu ay ilk olarak bizlere İslam medeniyetinin temelleri olan hicreti hatırlatır. Yani Peygamberimizin Mekke‘den Medine‘ye olan o kutlu yürüyüşünü hatırlatır. Hicretin ne kadar önemli bir olay olduğunu biz, Hicrî Takvim‘in başlangıcı olarak belirlenmesinden anlıyoruz.

Bu ay ikinci olarak da bizlere, günler Muharrem‘in 10‘unu gösterdiğinde Aşûra gününü hatırlatır. Yani cennet gençlerinin efendisi olan Hz. Huseyn‘in, risalet davası uğruna Kerbela‘da şehid edildiği gündür, Muharrem‘in 10. günü.

İlk olarak  hicreti öğrenmek anlamak ve yaşamak için soralım kendimize, nedir ve ne demektir hicret? Öncelikle hangi takvimi ele alırsak alalım bir yıl daha ölüme yaklaşmış oluyoruz. Muhasebe nazarıyla baktığımızda hangi yıl başını dikkate aldığımız çok önemli değil. Ama kutlama veya hediyeleşme yapılacaksa, tabiki İslam tarihinin en önemli olayı olan hicret günü tercih edilmeli. Bu kutlama bizim, kimi Rabb edindiğimizi, eğitimcimizin, öğreticimizin, referans kaynaklarımızın ne olduğunu  gösterir.

Bugün İslam‘ın devletleşmesinin ve kurumsallaşmasının ilk günüdür, bugün İslam toplumunun dünyaya yön verme ve özgürce dinini yaşamasının ilk günüdür. Müslümanların kullandığı ve Peygamberimizin hicretini başlangıç olarak kabul eden Hicrî Takvim‘e göre bugün yeni bir yıla girildi. Ayın hareketlerine göre berirlenen Hicrî Takvim‘in bir yıllık gün sayısı , Miladî Takvim‘in gün sayısından 10 gün daha azdır. Bu nedenle İslam ümmeti Ramazan orucu, hac gibi ibadetlerini Miladî Takvim‘e göre değil de Hicrî Takvim‘e göre belirlerler ve bu ibadetler Miladî Takvim‘e göre her yıl 10 gün öne alınarak ifa ediliyor.

Bu kısa ön bilgiden sonra birde hicretin manasına bakalım. Hicreti Rabb‘imiz  Kur’an‘da bizlere iki kısım olarak öğretir. Birincisi; risaletin daha başlarında inzal olan Müddessir Suresi‘nin 5. ayetinde ‘‘kötülükten uzaklaş‘‘ayetiyle içsel ve nefsî arınmaya, şirkten, nifaktan ve kötü olanlardan temizlenmeye cağrılan Peygamber Efendimiz, risaletin 13. yılında bedenî olarak da hicret emriyle muhatap olacak ve yanında yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir ile o kutlu yürüyüşe cıkacaktı.

İşte hicretin bu iki manasını her Müslümanın bilmesi, anlaması ve yaşaması gerekmektedir. Evet, ‘‘La ilahe illallah muhammedurrasulullah‘‘ diyen kişi, ‘‘La‘‘ derken çevresindeki, aklındaki sapkın davetleri reddederek şirkten tevhide, batıldan hakka, küfürden imana doğru bir hicreti gerçekleştirmektedir. Bu kişinin Allah‘a ve gösterdiği yola yönelmesi bir hicrettir. Hayatına yön vermekte tek yetkili olarak  Allah‘ın vahyini; Kur’an‘ı referans alması da hicrettir. Onun için ‘‘La ilahe illallah‘‘ ciddi bir hicrettir, bir inkılaptır aslında. Bu da ancak gereklerini yapmakla hasıl olacaktır.

Peygamberimizin şu sözüne baktığımızda ‘‘Muhacir; Allah‘ın kendisine yasakladığı şeyleri terk eden kişidir!‘‘ şu gerçeği de görürüz; şirkten tevhide hicret etmekle beraber Müslümanların Allah‘ın yasaklamış olduğu haramlardan sakınmaları, uzaklaşmaları da muhacirliktir. Yani Müslümanların yalan söylemekten, zina etmekten, faiz yemekten, sarhoş edici maddeleri kullanmaktan, cimrilikten sakınmaları, uzaklaşmaları amelî bir hicrettir. İşte bu tür hicret Rasulullah‘a emir edilen Müddessir Suresi‘ndeki hicrettir. Allah‘ın ve Rasulu‘nun sevmediği ve men ettiği her şeyden, nefislerimizi onun sevdiği ve emrettiği şeylere hicret ettirmek.

Yukarıda değindiğimiz hicretin ilk kısmıdır. İkinci kısmı; yani bedenen yapılan hicrete gelince... Peygamberimizin Mekke‘den Medine‘ye yapmış olduğu o kutlu yürüyüşün adıdır. Ancak bu bir kaçış değildi. Aksine tevhidi, adaleti, özgürlüğü getirecek bir yolculuğu yüklenerek İslam toplumunun vahyin değerleriyle inşa edilebileceği bir mekânda vahyi yaygınlaştırma mücadelesini büyütmenin adıydı. Her şeyini bırakıp, yalnızca Allah‘a adanma bilinciyle İslamî mücadele etrafında kenetlenmenin sembolüydü. Ve işte bu nedenle "Her hicret bir inkılaptır!"

Hicret, ilk önce nefislerimizdeki her türlü gayri İslamî anlayış ve duygulardan arınmak, amellerimize yerleşen gayri İslamî davranış ve alışkanlıkları terk etmektir. Hicret insanın en çok sevdiği, fakat Allah'ın dininin yaşanmasına engel olduğu zaman vatanın, milletin, ailenin, sosyal sınıfın, makam ve mevkinin Allah'ın dinine hizmet etmek için terk edilmesidir. Hicret bir kaçış değildir. Aksine kâfirlere ve zalimlere terk edilen haklarımızı geri almak, mücadelenin şartlarını yaşanır hale getirmek için hazırlanmaktır. Yani geri dönüş ve hesap sorma eylemidir hicret!

Bu kutlu yolculuğu yüklenen tüm muhacirler için Rabb‘imiz şöyle buyuracaktı:

"Kim, Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde yerleşecek çok yer ve bolluk bulur. Kim, evinden Allah'a ve Rasulü'ne muhacir olarak çıkarsa, sonra da ölüm kendisine erişirse, muhakkak onun sevabı Allah'a düşer. Allah, bağışlayıcı ve esirgeyicidir!" (Nisa, 100)

"Allah'ın yasakladığı şeylerden uzaklaşmaktır hicret!" (Buhari, Vahy, Hadis No: 10) diyen Peygamberimiz, yetiştirdiği Kur'an neslinin öncülüğünde hazırladığı İslam ordusuyla 10 yıl sonra muzaffer olarak Mekke'ye geri dönecek ve şirk dinini külliyen temizleyecekti.

Ne mutlu ona ve bu kutlu yolda onunla birlikte yürüyenlere…
Bu devlet kurulunca insanlar fert fert değil, gizli gizli de değil gruplar halinde ve açıkça İslam’a girmeye başladılar.

Öyleyse, hicret bir kaçış değildir. Bir zafer idi.
Buna göre, Müslümanlar toprağa değil bu toprak üzerindeki hakimiyyetin mahiyetine önem verirler. Mekke asıl memleketleri olmasına rağmen orada İslam’ın hakimiyyetini tesis edemeyince başka toprağa geçtiler. Çünkü, bütün topraklar Allah’ındır.

“Ey mü‘min kullarım şüphesiz ki benim arzım geniştir. Ancak bana kulluk edin.” (Ankebut, 56)

Önemli olan, İslam Devleti’nin ve hakimiyyetinin ve Dar‘ul İslam’ın bulunmasıdır...
Kulluğun gerçekleştirilemediği, ibadetlerin engellendiği bir ortamda Müslümanın üç tercihi vardır. Birincisi; bulunduğu bölgede, imanının gereklerini rahatça yerine getirebilecek bir ortam oluşturmaktır. İkincisi;  buna gücü yetmiyorsa kulluğunu özgürce ifade edebileceği başka bir bölgeye hicret etmektir. Üçüncüsü ise; ibadetlerini ihmal ederek, tavizler vererek o ortamda yaşamaya devam etmektir. Fakat bu tercih Allah’ın katında asla meşru değildir. Şu dehşet ayet-i kerime bu üçüncü tercihi seçen grubun kulluk görevlerini ihmal etmelerini gerektirecek mazeretlerinin geçersiz olduğunu bizlere göstermektedir.

“Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: "Nerde idiniz?" Onlar: "Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz'aflar) idik." derler. (Melekler de:) "Hicret etmeniz için Allah'ın arzı geniş değil miydi?" derler. İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o?” (Nisa, 97)

İslam'ın ilk yıllarında, sahabîlerin önemli bir kısmına ve özellikle zayıf ve kimsesizlere, "Rabb‘iniz Allah'tır" demeleri nedeniyle sayısız zulümler uygulanıyor, dinlerinden vazgeçirmeleri için onlara büyük baskılar yapılıyordu. Peygamber Efendimiz, sayıları yüzü bulan sahabiye Habeşistan'a hicret etmelerini tavsiye etmiş ve bu hicret gerçekleşmiştir. Peygamber ve Ashabının gerçekleştirdiği büyük hicret kitlesel olmuş ve büyük bir fethi beraberinde getirmiştir.

Hicretin bedenle yapılan bu kısmına şöyle diyebiliriz; Bir Müslümanın dinini ve inancını daha rahat ve özgürce yaşayabileceği bir beldeye hicret etmesidir. Ama niyeti ve gayesi sadece  ve sadece Allah‘ın dinini daha iyi  yaşayıp ve yaşatılmasına çaba sarfetmek olmalıdır. Aksi halde malî ve fikrî özgürlükler için yapılan hicretlere hicret denemeyecektir. Kur’an-ı Kerim’de hicret fedakârlığını yapanlar, çok büyük övgü ve ecirlerle müjdelenmekte “Allah yolunda hicret edip öldürülen veya ölenlere gelince muhakkak Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Allah onları, herhalde memnun kalacakları bir girilecek yere sokacaktır. Allah, kesinlikle tam bir bilgi sahibidir, halîmdir!“ (Hac, 58-59)

İslam toplumu ne zaman önderi olan Muhammed (s.a.v.) efendimizin rehberliğini kenara bırakmışsa o zaman hürriyetini ve bağımsızlığını kaybetmiştir, bizleri tekrar hür kılacak ve bağımsız kılacak şey, Resullullah‘ın rehberliği ve Kur’an‘ın aydınlığıdır!

Rabb‘imiz Hicrî 1431 yılında tüm Müslümanlara, takvimlere not düşülecek öneme haiz nice hayırlı hicretler nasip etsin. Hicrî 1431 yılının bütün Müslümanlara hayırlar getirmesini Rabb‘imizden niyaz ediyoruz...


Alıntı Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Aklımdaki sensin
Fikrimdeki Sen
Sen tekderdimsin
Gülüm Benim

    ftm

  • Sevilen Üye
  • **

  • İleti: 42
  • Nerden: istanbul
  • Rep: +0/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • كنت ولكن لا أستطيع أن حصة دون تمييز
    • Profili Görüntüle
  • Çevrimdışı
Hiçreti Yaşamak ve Anlamak
« Yanıtla #1 : 25 Haziran 2010, 22:18:36 »
Allah (c.c.) razı olur ınsAllah paylasımınız cok guzel


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
1 Yanıt
1429 Gösterim
Son İleti 10 Temmuz 2007, 20:36:17
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
1027 Gösterim
Son İleti 15 Ekim 2007, 11:55:26
Gönderen: Sut@nesi
20 Yanıt
4806 Gösterim
Son İleti 24 Temmuz 2009, 11:46:33
Gönderen: çalıkuşu
2 Yanıt
1417 Gösterim
Son İleti 26 Şubat 2011, 23:03:16
Gönderen: by-rajon
0 Yanıt
518 Gösterim
Son İleti 18 Kasım 2012, 15:39:41
Gönderen: ulasu61