HELÂL NEDİR?
Helâl, Allah tarafından müsaade edilen, zararsız şeydir. Helâlin özelliği; güzeldir, faydalıdır ve temizdir.
HARAM NEDİR?
Haram, Cenab-ı Allah tarafından kesin olarak yasaklınmış olan şeydir. Haramın özelliği; çirkindir, faydasızdır, zarar verir.
Kur’an’da şöyle buyrulur.
“Kendileri için nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar, de ki: Bütün iyi ve temiz şeyler size helâl kılınmıştır.” (Mâida Sûresi : 4)
Hz. Peygamber de şöyle buyurur:
“Helâl Allah’ın Kur’an’da helâl kıldığı şey, haram ise, Allah’ın Kur’an’da haram kıldığı şeydir. Allah bir çok haramlar koymuştur, sakın onları çiğnemeyin, koyduğu sınırı aşmayın.”
Haramla helâl arasında bir de şüpheli şeyler vardır. Hz. Peygamber şöyle buyurur:
“Helâl de haram da açıktır. Bunların arasında şüpheli şeyler vardır. Bunu çokları bilmez. Şüpheli şeye düşen harama düştü demektir. Yasak olan korunun kenarında sürüsünü otlatan çoban gibidir, yasağa düşmesi yakındır. Uyanık olun, her melikin korusu vardır, o da haramlardır. Bedende bir et parçası vardır, o temiz olursa, bütün beden temiz olur, o bozuk olursa, bütün vücut bozulur. İşte o kalptir.” (Ramuz el-Ehadis) 204/6)
İslâmda kalp temizliği esastır. Kalbin temiz olabilmesi için bedenin temiz olması lâzımdır. Bedenin temiz olabilmesi için de yenilip içilenin temiz olması gerekir. Hz. Peygamber, “ İnsan yediğinden ibarettir” diyor. Yenilip içilen helâlden olmazsa, insanın organları bile insana isyan eder, itaat etmez. Kalp de kararır.
DİNİN GAYESİ NEDİR?
Dinin gayesi, insanın korunması ve insanın zarar görmemesidir. Dinin her emri ve her yasağı, insan yararınadır. İslâm, emir ve yasaklarla, insanın iki cihan saadetine kavuşmasını ister.
İnsanın yapıp da fayda görebileceği islâm’ın herhangi bir yasağı olmadığı gibi, yapıp da zarar görebileceği bir emride yoktur. İslâm’da faydalı olan şeyler emredilmiş, zararlı olan şeylerde yasaklanmıştır. Faydalı olduğu halde yasaklanan, zararlı olduğu halde emredilen bir şey yoktur.
İnsanın harama düşmemesi için islâm, başta tedbirler koymuştur. Meselâ; fuhuşu önlemek için bakmayı, dokunmayı, konuşma sınırını aşmayı, kötü düşünceyi, kötü ortamı, kötü arkadaşlığı ve karşı cinsle yalnız kalmayı yasaklamıştır. Yani harama götüren yolu tıkamış ve onu da haram kılmıştır.
Bir de islâm’da zararı faydasından çoksa, o şey haram kılınmıştır. En önemlisi de bir şey haram kılınırken onun alternatifi gösterilmiş ve tavsiye edilmiştir. Örnek verecek olursak: Faiz yerine helâl kazanç, zina yasaklanırken evlilik alterantif gösterilmiştir. İçki yasaklanırken diğer temiz şeyler helâl kılınmıştır.
BİRŞEYİN HARAM KILINMASINDA ÖLÇÜ NEDİR?
İslâm’da bir şey zararlı ise veya zararı faydasından çoksa yasaklanmıştır ve haram kılınmıştır.
Kur’an’da şöyle buyrulur:
-“Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder. Onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar.” (A’raf : 157)
-“Temiz şeyler size helâl kılınmıştır.” (Mâida : 4)
Bu âyetlere göre iyi ve temiz helâl kılınmıştır, pis ve zararlı olan şeyler de haram kılınmıştır. Buna göre yasaktaki ölçü şudur:
-İslâm’da rastgele emir ve yasak yoktur.
-Emir ve yasaklarda fayda ve zarar söz konusudur. Faydalı olduğu halde yasak, zararlı olduğu halde helâl kılınmış, bir şey yoktur.
-İslâm; insanın ruh sağlığının, beden sağlığının, dininin, aklının, canının, malının ve neslinin korunmasını hedef almıştır.
-İslâm görünümü ve kokusu iyi olmayanı yasaklamıştır.
-İslâm, ferdi, aileyi ve toplumu korumayı hedef almıştır.
Cenab-ı Allah şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin.” (Bakâra : 172)
İslâm’ın hayat anlayışı da diğer beşeri sistemlere benzemez. Hayat, doğumla ölüm arasında geçen idealsiz, anlamsız bir zaman değildir. İnsan, hayatını nasıl geçirdiğinden sorumlu olacaktır. Hayatının her anının hesabını Rab’bına iğneden ipliğe verecektir. Bunun için insanın hayatına ölçüler konmuş prensiplere bağlanmıştır. Yani insanın hayatına sınır çizilmiştir, emirler, yasaklar konmuştur. İnsan başıboş bırakılmamıştır.
İslâm’ın koyduğu kurallar, insanın şerefini, haysiyetini, iffet ve namusunu, hakkını korumak aynı zamanda insanı kötülüklerden alıkoymak, insanı iki cihan saadetini tattırmak içindir.
İnsan, islâm’ın koyduğu kurallara uyduğu zaman kendine, ailesine, içinde yaşadığı topluma ve insanlığa faydalı hale gelir. Üzülmez, maddi ve manevi kayba da uğramaz.
Dinin bir amacı da; insanı olgunlaştırmaktır. İnsanı faydalı hale getirmektir. Onun için islâm peygamberi: “En hayırlınız, insanlara en çok faydalı olandır” buyurmuştur.
İslâm’ın emir ve yasaklarının arasında “Bu neden böyle” diyebileceğimiz bir emir veya yasağı yoktur. İslâm, faydası olan hiçbir şeyi yasaklamamış, zararlı olan hiçbir şeyi de emretmemiştir. Bunun için islâm’ın yasağında menfaat aranmaz, fayda ve şifa aranmaz.
Bundan başka, Allah’ın emir ve yasaklarının herbirinde bildiğimiz hikmetlerin yanında bilmediğimiz nice hikmetler vardır. Allah’ın hiçbir işinde lüzumsuzluk ve manasızlık asla yoktur.
Kısacası islâm’ın her emir ve yasağı insan yararınadır. İslâm’da herşey insan mutluluğu içindir.
HELÂL VE HARAMDA KURALLAR
1-Bir şeyi helâl ve haram kılma yetkisi Cenab-ı Allah’a aittir.
2-Helâl, haram eşyanın aslındadır.
3-Haram, bir şeyin çirkin ve zararlı oluşundandır.
4-Helâl, güzel ve faydalı olan şeydir.
5-Helâli haramlaştırmak haramı helâllaştırmak Allah’a ortak koşmaktır. Bu konuda hilede haramdır.
6-Harama götüren şeyde haramdır.
7-Sadece iyi niyet, haramı helâl kılmaz.
8-Haram herkes için haramdır ve her yerde haramdır.
9-Çoğu haram olanın azıda haramdır.
10-Haramda fayda ve şifa aranmaz. Haram telef olur.
11-Haram, kıyamete kadar haramdır. Haram helâle dönüşmez.
12-Haram, Kur’anda, sünnette, icma ve kıyas yolu ile haram kılınan şeydir.
13-Hakkında âyet ve hadis bulunan konularda kıyas yapılmaz, fetva verilmez.
14-Zaman ve şartlar haramı helâl kılmaz.
15-Harama sebep olmakda, ortam hazırlamak da haramdır.
16-Her günah ve haramda küfre giden bir yol vardır.
17-Helâle haram karışırsa, onu da haramlaştırır.
18-Dinen haram olduğu açıkça bildirilen bir işi yapanın elde ettiği haramdır.
-Cuma saatinde üzerine Cuma farz olanın kazancı helâl olmaz.
-Fıkıh alimlerine göre tesüttürsüzün kazancı helâl olmaz.
19-Şüpheli ve tartışmalı şeylerden kaçınmak esastır.
20-Bir şey yalnız Kur’anda haram kılınmış olabilir. Veya sadece peygamberin sünnetinde haram kınılmıştır. İcma ve kıyas yolu ile haram kılınmıştır. Yani islâm da ölçü sadece Kur’an değildir. İslâm’da dört kaynak vardır.
HARAMI HELÂL KILMA YETKİMİZ VAR MI?
Bir şeyin haram veya helâl kılınma yetkisi Cenab-ı Allah’a aittir. Bizim haramı helâl, helâli haram kılma yetkimiz yoktur. Bu yetki peygambere bile verilmemiştir.
-Günümüz devrimiz, şartlar diyerek hüküm değiştirilemez.
-Başkalarının yapması, etmesi, haramı meşrulaştırmaz.
-Kötüler örnek alınmaz.
-Bazı şeyler bahane olamaz. Meselâ; enflasyon faizi helâl kılmaz.
-Haram, zamana kişiye mekana göre değişmez.
-Bir şey haramsa bütün müslümanlara haramdır. Helâlse bütün müslümanlara helâldir.
-Bizim dine müdahale yetkimiz yoktur. Dine müdahale, insanın dinden çıkmasına neden olur.
Hz. Peygamber şöyle buyurur:
“Ümmetim yetmiş” fırkaya ayrılır. En fenası, dini işlerinde kendi fikri ile hüküm verir de haramı helâl, helâli haram sayar.” (Ramuz’el-Ehadis:256/4)
Cenab-ı Allah bize bazı şeyleri haram, bazı şeyleri de helâl kılmıştır. Meselâ; pekmez helâl, şarap haram, kuzu helâl, domuz haramdır.
Allah’ın hükmü değişmez, değişirse din değişmiş olur.
İçkiyi içmemiz, domuzu yememiz, faizin yayılması, içkinin adının değişmesi, miktarının fazla oluşu ile piyango, loto, toto, vakit geçirmek için tavla oyunu, havaların sıcaklığı ile açıklık vs. meşru olmaz.
İslâmi değerler, emirler, yasaklar değişmez, mazeret ileri sürülüp hakkında nâs (Ayet, hadis, icmanın fetvası) bulunan konularda içtihad caiz değildir.
Hz. Peygamber: “Kur’an’ın haram kıldığını helâl sayan, Kur’an’a inanmamıştır” (K. Sitte: 2/142, İ. Canan).
-Allah’ın kitabında helâl kıldığı, kıyamete kadar helâldir haram kıldığı da kıyamete kadar haramdır” (Râmuz : 495/8).
Kur’an’da 1-“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Zalimlere can yakıcı azap vardır.” (Şûrâ : 21)
2-“Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak “Bu helâldir, şu da haramdır” demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.” (Nahl:116)
3-“De ki : Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı...” (A’raf : 32)
4-“Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri, siz haram kılmayın ve sınırı aşmayın Allah sınırı aşanları sevmez.” (Mâidâ:87)
5-Allah’ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin ve iman etmiş olduğunuz Allah’tan korkun.” (Mâidâ:88)
“De ki: Allah’ın size indirdiği rızkın bir kısmını haram, bir kısmını helâl mi kıldınız?” (Yunus:59)
Hz. Peygamber de şöyle bildiriyor:
-“Bir zaman gelecek, ümmetimden bazıları zina etmeyi, ipekli giymeyi, içki içmeyi def ve dümbeklerle eğlenmeyi helâl ve mübah sayacaklar...” (Tecrid-i Sarih Terc. 12/46)
-“Bir zaman gelecek ki, insanlar Kur’an okurlar, ibadet ederler, bid’atlerlede meşgul olurlar. Lâkin bilmedikleri cihadden müşrik olurlar. Okumalarına ve ilimlerine bedel rızık alırlar ve dünyayı din karşılığında yerler işte bunlar, kör deccalin evânesi olacaklardır.” (Râmuz:504/3) buyurur.
Buna göre insanların inancı zayıfladıkça dinden uzaklaşacaklar, günahı meşru, haramı helâl sayacaklardır.
Dinin kurallarını Allah koyar. Kul ister kabul eder, isterse kabul etmez. Eğer inanırsa, dini aynen kabul etmek zorundadır. İnanmazsa, zaten tartışma hakkı yoktur.
HARAMI HELÂL SAYMAK
Bir şey haram kılındıysa o, kıyamete kadar, her zaman, herkese haramdır. Çünkü Allah’ın hükmü değişmez. Değiştirilirse, din değişmiş olur.
Helâl olan bir şeyde harama dönüşmez. Çünkü her şeyi bilen Allah, fayda ve zarar ölçüsüne göre, bir de imtihan için helâl ve haram olan şeyleri bize apaçık bildirmiştir. Allah’ın dini İSLÂM, kıyamete kadar bâkidir. Çağ, menfaat gibi şeyler bahâne edilerek dinin emir ve yasakları hakkında yorum yapılamaz. Bana göre, aklıma göre, zamanımıza göre denilemez. O zaman Allah’ın dinine müdahale etmiş oluruz. Haramı kabul etmeyen, helâl sayan, küfre girer.
Kur’an’da:
“Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimlere can yakıcı bir azab vardır.” (Şurâ : 21) buyrulur.
Din, değiştirilemez, azaltılıp çoğaltılamaz.
İşin birde çığır açma yönü var. Yanıltılan insanların vebâl yönü vardır.
Unutmayalım, günah, sadece işleyenlere ait değildir. O günahın işlenmesine sebep olan, o günaha bizzat ortak olur.
Allah’a ve peygambere uymayan, sapıklıktadır. Allah ve Rasûlüne uyanın yüzü kızarmaz, zarar görmez. Allah ve Rasûlünün emir ve yasaklarını yerine getirmek zor değildir, getirmemek, reddetmek zordur. Meselâ; içki içmek kolaydır, faiz yemek kolaydır, adını değiştirir yersiniz. Zaten bazı şeyleri, imanı tam olmayanlar bazı haramları değiştirdiler.
Hangi ülke olursa olsun müslümanlar arasında helâl haram farkı olmaz. (Faiz, hırsızlık gibi)
Kur’an’da: “Yeryüzünde temiz ve helâl olan şeyleri yiyin. Şeytanın adımlarına uymayın şüphesiz o sizin için apaçık düşmandır. (Bakara : 168)
-Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz olanlarından yiyin.” (Bakara : 172) buyrulmuştur.
Bilmemek mazeret olmaz. Bilecektir öğrenecektir. Hz. Peygamber:
-“Alimin günahı bir günahtır, cahilin günahı iki günahtır. Cahil, hem günah işlediği, hemde öğrenmediği için iki defa azab olunur.” (Râmuz:286/8)
-“Allah haramı haram, helâli de helâl kıldı. Allah’ın haram kıldığı kıyamete kadar haram, helâl kıldığı da kıyamete kadar helâldir.” (Râmuz:425/8)
-“Günahta insanlar kendilerini mazur görmedikçe asla helâk olmazlar”. (Râmuz:354/2)
-“Siz benim yanımdaki gibi kalsaydınız melekler sizi evlerinizde ziyaret ederlerdi. (Râmuz : 357/2) buyurmuştur.
-Izdıraplarımızın kaynağı, islâmı samimi olarak yaşamamaktır. Bize müdahale etmek, Allah’ın hükmünü değiştirmek düşmez. Bize Allah’ın emrine uymak, dini yaşamak düşer.
En büyük hatalarımızdan biri de öğrenmemek ve öğrendiğimizi yaşamamaktır.
HELÂLLEŞTİRDİĞİMİZ BAZI ŞEYLER
-“Domuzda Allah’ın yarattığı bir hayvandır. Yenmeyecek olsa onu yaratmazdı” deyip, daha lezzetli, daha yumuşak oluyor dediler, helâl saydılar.
-Günün şartlarına göre faiz haram değildir, “enflasyon oranında faiz helâldir” dediler. Dar’ülharpteyiz, faiz yenir dediler, faizi helâlmiş gibi gösterdiler.
-Alkole başka başka ad taktılar, “Bira helâldir, kola helâldir deyip az içersen faydalıdır” deyip alıp satmakta, içmekte sakınca görmediler.
-Her ay şansını denemek için piyango aldılar. (En büyük ikramiyenin çıkacağını bilse, müslüman, piyango almaz) millileştirdiler.
-Safrancı, tavlayı, kumara götüren oyunları eğlence kabul ettiler, “vakit geçiriyoruz” dediler, günlük işlerden saydılar.
-Şunu veriyor, bunu veriyor diye müstehcen basını almakta, satmakta, desteklemekte herhangi bir mahsur görmediler.
-Çağdaşlık adına hoş olmayan kılık kıyafetlere girdiler.
-Yolda belde cinsiyet tanımadan, yakın uzak demeden şapur-şupur öpüştürdüler. Bizi nelere alıştırmadılar ki.
-Helâl-haram tanımadan köşe dönmeyi akıllılık ve beceriklilik kabul ettirdiler.
-Yahudiler Allah’ın hükmünü değiştirdikleri için lânetlenmişlerdir. Bir şey aleyhimize de olsa, doğru olanı yapmak zorundayız. Herhangi bir işte:
-Kötüler örnek alınmaz. Başkalarının yapması birşeyi meşrulaştırmaz.
-Niyet iyide olsa, hükmü değiştirmez.
-Kalp temizliği haramı helâl kılmaz.
-Haram olan şeyin helâl olacağı bir makam olamaz, mekân olamaz ve zaman olamaz.
Sevgili peygamberimiz : -“Bir zaman gelecek ki, ümmetimden bir takım kimseler türüyecek. Bunlar zina etmeyi, ipekli giymeyi, şarap içmeyi, çalgı eşliğinde eğlenmeyi helâl ve mübah sayacak. Bir takım merhametsiz, acımasız kimselerde dağ yamaçlarına ev yapacaklar, onlara ait koyun sürüsü ile çoban sabahları yanlarına gelecek, akşamları gidecek. İnsanlar fakire: “Bugün git yarın gel diyecekler” (Buhari Tecrid-i Sarih 12/46) diyor.
-“Ümmetimden bazıları şaraba başka adlar takarak içecekler. Bir zümrede faizi helâl sayacak” diyor.
Bazı insanları haramdan vazgeçiremezsiniz. Lağım kurdunu bulunduğu yerden ayırırsanız yaşamaz, hatta elmayı oyup içine koysanız bile gene yaşamaz.
Haramlar, ıslak elbise gibidir; ilk anda ürperti verir. Haram terk edilmezse, alışılır gider.
Hz. Ömer (ra) şöyle demiştir :
-“Namaz kılmaktan çivi gibi olsanız, oruç tutmaktan da yay haline gelseniz, midenizde haram lokma varsa beklediğinize ulaşamazsınız.”
Evet, bu söz gerçeğin ta kendisidir. Midemizde haram lokma olursa ibadetimizin zevkine varamaz layık olan sevabına erişemeyiz.
Sadece borçtan kurtulma söz konusu olur, hepsi o kadar. Sevap çokluğu, bahis mevzu olamaz elbette. Bunun içindir ki âlimlerimiz helâl lokmayla iktifa edip haramlara düşmeme konusunda çok titiz davranmışlar, bize de aynı titizliği tavsiye buyurmuşlardır.
Hadis-i şerifin ikazı ise unutulacak gibi değildir.
-Kimin bedeninde haram lokmadan kaynaklanan et, yağ parçası olmuşsa, mahşerde o et ve yağ parçaları cehennem ateşi karşısında eritilir, bedenden böyle eritilerek alınır.
HARAM İŞLEMEYE İZİN VAR MI?
Hayrıda şerride, helâlide haramıda yaratan Ce-nab-ı Allah’tır. Allah, herşeyi yaratmasına rağmen günaha ve harama asla razı olmaz, işlemek içinde izin vermez.
Kul, günah işleyip, haram yiyip: “Bu benim kaderimmiş” de diyemez. Her şeye akıl ve iradesi ile karar veren, kulun kendisidir. Ancak günaha zorlanan, zorla günah işletilen, istemediği halde günaha düşen, günah işlemeye haram yemeye mecbur kalan, başka bir alternatifi olmayan kimsenin durumu başkadır. Bu da ne zaman böyledir:
a) Tehdid ciddi ise; yani hayati tehlike varsa geçerlidir. Kur’an’da : “Kim iman ettikten sonra Allah’ı –Kalbi iman ile dolu olduğu halde inkâra zorlanan başka-Fakat kim kalbini kâfirliğe açarsa, işte Allah’ın gazabı bunlaradır. Onlar için büyük bir azab vardır.” (Nahl Sûresi. 106) buyrulmuştur.
Kâfirler, Ammar ile babası Yasir’i, anası Sümeyye’yi dinlerinden dönmeleri için zorladılar. Sümeyye’nin ayaklarından develere bağlayıp ters yönde hareket ettirdiler. Yasir’i şehid ettiler. Ammar işkenceye dayanamadı. Onların istediği şekilde konuştu. Hz. Peygamber bunu duyunca : “Ammar başından ayağına kadar imanla doludur. İman onun etine kanına karışmıştır.” Buyurur. Ammar’a da: “Seni yine zorlarsa, istediklerini söyle” dedi.
Bu olay zor anlarda sadece dil ile bazı şeylerin söylenebileceğine delildir. Böyle hallerde sorumlu olunmaz.
b) Hayati tehlike varsa; Kur’an’da: “Allah size ancak leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmeden ve haddi aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.” (Bakara Sûresi:173) buyurur.
c) Mecburiyet varsa; İslâm’da zorluk yoktur. Zaruret, mahzuru ortadan kaldırır. Bir insan elinde olmayan nedenlerle günah işlemek zorunda kalırsa, bununla beraber onu helâl ve meşru saymazsa, dinen günah işlemiş sayılmaz.
d) Zorlama varsa; meselâ zorla içki içirilen günaha girmez. Hayati tehlike varsa, mal, ırz, namus tehlikede ise istenilen rüşveti vermekte vebal yoktur. Zorla tecavüze uğrayan günah işlemiş olmaz. Yalnız karşı tarafı tahrik edip ümitlendirmiş olmamalıdır.
e) Hile ve saptırma yolu ile işlenen suçlar günaha girer. Dar’ul-harp bahanesi ile, enflasyon gerekçesiyle faiz meşru olmaz, helâlde olmaz. Bekâr, bekârım diye zina edemez, evlenecek veya oruç tutacak, günaha bulaşmayacak. Yabancı ülkede yaşayan için haram helâle dönüşmez. Mal, müslüman olmayanın diye müslümana helâl olmaz. Onun için dinde haram olan bir şey için geçerli sebep olmadan bahane aranmamalıdır.
HARAMA GÖTÜREN HERŞEY HARAMDIR
Bir şeyin haram kılınması ile kalınmamış, harama sebep olan, harama götüren şeylerde haram kılınmıştır.
Meselâ; zira haram, ona ileten düşünce, davranış söz de haram. Erkekle kadının bir arada kalması, iki cinsin karışık oturup kalkmaları, tokalaşmaları, öpüşmeleri, çıplak resimler, nefse hitap eden şarkı gibi şeylerde haram.
Bir de, günah işleyene ait değildir. Yardım eden, sebep olan, çığır açan herkese, katılma nisbetine göre günahtan pay ayrılır.
İçkide peygamber, içeni, imâl edeni, taşıtanı, taşıyanı, parasını yiyeni, sunanı lânetlemiştir.
Faizde de durum aynıdır veren, alan, yazan da aynı derecede günah kâr olduğu bildirilmiştir.
İslâm’da kötülükte yardımlaşılmaz...
Haramı değiştirmek de haramdır. Hz. Peygamber: “ Ümmetimden bir gurup gelecek ki, içkiye başka adlar takarak içeceklerdir” demiştir.
Meselâ dansa “sanat” demek, meşru saymak mümkün değildir.
Bir hadiste de: “Öyle bir zaman gelecek ki insanlar faizi alış-veriş adı ile helâl sayacaklardır” diyor.
İyi niyet de haramı helâl yapmaz. Meselâ; faiz, kumar, fuhuş parası ile, piyango parası ile, başkasının hakkı olan bir para ile cami yaptırmak gibi bu haramın günahını kaldırmaz. Sevap da beklenmez.
Diyelim ki, açık saçık elbise satmak meşru değildir.
Harama düşmemek için şüpheli şeylerden bile sakınmak lâzımdır. Haram belli, helâl bellidir. İkisi arasındaki şeylerde şüpheli olan şeylerdir. Harama düşmek korkusu ile kaçınan kurtulur.
Bir de haram, herkese haramdır. Hz. Peygamber:”Yemin ederim ki, hırsızlığı yapan kızım Fatıma da olsa, gene onu da cezalandırırdım” demiştir.
Demek ki, harama götürende, sebep olmak da haramdır.
HARAMA BESMELE ÇEKİLİR Mİ?
Nasıl kesildiğini bilmediğimiz bir hayvanın eti, besmele çekilip yenilir. Çünkü; islâm ülkesinde yaşıyoruz, bir de bilgi noksanlığı lehte kullanılır.
Haram olduğu kesin olarak bilinen bir şey, sağ elle mi yenir, sol elle mi yenir, besmele çekilir mi, çekilmez mi? diye tartışıyoruz. Önce haram yenmez. Yiyende besmele çekmez.
Feteva-ı Hindiye de; “Bir kimse içki kadehini kaldırıp “Bismillâh” dese ve içse bu kişi kafir olur. Zinaya, kumara başlarken, tavlanın zarını atarken “bismillâh” dese kafir olur ifadeleri geçmektedir.
Besmele çekerek günah işlenmez. Allah’ın adı güzel şeylerde anılır, güzel yerlerde anılır.
-Aslında Allah’ın adının anılmadı işte hayır yoktur.
-İbadetsiz çalışma ibadet olmaz.
-İnanç dışı kazanç, helâl kazanç değildir.
-Uygun olmayan ortamlarda uygun olmayan kıyafetle elde edilen, helâl değildir. “Alın terini yiyor” dense de işe yaramaz, hayra vesile olmaz.
MEŞRU İŞ YAPMAYANLA İLİŞKİLERİMİZ
Müslüman, kiminle olduğunu, ne iş yaptığını, yaptığı işin nelere sebep olduğunu bilmek zorundadır.
Hz. Peygamber: “Kişi sevdiği ile beraberdir” der.
Cenab-ı Allah da: “Salihlerle beraber ol” buyurur.
Gene peygamberimiz: Bir şeye sebep olan onu bizzat işlemiş gibidir” der.
Böyle olunca arkadaş iyi seçilecek, kendisiyle iş yaptığımız kimse iyi seçilecek, alış veriş yaptığımız kimse iyi seçilecektir.
Bir insan, evini, dükkanını meşru iş yapmayan birine verirse, aldığı kira helâl olmaz. Meselâ;
-Müstehcen yayın organları satana,
-Alkoliğe, alkol ticareti yapana, alkol sunana,
-Fuhuş yapan ve yaptırana, fuhuşa sebep olacak, fuhuşa götürecek iş yapana,
-Kumar oynayana, oynatana, mülk kiraya verilirse, alının kira helâl olmaz. Çünkü bu işler insanın, toplumun faydasına olan işler değildir.
Allah bize: “iyilikte yardımlaşın, kötülükte yardımlaşmayın” diyor.
“Ben o işi yapmıyorum, neden günah işlemiş olayım?” denilemez. Sebep olmak, yardımcı olmak, ortam hazırlamakla da insan günaha girer.
Ne yapalım, onun kötü biri olduğunu nereden bilelim? Araştırılacak. Sonradan ortaya çıktıysa ilişkinin kesilme yoluna gidilecektir. Mülkünde hayırlı iş yapılsın istenecektir.
Ayrıca kendi çocuğumuzun kötülüğe sürüklenmesine nasıl gönlümüz razı olmazsa, başkalarının çocuklarını da düşünmek zorundayız. Onların kötü haline de gönlümüz razı olmayacak.
Bir iş iyi ve faydalı yönü ile yapılmayınca, sonuç iyi olmaz. O günahın yansıması olur. Meselâ islâm’da başkalarının iffetine dokunulmayacaktır ki, insanın kendi iffeti korunsun. Yoksa insan yaptığı her olumsuz hareketinin karşılığını mutlaka görecektir.
HARAM YİYENLE İLİŞKİMİZ NASIL OLMALIDIR?
Bir hadiste: “Helâl Allah’ın kitabında helâl ettiği, haram ettiği de Allah’ın kitabında haram kıldığı şeydir.” (Râmuz : 204/7) buyrulur.
Haramdan nasıl kaçınıyorsak, haram yiyenden de haram ortamdan da öyle kaçınmalıyız.
Helâli talep etmek, hepimize farzdır. Çoğumuza sorulsa : - Kazancın helâl mi, haram mı? diye. Çoğumuz susar. Çünkü dikkat etmiyoruz.
Kazancı helâl olmayanın yemeğini, ikramını yemek helâl olmaz. Yemek zorunda kalındıysa veya bilmeyerek yiyip içtiysek veya adamın kazancının nasıl olduğunu bilemiyorsak: “Rabbim, beni affet, bana inşallah helâl tarafı gelmiştir.” deriz.
Hz. Ebubekir, fal ücretinden ikram edem yardımcısının ikramını kusmuş : “çıkaramadıklarım için beni affet, Allahım!” diye dua etmiştir. Nelere dikkat edilmelidir:
-Müslüman, her zaman haram lokmadan Allah’a sığınmalıdır. Nereden kazandığına, kiminle olduğuna dikkat etmelidir.
-Meşru iş yapmayanla ortaklık yapmamalıdır.
-Meşru iş yapmayana ev, dükkan kiraya verilmez.
-Meşru iş yapmayanın ikramı yenmez, ikram edilmez.
Allah : “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, doğrularla beraber olun” buyuruyor.
Peygamber : “İkramını itikâdı düzgün olan yesin” buyuruyor. Bir de : “sakın içki içenlerin sofrasına oturmayın” diyor.
HARAMDAN KAÇINMAK
Haramdan kaçmak, helâl olanı talep etmek ve helâl olanı aramak her müslümanın üzerine farzdır. (Bak:Ramuz el-ehadis : 312/15)
Bir hadistede : “Öyle bir zaman gelecek ki, kişi kazandığı ve yediğinin helâlden mi, haramdan mı olduğuna bakmayacak. Hatta haram yemekte, haram yedirmekte sakınca görmüyor. Bilse de aldırış etmiyor. İşini bilen açık göz olduğunu düşünüyor. (Bak : Prof. Dr. İ. Canan Hadis Ans. 14/313).
Anne babalarımız yakın zamana kadar çocuklarına tembih ederdi. “Aman başkasının malına el sürme” derler, göz hakkı vardır deyip elimize bir şey vermezlerdi. Oğlu için kızı için ana babalar “Yarabbi! Helâl süt emmiş birini nasip et” diye dua ederlerdi. Helâl süt ve helâl gıda ile beslerler, haram lokmadan sakındırırlardı. Kalırsa elin, ölünce yerin beğeneceği evlât yetiştirirlerdi.
İnsan isterse, harama düşmemenin yolları vardır. İnsan haram yemeyince ağzının tadı bozulmaz. Eğer haram yerse, her şeyi alt üst olur.
Bugün insanımıza “din ayrı, dünya ayrı” diyorlar. “Dünya ayrı ahiret ayrı” diyorlar. Ahiretin bu dünyada kazanıldığını söylemiyorlar. Dinin helâl lokma ile korunacağını söylemiyorlar.
Kur’an’da : “Kim zerre kadar hayır işlerse, karşılığını görecektir. Kimde zerre kadar şer işlerse, onun karşılığını görecektir.” (Zilzal : 7-8) buyrulmuştur.
Karacaoğlan şöyle der :
“Bu dünyada âdemoğluyum dersin,
Haramı helâli durmayıp yersin,
Yeme el malını, er geç verirsin.
İğneden ipliğe sorulur bir gün.”
İnsan istediği an harama düşebilir, günaha bulaşabilir. Nefsi her an insanı aldatabilir. Biraz gevşek davranır, gaflete dalarsa, şeytan onu her an tuzağına düşürebilir. Bunun için insan her an hata edebilirim endişesi ile yaşamalıdır. Her lokmayı ağzına götürüşünde bu lokmada hak var mı, haram var mı diye düşünmelidir. Hayatı boyunca eline, beline, diline sahip olmalıdır.
“İnsan günahsız olmaz” deyip deyip günaha dalınmaz, harama yönelinmez. Adem’le Havva günaha bulaştıktan sonra cennetten kovulup cezalandırılmışlardır. Böylece günahkâra cennette yer olmadığı belirtilmiştir.
İslâm’a göre; haram para hiçbir yerde kullanılmaz. Haramdan istifade edilmez. Haramdan hayır olmaz. Haramla hayır düşünülüp, harama el sürülmez.
Bugüne kadar Allah yanında dereceleri yükselen, Allah’ın sevgili kulları, hep haramdan kaçınarak yükselmişlerdir.
Bir kimsenin işleri ters gidiyorsa, evlâdı isyan ediyorsa, aklına iyi şeyler gelmiyorsa, içi rahat değilse, yediğine içtiğine dikkat etmelidir.
Çalışan, kazandığını yetiremiyorsa, hak etmenin ve helâl kazanmanın yolunu aramalıdır.
Cenab-ı Allah şöyle emrediyor.
“Ölçüyü tartıyı adâletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin, yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın” (Hud Sûresi : 85).
Çocuklara haram yedirilecek olursa, onlar ana babanın yakasına yapışacak ve diyecekler ki:
-“Ya Rabbi! Anam babam bana haram yedirdi.”
Haramdan miras bırakan onun hesabını kendisi verecek .
Hz. Peygamber şöyle buyurur:
“Haramla aranızda bir perde edinin. Kim bunu yaparsa dinini de iffetini de korumakta çok ihtiyatlı davranmış olur. Kim de kendi dilediği gibi yer içerse, koru kenarında otlayan bir hayvana benzer ki, o koruluğa düşmesi yakındır. Her hükümdarın bir korusu vardır. Allah’ın yeryüzündeki korusu da haramlarıdır.” (Ramuz’el-ehadis . 16/7)
Bir hadislerindede şöyle buyurur :
“Cenab-ı Allah sûretlerinize ve mallarınıza değil kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr : 34)
Cenab-ı Allah da kutsi hadiste şöyle buyurur :
“Ey insanoğlu! Senin vücudun et ve kandan ibarettir. O halde vücudunu helâl şeylerle besle. Eğer işini dürüst yaparsan etin ve kanın cennete hak kazanır. Zira cennete haram ve şüpheli şeylerle girilmez...” (F. Yavuz, 40 Hadis s.65)
“Günahları toplayıp sırtına alma. Çünkü hangi günahtan dolayı azap edeceğimi bilemezsin. Böylece rızkı senden kaldırırım, duana karşı kapıları kapatırım...” (Age : 64)
“Ey insanoğlu! Bilki helâl sana damla damla gelir; haram ise, sel gibi gelir. Kimin yaşayış ve rızkı temiz olursa, dini de temiz olur.” (Age: 97)
Haram yiyeni kabirde yılanlar, çıyanlar yer. Haram yemeyeni toprak bile yemez. Bu konuda şöyle anlatılır:
Ali Bin Şihab (ra) der ki:
- “Helâl gıda ile beslenen bedeni, toprağın
asla yemeyeceğini duydum.”
Bu söze bazı fıkıhçılar itiraz eder. Bu “şehitlere ve peygamberlere mahsustur” derler.
Oğlu der ki: “Babamın vefatından 21 yıl geçti. Babamın sözünü birileri daha itiraz ettiler. Bu adamın kendisi haram yemiyordu, mezarını açalım bakalım doğru mu deyip mezarını açtılar, gördüler ki, babam ilk gömüldüğü gibi duruyordu. İtiraz edenler durumu gördüler ve Allah’tan af dilediler.”
Harama gözümüzün kapalı olması lâzım. Dindarlığımız hem dünyamızı hem de ahiretimizi kurtaracak şekilde olması lâzım.
ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINMAK
Her günahtan kaçınılmalıdır. Hiçbir günah küçük görülmemelidir. Günah ihtimalı olan, günah şüphesi olan herşey günahtır.
Bir şeyin bizzat kendisi haram olmayabilir ama harama götürüyorsa, o da haramdır. Hatta harama götürebilir şüphesi varsa gene haramdır.
Hz. Peygamber şöyle buyurur:
“Helâl olan şeyler bellidir. Haram olanlar da bellidir. Fakat helâl ile haram arasında bir takım şüpheli şeyler vardır ki, bunların helâl mi, haram mı olduğunu çok kişi bilmez. Her kim ki kendisinde günah olduğu sezilen şüpheli şeyleri terk ederse, o kişi haramdan korunmuş olur.” (Tecrid Trc. 6/345)
Bir hadislerinde de şöyle demiştir:
“Kim şüpheli şeylerden uzak durursa dinini ırzını korumuş olur. kim de korunmazsa, harama düşer.”Riyaz-üs Salihîn 2/588)
Bugün birçok şüpheli şey vardır ki, harama götürür. Onun için insanın menfaatine uygun görünse de insan, harama yakın durmamalıdır.
Şeytan, haramı güzel gösterir, şüpheli şeylere yaklaştırır, ne var bunda?” der. Bir sakıncanın olmadığını telkin eder. İnsan, günaha girerim korkusu ile şüpheli şeylerden kaçınmadıkça günaha girmekten kurtulamaz. Günaha düşüp düşmemek biraz da insanın kendi elindedir. Atalarımız: “Arayan belâsını bulur, arayan da mevlasını bulur” demişlerdir.
Eğer insanın içinden kötü şeyler geçiyorsa, işler yolunda gitmiyorsa, çocuklar istenildiği gibi olmuyorsa, dertten kurtulunmuyor, iki yaka bir araya gelmiyorsa, yenilen içilene dikkat edilmelidir. İnsan zararlı bir şey yer içerse elbette karnı ağrır. Haram da insanın karnını ağrıtacaktır, midesini bulandıracaktır. Bir insanın yediği içtiği temiz olmadan, yaşayışı da temiz olmaz, dini de temiz olmaz.
Bir de niyet çok önemlidir. Niyet iyi ise, hayır ise, akıbet de hayır olur. Niyet hayır olmadan hiçbir iş hayır olmaz. Nûşi Revan-ı Âdil, askerleri ile giderken susar. O sırada bir bahçe görür, su ister. Bahçeyi bekleyen çocuk: “Suyum yok, size nar vereyim, susuzluğunuzu giderir” der. Çocuğun verdiği nar öyle güzeldir ki, padişah, bahçeye el koymayı aklına getirir. Bu arada bir nar daha ister. O nar da öyle ekşidir ki, çocuğa sorar:
- “Aynı ağaçtan olduğu halde narların tatları
niye değişik” der. Çocuk şöyle cevap verir:
- “Sizin niyetiniz narların tadını değiştirdi efendim”
Aşık Seyrâni der ki:
“Allah’ın emrine mutî im dersen,
Rasûlün emrine itaat eyle.
Haram helâl demez, bulduğun yersen,
Mü’minlik sözünden ferağat eyle.”
İnsan, kendini haramdan, şüpheli şeylerden
korumazsa, bir an gelir ki, imanını bile koruyamaz.
Böyle inceliklerden bahsedince bazıları: “Çok inceleyerek bizi zora sokuyor, işimizi güçleştiriyorsun” diyorlar. Günahtan, haramdan elimizden geldiği kadar kaçınmamız gerekir. Çünkü günah ne kadar küçük olursa olsun kalpte siyah bir nokta oluşturur. Günahtan kaçınılmaz, tevbe edilmezse siyahlık büyür de bütün kalbi karartır.
Hz. Ali(ra) şöyle der:
“Allah Rasulü buyurdu ki: “Özellikle küçük günahlardan sakın!” Küçük günahları işleyenler, küçük odun parçaları toplayan kimselere benzer. O odunların bir araya gelişi ile büyük ateş yanar.
Kötülüklerden korunmak esastır. Cenab-ı Allah: “Bir iyiliğe on misli sevap vardır...” (Enam Sûresi: 160) buyurulduğu halde, korunan için: “Rabbından korkan ve kötülüklerden uzak duran kimsenin varacağı yer cennettir.” (Naziat Sûresi: 40/41) buyurur.
Ebu Muhammed Sehl(ra) şöyle demiştir:
“Kul kendisinde şu dört şey oluncaya kadar iman hakikatine ulaşamaz:
1- Farzları sünnete uygun yerine getirmek.
2- Açık ve gizli olan yerlerde yasak edilen şeylerden sakınmak
3- Helâli şüpheli şeylerden sakınarak yemek.
4- Ölünceye kadar bunlara riayet etmek.” (Risale-i Kuşeyriye c. 1 –5. 168)
Dedikodulu, “acaba” dediğimiz ve tartışılan bir şey, Şüpheli demektir. Peygamberimiz: “Şüpheli şeyi bırak, şüphe vermeyene bak” buyurmuştur. (Riyaz’üs-Salihîn: 2/593)
Şeytan insana her an vesvese verir, şüpheli şeyleri hoş ve güzel gösterir. Çünkü şeytan, aldatmak ve yanıltmak için Allah’a yemin etmiştir. İnsanı yanıltacaktır, günaha sokulacaktır. Cenab-ı Allah bizi Kur’an’da defalarca uyarmıştır. Bir ayette: “Helâl şeylerden yiyiniz ve salih ameller işleyiniz” diye emretmiştir.
Şu iyi bilinmelidir ki, günaha girerim korkusuyla, şüpheli şeylerden sakınmadıkça istediğimize nâil olamayız. Bunun için şüpheli bir işe düşüldüğünde yapılacak iş şudur: Günahları silip süpürecek iyilikler yapmak, o şüpheli şeyi terk ederek bir daha dönmemek bir miktar sadaka verip, tevbe istiğfar etmektir. Sonra da: “Ya Rabbi! Haramdan ve şüpheli şeylerden bizi koru” diye dua etmektir.
Dikkat etmezsek şüpheli şeylerin çoğu bizi harama götürür. Günahkâr olmamak için günahın mekruhundan, şüphelisinden ve büyüğünden, küçüğünden kaçınmamız gerekir ki, günaha bulaşmayalım. Kur’an’da:
“Eğer yasakladığımız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere koyarız” buyrulmuştur. (Nisâ: 31)
Cenab-ı Allah: “Zinaya yaklaşmayın” diyor. (İsra: 32) “Zina yapmayın” demiyor. Dinde kaçınmak ve korunmak esastır.
HAKİM KARARI İLE HARAM HELÂL OLUR MU?
Bazı şeyler delil sayılarak, lehte ve manfeate göre düşünülüp, haram olan veya başkasına ait olan şey helâl sayılamaz. Çünkü insan yanılabilir, yanıltılabilir. Önündeki delillere göre karar verir. Doğru karar verebileceği gibi yanlış karar da verebilir. Efendim, mahkeme böyle karar verdi, bu benimdir, bu bana helâldir, denilip yenilip, içilip, kullanılamaz. Hak kime ait ise, ona iadesi gerekir.
Anlaşmazlıklarda biri delil sunabilir, daha etkileyici konuşabilir, avukat tutar, yalancı şahit bulur, rüşvet olayı olabilir veya hakim delillere bakıp kanaatine göre yanlış karar vermiş olabilir. Onun için hakim kararı, haramı, helâl kılmaz. Bu konuda Hz. Peygamber şöyle buyurur:
“Biriniz diğerinden delilini beyanda daha belâgatlı olabilir. Ben de sizin gibi insanım, buna göre karar vermiş olabilirim. Kimin lehine bir parça kesersem o, ateşten bir parçadır.” (Hadis Ans: 17/2318)
Bildirildiğine göre; yalanla hile ile elde edilmiş haram, hiçbir yolla helâl haline dönüşmez.
Allah Rasulü şöyle der:
“Üzerinde kul hakkı olan, insanların malına ırzına dokunan, ölmeden önce helâllaşsın. Ödesin. Zira ahirette malın bir değeri olmaz. O gün hak ödeninceye kadar sevaplarından alınarak hak sahibine verilecek, bu yeterli olmazsa hak sahibinin günahları da ona yüklenecektir.”
Hepimiz Allah’a hesap vereceğiz. Buna göre yaşamalıyız. Allah kul hakkını helâl etmiyor; hac da yapsa, şehidde olsa helâl etmiyor.
Şair: “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” demiş. Hak mutlaka çıkacak, hem de fazlasıyla çıkacaktır. Kıyamet günü bilinmedik haklar da ortaya çıkacaktır.
Şu hususa da dikkat çekelim: “Hakkını helâl et” demekle hak helâl olmaz. Zaman zaman, “Hakkını helâl et, helâl olsun” deniliyor. Böyle hak helâl olmaz. “Helâl olsun” diyen neyi helâl ettiğini bilmelidir. Hak ödenmeden, hak yerini bulmaz, helâl olmaz.
“Helâllaşın” sözü de hakkın helâl olmasını sağlamaz.
Demek ki, bizim dışımızda karar verenlere değil, vicdanımıza danışmamız, vicdanımızın sesini dinlememiz ve ona göre davranmamız esastır. Hani ne demişler: “Müftü ne fetva verirse versin, sen vicdanına danış.”
Eğer dürüst davranıp gene de yanıldıysak, kasten, bilerek yapmadığımız şeylerden Cenab-ı Allah sorumlu tutmaz inşallah.
Üzerinde bile bile hak bulunduranlar, güzel bir ölümle ölemezler. Başkalarının hakkı ile yapılan veya başkalarının hakkı bulunan bir evde imanla ölünemez.
Adam ev yapmış, demir parasını ödememiş. Musalla taşında yatarken alacaklı yanaşmış: “Demirleri ne yapacaksın?” demiş.
HARAMDAN GIDA VE ŞİFA OLMAZ
İnsanın en büyük hatası, haram düşüncedir.
Cenab-ı Allah, kullarına haram yemeyi ve haramla uğraşmayı yasaklamıştır. Bunun sebebi, haramın zararlı oluşudur. Allah, insanın zararına olan ve sağlığına zarar veren her şeyi yasaklamıştır. Onun için kul, Allah’ın haramdır dediğini, kendi sağlığı, huzuru ve ahireti için terk edecektir.
Allah’ın yasakladığı şeylerde menfaat aranmaz. Allah bir şeyi haram kıldıysa, onda şifa aranmaz. Çünkü Allah şifayı haramda yaratmamıştır.
Hz. Peygamber: “Allah şifanızı size haram kıldığı şeylerde kılmamıştır” buyurmuştur. (Ramuz-el-Ehadis: 89/6)
Ayrıca haramdan gıda da olmaz. Allah insanın rızkını haram da yaratmamıştır. İnsan haramdan uzak durmalıdır. Çünkü; haramla beslenen vücut, Allah’a kulluk görevini istese de yapamaz. O vücudun hakkı, cehennemde yanmaktır.
Haramdan hayır da gelmez. Haramdan hayır da yapılmaz. Haramdan sevap da beklenmez. İnsanın haramdan sağlayabileceği bir fayda da yoktur. Haram yiyen insanın organları isyan eder.
Haramlar ilaç değil, zehirdir, deva değil derttir. Bugüne kadar haram kılınan şeylerden hiçbir Allah’ın kulu fayda görmemiştir.
Haram, insanı olumsuz yönde etkiler, insanı olumsuz yönde değiştirir, insanın mayasını bozar, insanı isyan ettirir, azdırır, insanı rezil eder. Dünya perişanlığının ardından ahiret perişanlığı gelir.
Helâl ise her şeyi güzelleştirir, insana güzel işler yaptırır.
Haram da her şeyi çirkinleştirir. Haramla güzel şeyler yapılmaz. Haramla ibadet de olmaz. Haramın insana, insanın işlerine, düşüncesine, çocuklarına yansımasını ve olumsuz etkilerini açıkça görmek mümkündür. “Helâl süt emmiş” ifadesi, temiz kimseler için kullanılır. “Sütü bozuk” tabiri ise haramla beslenenler için kullanılır.
Haram zehir gibidir, vücutta rahat durmaz; vücudu kirletir, kalbi karartır. Haram yiyip içen, rahat bir ölümle ölmez.
Cenab-ı Allah insanı harama muhtaç ve mecbur yaratmamıştır. Kur’an’da: “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın, yaptığınızı güzel yapın; Allah güzel yapanları sever” buyurur (Bakara sûresi: 195)
Peygamberimiz şöyle buyurur:
“Haramla tedavi olmayın. Allah ümmetimin şifasını haram kıldığı şeylerde yaratmamıştır.”(Ebu Dav.Tıp: 2)
Hz. Peygambere içkiyi sordular: “Ondan sakının” dedi.
-“Onu ilaç olarak kullanıyoruz“ dediler. Peygamber:
- “O ilaç değil, hastalıktır” büyürdü.
Alkolle, domuzla, idrarla, hayız kanı ile tedâvi olmaz. İslam da bir şey haram kılındıysa, onunla tadâvi yoluna gidilmesi de haramdır.
Bugün alkol katkılı ilâçlar vardır. Ameliyatta uyuşturucu kullanılmaktadır. Bunların kullanılması ancak:
1- Zaruret varsa,
2- Alternatifi yoksa,
3- Hastalık ciddi ise,
4- İnançlı doktorun tavsiyesi varsa mümkündür. Çünkü müslüman, tedavi olacaktır. Allah Rasulü: “Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz! Buyurur. (Tirmizi Tıp: 2)
İslam’da insan sağlığı çok önemlidir.
Helâl yolla tedavi yoluna gitmeyip, haramla tedavi olan, o hastalıktan ölecek olursa, helâli aramadığı için intihar etmiş sayılır.
Müslüman kendi eliyle kendini tehlikeye atmayacaktır. (Bakar sûresi: 195)
HARAMIN İNSAN ÜZERİNDEKİ
ETKİSİ NASIL OLUR
Hz. Peygamber: “İnsan yediğinden ibarettir” buyurmuştur. Haram, bir vücuda girdi mi, insanın mayası bozulur, aklına kötü şeyler gelmeye başlar. Haramı kendine gıda yapan, ibadetlerden soğur.
Bir ana telefonda şöyle yakınıyordu:
“Alkol katkılı ve domuz katkılı maddeler yiyip içmeye başladıktan, faize bulaştıkdan bu yana çocuklarım çok değişti. Hafızlığa başlayan kızım ezberleyemez oldu. benimle teheccüt namazına kalkan oğlum kalkmaz oldu. evlatlarım zaman zaman açık olmasa bile karşı gelmeye, isyan etmeye başladılar. Biz de ana-baba olarak ibadetlerimizden eski zevki alamaz olduk. Organlarımız adeta isyan ediyor, bunu hissediyorum” diyordu.
Kanunî, bir sefer sırasında mola verince bir köylü koşup gelir, belli ki bir isteği var. kanunî
- “Nedir, hayrola” der. Köylü:
- Allah razı olsun, alınan üzümlerimin yerinde parasını buldum, fakat bu para fazladır” der.
Bunun üzerine padişah, üzüm koparan askerlerin hemen ordudan atılmasını ister. Sebebini de şöyle açıklar: “Kursağında haram lokma olanlara Allah zafer nasip etmez. Eğer parasını koymasalardı, zaten zalim olurlardı, o zaman kellelerini zor kurtarırlardı.”
Bir örnek de Yavuz Sultan Selim, Mısır fethine giderken mola vermiş, canının meyve istediğini beyanla, askerlerin halkın bağ ve bahçelerinden bir şeyler alıp almadığını anlamak istemişti de askerler tepki göstermiş ve;
“Padişahımız bizi hârâmî mi zanneder” cevabını vermişti. Bunun üzerine padişah Allah’a şükretmiş ve: “Allah haram yiyen askere zafer nasip etmez. Vallahi halk sizden zarar görmüş, siz haram yemiş olsaydınız bu seferden vazgeçerdim” demiştir.
Atalarımız haram yeriz diye bayat yumurtasını pazara götürmemiş, başkasının tarlasından ekin yiyen ineğinin sütün yere sağmıştır.
Hz. Ebu Bekir(ra) kendisine ikram edilenin, falcılıktan kazanıldığını işitince, ağzına parmak sokup kusmuş ve: “Çıkaramadıklarım için beni affet Allah’ın!” diye dua etmiştir.
Ali Bin Şihab hazretleri, değirmene gittiğinde değirmen taşının altında bulunan unları hamur yapıp hayvanlara yedirir, buğdayını ondan sonra öğütürmüş. Ayrıca gelirleri haramdan olanların ve kazançlarının kaynağını bilmediği kimselerin ikramını yemezmiş.
Bir atasözümüzde: “Haram yiyenin hârâmî evladı olur” denmiştir.
Şeyh Vefa hazretleri’nin oğlunun Sâkilerin su tulumlarını şiş le delip seyretmesi, şikayete mûcip olmuştu. Kendisinde bir hata bulamayan baba, eşine bir hatasının olup olmadığını sormuş, günler sonra kadın, çocuğa hamile iken fakir komşusunun masanın üzerinde duran portakalla nefsini köreltmesi için örgü şişini batırıp emmesini hatırlamıştır. Vafâ hazretleri:
- İşte portakala batırılan şiş, şimdi tulumlara batırılmıştır” diyerek olayı izah etmiştir.
Bir hadiste de Hz. Peygamber şöyle buyurur:
- “Bir lokma haram yiyenin kırk gün duası ve namazı kabul olmaz” (Ramûz-el-Ehadis: 409/4)
İbadetlerin ve duanın kabulü için helâl lokma esastır. Helâl yiyip içilmez, meşru işler yapılmazsa dua ve ibadetlerin kabul olmayacağı bildirilmiştir.
Hz. Peygamber: “Şüpheli şeylerden kaçınan dinini ve ırzını korumuş olur” demiştir.
Haram yiyenin, günah işleyenin istikameti bozulur, itikadı sarsılır, günah, devamlı onu rahatsız eder. Peygamber günahı tarif ederken: “Günah, içini rahatsız eden şeydir” demiştir. (Müslim Birr: 15) Cenab-ı Allah da: “Onların yapmakta oldukları şey, kalplerini paslandırmıştır” buyurur. (Mutaffifin sûresi: 14)
Günahı günah haramı haram olarak bilmemek, Allah katında büyük günahtır. Bundan dönüş de zordur. Bediüzzaman Hazretleri: “Her bir günah içinde küfre giden bir yol vardır.” Diyerek günahın doğuracağı tehlikeye işaret etmiştir.
Haramla beslenen vücudun cennette yeri yoktur. Âdem ile Havva yasak olanı yedikleri için cennetten çıkarılmıştır. Bu olay, haram yiyenin cennette yerinin olmadığına işarettir.
Haram, insanın rızkının daralmasına sebep olur. bir kutsî Hadiste Cenab-ı Allah şöyle buyurur:
“Günahları toplayıp sırtına alma, yoksa rızkını daraltırım ve duanı kabul etmem” (40 K. Hadis s. 97- F. Yavuz)
Biri peygamber(SAV)’e.
- “Dua et de duam kabul olsun” der. Hz. Peygamber şöyle der.
- Yediğine içtiğine dikkat et, helâl ye iç, o zaman duan kabul olur.
Bir hadislerinde de: “Kim bir elbiseyi 10 dirheme alır da, içinde bir dirhem haram bulunursa, elbise adamın sırtında oldukça onun namazını Allah kabul etmez” buyurur (İhya: 4/125)
Peygamberin haber verdiğine göre: “Bir kimse haram malla hac eder de “Lebbeyk Allahümme lebbeyk” derse, Allah ona: “Sana lebbeyk de yok, haccın da geri çevrilmiştir” der. Ramûz-el-Ehadis: 418/6)
Hz. Peygamber(SAV), Hz. Enes’e: “Ey Enes! Helâl kazan! Duan kabul olunur. Zira kişi, ağzına haram bir lokma götürürse, kırk gün duası kabul olmaz.” Tavsiyesinde bulunmuştur.
Bir defasında da Allah Rasulü şöyle demiştir:
“Allah yolunda sefer yapmış, üstü başı tozlu adam, ellerini açmış; “Ya rab! Ya rab! diye yalvarıyor; halbuki, yediği, içtiği haram duası nasıl kabul olunur” (Riyazüs-Salihîn: 1883)
İmam-ı Azam Hazretleri: “Mideye giren lokmanın helâl mi, haram mı olduğu bilinmedikçe, ibadet ne kadar çok olursa olsun hükmü yoktur” demiştir.
Haram, insanı hayırdan ve sevaptan da mahrum eder. Haram yiyen hayır yapamaz, yaptıklarının da sevabını alamaz.
On şey, son nefeste imansız gitmeye sebep olur;
1- Allah’ın emir ve yasaklarını öğrenmemek.
2- İnancını ehl-i sünnet itikadına göre düzeltmemek.
3- Dünya malına, rütbesine, şöhretine düşkün olmak.
4- İnsanlara, hayvanlara zulüm ve eziyet etmek.
5- Allah’a ve iyilik gelmesine sebep olanlara şükretmemek.
6- İmansız ölmekten korkmamak.
7- Faiz alıp vermek.
8- Beş vakit namazı vaktinde kılmamak.
9- Dinine bağlı müslümanı aşağı görmek.
10- Fuhuş sözleri söylemek, yazmak ve resimleri yapmak” (Hamza Efendi Bey ve Şira Risalesi)
Görüldüğü gibi haramın etkisi ve yansıması büyüktür.
HELÂL LOKMA
İnsanın işinin düzgün, itikadının doğru ve amelinin makbul olabilmesi için helâl lokma esastır.
Cenab-ı Allah Kur’an’da şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin... (Bakara sûresi: 172)
“Ey Peygamber! Temiz olan şeylerden yiyin, güzel işler yapın.” (Mü’minûn Sûresi: 51)
Haram insanın işine yansır. Güzel şeyler yapmak, helâl yiyip içmeye bağlıdır.
Temiz yiyip içebilmek için ithal yiyeceklere, domuz katkılı, alkol katkılı yiyeceklere, içeceklere dikkat edilmelidir. Müslüman, güvendiği yerden alışveriş etmeli, bilmediği şeyi, güvenmediği kimselerin ikramını yiyip içmemelidir. Meseleyi bilenler, bilmeyenleri uyarmalı, yardımcı olmalıdır. Cenab-ı Allah iyilik konusunda yardımlaşın” buyuruyor. İnsan, korunmadıkça temiz hayat yaşayamaz.
Atalarımızın güzel bir sözü var: “Arayan belâsını bulur, arayan mevlasını bulur” diye. Yani insan helâli talep ederse, Allah nasibini helâlden verir. Haram talep edenin nasibini de haramdan verir. Dikkat etmezse insan, helâl damla damla gelirken haram sel gibi gelir.
Haram, helâl olana karıştırılırsa onu da haramlaştırır. Aynı zamanda malın bereketini de giderir, yani çoğalmaz azalır.
Kur’an’da Cenab-ı Allah şöyle buyurur:
“İnsanların mallarında artış olsun diye faiz cinsinden verdiğiniz şeyler, Allah katında artmaz!.. (Rum Sûresi: 39)
Haram yemek için kılıf ve bahane aranmamalıdır. Hiçbir durum, hiçbir ortam, Allah’ın haram kıldığını helâl kılmaz. Haram her zaman, her yerde ve herkese haramdır.
“Kedi eniğini yiyeceği zaman küle beler de yermiş” diye bir söz var. Müslüman, haram yemek için kılıf aramamalıdır.
Hiçbir makamdan haramı helâl sayacak fetva da alınamaz. Ayrıca haram konusunda mecburiyetten de bahsedilemez. Bazı şeylerin arkasına sığınılarak haram, inkara kalkışılamaz. Yani Allah’ın haram kıldığı helâl sayılamaz. İslam’ın emirleri değişmez. Cenab-ı Allah İslam’ı kıyamete kadar insanlığın ihtiyacına cevap verebilecek şekilde indirmiştir.
Hem “Kur’an bâki, İslam kıyamet dini” diyeceğiz hem de Kur’an’ın hilafına hareket edeceğiz. Müslüman zarar görmesin diye harama bulaştırılamaz. Müslümanın bütün düşüncesi, dünyasını mamur etmek değildir.
“Bana göre, benim aklıma göre” veya “Falan söyledi, falan böyle dedi” sözleri kimseyi kurtarmaz. Ayrıca bir kimsenin günah işlemesi, başkalarının günah işlemesi için ruhsat olmaz. “Vebâli onun” demekle vebâlden kurtulunmaz. Allah’ın yasağını çiğneyen günaha girer, inkâr eden de küfre girer.
İslam’da zamana ve şartlara göre hüküm değişmez, değişseydi Cenab-ı Allah onu bize bildirirdi. Meselâ; domuz eti haram, Kur’an’da haram kılınmış, peygamberin dilinden haram olduğu bildirilmiş. Bunun yanında açlıktan ölecek durumda olanın da ölmeyecek kadar yiyebileceği müsadesi de verilmiş. Eğer faiz de enflasyon oranında helâl olsaydı, ona da ruhsat verilirdi.
Allah’ın ve peygamberin koyduğu hükmü değiştirme yetkisi kimseye verilmemiştir. Bu durum Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir:
“Yoksa Allah’ın dininde izin vermediği birşeyi onlara meşru kılacak ortaklarımı var” (Şura Sûresi:21) Bu ayet, “Şu haramdır. Bu helâldir” diyen haddini bilmezlere bir uyarıdır, ikâzdır. Geçmiş dönemlerde Allah’ın koyduğu sınırı aşanlar helâk olmuştur. Onun için dinin emirlerini kimse, kendine göre yorumlayamaz, değiştiremez, azaltıp çoğaltamaz. Cenab-ı Allah bu yetkiyi peygambere bile vermemiştir.
Allah Rasulü şöyle buyurmuştur:
“Sulh müslümanlar arasında caizdir. Yalnız haramı helâl ve helâli haram yapan sulh müstesnadır” (Ramuz-el-Ehadis: 219/5)
Bazı şeyleri fazla yadırgamamak lazım. Bu tür işler bugüne kadar olmuş, bundan sonra da olacaktır. Yoksa insanlar cehenneme nasıl girecek? Adam ölmüş,bir yakını onu rüyada görmüş, biraz gülümsüyormuş.
- Ne o sen burada mısın? Niye gülümsüyorsun? demiş, O da:
- Benim altımda falan falan var, ayağımı kıdıklıyorlar” cevabını vermiş.
ZEKATI VERİLMEYEN MALIN DURUMU:
Zekat düşen malda yoksulun hakkı vardır. O hak verilirse mal temizlenmiş olur.
Zekatı verilmemiş malla ibadet edilmez. Önce kul hakkından temizlenmesi lazımdır. Zekatı verilmemiş malla hacca bile gidilmez, haccının geri çevrileceği bildirilmiştir.
Ayrıca meşru yoldan kazanılmamış malın da zekatı olmaz. Bu da önce; gasb, hırsızlık, faiz, kumar ve fuhuş gibi gayri meşru yollardan elde edilen kısmın ayıklanması lazımdır. Hak sahibi biliniyorsa, hak iade edilir, helâllaşılır. Hak sahibi bulunamıyor veya bilinmiyorsa o kısım da yoksullara dağıtılır, ondan sonra temiz kısmın zekatı verilir.
Zekatı verilmeyen maldan hayır da yapılmaz, sevap da beklenmez. Çünkü İslam’da helâl ve temizlik esastır.
HARAMIN TASFİYESİ NASIL OLUR?
Gayri meşru yoldan sağlanan kazanç haramdır. Yenmez, içilmez. Eşi haramdan kazanan kimse, mecbur değilse, kocasının kazancından yiyip içmez, mümkünse, çocuklarına da yedirip içirmez. Yemeye ve yedirmeye mecbursa, ancak ihtiyaç kadar yer, zorunlu olduğu kadar harcar. Burada vebal kocanındır.
- Yapılan bir işle kötülüğe sebep olunuyorsa, elde edilen para müşru değildir. Şarap fabrikasına üzüm satmak gibi...
- Sonucu itibariyle tütün ekmek de meşru değildir.
- Günah işlenen ortamlarda çalışmak da meşru değildir.
- Hak etmeden sağlanan para da helâl bir para değildir.
- Dinin yasakladığı bir işin yapıldığı yerde çalışmak da meşru değildir. İhtiyaç sahibi olan, günahsız iş arayışı içinde olmalıdır. Çünkü günaha sebep olmak da günahtır. Vasıta olmak da günahtır. Hatta günaha rıza da günahtır.
Haram karışmış bir mal nasıl temizlenir?
Bir müslüman, baştan meşru iş yapacak, işinde helâle yönelecek, helâl talebinde bulunacak, helâl niyeti taşıyacaktır.
Buna rağmen meşru olmayan bir yolla malına haram karışır, kendisine bir şey ulaşırsa;
1- Bilinen, hak sahibine iade edilir, hellallaşılır. İade imkânı olmazsa, o hak sahibinin hayrına ihtiyaç sahiplerine verilir
2- Faiz, gasb, hırsızlık, buluntu gibi yollarla intikal eden bir malı ihtiyaç sahiplerine dağıtır.
3- Haram, mala kısmen karıştıysa, o zaman vicdanının kabul edeceği miktar ayrılır, ihtiyaç sahiplerine verilir.
4- Hak topluma ait ise, o hak toplum yararına hizmet veren bir kuruma bağışlanır. Sevap beklenmez.
5- Hak sahibinin mirasçıları varsa, onlarla helâllaşılır. Sonunda da bir miktar sadakadan sonra tevbe edilir.
Haklar iade edilirken, meseleyi açıklamak fitneye sebep olacaksa, açıklanmaz, “Rabbim beni affet” denir.
Hak sahibi müslüman değilse, hak gene iade edilir, özür dilenir. Hicret sırasında peygamberimizin putperestlerin, müşriklerin emanet ettikleri malları, Hz. Ali (ra) vasıtasıyla iade etmiştir.
MEŞRU İŞ YAPMAYAN YERDEN ALIŞVERİŞ YAPMAK
Müslüman, farklı iş yapan, takva ile hareket eden kimse olmalıdır. Dururken, ateş çukurunun kenarında durur gibi durur, yürürken de sıratta yürür gibi yürür, harama düşerim korkusu ile şüpheli şeyleri terk eder.
Müslüman, işlerinde de dünya menfaatini ön planda tutmaz, dinini dünya ile değişmez. İnandığı gibi yaşar.
İslam’da herşey meşru ortamlarda olmalıdır. Meşru iş yapmayanla alışveriş yapılmamalıdır. İslam’da paranın nereden geldiği kadar nereye gittiği de önemlidir. Nereden kazandın ve nereye harcadın? sorusu sorulacaktır?
Müslüman, nasıl meşru olmayan bir ortaklık yapamazsa, meşru iş yapmayana da destek olamaz, destek olursa güçlendirmiş, ayakta tutmuş olur.
Ucuz bahanesi ile de günaha girilmez. Ucuz düşüncesi ile hareket edersek, islam anlayışımız da ucuz olmaz mı? ucuz diye günaha girilmez. Caiz görülmeyen bir iş için, “Bu işte benim menfaatim var” denilmez. Müslüman için ölçü, Allah’ın ve Rasulünün koyduğu ölçüdür. Herkes yaptığı işten sorumludur. Bu konuda başkaları örnek alınamaz, herkes kendinden sorumludur.
HARAM TELEF OLUR
Atalarımız: “Su testisi su yolunda kırılır.”, “Haydan gelen huya gider” gibi güzel sözler söylemişlerdir.
Bugün bazılarının parası iyi yerlere gitmiyor, hayra gitmiyor, meşru yerlere gitmiyor. Neden? Geldiği yer temiz ve meşru değilde ondan adam çalışıyor, çalışıyor parası kumara gidiyor, içkiye gidiyor, fuhşa gidiyor, alın terini, çoluk çocuğunun rızkını ona buna yediriyor. Normal, paranın geldiği yer temiz değil ki, temiz yere gitsin.
Ne demiş Peygamberimiz (SAV):
“Bir kimse malını nereden kazandığını; helâlden mi, haramdan mı olduğunu öğrenmek istiyorsa, onu nereye harcadığına baksın”
Haramdan gelen, helâl yere gitmez. Helâlden gelen de harama gitmez.
Peygamber Efendimizin güzel bir ifadesi de şöyle:
“Allah’ın kulunu terk ettiğinin belirtisi, o kulun boş ve manasız şeylerle uğraşmasıdır.” Demek ki kul, helâl çizgisinden ayrıldıysa, Cenab-ı Allah onu terk ediyor, kulluk defterinden silip atıyor. O kul da işe yaramayan şeylerle uğraşıyor.
Haramın telef olduğunu doğrulayan birkaç örnek verelim:
Rüşvetçi bir memurun durup dururken arabası yandı, kül oldu. Ne oldu, nasıl oldu? diyenlere mesai arkadaşı şu cevabı verdi;
- Benimki mi yanacak, tabi ki onunki yanacak!..”
Adamın biri de yıllarca çalışmasının karşılığı olan bir torba içindeki parasını alıp memleketine giderken, gemideki maymun, torbayı kapıp direğe tırmanmış, adam, ah vah ederken maymun torbanın ağzını açıp; bir altını denize bir altını güverteye atmaya başlamış. Yaşlı bir yolcu:
- Sen ne iş yapardın? diye sormuş. Adam:
- Sütçülük yapardım. demiş
- Süte su katar mıydın? diye sormuş.
- Evet
- Öyle ise niye ah vah ediyorsun, yeri göğü yıkıyorsun? Suyun parasını denize atıyor, sütün parasını da sana bırakıyor” demiş.
Atalarımız: “Haramla yapılan, haramla yıkılır” demiştir.
Adamın biri de süte su katar da satarmış. Birgün şiddetli yağmur yağmış, sel gelmiş, koyunları alıp götürmüş. Meseleyi bilen birisi şöyle demiş: süte katılan su sel oldu , koyunları, götürdü. Peygambirimiz der ki:
“Haram mal hayretmez. O maldan sadaka kabul olmaz. Kendisine kalan malda cehennem azığı olur.” (Ramuz-el-Ehadis: 377/13)
bazıları kaybolan malı için: “Ben haramdan kazanmadım, haram karıştırmadım” yaramazlık yapan çocuğu için de; “Ben ona haram yedirmedim” diyerek ümidini ortaya koyar. Haram yediren için de: “Haram yiyenin evladı da hârâmî olur” denmiştir. Zekatı verilmeyen malın telef olacağı bildirilmiştir. Sadakası verilmemiş mal içinde “karabelâdan korunmaz” denmiştir. Çünkü kazayı belâyı sadaka önler. Kazaya belâya uğrayıp da az zararla atlatana: “Verilmiş sadakan varmış” denir.
Şunu da unutmayalım: Bir hârâmînin malı bu dünyada telef olmayabilir. İlla bu dünyada ceza görece k diye bir şey yoktur.Çünkü bu dünya ceza yeri değildir. Cezalandırdığını Allah ibret için cezalandırır.Cezalandırmadığına da kahrından verir, onu da böyle imtihan eder