ZEYNEBÜ'L-KÜBRÂ
Rasûlüllah’ın Büyük Kızı Zeyneb (R. Anhâ)
«Mekke'den Medine'ye hicret ederken Hebbar İb-nu'l-Esved Zeyneb'în devesini mızrağiyla ürküttü. Deve Zeyneb'i ve hevdecini bîr kayanın üzerine attı, Zey-neb hamileydi, çocuğunu düşürdü.. Ve bu düşüğün meydana getirdiği hastalığın etkisiyle Hakk'a kavuştu.
O, Peygamber'in (S.A.V) kızlarının en büyüğüdür, teyzesinin oğlu Mekke'nin şeref ve malca sayılı kişilerinden olan, Sam ve Yemen'e yolculuklar yapan tacir Ebu'l-As İbnu'r-Rabi'in hanımıydı.
Haşimilerin gözlerinin kendisine çevrildiği ve oğullarına Kureyşin en şerefli kızını seçmek isteyen ana babaların gelin almak için yarıştıkları zaman daha on yaşını yeni bitirmişti.
Zeyneble evlenmeyi canû gönülden isteyenlerden birisi de, Mekke erkeklerinin şeref ve mal itibariyle sayılılarından olan, ayni zamanda teyzezadesi bulunan Ebül-Âs b. Bebî' idi. Başkasına doğmayan fırsat onun eline geçti. Çünkü teyzesi Hz. Hatice onu oğlu yerinde tutuyordu. İstediği zaman Rasûlüllah (S.A.V)'in evine gidip gelebiîiyordu. Orada o derece güçlü ve samimi bir sevgi görüyordu ki buna dayanarak Zeyneb İçin koca olarak tercih edilmeyi kuvvetle ümit ediyordu. İşte bu sebeple daha Zeynep genç kızlığa adımını attığı günden itibaren kalbinin ona ilgi duyduğunu anladı. Onun birdenbire boy atışını, günden güne güzelleştiğini kalbi çarparak görüyordu.
Zeyneb babasının evinde dört kızın en büyüğü idi. Zamanından önce olgunlaşmıştı. O dönemde elli yaşını geçmiş olan temiz annesiyle birlikte kız kardeşlerinin yetişmesi görevini yüklenmişti. Birbirini ta-kibeden hamilelikler ve doğumlar gerçekten annesini yormuştu. Annesinin işine ortak olması Zeynebe olgun bîr hanım görünümü kazandırmıştı. Halbuki daha çocuk denecek yaştaydı.
Ebül-Âs ise teyzesinin evine her gelişinde onu görüyor, göz alıcı görünüşüne, sevimliliğine, zekasına, inceliğine, hanımlığına hayran kalıyordu.
Büyük meşgaleleri onu bazan teyzesinin evine gidip gelmekten alıkoyuyordu. Bilhassa önemli mevsimlerde gelen hacıların ve tüccarların Mekkeyi doldurdukları zamanlarla; yazın kuzeye, kışın güneye yapılan ticari yolculuklar esnasında bu geliş gidişler sekteye uğruyordu. Mekkeden onu uzaklaştıran bu yolculuklar bazan aylar sürüyordu. Ancak her zaman, uzakta da x>isa, gözü Mekke'deydi. Orayı düşünürken kalbi çarpıyor, sevgisi artıyordu. Bu ince çocukcağızın hayali ona yoldaş oluyordu. Tatlı tebessümünü, büyüleyici zekâsını hatırlıyordu.
Haşini oğullarının gençlerinin gözünün Zeyneb'te olduğunu hiç bir zaman hatırından çıkarmıyordu. Ancak bu konudaki ayrıcalığını da biliyordu. Bu konuda kendisiyle yarışacak olan hiç birinin Rasûlüllahın evinde kendisine verilen yer. ve değere eş olamayacakları açıktı. Zey-neb'in sevgisini kazanma yolunda ve takdirini kazanma babında da onlara sıra gelmezdi.
Kendisine güvendiği için yarışacaklarla açık bir mücadeleye girmeye lüzum görmedi. Sırrını anlayışlı teyzesine emanet etmekle yetinip kalb huzuruyla, Zeynebe en iyi yoldaş olmayı ümit ettiği işinin başına döndü.
Zekâsı da onu genç bir kızın ilgisini çekmekle acele etmekten veya onun bakire kalbinin kapısını kabaca çalmaktan alıkoyuyordu. Her ne kadar da olgunlaşsa veya ölçülü olsa yine de utangaç bir çocukcağızdı o... Onun sevgisini kazanacağım diye acele edip temiz utanma duygusunu örselemenin, çocuksu temizliğini yaralamanın manası yoktu. Kendisi onun teyzesinin oğluydu, teyze onun hakkını korurdu.
Bu durum onu biraz zorlamış, gizlilik, hırs ve ihtiyatlı olma gibi ağır yükleri ona yüklemişti. Ama aynı zamanda da bu hal Zeynebin ona güven duymasını sağlamıştı. Tecrübenin ve yolculuğun olgunlaştırdığı erkek' zekâsıyla Zeynebin kendisini bir erkek kardeş yerine tutmadiğini anlamıştı. Her ne kadar Kureyş gençlerini kendisiyle soyîu-luk, asalet, belki mal bakımından tartsa bile, kişiliğinin güçlülüğü ve tecrübesinin genişliğiyle hiç birini eşit tutmayacağını da biliyordu.
EbühÂs yolculuktan her dönüşünde Rasûlüllahın evini Kabe'den sonra ikinci uğrak yeri edinmişti. Zeyneb onun gelişine sevinirdi. Yolcüluk medresesinden topladığı hoş olaylar ve hikayelere onun kulak verişi Ebül-Âs'ın çok hoşuna gidiyordu. Yolculuğuyla ilgili olarak anlattıklarını Zeynebin hemen ezberlemesi ve insanlarla dünya hakkındaki sözlerini kavraması, onun yaşıtlarından daha üstün bir meziyete sahip olduğuna ve kemale ermekte olduğuna işaretti.
Bazan yolculuk dönüşü ona güzel bir elbise veya münasib bir hediye getiriyor sevinçle kabul edildiğini görüyordu. Bunların aralarında yakınlık ve sevgi bağı kurduğunu anlıyordu.
Zeyneb'in bakire kalbi zamanla açıldı. Bu ince, nazik temas vicdanında ilgi uyandırdı. Yanıbaşında annesi uyanık gözleriyle bu açılışı gözlüyor, Ebül-Âs'm Zeynebin kalbini kazandığını anlıyordu. Yoksa kızının kalbini kapattığı birine Hatice'nin razı olması mümkün değildi.
Hatice bu temiz sevgiyi anlıyordu. Kendisi de onun tatlı kaynağından kana kana içmişti. Üstün tecrübesiyle biliyordu ki karşılıklı sevgiye dayanan bir evlilik teşvik edilmeliydi. Giddiyetle inanıyordu ki bu sevgi mutlu kullara Hak canibinden bağışlanan en büyük nimettir.
Kutlu anne, ük kızının kalbini yoklayan bu tatlı ilgiyi zevcine haber verdi. Kahraman babanın kalbi rikkatle doldu. Seneler boyu usan-maksizm kana kana içtikleri bu bereketli mübarek kaynaktan hayat bulan kendi evliliklerini gözünün önüne getirdi.
Artık Hadîce yeğenini, Zeynebi babasından istemeye teşvik etti. İstemesine rağmen biraz gecikseydi büyük kızı yanında kalacaktı. Ama Kureyş gençlerinin Haşimilerin en güvenilir adamıyla akraba olmays can attıklarını görüyordu. Biraz gecikirse onların Ebül-Âs'ı geride bırakıp Zeynebin elini tutmalarından ve bunun sevgili zevcinin hoşuna git-miyeceğînden korkuyordu.
Her zaman yaptığı gibi Rasûlüllah [S.A.V) Ebül-Âs'ı güzel karşıladı. Zeyneble evlenmek isteğini can kulağıyla dinledi ve ağzından «Evet!» cevabı çıktı. Zeynebe denk biriydi Ebüi-Âs... Ancak bu isteği kızına duyurmak için biraz mühlet istiyordu. Böyle önemli bir işte ilk söz-sahibi, herkesten çok, Zeynebin kendisiydi.
Şerefli baba kılının "Ebüi-Âs'a karşı duygusunu biliyordu, ama, her şeye rağmen, ona danışmadan söz kesmek istemiyordu. Yüzyüze konuşmanın vereceği sıkıntıyı da hesaba katıyordu. Mutlu haberi vermesi için Hadîceyi önden gönderdi. Sonra Zeynebin odasının Önünde sesini duyup kendisini görmiyeceği bir yerde durdu. Sevgi ve şefkat dolu bir sesle :
«Kızım Zeyneb, teyzezaden Ebül-Âs b. Rebf senin adını andı.» buyurdu.
Açık açık cevap vermesini beklemedi. Biliyordu ki,onun hayası dilinin cevap vermesine engel olacaktır. Allah korusun utanma duygu-. sunun etkisinde kalıp evlenmeyi reddeder ve iş hoş olmayan bir şekle bürünürse...
Baba bir süre kulak verip bekledi. Temiz kız kalbinin çarpıntısı ve temiz annenin dua mırıltılarından başka bir şey duymadı. Ebüi-Âs'ı bekler bıraktığı yere dönerek musafahalaştı, bereketli dualar etti.
Mutlu haber Mekke'de hemen yayıldı. Haşimli genç kızla evlenmeyi ümit eden gençlerin kalbi parçalandı. Ama içlerinden bir tanesi çıkıpta damat adayım kötüjeyemedi. Söyleyebildikleri, amca çocuklarının Zeynebi almaya teyze oğlundan daha layık olduğu şeklindeydi. Sonra Ebül-Âs hakkında hayırdan başka bir şey konuşmadılar. Hayırlı sözden başka bir şey söyleyebilirler miydi ki...?
Belki şöyle denebilir: Hz. Hadîce, Ebüî-Âs'ın arzusunu gerçekleştirmesine fırsat hazırladı ve Zeynebi zevce olarak seçmesine yardımcı oldu.
Şöyle diyen de çıkabilir; Şayet Ebü'l-Âs, Rasûiüllahın hayatında ve kalbinde çok üstün bir yeri olan Hadîce'nin yeğeni olmasaydı, kızı için Haşimililerden bir damadı tercih ederdi.
Her ne kadar Hz. Hadîce Ebül-Âs'ın önüne fırsat koymuş ise de şu nokta unutulmamalıdır. Ebül-Âs'ın kendi şahsiyetiyle kazandığı şerefi ve onu tertemiz kılan özellikleri Mekke ailelerinden istediğinin kapısının kendisine açı I ive rm es in i sağlıyacak kadar güçlüydü. Kureyş aristokratlarından istediğinin kızını kendisine zevce olarak seçebilirdi.
Rasûlüllah (S.A.V)'in evi düğün için hazırlandı. Yeni kurulan bir evin hazırlanmasında adet olan gürültüyle doldu. Rasûlüllah (S.A.V) en iyi kokuları arayıp almak için adam gönderdi. Hz. Hadîce de düğün için lüzumlu her şeyi alıp gelmeleri için, gelecek ticaret kervanlarını gözetmek üzere, çarşıya adamlar gönderdi. Bu taraftan da Ebül-Âs, değerli misafirini karşılamak için evini hazırladı ve bu yolda geniş servetini cömertçe harcadı.
Zifaf vakti geldi. Mekke dağlan düğün şenliğinin gürültüsüyle yankılandı. Develer kesildi, kâbe halkı toptan yemeğe davet edildi.
Rasûlüliah (S.A.V)'in ailesi gelini yeni evine kadar götürdü. Yeni evlileri kutlamak ve değerli konuğun ilk evindeki sıkıntısını hafifletmek için bir süre orada oturdular.
Sonra kerem sahibi kocasina emanet edip geri döndüler.
Bu tarafta Zeyneble kocası Ebül-Âs katışıksız bir mutluluğun gölgesi altında yaşıyor, başarılı bîr evliliğin gölgesinde karşılıklı sevgiyle hayatların; sürdürüyorlardı. Ne yazık ki zaman zaman geçici bir yalnızlık bu gölgeye sokuluyordu. Ebül-Âs ticaret için yolculuğa çıkmak zorundaydı. Yola çıkarken kalbi Mekke'de kalıyordu.
Zeynebse bu ayrılığa dayanmaya çahşryor, yalnızlığından kurtulup biraz teselli bulmak için baba ocağını ziyaret ederek yalnızlığını hafifletiyordu. Baba otağında mutlu çocukluk yıllarının hatıralanyla rahatlıyordu. Orada ailenin ufkunda, yarınların bir şeyler doğuracağını müşahede ediyordu. Babası Hira nlağarasındaki yalnızlığında ibadet ve tefekkürü artırmıştı. Annesinin tek meşgalesi onu uzaktan gözetip gücünün yettiğince zevcinin rahat ve huzurunu sağlamaya çalışıyordu.
Annesine, sevgili babasının azığını hazırlamak ve selâmetini sağlamak için boş vakit kazandırmak düşüncesiyle Zeyneb, Ebül-Âs yolculuğundan dönünceye kadar annesinin ev işlerine yardım ediyordu. Ebü'l-Âs dönünce, o da evine dönüyor zevcinin sıkıntısını gideriyor, huzur ve sükûna kavuşmasını sağlıyordu. :
Sonra Allah onlara hayır diledi ve oğullan Âli b. Ebil-Âs'ı, ardından da kızları Ümame'yi onlara bahşetti. Evleri sevinç ve sevgi ile doi-du.
Ebül-Âs'ın yolculuğa çıktığı günlerden birinin sabahının erken vaktinde Zeyneb baba ocağına yollandı. Kapıda amcazadesi Varaka b. Nev-feiin ziyaretinden dönmekte oian annesi Hz. Hadîce ile karşılaştı.
Zeyneb 'daha önce annesini hiç bu derece telâşlı, endişeli ve meşgul görmemişti. Annesi sanki onu görmemiş gibi geçip sevgili zevcinin özel odasına yöneldi! Orada babası uzun süre kalır. Sükûnete erdikten sonra iae kızlarının yanına çıkardı.
Zeyneb, Hira mağarasında ibadet eden babasına, orada iken indirilen vahiyden bahseden annesini şaşırarak dinliyordu. Duyduklarıyla dili tutuldu ssnki, cevap bulamıyordu. Sadece şunu anlıyordu; iş onun düşünce ufkunu aşacak kadar geniş, Önemli ve çetindi.
Sessizce yerinde bekledi. Düşüncesinin dizginleri elinden kaçmıştı; nereden başlayıp nereye varacağını bilemiyordu. Uçsuz bucaksız,bir denizde yüzen bir uyurgezer gibi görüyordu kendisini... Küçük kardeşi Fatımanın konuşması onu uyandırdı : «Ablacığım, bu ümmetin peygamberinin kızı olmak seni sevindirmiyor mu?»
Sessiz bir düşünce devresi geçirdikten sonra cevapladı, kardeşinin sorusunu :
«Evet, tabii, ey Patıma! Hangi genç kız kat kat şeref veren bu du-. rumia sevinip övünmez?Ancak dayımız Varaka'nın «Babamı yalanlayacaklarına, eziyet edeceklerine, Mekke'den çıkaracaklarına ve onunla savaşacaklarına» dair sözlerini sen de duydun, ben de...»
Patıma biraz düşündü. Babasının eziyet görmesi sözü ona ağır gelmiş olacak ki başını kaldırıp kız kardeşine şunları söyiedi :
«Vallahi, bu iş annemin babama söylediği şu sözlerde saklı olan gerçektir: Allah -bizi gözetir ey Ebül-Kasım. Sevin ve işinde devam et amcazadem. Vallahi, Allah seni hiç bir zaman pişman etmez. Çünkü sen akrabayla ilgiyi devam ettirirsin, doğru söylersin, emaneti yerine verirsin, sıkıntıları yüklenirsin, misafiri ağırlar ve hak yolundaki musibetlerin atlatılmasına yardımcı olursun.»
Zeyneb gülümsedi, Fatsma da aynı şekilde gülümsedi. İkisi de bu işin arkasının geleceğini anlamışlardı.
Ebül-Âs b. Rebi', Muhammecl (S.A.V)'in yeni bir din çıkardığı ile il-. gili olarak yolculardan duyduğu haberlerle kulağı dolu olarak yolculuktan döndü.
Bir gün Ebu'l-Âs İbnu'r-Rabî' bir yolculuğundan döndü. Kulağını Mekke'den çıkan kafilelerin sözleri doldurmuştu : — Bu ümmetin peygamberi çıkmış. Ebu'l-Âs İbnu'r-Rabî sordu :
O kimdir?
Onlar :
— Muhaınmed İbn Abdiliah'tır diye cevap verdiler. Ebu'i-As hanımına sordu :
— Duyduğum doğru mu? Rasûlullah'ın kızı Zeyneb :
— Evet, teyze oğiu! diye cevap verdi. Fakat Ebu'İ-As sustu. Zeyneb sordu :
— Neyin var? Teyze oğiu! Ebu'l-As alçak sesle :
— Ben korkuyorum diye cevap verdi.
!eyneb, kocasının zihninden geçenleri biliyordu. O, Rasûlüliah'a ,V) tâbi olursa kavminin şöyie diyeecğinden korkuyordu:
— O hanımını ve kayınpederini memnun etmek için atalarının dinini terk etti.
Rasûlullah'ın kızı Zeyneb :
— Ancak sen hakka uyarken kavminin seni övmesini bekiemiye-çeksin... Ben müslüman oldum, teyze oğlu! dedi.
Ebu'l-As hayretle :
— Bunu yaptın mı? Zeyneb! diye sordu. Rasûlüliah'in kızı Zeyneb :
— Babamı yalanlayamazdim. Vallahi, sen de biliyorsun ki, o doğru ve güvenilir bir kimsedir, dedi.
Sonra şunu ilâve etti :
— Yine annem, kızkardeşlerim amcam Ebu Talib'in oğlu Ali ve Ebu Bekr müslüman oldular. Ayrıca senin kavminden, amcaoğlu Osman İbn Affan'la dayının oğlu ez-Zubeyr İbnu'l-Avvam da müslüman oldular.
Ebu-'l-Âs İbnu'r-Rabî:
— Zeyneb! Babanın dinine uyarken, benim atalarımın dininde kalmamdan doğacak durumları düşünmedin mi? dedi.
Zeyneb başını sallayarak:
— Düşünmedim, ey teyze.oğlu! Aksine kavminden amcaoğiun Osman ve dayıoğlun ez-Zubeyr gibi senin de İslâm'a önce girenlerden olmanı istedim diye cevap verdi
Ebu'l-Âs düşünceli olarak evinden çıktı. Dönünce Zeyneb'e :
—- Zeyneb! Bugün Kâ'be'de babania karşılaştım. Beni İslâm'a davet etti, dedi.
Sonra sustu.. Yüzünün aşıklığı ve sesinin titrekliği, Zeyneb'in, babasının dâvetine nasıl cevap verdiği sorusunun açıklaması oldu.
Rasûlullah'ın kızı Zeyneb üzüldü. Kocası niçin, kızkardeşi Rukıy-ye'nin kocası ve kocasının amca oğlu Osrnan İbn Affan gibi babasının dâvetine icabet etmemişti. Bir gece Ebu'l-Âs kendisini üzen şeyleri düşününce şöyle dedi :
— Vallahi, baban, bana göre, kötü olmakla itham edilen bir kişi değildir. Sevgilim, seninle aynı görüşte olmaktan daha sevimli birşey yoktur benîm için. Ancak ben, karısını hoşnut etmek için senin kocan kavmini rezil etti ve atalarını inkâr etti demelerini istemiyorum. Herhalde benim durumumu takdir eder, mazeretimi kabul edersin.
Rasûlüllah'ın eshabı Medine'ye hicret etti. Rasûlüilah da (SAV)
onlara yetişti. Zeyneb babasından ve kardeşlerinden uzakta kaldı. O çocukları Ali, Umame ve amcası el-Abbas İbn Abdilmuttelib'ten başka teselli edici bulamadı.
Damdam İbn Amr el-Gıfarî şöyle haykırıyordu.
— Kureyşliler! Kervana yetişin kervana! Ebu Sufyan'ın yanında olan mallarınıza Muhammed ashabıyİa saldırdı. Ona yetişebileceğinizi
sanmıyorum. İmdat! İmdat!
Kureyş kervanını korumak için çıktı. Kocası Ebu'l-As İbnu'r-Rabîde onlarla birlikte çıktı. Zeyneb üzüntü içinde
— Bugün Zeyneb İçin yetim kalmak veya dul kalmaktan başka çare yok, dedi.
Müşrik Huzeyme oğullarının Bedir'deki durumları çabucak Mekke'ye ulaştı. Rasûiüllah'm kızı Zeyneb sevindi. Haber Mekkelileri yıldırım gibi çarptı. Zeyneb kocasının esir edildiğini duyunca şevindi. Çünkü babası esirlere iyi davranılmasını istemişti,
Zeyneb, Amr Îbnu'r-Rabî ile kocasının fidye verilerek kurtanlma-c: İçin gerdanlığın: gönderdi. Amr İbnu'r-Rabî Medine'ye gelince:
— Ey Muhammedi.. Kızın Zeyneb beni, Hıraş Îbnu's-Şamme'nin esir ettiği onun kocası, benim kardeşim Ebu'l-As İbnu'r-Rabî'i fidye vererek kurtarmam için gönderdi.
Amr İbnu'r-Rabî' elbisesinin içinden bir kese çıkarıp Peygamber'e (S.A.V) takdim etti. Kesenin içinden bir gerdanlık çıktı. Onu görür görmez Rasûlüilah'ın (S.A.V) içi sızladı. Bu, Hadîce'nin gerdanlığıydı. Oniı kızı Zeyneb'e, kizkardeşinin oğlu ve yeğeni Ebu'l-Âs'la evlendiği gün, düğün hediyesi olarak vermişti.
Rasöiüllah (S.A.V] ve ashabı konuşmayıp başlarını önlerine eğdiler... Daha sonra Rasûlüllah (S.A.V) :
— Zeyneb'in esirini bırakıp fidyesini de kendisine geri vermeyi uygun görürseniz, bunu yapınız, buyurdu.
Kıraş İbnu's-Samme :
— Tamam, ya Rasûlellah diye cevap verdi.
Rasûlüllah (S.A.V) Ebu'l-Âs İbnu'r-Rabi'i kendisine yaklaştırıp İslâm'ın artık onları ayırmasından dolayı kızını ona göndermesini söyle-
Ebu'l-As İbnu'r-Rabî ;
— Tamam, söylediğini yaparım, dedi. Ebu'l-Âs Mekke'ye dönünce Zeyneb'e :
-— Zeyneb! Vedalaşmaya geldim dedi. Zeyneb şaşırarak :
— Naşı! olur, daha yeni kavuşmuşken! dedi. Ebu'l-As İbnu'r-Rabî':
— Gidecek olan ben değilim Zeyneb! Bu defa da sen gideceksin diye cevap verdi.
Babasının (S.A.V) söylediklerini anlattı. Kureyş eşrafı ona gelip şöyle dediler :
— Ebu'l-As! Hanımından ayrıl, biz seni istediğin Kureyşli kadınla evlendiririz.
Ebu'l-As da şu cevabı verdi :
— Vallahi, hanımımdan ayrılmıyacağım. Hanımımın yerine Kureyşli bir kadını kabul .etmek de istemem.
Evine dönünce Zeyneb'e .
— Telâşlanma sevgilim! Senin yanma gitmeni baban istedi. Çünkü İslâm bizi ayırdı. Seni babana göndermeye söz verdim. Ben sözümden dönmüş değilim dedi.
Zeyneb :
— Hicret yurduna kadar bana arkadaş olacak mısın? dîye sordu. Ebu'l-As İbnu'r-Rabî1 :
— Maalesef, teyze kızı! Kardeşin Zeyd İbn Harise (Rasüiülîah onu evlât edinmiş ve ona Zeyd İbn Muhammed adını vermişti) ile Ensar' dan bir arkadaşı gelecekler, Mekke'den sekiz mil uzaklıktaki Batnu Ya-cic'de bekleyecekler. Sen onların yanma varınca, beraberinde seni Yesrib'e babana götürecekler, dedi.
Rasûlüilah'ın (S.A.V) kızı Zeyneb hazırlandı. Ebu Sufyan İbn Harb'-in eşi Hind Bint Utbe'y'e karşılaştı. Hind ona
— Muhammed'in kızı! Babana kavuşmak istediğini bana bildirmi-yecek misin? diye sordu :
Zeyneb :
— Böyle bir şeye niyetim yok, dedi.
Hind Bint Utbe :
— Amca kızı! Yapma! Yolculuğunda sana lâzım olacak bazs şeylere veya babana götürmek üzere paraya ihtiyacın varsa onlar bende var. Benden çekinme. Çünkü erkekler arasında olanlar kadınlar arasına girmez, dedi.
Zeyneb, Hind Bint Utbe'nin sözünde samimi olduğunu zannetti. Fakat kendisinin gitme konusunda ciddî olduğunu gizledi.
Ebu'l-As'ın kardeşi Kinane İbnu'r-Rabî' yayını ve sadağını olarak güpegündüz Zeyneb'in devesinin yularını çekerek ZeynebTMekke'den çıkardı. Kureyş'in erkekleri aralarında bunu konuştular ve onu takip için yola çıktılar. Zîtuva denilen yerde ona yetiştiler. Hebbar İbnu'!-Esved ve Nafi İbn Kays ona en önce yetişenlerdendi. Hebbar İbnu'l- Esved Zeyneb'in devesini mizrağıyla ürküttü. Deve Zeyneb'i ve hevde-Ginî bir kayanın üzerine attı. Zeyneb hamileydi, çocuğunu düşürdü. Kayınbiraderi Kinane İbnu'ı-Rabî' yere çöküp oklarını önüne yaydı vs şöyle dedi :
— Vallahi, bana kim yaklaşırsa ona bir ok saplarım.
Peşindekiler geri çekildiler. Bir grup KureyşEiyle birlikte Ebu Suf-yan İbn Harb geldi :
— Bize okunu atma da seninle konuşalım, dedi.
Kinane ok atmaktan vazgeçti. Ebu Sufyan yanına kadar geldi ve :
- Sen bu kadını, gündüz açıkça halkın arasından geçirip götürmekle iyi etmedin. Başımıza gelen belâları ve Muhammedi e aramıza giren düşmanlığı bildiğin halde bu kadını insanların arasından açıkça gölürüyorsun. Eğer sen böyle yaparsan halk bunun; bizim aşağılık oluşumuzdan, güçsüzlüğümüzden ve korkaklığımızdan ileri geldiğini zannedecek. Yemin olsun, bizim onu babasına göndermemek gibi bîr ihtiyacımız ve böyle"bir kinimiz yok. Ancak sen kadını geri getir. Sesler kesilip halk bizim onu geri çevirdiğimizi konuşuncaya kadar dur. Sonra onu gizlice çıkarıp babasına götür, dedi.
Kinane İbnu'r-Rabî' ;
— Tamam, öyle yapayım, dedi.
Kinane İbnu'r-Rabî1 Zeyneb'in inlemesini duydu ve ona dönüp baktı. Ondan kan geldiğini ve çölün ortasında çocuğunu düşürdüğünü görünce durumundan endîşe etti. Onu alıp Mekke'ye geri götürdü.
Kocası Ebu'l-As onu koruyup gözetmek için birkaç gün Zeyneb'in yanında kaldı. Zeyneb kendine gelince Kinane İbnuY-Rabî' onu Mekke'den çıkarıp hâlâ ondan kan gelirken Zeyd İbn Harise'ye teslim etti.
Rasûiüilah [S.A.V) kızına yapılanlardan dolayı öfkelendi. Ashabına, Hebbar İbnu'l-Esved'le Nafi İbn Kays'i yakaladıklarında yakmalarını emretti. Ancak Rasûiüilah (S.A.V) yakma emrinden vazgeçip onları öldürmelerini emretti.
Bu konuda şöyie buyurdu : «Yakaladığınızda o iki adamı yakmanızı emretmiştim. Sonra Allah'tan başkasının hiç kimseyi ateşle azaplan-dırmasının doğru olmıyacağı görüşüne vardım. Onları yakalarsanız, öldürün.»
Zeyneb senelerce, Medine'de babasının evinde kaldı. O, Allah'ın kocası Ebu'l-As İbnu'r-Rabî'nin göğsünü İslâm'a açmasını ümit ediyordu. Bir gece Ebu'l-As İbnu'r-Rabi' Zeyneb'in yanına geldi. Zeyneb hayretle :
— Ebu'l-As? dedi.
Ebu'l-As peşinden şeytanlar geliyormuşcasıns nefesi kesilmiş bir halde :
__Evet benim. Değerli kancığım! Kader Ebu'l-As'ı Yesrib'in yakınına getirdi. Peşinde takipçiler varken o sana koştu geldi, dedi.
Zeyneb dehşetle :
— Ey Ali'nin babası! Sanki sen yanımda gibisin? dedi, Ebu'l-As İbnu'r-Rabî':
__ Evet Zeyneb! Bu senin misafirindir. Yolculuktan yorulduktan
sonra, takipçilerden kaçtıktan, ayrılık acısıyla canından bezdikten sonra senin onu kabul etmeni bekliyor dedi.
Zeyneb sanki müslüman glarak mı geldin dercesine ona baktı : Ebu'l-As başını sallayıp :
__Hayır, Zeynebi Medine'ye müslüman olarak gelmedim. Kendime ve Kureyşlilerden bazılarına ait malları Şam'a götürmüştüm. Ticaret işimi bitirip dönerken, başlarında Zeyd İbn Harise'nin bulunduğu yüzyetmiş kişiiik seriyye karşıma çıktı. Yanımda ne varsa hepsini ele geçirdiler. Kaçarak onlardan kurtuldum. Gecenin karanlığı basınca bana eman vermen için gizlice sana geldim, dedi.
Zeyneb keder dolu bir sesle :
— Hoş geldin teyze oğlum. Hoş geldin Ali'nin ve Umame'nin babası! dedi.
2eyneb mescide gitti. Peygamber (S.A.V) sabah nama2im kıldır-mışti. Şöyie dedi :
— Ey insanlar! Ben Ebu'i-As İbnu'r-Rabî'ye eman verdim.
Rasûiüilah (S.A.V) ashabına :
— Cemaat! Benim duyduğumu siz de duydunuz mu? diye sordu. Cemaat:
—Evet, Ya Rasûieilah! diye cevap verdi. Peygamber (S.A.V) :
— Muhammed'în canı elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizin duyduğunuzu duyuncaya kadar bu konuda hiçbir şey bilmiyordum, dedi.
Daha sonra Rasûlüllah (S.A.V) şunu ilâve etti :
— Müsİümanlarm en ait tabakasında olan biie eman verebilir. Zeynsb'în ernan verdiğine biz de eman verdik.
Daha scnra Rasûlüllah (S.A.V) kızının yanına girdi. Ebu'I-Âs İbn.u'r-rî-3bî'> do oradaydı. Zeyneb :
— Ey Allah'ın Rasûlüi Yakın olursa, amca oğludur, uzak olursa ço-2uRianmmLbabasıdır. Ben de ona eman verdim, dedi.
— Kîzım! Ona ikramda bulun. Sana yaklaşmasın. Çünkü artık sen ona heiâ! değilsin.
Rasûiüüah {S.A.V) ayrıldıktan sonra Zeyneb, Ebu'İ-As'a :
— Ebu'i-As'! Ayrı kalmamız sana kolay geldi mi? diye sordu. Ebü'l-As İbnu'r-Rabs :
— Allah saklasın, Zeyneb! Vallahi, senden sonra hayat benim için hiç te hoş değil, dedi.
— O halde, bu işkence ve İnad niye? dedi. Ebu'I-As :
— Allah bizim hakkımızda hükmünü verinceye kadar diye cevsp verdi,
Rasûlüllah (S.A.V) Ebu'l-As'i mescide getirecek birisini gönderdi. Rasûlüliah [S.A.V) Ebu'l-As'ın mallarını ele geçiren seriyyenin adamları arasındaydı... Rasûlüllah (S.A.V) onlara:
— Bildiğiniz gibi bu adam bizdendir. Ona ait bir malı eie geçirdiniz. Eğer bir iyilik yapar da malını ona geri verirseniz buna memnun oluruz. Eğer kabul etmezseniz, o Allah'ın size nasibettiği bir ganimettir. Ona en lâyık olan sizsiniz, dedi.
Hep bir ağızdan :
—Ey Allah'ın Rasûlü! Malını kendisine geri veriyoruz dediler.
Ebu'l-As İbnu'r-Rabî'nin malının tamamını ona geri verdiler. Onun malından hiçbir şey kaybolmadı.
Onun Mekke'ye dönme vakti geldiğinde Rasûlüliah:
— O bana doğruyu söyledi. Verdiği sözü yerine getirdi, dedi.
Zeyneb hareket etmeden önce kocasının gözlerinde birşey gördü. Ebu'I-Âs Mekke'ye varınca Kureyşlîler ticaretlerinin kârlı olduğuna sevindiler. Ona koşup Muhammed'ie (S.A.V) ashabı arasında geçenleri hemen anlatmasını istediler. Fakat o bütün mal sahiplerine mallarını verinceye kadar bekledi. Ve sonra bir'kayanın üzerine çıkıp :
— Ey Kureyş topluluğu! Herhangi birinizin bende almadığı bir malı kaldı mı? diye sordu.
Onlar :
—Hayır, Allah seni-hayırla mükâfatlandırsın. Biz.seni sözüne bağlı vs şerefli bir kimse olarak gördük diye cevap verdiler.
Gözünü onların arasında gezdirdikten sonra:
—Ben, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim. Vallahi, sizin mallarınızı yemek istediğimi zannetmenizden korkmamdan başka hiçbirşey beni İslâm'a girmekten alıkoymadı. Allah o mallan size geri gönderince ve ben de işimi bitirince müslüman oldum dedi.
Onları hayret ve dehşet içinde bırakıp Allah ve. Rasûlü'ne hicret etmek üzere Medine'ye hareket etti. Rasûiüilah'ın kızı Zeyneb'e gidip müslüman olduğunu ona haber verince Zeyneb çok sevindi.
Ebu'i-As İbnuY-Rabî' Rasûlüliah'ın mescidine girdi. Damadının Ra-sûlüliah'a bey'at ettiğini'görünce ashab lâ Üâhe iila'llah diye haykırdılar.
Rasûlüllah Zeyneb'i seneler sonra ona eski nikahıyla verdi.
Rasûlüllah'ın kızı Zeyneb, hicretin sekizinci yılında kocası Ebu'l-As İbnu'r-Rabî' müslüman olduktan bir yıl sonra, Mekke'den Medine'ye hicret ederken deve üzerinde hevdeç içinde iken, Kureyş müşriklerinden Hebbar b. Esved'le Fihrî bir arkadaşı Zîtuvâ'da mızrakla vurup devesinden kayanın üzerine düşürmüş, karnındaki çocuğunun düşmesine sebep olmuştu... Hz. Zeynep, akan kan yüzünden hastalanmış ve vefatına kadar de bu hastalıktan kurtulamayarak hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Rasûlüllah (S.A.V) Ummu Atıyye el-Ensariyye, Ummu Eymen vs hanımı Ummu Seleme'ye :
— «Onu yıkamağa sağ tarafından ve abdest azalarından başlayınız! Tek sayıda su ve sîdric üç, veya beş ya da yedi kerre hatta gerekli görürseniz bundan da fazla yıkayınız! Sonuncusunda suya kâfur, yahut kâfurdan biraz koku koyunuz! Yıkama işini bitirip boşalınca, bana bildiriniz.» buyurdu.
Yıkayıcılar, Hz. Zeyneb'in saçlarını taradılar, üçe ayırıp her birini bir bükle yaptılar. Buklelerden ikisi, Hz. Zeyneb'in yan taraflarındaki, biri de ön tarafındaki saçlarındandı.
Onlar cenazeyi yıkadıktan sonra Rasûiüllah'a haber verdiler. (Rasûlüllah onlara izarını (etekliğini) yerdi ve şöyle buyurdu:
— Bunu ona iç gömieği yapın.
Rasûlüllah (S.A.V) kederli ve üzgün olarak onu kabrine indirdi. Kabirden çıktığında üzüntüsü gidip şöyle dedi:
— Zeyneb'in zayıflığını düşünüp Allah Ta'âlâ'dan onun kabrini genişletip sıkıntısını gidermesini istedim. Allah duamı kabul etti ve onun kabrini genişletip sıkıntısını giderdi,
Hz. Peygamberin kızı din uğruna o kadar eziyet çekti ki sonunda o yolda canını verdi. Buna rağmen kabir azabı ve kabrin sıkmasından muhafaza edilmesi için Hz. Peygamberin duâ etmesi gerekirse, bizim gibilerin hâli ne olacak?! Bu sebeple insan, daima kabir hâli için duâ etmelidir. Peygamberimizin kendisi de, bize yol göstermek için, kabir azabından daima Allah'a (c.c) sığınırdı...
Ebül-As daha dün sevgi kafesi olan evine döndü. Artık bu evZeyneb gittikten sonra hatıraların ve kederlerin yankılandığı bir yer olmuştu.
Şayet oğlu Ali de kendisini teselli edecek bir-yan, kızı Ümame'de değerli yolcunun canlı örneğini bulmasaydı kederinden ölebilirdî. Ama. onlar babalarının yalnızlığını biraz olsun gideriyor, yarasını sarıyor, eve doluşan üzüntü ve kederi hafifletiyorlardı.
Resûlüllah (S.A.V)'de Zeynebe duyduğu üzüntüyü Ümâme ile gidermeye çalışıyordu. Ona canı kanı kaynıyor ve onu avutuyordu. Bu-hari ve Müslim'deki rivayete göre Ümâmeyİ mübarek omuzlarına alır ve onunla'namaz kılardı. Secdeye vardığında onu yere kor, namazını bitirince tekrar onu omuzuna yüklerdi.
Hz. Aîşe (R.anha) rivayet eder ki, Rasûlüliah (S.A.V)'e bir takım hediyeler geldi. Bunların arasında boncuktan bir gerdanlık ta vardı. Ra-sûlüflah (S.A.V) :
«Bunu ailem halkı içinden bana en sevgili olana vereceğim» buyurdu. Kadınlar derler ki :
«Ebu Kuhafe'nin kızı (Hz. Aîşe) onu almak için gitti, ancak Rasûlüllah Zeynebin kızı Ümâmeyi çağırıp gerdanlığı onun boynuna taktı.»
Rasûlüllah (S.A.V) Zeynebin ismini devamlı yadetti. Üvey kızı Zey-neb binti Ebî Seleme şöyle anlatır:
«(RasûlülSah (S.A.V) annem Ümmü Seleme ile evlendiğinde) benim adım Berre idi, Rasûlüllah (S.A.V) bana Zeyneb ismini verdi. Zey-neb binti Cahş ona gelin geldiğinde de adı Berre îdi, onun adını da Zeyneb olarak değiştirdi.»
Fatıma (R.anha)'nın Zeyneb için duyduğu acı da çok derin idi. Onun ardından bir anne, bir kardeş, bir dost ve bir arkadaş kaybetmiş olarak ağladı ağladı... Mekke'de zihinleri hür, aileleri toplu olduğu günlerdeki saadetlerini hatırladı. Seneler sonra değerli kaybın hatırasını diriltmek ve eskimeyen sevgili adını tekrarlayıp durmak için kendi kızına da Zeyneb ismini koymak suretiyle teseili aradı...