HaSbihaL
Sen görüyorsun ya, söylemeye ne hacet!
Ellerim asılı kaldı damen-i ihsanında … Sana muhtaç olmak ne hoş!
Zifiri karanlık gecede, kara taşın üstünde yürüyen kara karıncayı görüyor ve ayağının tapırtısını işitiyorsun. “Bana usulca seslenin, gizlice yakarın!” diyorsun ya …
Biz kısık sesleriz
Mescitlerini
Sen ezansız bırakma Allah’ım!” diyen şairin gönlüyle sesleniyorum.
“Yeryüzü bana mescit kılındı.” biliyorum. Benim gönlümde bir mescit! “Her mescide, süslerini takın öyle git!” diyen sensin. Gidiyorum.
“Eğer azap edersen bunlar senin kulların; yok affedersen kuşkusuz Aziz ve Hakim sensin!” diyen isa peygamberin diliyle sesleniyorum.
Beni bir an olsun bana bırakma!” diyen Habib-i Edip’inin edebiyle; imanlarının sınavını verebilen zengin ve fakirlerin ak yürekleriyle huzurundayım.
Sen biliyorsun söylemeye ne hacet!
Göğüslerin özünü bilensin. Süveyda-yı derunuma muttalisin.
Ellerimi açıyorum. Kabe’de Sıddik’in açtığı gibi açıyorum. Secde halindeyken, müşriklerin efendimizin mübarek başları üzerine koyduğu deve işkembesini kaldırıp sonra da sana açtığı gibi açıyorum ellerimi …”Ne kadar halimsin Allah’ım!”
İçimin en gizli noktalarına vakıf; kalbimin en gizli köşelerinden haberdarsın