Aşk olsun Sunay Akın! Bu küçük, bu ufak, bu önemsiz, bu lüzumsuz, bu sessiz, bu tuhaf ayrıntıyı nereden aklıma düşürdün? Oyuncakçının her akşamüstü bezini ıslatıp deterjanlaması aklıma geldikçe, bir celladın kılıcını sakince bileylemesi aklıma düşüyor nedense? Bir başı bir gövdeden ayırmak çok sıradan bir işmiş gibi, yeryüzünden bir canı eksiltmek sıradan bir hesapmış gibi telaşsızdır cellat. Oyuncakçı da, acep, farkında mıdır, camekândan sildiğinin sıradan şeyler olmadığının? Hiç hesaba gelmeyen çocuk özlemlerinin, hiçbir yere sığmayan çocuk hayallerinin deterjanlı bezin dokunuşuyla kesilip atıldığını hesap eder mi acaba? Şair duyarlılığı işte! Rahatımızı kaçırmayı kendine iş edinmiş olmalı ki, bilerek yok ettiğimiz, isteyerek görünmez kıldığımız hayat detaylarının şüphesiz en basitini ama belki de en yaralayıcı olanını getirip koyuyor hayal soframıza.
Gayet de haklıdır oyuncakçı. Ne suçu var ki? Sabahları pırıl pırıl olmalıdır oyuncakçı vitrininin camı; oyuncaklar alabildiğine albenili durmalıdır orada, renkleriyle bir hayâl bombası olup çocuk gözlerinin içine içine düşmelidir. Kirli, tozlu, terli ellerinin akşamdan kalma perdesi aradan kalkmalı ki, her şey normal görünsün, hayat uzaktan seyrederken sandığımız gibi pürüzsüz, çelişkisiz akıversin.
Şimdi oyuncakçının yakasına asılıp, sen aslında büyük, hem de çok büyük cürümler işliyorsun diyecek duyarlılık var mı bizde? Misal: Küçücük avuçların bir oyuncağı vitrin camının üzerinden çaresizce, umutsuzca kavrama çabasının bıraktığı tortuları yıkarken, kaç yetişkinin umursamazlığının kirlerini döküyorsun kaldırıma? Sen, ey oyuncakçı, büyük bir duyarlılık anıtını yerle bir ettiğinin farkında değil misin? Oyuncağın hayâlini kurup kurup da bu kadar yakınken ona uzak düşmenin çocuk gözlerinde doğurduğu kocaman göz bebeklerinin ardında, hangi babanın çaresizliği ya da vurdumduymazlığı anıtlaşmaktadır? Şeffaflığı ile davetkâr ama kalınlığı ile aldırışsız olan vitrin camının elinin tersiyle ittiği o küçücük avuçların ince çizgilerinde, hangi annenin telaşlar içinde susturduğu şefkati çığlık atmak için sıra beklemektedir?
Bize göre çok yalın gözükebilir başköşesinde oyuncakçının yer aldığı o sessiz sokak. Vitrin oradadır. Oyuncaklar da içindedir. Çocuklar da dışarıdadır. Bazı çocuklar içeri girip oyuncak alır. Bazıları da almaz, alamaz. Alamayanlar dışarıda kalır; ellerinin izini bırakırlar camekân üzerine. Oyuncağı alabilenler ile oyuncağı alamayanları ayıran duvarın hangi tuğlalarla örüldüğünü göremeyiz, görmeye niyetlenmeyiz. Biz yetişkinlere göre yok gibidir böylesi bir duvar; alanlarla alamayanlar hiç acı çekmeksizin, hiç kıvranmaksızın, hiç sızlanmaksızın, tereyağından kıl çekme sessizliğinde, ayrılıverirler birbirinden. Oyuncakçıda değil ki suç; o bizim görmek istemediğimizi siliyor zaten, görmeyi göze almak istemediğimiz sancıları görünmez kılıyor.
Şairin gördüğü o sancıdır işte; o kıvranmanın camekân üzerindeki parmak izlerini sokar gözümüzün içine. Camekân ne kadar el izlerinden buğulanıp arkasını göstermez olmuşsa, o kadar görünür hale gelir o sancı. Şair, ayrıca, oyuncakçının o parmak izlerini silişiyle, hepimiz adına, hepimizi rahatlatan bir körlüğü inşa ettiğine de dikkat çeker. Camekân ne kadar kir tozdan temizlenip ardını gösterir hale gelmişse, körlüğümüz de o denli derinleşir, o denli fark edilmez hale gelir. Kendimizi görür sandıkça çocuk duyarlılıklarına köreliriz.
"Oyuncakçı camekânının üzerindeki çocuk ellerinin izlerinden bana ne? Bu kadar iş arasında, bunca telaş ortasında durup oyuncakçı vitrinindeki el izlerini mi hesap edeceğim?"
Haklısın, ey okur; bence de hiç rahatını bozma. Bak, rahatın için sınır boylarında senin yerine nöbet tutanlar var. Senin geceyi (ve gündüzü de) deliksiz bir uykuyla geçirmen için, hiç hesap edemeyeceğin pusulardan sana doğru çevrilmiş namlu deliklerinden gelecek insafsız kurşunlara siper olanlar var. Onlar sen rahat edesin diye rahatsız oluyorlar. Şairin de benim de söylediklerim "cepheden haberler" cinsinden! Senin duyarlılık arazinin kıyılarında kalmış, oraya buraya çekiştirilmekten harap düşmüş, yatırım yapılmaya değer görülmeyen o güvensiz, tekinsiz, ıssız ve her an patlamaya hazır mayınlarla döşeli o sınır ötelerinde böyle tuhaf işler oluyor. Birkaç satırlık bir şiir gelip uykunu kaçırıyor!
Çocuğun için çalışmayı, çocuğun ile yaşamanın yerine koyduğun için, rahatını kaçırmaya niyetliyim bugün. Nöbeti sana bırakıyorum. Biraz da senin uykun kaçsın!