AIŞE BİNT EBÎ BEKR (RADIYAİÎÂHÜ ANHÜMÂ)
«Kızım; durumu sabırla karşıla! Vallahi, kendisini seven bir kocanın güzel karısının, ortaklan da varsa, onun hakkında çok dedikodu ederler.»[1]
Bisetin (peygamberliğin) onuncu senesinin Ramazanın onunda Hz. Muhammed (S.A.V)'in çocuklarının annesi, evinin kadını, cihadda ortağı Hz. Hadîce'nin vefatından birkaç gün sonra hatıralarıyla yalnız iken; Rasûlüllah'ın (S.A.V) süt kardeşi Osman İbn Maz'un'un hanımı Havle Bint Hakîm Rasûlüllah'a (S.A.V) gidip :
— Ey Allah'ın elçisi evlenir misin? diye sordu. Rasûiüllah (S.A.V) :
— Kiminle? dedi.
Havle Bint Hakîm :
— Kız istersen kızla, dul, istersen dulla, dedi. Hz. Peygamber (S.A.V) sordu ;
— Kız olan kimdir? Havle Bint Hakîm :
— Allah'ın kullarından sana en lâyık olan kız, Ebû Bekr'in kızs Aîşe dedi.
Rasûiüllah [S.A.V) tekrar sordu.
— Dul olan kim ya?
Havle Bint Hakîm cevap verdi :
— Sevde Bint 2em'a. Sana iman etmiş, dininde sana uymuştur. Rasûiüllah (S.A.V) :
— Git, benim hakkımda onlarla konuş, dedi.
Havle, Ebû Bekr'in evine gitti. Ummu Rûman'ı buldu ve ona :
—Ummu Rûman! Allah size hayır ve bereketten ne eriştirdi, biliyor musunuz? diye sordu.
Aîşe'nin annesi :
—- Nedir o? dedi.
Havle Bint Hakîm :
—- Rasûiüllah [S.A.V) beni, Aîşe'yi istemek için gönderdi.
Ummu Rûman sordu :
— Aîşe ona uygun olur mu? O, Peygamber'in (S.A.V) kardeş kızıdır. İstersen Ebû Bekr'i bekle o, şimdi gelecek.
Ebû Bekr geldi. Havle Bint Hakîm :
— Ebû Bekr! Allah size hayır ve bereketten ne eriştirdi, biiiyoı musunuz? dedi.
Ebû Bekr:
— Nedir o? diye sordu. Havle Bint Hakîm :
Rasûiüllah [S.A.V) beni Aîşe'yi istemek İçin gönder Ebû Bekr:
— Ona uygun (helâl) olur mu? Aîşe kardeşinin kızıdır
Havle Bint Hakîm Peygamber'e {S.A.V) dönüp durumu anlattı. Ra-ûlüllah (S.A.V) şöyle dedi :
— Ona tekrar git ve şunu söyle : Sen benim İslâm'da (din) kar-leşimsîn. Senin kızın bana helâldir.
Havle Bİnt Hakîm Ebû Bekr'e gitti. Ummu Rûman şöyle dedi.
— İyi ama Mut'im İbn Adiyy, Aîşe'yi oğlu Cubeyr'e İstedi ve ona z kesildi. Verilmiş olan bir sözden cayılmaz ama Ebû Bekr sözünden döndü. Şöyle ki:
Ebû Bekr hemen Mut'im İbn Adîyy'in evine gitti. Onun yanında karısı Ummu Cubeyr de vardı Ebû Bekr:
— Aîşe'nin evlenmesi hakkında ne diyorsunuz? diye sordu. Mut'im İbn Adîyy hanımına :
— Hanım! Ne diyorsun? dedi. Mut'im'in hanımı ı
— Herhalde, oğlumuzu senin kızınla evlendirirsek, onu da kendi dinine sokarsın, dedi.
Ebû Bekr Mut'im İbn Adîyy'e :
— Sen de mi böyle söylüyorsun? dedi. Mut'im İbn Adîyy:
— O, duyduğunu benim de katıldığım sözü söylüyor diye cevap verdi.
Ebû Bekr, verdiği sözden dönmesine bir engel bırakmayan Allah'a hamdetmekten duyduğu rahatlıkla evine dönüp Havle'ye :
— Rasûlüllah'ı bana çağır, dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) geldi ve bîsetin (peygamberliğin) onuncu yıl Şevval ayında yedi yaşındaki Aîşe'yle nikahlandı.
İki aziz ve vefakâr dost arasında hısımlık kurulduğuna ait haberin ortaya çıkışı Mekke'lileri şaşırtmadı. Gayet normal ve beklenen bir haberi karşılarmiş gibi karşıladılar. İslâm düşmanlarından hiç biri konuşacak söz bulamadı. En azılı düşmanlar bile Hz. Muhammed (S.A.V)'in Hz. Aîşe ile evlenmesinde kötülenecek bir yan veya itham edilecek bir kusur göremediler. Halbuki onlar, iftira ve zulüm d sa, kötülemeye bir yol buldular mı hemen o yoldan yürürlerdi.
Ne diyebilirlerdi ki?
En uzak ihtimalle de olsa, daha yedi yaşına yeni basmış bir kız çocuğuna dünür olmayı mı kotüieyeceklerdi?
Ama daha önce Cübeyr b. Mut'im için İstenmişti. Hattâ Ebû Bekr, bunun içiin Havİe'ye «evet» sözünü, Cübeyr b. Mut'im'in İslâm'a karşı katı tutumunu görünceye kadar söyleyememişti.
Hz. Ömer (r.a) Hz. Ebû Bekr (r.a)'e genç kızı Hafsa ile evlenmesini teklif ettiğinde Hafsa ile Ebû Bekr arasındaki yaş farkı, Rasûlül-lah'la Hz. Aîşe arasındaki yaş farkı kadardı. O günün örf âdeti böyleydi ve gayet normaldi...
Ama Hz. Aîşe ile olan bu evlilik, Hz. Muhammed (S.A.V)'in hayatını yazan bazı tarihçileri çok meşgul etmiştir. Onlar bu evliliğe, içinde yaşadıkları modern asrın gözlüğüyle bakmışlar ve böyle bir evliliği akılları almamıştı. Halbuki bu Asyalılarda âdettir. Bu âdetin doğu Avrupa'da uygulanmakta olduğunu düşünmemişlerdir. Bu ha! İspanya ve Portekiz'de gayet normal karşılanır. Bugün bu çeşit evlilik, Birleşik Amerika'nın uzak dağlık bölgelerinde âdet dışı değildir..
Rasûlüllah (S.A.V) hicret etti mescidini ve odalarını inşa etti. Sonra Zeyd İbn Harîse ve mevlâsı (azatlı kölesi) Ebû Rafî'i kızlarını getirmesi için Mekke'ye geri gönderdi. Ebû Bekr de onların yanında Abdullah İbn Uraykıt ed-Deylî'yi iki deveyle birlikte gönderdi. Oğlu Abdullah'a ailesini getirmesini yazdı... Zeyd İbn Harîse, Ebû Rafî' ve Abdullah İbn Ebî Bekr Rasûlüllah'ın (S.A.V) ailesiyle Ebû Bekr'in ailesini yola çıkardılar. Rasûlüllah'ın şehrine geldiklerinde Aîşe, Ebû Bekr'in ailesinin yanında kaldı. Rasûlüliah'ın (S.A.V) ailesi de mescidin etrafındaki odalarda kaldılar.
Ebû Bekr Rasûlüllah'a [S.A.V) sordu :
— Ya Rasûlellah! Seni ailenle (Aîşe'yie) birlikte kalmaktan n eden şey nedir?
Peygamber (S.A.V):
—' Mehir diye cevap verdi.
Ebû Bekr es-Sıddîk ona oniki okıyye ve bir neş (yarım okıyye) 3rdi. Rasûiüllah onları Aîşe'ye mehir olarak takdim etti, Böylece lekke'deki nikâhtan üç yıl sonra Şevval ayında düğünleri oldu.
Hicretten birkaç ay sonra Ebû Bekr [r.a) Rasûlüllah (S.A.V)'e ü? îne önce Mekke'de kıyılan nikâhın zifafının yapılmasını söyledi.
Rasûiüilah (S.A.V)'de bunu kabul etti. Ensar'dan bazı erkek ve admlarla birlikte, Ebü Bekr'in ailesi ile beraber misafir olduğu Hazrec gulları yurdundaki evine gitti.
Aîşe düğününü şöyle anlatır:
«Rasûiüllah (S.A.V) evimize geldiğinde Ensar'dan bir takım kain ve erkekler de toplandılar. Ben İki hurma dalı arasındaki salmakta sallanırken annem beni oradan indirip eve getirdi. Saçlarımı üzeltti ve biraz su ile yüzümü sildi. Beni kapının yanına kadar gö-ürdü. Heyecanım yatişıncaya kadar beni orada durdurdu. Sonra içeri-e soktu. Rasûlüllah [S.A.V) bizim evdeki sedirin üzerinde oturuyor-|u, beni onun kucağına oturttu ve :
«Bunlar senin ailen halkıdır. Allah onlarda senin için bereket ialketsin, onlar için de sende bereket ihsan etsin.» diye dua etti.»
Kadın ve erkekler kalkıp evden çıktılar. Rasûlüllah (S.A.V) evimle benimle zifafa girdi. Benim düğünümde ne bir deve, ne de bir ko-'un kesilmedi. Ben o vakit dokuz yaşındaydım. Sa'd b. Ubâde, daha ince de Rasûlüllah (S.A.V)'e gönderdiği büyük bir kapla bize düğün 'emeği gönderdi.»
«Aynı şekilde, onlara bir tas süt getirildi. Rasûlüllah (S.A.V) ön-ian bir miktar içti. Sonra yeni gelin utanarak geri kalanını içti»
Aîşe nahif vücutlu, büyükçe gözlü, dalgalı saçlı, pembe beyaz sarlak yüzlü, tatlı bir gelin olmuştu. Gelin olunca yeni evine taşındı. 3u ev kerpiç ve hurma dalları kullanılarak, mescidin etrafına yapıl-nış odalardan birisi idi. Odanın tabanında bir hasır serili, onun üs-:ünde de içi hurma lifi dolu deri bir yatak vardı. Kapı olarak kıldan dökülmüş bir perde asılmıştı.
Bu sade ve mütevazı evde Aîşe kalabalık zevcelerden biri olarak /asayişim devam ettirmeye başladı. Aynı şekilde Rasûlüliah [S.A.VJ'in ve İslâm'ın hayatındaki yüce mevkiini de almaya başlamışti. Tarih günümüze ve daha sonraki zamanlara kadar bu hayatın akışını nakletti ve nakledecektir.
Rasûlüllah (S.A.V) Aîşe'ye şöyle dedi:
— Sen bana üç defa rüyamda gösterildin. Melek seni bana yaz ipekten bir kumaş içinde getirip : Bu senin hanımın dedi. Ben yüzünü açtım. Bir de ne göreyim sensin. Bunun üzerine şunu söyledim. Eğer bu Allah'ın katındansa, onu yerine getirir.
Peygamberimiz (S.A.V) eşleri arasında Hz. Aîşe'ye karşı müstesna bir sevgi gösterirdi.
Bir gün Amr b. As : «Yâ Resûlellah! Halkın, Sana en sevgilisi kimdir?» diye sormuştu. Peygamberimiz (S.A.V) :
— «Aîşe'dir!» buyurdu.
— «Ya erkeklerden sevgili olanı kimdir?» diye sorunca da
— «Aişe'nin babasıdır!» buyurdu.
Rasûlüllah (S.A.V) bir gün Aîşe'nin yanma girdi. Onun ktz çocuklarıyla (oyuncaklarla) oynadığını gördü.
— Bu nedir? Aîşe! dedi. Aîşe :
— Süleyman'ın atları diye cevap verdi. Peygamber (S.A.V) buna gülerek karşılık verdi.
Vahiy Aîşe'nin odasında inmişti. Bir gün Rasûiüllah {S.A.V} Aîşe'nin odasındaydı. O sırada yanlarına ata binmiş bir adam girdi. Peygamber (S.A.V) kalkıp onun yanına gitti. Elini atın yelesine koydu. Onunla konuşmaya başladı. Daha sonra Rasûiüilah (S.A.V) döndü, Aîşe sordu :
— Ya Rasûleİlah! Fısıltıyla konuştuğun o adam kimdi?
Rasûlüllah (S.A.V):
— Sen birisini gördün mü? dedi.
Aîşe ;
— Evet, ata binmiş bir adam gördüm diye cevap verdi.
.Rasûlüllah (S.A.V) şöyle dedi.
—Onu kime benzettin?
Aîşe :
— Dıhyetu'l-Kelbî'ye dedi. RasûlüNah (S.A.V) :
— O Cebrâii'dir. Sen iyi bir şey gördün.
Aîşe bir süre bekledikten sonra Cebrail ve Peygamber fS.A.V) Aîşe'nîn odasına girdiler. Peygamber (S.A.V) :
—Aîşe! dedi. Aîşe :
— Saadetle emret Ya Rasûleilah! diye cevap verdii.
Rasûlüllah (S.A.V) buyurdu :
— Bu Cebrail'dir. Sana onun selâmını söylememi emretti. Aîşe :
— Sen de benden ona; selâm, Allah'ın rahmet ve bereketlerini söyle. Allah, kendisine sığınanlara verdiği hayırdan sana da versin.
Rasûlüllah (S.A.V) Hafsa Bint Ömer İbni'i-Hattab'la daha sonra da Ummu Sele.me'yle evlendi. Aîşe'nin içi kıskançlıkla doldu. Ama o daima Rasûlüllah'ın sevgilisi olarak kaldı.
Bir bayram günü Rasûlüllah (S.A.V) Aîşe'nin odasına girdi, yanında Buas [2] şarkılarını söyieyen iki kız vardı. Yatağa uzandı ve yüzünü çevirdi. İçeri Ebû Bekr girdi. Aîşe'yİ azarlayarak :
— Peygamberin (S.A.V) yanında Şeytan'ın mîzmarı mı (sarkışımı) dedi.
Rasûlüllah.(S.A.V) ise :
— Onu rahat bırak diye karşılık verdi. Ebû Bekr başka bir şeyle meşgulken Aîşe kızlara işaret etti onlarda çıktılar.
Siyahîler (Habeşliler) kalkan mızrak oyunu oynuyorlardı. Peygamber (S.A.V) Aîşe'ye sordu.
—Seyretmek ister misin?
Aîşe: -
— Evet diye cevap verdi.
Bunun üzerine Rasûlüllah (S.A.V) Aîşe'yi, arkasında yanağı yanağına değecek şekilde ayağa kaldırıp :
— Haydi devam edin Erfîde oğulları! buyurdu.
Nihayet Aîşe seyretmekten usandığında, Rasûlüllah (S.A.V)
—Artık yeter mi? diye sordu.
Aîşe :
— Evet dedi. Peygamber (S.A.V) :
— Öyleyse git dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) Aîşe'ye, hırçın ve sanki sert bir kömür parçası gibi siyah bir deve verdi. Ona dokunup bereket getirmesi için dua etti. Sonra şöyle dedi.
— Bu deve'ye bin ve ona yumuşak davran. Şüphesiz birşeyde yumuşaklık varsa, bunu süsleyip güzelleştirir. Birşeyden yumuşaklık çekilip alınırsa onu lekeler.
Rasûlüllah (S.A.V) bir sefere veya savaşa çıkmak istediği zaman hanımları arasında kur'a çeker onlardan hangisinin ismi çıkarsa onunla giderdi. Hz. Peygamber Benî Mustalık'ın efendileri ve liderleri el-Harîs îbn Dırar'in komutasında kendisiyle savaşmak için birlikler topladıklarını öğrenince, onlar Medine'ye saldırmadan, kendisi onlara ansızın baskın yapmaya karar verdi. Hanımları arasında kur'a çekti. Hz. Aîşe'nin adı çıktı. Aîşe hevdec'ine [3] bindi ve onunla birlikte
Müslüman ordusu, el-Mûreysî denilen kuyunun başında Benî Mustalık'la karşılaştı. Benî Mustalık'ın hezimete uğramasıyla biten bir savaş oldu. Onların kadınları da esir edildiler. Müslüman ordusu Medine'ye doğru yoia çıktı. Medine'ye yakın bir yerde konakladı. Kafile hareket etmek üzereyken Hz. Aîşe abdest bozmak için konaklama yerinden uzaklaştı. Hevdec'ine döndüğü zaman eliyle' göğsünü yokladı ki, göz boncuğundan dizilmiş gerdanlığı kopmuştu. Hemen dönüp onu aradı. Fakat bulamadı. Bu arada onu ararken vakit kaybetmiş, geride kalmıştı. Hevdeci'nin bulunduğu yere döndü. Onu taşıyanlar Aîşe'yi içinde zannederek hevdeci bindiği devenin üzerine koymuşlardı. Hevdecin ağırlığından içinde olup olmadığının farkına varmamışlardı. Zaten Aîşe yaşı küçük bir kadındı. Ayrıca ona seslenerek içinde olup olmadığını kontrol etmemişler, öylece gitmişlerdi.
Aîşe gerdanlığını bulup konaklama yerine geldi. Ama orada hiç kimseyi bulamadı. Onların kendisini arayacaklarını ve onun yanına tekrar geleceklerini zannederek daha önce kaldığı yerde bekledi. Orada otururken gözlerini uyku bürüdü ve uyuyup kafdı.
Ordunun artçılarından olan Safvan İbnu'l-Muatta! es-Sûlemî, geride kalan eşyayı bulup götürmek için ordunun arkasına kalmıştı. Sabahleyin Safvan İbnu'l-Muattal Aîşe'nin bulunduğu yere gelince uyuyan bir İnsan karaltısı gördü ve onun yanına geldi. Hicab ayeti (örtünmeyi emreden ayet) inmeden önce Aîşe'yi gördüğü için onu tanımıştı. AÎŞe uyandı. Safvan, «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn» [4] demeye başladı. Sanki onu uyandırmak istercesine İnnâ lillâhi'yi tekrarlayıp duruyordu :
—İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râ-ciûn.
Onunla konuşmaktan sakınıyordu. Daha sonra deveyi yaklaştırdı ve şöyle dedi:
— Anne, kaikıp biner misin?
Aîşe deveye bindi. Safvan İbnu'l-Muattal devenin yularını çekerek hızla yürümeye başladı.
Müslüman ordusu sabahleyin Medîne'ye varıp Aîşe'nin devesi çöktürülmek üzere evinin önüne götürüldü ve yavaş yavaş hevdec indirildi. Bir de baktılar ki içinde Aîşe yok. Rasûlüllah (S.A.V) ve ashabi bir süre ne yapacaklarını şaşırdılar. Rasûlüllah'ın (S.A.V) yolda kendisiyle birlikte oiduğu bazı kimseler mü'minlerin annesi Aîşe'yi aramaya koyuldular.
Safvan İbnu'l-Muattal'ın devesi geldi. Rasûlüllah (S.A.V) Aîşe'nin iyi olduğunu öğrenince içi rahatladı. Geride kalmasının sebebini Aîşe'nin kendisinden dinledi ve hiçbir şeyi yadırgamadı. Ama Aîşe hastalandı.
Münafıkların başı Abdullah İbn Ubeyy Ibn Seluİ bunu fırsat bile-
— Vallahi, ne Aîşe, o adamdan dolayı kurtulur, ne de o adam, Aîşe'den dolayı kurtulur, demeye başladı.
Aralarında Rasûlüllah'ın şairi Hassan İbn Sabit, Ebû Bekr'in yakını ve çok iyilik yaptığı Mistah İbn Usase, Rasûlüllahın halasının kızı ve mü'minlerin annesi Zeyneb Bint Cahş'ın kızkardeşinin bulunduğu bazı müslümaniar Abdullah İbn Ubeyy İbn Selul'un sözünü tekrar edip durdular.
Söz, Ebû Bekr'in kulaklarına eriştiği gibi Rasûlüllah'a da ulaştı. Rasûlüllah bunu kesinlikle reddetmişti. Ancak onların hiçbiri korkunç şayia sebebiyle Aîşe'yle yüzyüze gelip görüşmediler...
Hz. Aîşe şöyle anlatmaktadır:
— İftiraya girişen Abdullah İbn Ubeyy İbn Selul'dü. Medine'ye geldik. Çok geçmeden hastalandım ve bir ay çektim. Halk iftiracıların uydurdukları iftiralara dalmışlardı. Bense bunlardan hiçbir şey se-zememiştim. Yalnız, evvelce hastalandığım zaman, Rasûlüllah'tan gördüğüm lütuf ve iltifatları bu hastalığım sırasında göremeyişirn ve kendisinin, yanıma girdikçe, selâm verip, adımı anmadan :
—: Hastanız nasıldır? diye sorarak dönüp gidişi beni şüphelendiriyor ve üzüyordu.
Nihayet biraz iyileştikten sonra dışarı çıktım. Bu, şu şekilde olmuştu.
Ben bir gece Mîstah'in annesiyle hacet giderme yerimiz olan menasi tarafına çıkmıştım. Buraya ancak, geceden geceye çıkardık. Bu da evlerimizin yanında helalar edinmemizden önceydi. O zaman, bizim halimiz göçebe Arapların sahrada ihtiyacımızı gidermelerine benzemekteydi. Biz Araplar helaları evlerimizin yanında bulundur-
maktan tiksiniyorduk. Ben, Ebû Ruhm İbn Abdimenaf'ın kızı (ki onun annesi : Ebû Bekr es-Sıddîk'in teyzesi de olan Sahr İbn Amir'in kızıdır, onun oğlu da Mistah İbn Usase'dir) Ummu Mıstah (Mistah'ın annesi) la ihtiyacımızı gidermeye çıktık. İhtiyacımızı giderip dönerken Ummu Mıstah çarşafına takılıp düştü ve şöyle dedi-
— Kahrolsun Mıstah : Aîşe şöyle dedi :
— Sen ne kadar kötü konuşuyorsun. Bedîr savaşında bulunan birisine mi sövüyorsun?
Ummu Mıstah.
— Bak, şu saf tazeye! Onun söylediklerini duymadın mı? dîye cevap verdi.
Aîşe sordu :
— O, ne söylemiş?
Ummu Mıstah iftiracıların söylediklerini ona anlattı. Böylece hastalığım geri geldi ve bir kat daha arttı. Evime döndüğümde Ra-sûlüllah yanıma girdi ve :
—Hastanız nasıl? diye sordu. Aîşe :
— Anne ve babamın yanına gitmeme izin verir misin? dedim..
Ben ebeveynimin yanına gidip aleyhimdeki haberin içyüzünü anlamak istiyordum. Peygamber (S.A.V) izin verdi. Böylece ebeveynime geldim. Anneme :
— Anneciğim! Halk benim aleyhimde neler söylüyorlar? diye sordum.
Ummu Rûman :
— Yavrum! Sen kendini üzme. Vallahi, bir kadın senin gibi güzel ve kocasının yanında sevgili olsun ve onun kumaları ollşun da aleyhindeki lâflar çok olmasın. Bu pek nadirdir diye cevap verdi.
Aîşe :
— Subhânellah! Demek, halk böyle şeyler konuşmuşlar! dedi.
O gece sabaha kadar devamlı ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme uyku girdi. Ağlaya ağlaya sabahı ettim. Rasûlüllah (S.A.V) Ali İbn Ebî Tâlib ve Usâme İbn Zeyd'i çağırdı. Vahiy geciktiğinden ailesinden ayrılma konusunu onlara sordu. Usâme İbn Zeyd, Rasûlüllah'ın ailelerinin her türlü şüpheden uzak olduğu hakkında bildiğini ve gönlünde onlara karşı taşıdığı sevgiyi Rasûlüllah'a açıklamak üzere :
— Ya Rasûîellah! Onlar senin ailelerindir. Biz onlar hakkında hayırdan başka birşey bilmiyoruz, dedi.
Ali İbn Ebî Talib ise :
— Ya Rasûlellah! Allah, sana dünyayı daraltmamıştır. Ondan başka kadın çoktur. Yine de sen onun hizmetçisi olan kadına sor, o sana doğruyu söyler, dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) Berîre'yi çağırıp :
—Berîre! Sen, Aîşe'de, seni şüphelendirecek birşey gördün mü? dedi.
3erîre (Aîşe'nin hizmetçisi) :
— Hayır, Seni, hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki : Benim onda kusur olarak görebileceğim şey, ancak şudur: Kendisi, çok genç olduğu için, ev halkının hamurunu yuğururken uyuya kalırdı da-evde beslenilen hayvan gelir hamuru yerdi dedi.
Rasûiüllah [S.A.V) o gün kalktı ve Abdullah İbn Ubeyy İbni Selul hakkında konuşacağı için mazur görülmesini istedi ve minber'den şu" konuşmayı yaptı :
—Ey müslüman cemaatı! Ailem aleyhindeki iftirasiyle beni üzüntüye düşüren bir şahsa karşı bana kim yardım eder? Halbuki, vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka birşey biliyor değilim! Onlar, ,öyie bir adamın (Safvan Ibnu'l-Muattal'ın) adını ortaya attılar ki ben, onun hakkında da hayırdan başka birşey bilmiyorum. Hiçbir zaman, ben yanında bulunmadıkça, o evlerimden hiçbirisine girmemiştir.
Evs'in seyyidi (efendisi) Sa'd İbn Muaz kalkıp şunu söyledi :
— Ya Rasûlellah! Sana ben yardım edeceğim. O iftiracı, Evs ka-bîiesindense, onun boynunu ben vururum. Eğer o Hazredi kardeşleri-mizdense bize emredersin, biz de emrini yerine getiririz.
Ju defa da -Hazrec'in efendisi- Sa'd İbn Ubâde ayağa kalktı. Bundan önce iyi bir adamdı. Fakat kabile taassubuna kapılıp Evs'in efendisi Sa'd İbn Muâz'a :
— Vallahi sen yalan söylüyorsun. Sen onu (Abdullah İbn Ubeyy'i) öldürmeyeceksin ve öldüremezsin dedi.
Useyd İbn Hudayr-Sa'd İbn Muâz'ın teyzesinin oğlu ayağa kalkıp Sa'd İbn Ubâde'ye şu sözü söyledi :
— Sen yalan söylüyorsun. Vallahi sen münafıksın ve münafıklar adına mücadele ediyorsun.
Evs ve Hazrec kabileleri birbirlerine karşı sıralanmışlardı. Rasûlüllah (S.A.V) minberdeyken dövüşmeye karar vermişlerdi. Rasû!-üllah (S.A.V) onları devamlı yatıştırmaya çalıştı. Onlar sustular. Rasûlüllah (S.A.V)'da sustu.
O günümü öyle geçirdim. Ne gözümün yaşı diniyor, ne de gözüme uyku giriyordu. Annem ve babam sabaha kadar basımda beklediler. İki gece bir gündüz ağladım. Ne uyuyor ne de gözümden akan yaşlar duruyordu. Öyle ki annemle babam ağlamaktan ciğerimin parçalanacağını zannettiler. Annemle babam yanımda oturduklar! ve be"n de ağladığım sırada, Ensar'dan bir kadın gelip benden izin istedi. Ben de ona izin verdim. O da oturdu, benimle birlikte ağlamaya başladı. Biz bu haldeyken Rasûlülllah (S.A.V) içeri girdi. Selâm verip oturdu. Halbuki Rasûlüliah (S.A.V) bundan önce, aleyhimde dedikodu başlaya-Iıdan beri yanımda oturmamıştı. Bir ay beklediği halde benim hakkımda kendisine birşey vahyolunmamışti. Rasûlüllah (S.A.V) oturunca şahadet getirdi ve şöyle dedi :
Aîşe! Senin aleyhinde bana şöyle şöyle sözler geldi. Eğer sen bunlardan uzak isen Allah senin temiz ve uzak olduğunu açıklayacaktır. Şayet böyle bir günaha yakiaştıysan, Allah'tan af dile ve ona tövbe et. Çünkü kul günahını itiraf ettiğinde ve arkasından tövbe ettiği zaman, Allah onun tövbesini kabul eder.
Rasûlüllah (S.A.V) sözlerini bitirince gözümün yaşı kesildi. Öyle ki bir damla bile yaş bulamıyordum. Babama şöyle dedim.
Söyledikleri hakkında Rasûlüilah'a cevap ver!
Ebû Bekr:
— Vallahi, Rasûlülllah'a ne diyeceğimi bilmiyorum? Araplardan hiçbir aile bilmiyorum ki benim başıma gelen onların da başına gelmiş olsun! Vallahi Allah'a ibâdet etmediğimiz Cahil iye çağında bize karşı söylenemeyen bu şeyler, müslûmanlık devrimizde bize söyİen-di, dedi.
Aîşs annesine :
Rasûlüilah'a cevap ver, dedi.
Ummu Rûman:
-U Rasûlüilah'a (S.A.V) ne diyeceğimi bilmiyorum? dedi.
Aîşe şu konuşmayı yaptı:
— Ben küçük yaşta bir kadın olduğum için, Kur'an'dan kendimi savunacak çok âyet okuyamazdım. Vallahi, ben anladım ki, siz bu sözleri duymuşsunuz ve hatta gönüllerinizde yer etmiş, onlara inanmışsınız. Ben size, o kötülükten uzağım, desem -ki Allah biliyor, uzağım-bana bu konuda İnanmazsınız. Ben kötü bir iş yaptım diye itirafta bu-İunacak olsam -ki Allah biliyor, ben böyle birşeyden beriyim uzağım-siz beni mutlaka tasdik edersiniz. Vallahi, ben sizin için Yusuf'un babasının (Yakub'un) sözünden başka bir misal bulamıyorum. O şöyle demişti: «Artık bana düşen güzelce sabredip katlanmaktır. Sizin şu söylediklerinize karşı yardımına sığınılacak, ancak Allah'tır.» [5]
Daha sonra dönüp yatağıma yattım. Ben o sırada berî (uzak, temiz) olduğumu ve Allah'ın beni ondan temiz çıkaracağını biliyordum. Fakat vallahi Allah'ın benim durumum hakkında Kur'an'da okunan bir vahiy indireceğini sanmıyor, şahsımı ilgilendiren bir mesele için Kur'an'da Allah tarafından dile getirilmekten kendimi çok uzak ve aşağı görüyordum. Ancak Rasûlüllah'ın uykuda bir rüya göreceğini ve Allah'ın o rüya ile beni yapılan iftiralardan uzak tutup temize çıkaracağını umuyordum. Vallahi daha Rasûlüllah (S.A.V) yerinden kalkmamış ve ev halkından hiçbiri dışarı çıkmamış idi ki Allah ona vahiy indirdi. Kendisini, vahyin şiddeti tuttu. Ondan İnci tanesi gibi ter boşandı. Nitekim kış günlerinde bile kendisine gelen vahyin ağırlığından dolayı öyle olurdu. Vahyin, kendisine inen sözün ağırlığı üzerinden kalkınca Rasûlüllah [S.A.V) gülmeye başladı. Bana söylediği ilk söz şuydu :
— Aîşe! Yüce Allah seni temize çıkardı.
Annem şöyle dedi :
— Kalk, ormn yanına git (de Rasülüliah'a teşekkür et). Aîşe şu cenabı verdi :
— Vallahi ben, ne kalkıp onun yanına varırım. Ne de yüce Allah'tan başkasına hamdederim.
Yüce Allah şunu indirmiştir: «O uydurma haberi getirenler, sizin içinizden bir gruptur. Onu siz kendiniz için bir şer sanmayınız. Belki o, sizin için bir hayırdır. Onlardan herkese kazandığı günah vardır. Onlardan günahın büyüğünü üzerine alan kimseye de büyük bir azap vardır.» [6]
Yüce. Allah Hz. Aîşe'yi yedi kat semânın ürerinden kıyamete kadar okunacak olan Kur'an'la temize çıkarmıştı.
Hz. Aîşe, Rasûlüllah (S.A.V)'in evindeki yerine döndü. İnsanların kendisiyle ibâdet ettiği Kur'ân ve ağır iftiradan berâetini ortaya ko-yon ilâhî bir zafer işareti olan Nûr âyetlerinden bir taçla kuşatılmış olarak...
Dopdolu olan aile hayatına yeniden başlamak için döndü. Sevgili zevcinin yanındaki çocuksu davranışlarına bürünerek.
Rasûlüllah (S.A.V), Safiyye Bint Huyey İbn Ahtab daha sonra Urn-mu Habîhe Bint Ebî Sufyan ve Meymune Bintu'l-Harîs el-Hilalîyye f!e evlendi,
Aîşe dedi :
— Ya Rasûlellâh! Sevgili arkadaşlarımın (Rasûlüllah'ın zevcelerini kastediyor) hepsinin künyeleri var.
Rasûlüllah (S.A.V) şöyle cevap verdi.
— Sen de oğlun Abdullah İbnu'z-Zubeyr'in adiyle (Esma Bint Ebî Bekr'in oğlu) adiyle künyelenirsin.
Aîşe Rasûlüllah'i [S.A.V) babasına şikâyet etti ve şöyle dedi :
— Ya Rasûlellâh! Âdil ol.
Ebû Bekr kızının yanağına vurup :
— Sen Allah'ın Rasûlü'ne mi âdil ol diyorsun? dedi.
Peygamber [S.A.V) burnundan elbisesinin üzerine akan kanı ve onun elbisesinden kanı eliyle silmeye ve şöyle söylemeye başladı.
— Biz bunu istemedik, biz bunu istemedik.
Rasûlüllah'ın hanımları, kızı Fâtıma'yı ona gönderdiler. Rasûlüllah (S.A.V) Aîşe'yle birlikte yatarlarken Fâtıma ondan içeri girmek için izin İstedi. Rasûlüliah (S.A.V) içeri girmesine izin verdi. Fâtima şöyle dedi:
—Ya Rasûlellâh! Hanımların senden Ebû Bekr'in kızma adaletli davranmanı istiyorlar (yani ona farklı davranmamasını istiyorlar).
Aîşe Bint Ebî Bekr sessiz duruyordu. Peygamber (S.A.V):
— Kızım! Sen benim sevdiğimi sevmez misin? dedi. Fâtıma :
— Severim, dedi. Rasûlüliah (S.A.V):
— Öyleyse bunu (Aîşe'yi) sev diye cevap verdi.
Fâtıma babasından bu cevabı alınca kalkıp Rasûlüllah'ın hanımlarının yanına döndü ve onlara, babasına ne söylediğini ve babasının verdiği cevabı aktardı. Onlar Fâtıma'ya :
— Senin bize hiçbir şey yaptığını görmüyoruz. Rasülüliah'a {S.A.V) tekrar git ve ona şöyle de : Hanımların senden Ebû Bekr'in kızı hakkında adalet istiyorlar, dediler.
Fâtıma :
— Vallahi, artık bu konuda onunla asla konuşmiyacağsm.
Rasûlüllah'ın hanımları mü'minlerin annesi Zeyneb Bint Cahş'ı Rasülüliah'a gönderdiler. O itibar yönünden Aîşe'nin rakibiydi. Rasûlüllah (S.A.V), Fâtıma'nın geldiği sırada Aîşe'yle birlikte olduğu halindeyken Peygamber'den (S.A.V) içeri girmek için izin istedi. Peygamber (S.A.V) içeri girmesine izin verdi. Zeyneb Bint Cahş :
— Ya Ra.sûleltah; Hanımların, senden Ebû Kuhafe'nîn kızına karşı adaletli olmanı istemek üzere beni gönderdiler dedi.
Mü'minlerin annesi Aîşe şöyle der:
.— Daha sonra bana atıp tuttu. Lâfı uzattıkça uzattı. Ben gözümün ucuyla Rasûlüliah'ı takip ediyor acaba benim onun hakkında konuşmama izin verecek mi diyordum. Zeyneb ise hâlâ devam ediyordu. Nihayet anladım ki Rasûiüllah (S.A.V) benim kendimi müdafaa etme-mi kötü görmiyecek. Zeyneb'e hiç acımasızca hücum ettim.
Bunun üzerine Rasûiüllah :
— O Ebû Bekr'in kızıdır, demiştir.
Rasûiüllah (S.A.V) bir gün Aîşe'nin odasına girdiğinde Aîşe ona :
— Günboyu neredeydin? diye sordu. Rasûlüllah (SAV) :
— Humeyra! Ümmü Seleme'nin yanındaydım diye cevap verdi. Aîşe :
— Ümmü Seleme'den usanmıyor musun? dedi.
Rasûlüllah {S.A.V) gülümsemekie yetindi,. Çünkü onun kıskançlığını biliyordu.
Amr İbnu'l-As. Rasûîüllah'a (S.A.V) sordu :
— Ey Allah'ın Rasûlü! İnsanlardan senin en çok sevdiğin kimdir? Peygamber (S.A.V) :
— Aîşe'dir cevabını verdi. Amr İbnu'l-As tekrar sordu :
— Peki, erkeklerden kimdir? Rasûlüllah :
— Onun (Aîşe'nin) babasıdır diye cevap verdi.
Rasûlüllah [S.A.V) Aîşe'ye şöyle demişti :
— Ben senin bana ne zaman dargın olmadığını yinebana ne zaman dargın olduğunu bilirim. Aîşe ise :
—Bunu, nereden biliyorsun? dedi. Rasûiüllah (S.A.V) :
— Bana dargın olmadığında : Hayır, Muhammed'in Rabbine yemin olsun dersin. Dargın olduğunda da : Hayır, İbrahim'in Rabbine yemin olsun ki dersin, buyurdu.
Aîşe :
—Evet, vallahi, ey Allah'ın Rasülü! Sadece senin ismini bırakıyorum dedi. .
Aîşe Rasûlütlah'a (S.A.V) sorardı :
— Ya Rasûlellah! Bana olan sevgin nasıldır? Rasûiüllah (S.A.V) :
— İpin düğümü gibi, dedi. . Aîşe tekrar sordu :
— Ya Rasûlellah! Düğüm nasıldır? Rasûlülİah [S.A.V) :
— Olduğu gibidir.
Aîşe Rasûlüllah'ın gözünü, gönlünü açacak ve onu memnun edecek şeyleri görmesine çok önem verirdi. Bir gün Rasûiüllah onun yanına geldi ve elinde birkaç gümüş yüzük gördü :
— Ne bunlar Aîşe? dedi. Aîşe :
— Ya Rasûlellah! Onları seni süslemek için yaptım, dedi. Peygamber [S.A.V):
— Onların zekâtlarını veriyor musun? dedi.
— Hayır, Allah istemedi ki: Rasûiüllah:
— Ateş olarak bu sana yeter, buyurdu.
Aîşe şöyle derdi :
— Rasûlüiiah'in {SAV) hanımlarından Hadîce'yi kıskandığım kadar hiçbirisini kıskanmadım. Çünkü Rasûlüllah onu çok anardı. Halbuki benimle, onun vefatından üç yıi sonra evlendi. Rabbi veya Ceb-raîl onun için cennette altından bir köşk olduğunu müjdelemişti. Bir gün Hadîce'nin kızkardeşi Hale Bint Huveylid içeri girmek için Ra-sûlüllah'tan izin istedi. Rasûiüllah, sesi benzediği için Hadîce'yi hatırladı ve heyecanla.
— Aman Allah'ım! Bu Hale! diye haykırdı.
Aîşe'ye yine kadınlarda eksik olmayan kıskançlık duygusu geldi :
— Kureyş'in kocakarılarından olup bir süre önce ölmüş, avurtlarının içi kırmızı bir kocakarıyı ne anıp duruyorsun? dedi.
Rasûlüllah'ın (S.A.V) yüzü, Aîşe'nin ancak vahiy geldiği zaman veya rahmet ya da azap mı olduğunu, anlamak için düşündüğü anda gördüğü bir değişikliğe uğradı.
Peygamber (S.A.V) Hale Bint Huveylîd'e iyi davranıp ikramda bulundu. O gittikten sonra Aîşe şöyle dedi :
— Vallahi sen bu kocakarıya hiç kimseye yapmadığın şeyi yapıyorsun.
Rasûlüllah (S.A.V) :
— O, bize Hadîce'nin yanma gelirdi. Sevgide cömert olmanın imandan olduğunu bilmiyor musun?
Rasûlüllah (S.A.V) onu çok anardı. Ba2an koyun kesip, parçalar ve Hadîce'nin dostlarına gönderirdi. Bunun üzerine Aîşe şöyle derdi :
— Sanki dünyada Hadîce'den başka kadın yok! Rasûlüllah da şu karşılığı verirdi :
— O, şöyle şöyle idi ve benim ondan çocuğum da oldu.
Allah için söyleyeceksek; Hz. Aîşe sağlam yaratılışlı bir kadındır. Havva anamızdan miras aldığı kadınlık yaratılışını münafıklığa veya riyakârlığa sapmadan ortaya koymuştur.
Bütün bunlardan sonra, onun kızdırıcı ve huzursuzluk verici gibi görünen kıskançlığı yeryüzünde bir eşi daha olmayan erkeğine duyduğu derin sevginin görüntüsünden, Rasûlüllah (S.A.V)'e olan bağlılığının delilinden ve önüne geçilmez bir istekle onu kendisine bağlama çabasından başka bir şey değildir.
Aîşe Rasûlüllah'la birlikte bazı seferlere çıkmıştı. Ei-Beyda veya Zatulceyş'de iken Aîşe'nin gerdanlığı kopmuştu. Ttasûlüllah (S.A.V) gerdanlığın aranması için yerinden ayrılmadı. Ashab da ayrılmayıp orada kaldı. Orada su olmadığı gibi yanlarında da su yoktu. Ashap Ebû Bekr'e gelip:
— Nedir.bu Aîşe'nin ettiği, Rasûlüllah'ı (S.A.V) ve bizi burada beklemeye mecbur etti. Üstelik ne yanımızda ne de burada su var?
Ebû Bekr, Rasûlüllah (S.A.V) başını Aîşe'nin dizlerine koymuş bir şekilde uyurken gelip :
— Rasûlüllah'ı ve diğer insanları alıkoydun. Üstelik sulan da yok, dedi.
Ebû Bekr ona epeyce lâf saydı ve eliyle böğrüne dürtmeye başladı. Rasûlüliah'ın başı dizlerinde olduğundan hareket etmesine de imikân, kalmıyordu. Peygamber [S.A.V) kalktığında sabah olmuştu ama su yoktu... Böylece Allah Ta'âla teyemmüm âyetini indirdi : »Eğer su bulamazsanız temiz toprakla teyemmüm ediniz. Ondan yüzlerinize ve ellerinize sürünüz.» [7]
Bunun üzerine Useyd İbn Huzayr şoyie demiştir;
—Ey Ebû Bekr'in ailesi! Bu sizin bereketinizin (hizmetinizin) il-ki değildir.
Aîşe üzerine bindiği deveyi gönderince gerdanlığını onun altında buldu.
Aîse anlatır:
— Halk hediyeleri için Aîşe'nin gününü (nöbetini) araştırırlardı. Kumalarım Ummu Seleme'nin yanında toplanarak şöyle demişler: Ummu Seleme! Vallahi! Halk hediyeleri için Aîşe'nin gününü araştırıyorlar.
Aîşe'nin istediği gibi biz de hayır istiyoruz. Rasûlüllah'tn halka <endisine hediyeleri neredeyse veya kimin nöbetinde olursa olsun vermelerini emretmesini söyle. . Ummu Seleme bunu Peygamber'e [S.A.V) söyledi :
Ummu Seleme Bint Ebî Umeyye anlatmaktadır.
— Benden yüzünü çevirdi. Benim nöbetim geldiğinde bunu ona tekrar söyledim. Yine benden yüzünü çevirdi. Üçüncü defa zikrettiğimde, Rasûlüllah (S.A.V) şöyle buyurdu.
— Ummu Seleme! Aîşe hakkında beni rahatsız etme! Çünkü ba-la, Aîşe'nin hücresinden başka yerde hemen hemen vahiy İnmemiştir.
Esma BintŞekel, Aîşe'nin yanındayken Rasûiüllah'ın huzuruna girip :
— Ya Rasûlellah! Temizlik anında nasıl yıkanırım? Rasûlüilah [S.A.V) şöyle buyurdu ;
—Biriniz suyunu ve sidre'sini [8] alır da temizlenir. Hem de güzelce temizlenir. Sonra suyu başına dökerek, başını iyice ovarf bundan maksat suyun saç diplerine kadar ulaşmış olmasıdır. Daha sonra vücûduna su döker, arkasından üzerine misk sürülmüş bir bez parçası alarak onunla temizlenir.
Esma Bint Şekel tekrar sorar:
— Onunla nasıl temizlenecek ya? Peygamber (SAV):
— Subhânellah! Onunla temizlenirsin iste, diye Gevap verir. Bunun üzerine Aîşe :
— Sanki o bunu gizlemek istiyor, der. Tekrar sözüne devam eder:
— Kanın yerine sürersin.
Esma Bint Şekel, Peygamber'e ES.A.V) cünüplükten dolayı nasıl yıkanılacağım da sorar:
Rasûiüllah (S.A.V) :
— Böyle bir kadın su alıp güzelce temizlenir. Temizük hususunda aşın davranır. Sonra başına su döker ve su saçların dibine ulaşması için başını ovar. Tekrar üzerine su döker diye cevap verir.
Aîşe Bint Ebî Bekr bu gördüklerinden sonra :
— Şu Ensar kadınları ne iyi kadınlardır. Dinlerini öğrenme konusunda kendilerine haya mani olmuyor.
Rasûlüllah ES.A.V) ailesine karşı çok yumuşak bir kimseydi. O, şöyle derdi:
— İmarfı en mükemmel mü'min ahlâkı güze! olandır. Sizin en hayırlı olanlarınız hanımlarına hayırlı olanlannızdır.
Rasûlüllah (S.A.V) hanımlarıyia şakalaşmaktan çekinmezdi. Aîşe şöyle der:
—- Rasûlüllah (S.A.V) benimle koşma yarışına girdi ve ben onu geçtim. Bir süre sonra ben şişmanladım ve benimle bir daha koşma yarışı yaptı. Bu defa da o beni geçti.
Mü'minlerin annesi Aîşe Rasûlüllah'a (S.A.V) sordu :
— İnsanlardan hanımı üzerinde en çok hakkı olan kimdir? Peygamber (S.A.V):
— Kocası diye cevap verdi. Aîşe tekrar sordu :
— İnsanlardan erkek üzerinde en büyük hakka sahip olan kimdir? Rasûlüllah (S.A.V) :
— Annesi dedi. Aîşe şöyle dedi :
— Hangi insanlar en hayırlı insanlardır? Rasûiüllah şu cevabı verdi.
— Çağdaşlarım (sahabîler), sonra ikinci nesil (Tabiîler) daha sonra da üçüncü nesi! (etbau't-tabîîn) dir.
Mü'minlerîn annesi Aîşe şöyle der:
— Çok soğuk bir gün ona vahiy indiğini ve ondan vahyin tesirinin geçtiğini görmüştüm. Onun alnından ter boşanmıştı.
O Rasûlüllah'a (S.A.V) âyetlerin manalarını ve ne kasteddiklerini sorardı.
Aîşe şöyle anlatır:
—Rasûlüllah'a şu âyeti sordum : «Kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler.» [9] Onlar içki içen ve hırsızlık yakan kimseler midir?
Rasûlüllah şöyle cevap verdi :
— Hayır, Sıddîk'm kızı! Fakat onlar oruç tutan, namaz kılan ve sadaka veren kimselerdir. Onlar bu yaptıklarının kendilerinden kabul edilmemesinden korkarlar. «İşte onlar iyi işlerde yarış edenler, o uğurda ileri geçerler.» [10]
Yine Aîşe şunu anlatır:
— Rasûlüllah'a şu âyetleri sordum: «Yerin başka bir yerle, göklerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Allah'ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah'ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma; doğrusu Allah güçlüdür, öcalandsr.» [11]
Madem ki, yer ve gök olmayacak, o zaman insanlar nerede bulunacak.
Peygamber (S.A.V) :
— Sırat üzerinde buyurdu.
Aîşe Rasûlüllah'a şöyle sordu :
— Cennetteki eşlerin kimlerdir? Rasûlülllah [S.A.V) buyurdu:
— Sen onların arasındasın.
Mâ'minlerin anneleri kendilerinden birine darıldığı zaman Rasûl-üllah'i (S.A.V) Aîşe vasıtasıyla memnun etmek isterlerdi. Peygamber (S.A.V) Safiyye Bint Huyey İbn Ahtab'a birşeyden dolayı darılmıştı. Safiyye şöyle dedi :
— Aîşe, benim günümde (nöbetimde) sen Rasûlüllah'i hoşnut etmek ister misin?
Aîşe :
— Evet, dedi.
Aîşe, safranla boyanmış başörtüsünü aldı. Kokusunun yayılması için onu suyla ıslattı. Sonra Rasûlüllah'ın (S.A.V) yanına oturdu.
Rasûlüllah {S.A.V) :
— Aîşe! Benden uzak dur. Bugün senin nöbetin değil dedi. Aîşe :
— Bu, Allah'ın lütfudur, onu dilediğine verir diye cevap verdi.
Rasûlüllah'a (S.A.V) durumu anlattı. Böylece Rasûlüllah'ın Safiyye Bint Huyeg İbn Ahtab'a olan dargınlığı geçti.
Rasûlüllah (S.A.V) şöyle derdi :
— Kadınlar üzerine Aîşe'nin üstünlüğü tirîd'in diğer yiyecekler üzerine üstünlüğü gibidir.
Aîşe bir gece Rasûlüllah'tan kendisine tavsiyede bulunmasını istedi. Rasûlüllah da şu tavsiyeyi yaptı:
—Şayet bana yetişmek istiyorsan, dünyadan bir yolcunun azığı kadar sana yetsin. Zenginlikle birlikte oturmaktan sakın ve bir elbiseye yama vuruncaya kadar, onu eskimiş görme.
O, Rasûlüllah'm tavsiyesini yerine getirdi. Dünya'ya buğzeder ve dünya eğlencelerinden de uzak dururdu.
Rasûlüllah (S.A.V) haccetmek üzere yola çıktı. (Rasûlüllah (SAV) Medine'den, sadece bu hacda yola çıktı. Fakat ondan önce, üç defa umre yaptı.) Hanımları da onunla birlikte yola çıktılar. Aîşe Rasûlüllah'a kokular sürdü.
Aîşe Mekke'ye hayızlı olarak geldi. O ne Kâ'be'yİ tavaf etti ne de Safa ile Merve arasında Sa'y yaptı. Bunu Rasûlülîah'a duyurdu. Rasûlüliah :
— Saçını çöz, taran, umreyi bırak, hacca niyet et, buyurdu.
Aîşe Rasûlüllah'in buyurduğunu yaptı. Haccı tamamlayınca Rasûlüliah onu kardeşi Abdurrahman İbn Ebî Bekr'le Ten'îm'e gönderdi, ve Aîşe umre yaptı. Rasûlüliah (S.A.V) :
—Burası senin umre yerindir buyurdu.
Rasûlüliah (S.A.V) veda haccından Medîne'ye dönünce hastalandı ve Aîşe'ye şöyle dedi.
— Aîşe! Ben hâlâ Hayber'de yediğim yemeğin acısını çekiyorum. (Yahudi Zeyneb Bintü'l-Haris, Sellam İbn Mîşkem'in hanımıydı. Ra-sûlüllah'a (S.A.V) hediye ettiği koyun buduna zehir koymuştu. O bir lokma yuttu. Bîşr İbnü'l-Bera İbn Maruryedi ve öldü). İşte o zehirden dolayı şahdamarımın kesildiğini hissettim.
Hastalık ağırlaşıp ağrı şiddetlenince Rasûlüliah :
— Ebû Bekr'e söyleyin cemaate namazı kıldırsın, buyurdu. Aîşe :
— Ya Rasûlellah! Ebû Bekr yufka yüreklidir. O senin yerine geçecek olsa halk onu dinlemez. Ömer İbnu'l-Hattab'a emretseydin? dedi.
Rasûlüliah (S.A.V) :
—Ebû Bekr'e söyleyin, cemaate namazı kıldırsın, buyurdu.
Aîşe, Rasûlüllah'in kendi odasında kalması için diğer hanımlarından izin istedikten sonra, Rasûlüllah'a hastalığı esnasında bakmak şerefine nail oldu. Ona (Rasûîüllah'a) S.A.V) dilediği yerde kalmasına izin verildi.
Rasölüllah (S.A.V):
— Cennetteki yerini görüp seçimini yapmadıkça hiçbir peygamberin ruhu alınmaz, buyurdu.
Rasûlüllah (S.A.V) bir süre bayıldı, daha sonra ayıldı. Gözünü tavana dikip.
—. Allah'ım! Yüce yoldaşım buyurdu.
Ve Refîk-İ a'lâ'ya gitti. Aîşe o sırada onsekiz yaşındaydı.
Halk Ebû Bekr'e Rasûlüllah'ın halîfesi olarak bey'at edince ona (Aîşe'ye) şöyle dedi.
— Sana bir bahçe verdim. Fakat içimde biraz şüphe var. Onu mirasçılara ver.
Mü'minlerin annesi Aîşe :
— Söylediğini yerine getiririm, dedi.
Ebû Bekr vefat edince kızı Aîşe'nin odasında toprağa verildi. Başı Rasûlüllah'ın omuzlarının yanına konulup lahdi (kıble tarafındaki oyuk) Peygamberin ES.A.V) kabrine birleştirildi.
Ömer İbnu'İ-Hattab'm devrinde mü'minlerin annesi Aîşe fetva veriyordu. Ensar ve Muhacirler, inzal vâki olmaksızın erkeğin hammiyla münasebette bulunması halinde guslün vacip olup olmadığında ihtilâf edince, Ebû Musa el-Eş'arî gidip Aîşe'nin yanına girmek içirt izin istedi. İçeri girdikten sonra :
— Ey mü'minlerin annesi! Ben sana birşey sormak istiyorum ama senden utanıyorum dedi.
Aîşe ;
— Seni doğuran annene sorabileceğin birşeyi bana sormaktan utanma; Çünkü ben de senin annenim, dedi.
Abdullah İbn Kays (Ebu Musa el-Eş'arî) şunu sordu :
— Guslü gerektiren şeyler nelerdir? Mü'minlerin annesi Aîşe şu cevabı verdi :
— Tam ehline rastladın. Rasûiülllah (S.A.V) şöyle buyurmuştu : Erkek kadının dört şubesi arasına oturur da sünnet yeri sünnet yerine temas ederse, gusû! vacip olur.
Ömer İbnu'l-Hattab ve bazı büyük sahabîler ihramdan önce koku
sürünmenin müstehap olup olmadığında ihtilâf ettiler. Ömer, Ihramlya onun kokusunu koklamasının uygun olmadığı görüşündeydi ve şöyle diyordu :
— İhramlıdan katran kokusunu duyacağıma vücuduma katran sür-sem daha iyi olur.
Bu sözü mü'minlerm annesi Aîşe duyunca :
— Ben Rasûlüllah'a ihrama girerken ihramı için ihramdan çıkarken Beyt'i tavaf etmeden (ziyaret tavafını yapmadan) önce hilli için [ihramdan çıkma) ellerimle koku sormuşumdur.
Daha sonra da:
— Ben, ihramlıyken Rasülüilah'ın saç ayırımlarındaki kokunun parıltısını hâlâ görür gibiyim, demiştir.
Hz. Aîşe; hücresinin Mescîd-i Nebevî'ye bitişik olması itibariyle, Rasûl-i Ekrem'in Mescitteki tâlim ve îışadlarını dahi her zaman hücresinden takip etmek, herhangi bir surette tâkib edemediklerini, Rasûl-i Ekrem'den sorup öğrenmek imkânını bulan, noksanı, hatâsı varsa bizzat Rasûi-i Ekrem tarafından ikmâl ve tashih olunmak suretiyle yetişen bir şahsiyettir.
Eh!-i Beyt içinde Hz. Aişe'nin ilmî üstünlüğü söz götürmez bîr gerçektir.
İmam Zührî: «Bütün kadınların ilmiyle Hz. Peygamberin diğeı-hanımîarının ilmi bir araya getirilse, Hz. Aîşe'nin ilmî hepsinden üstün gelir.» diyor.
Muâviye, bir gün adamlarından birine : «En büyük âlim kimdir?» diye sorar. «Sizsiniz» cevâbını alınca ona : «Doğrusunu söyle?» der. O da : «Öyle ise, Aîşe'dir.» cevabını verir.
Ebû Musa el-Eş'arî: «Biz Ashâb-ı Rasûi, bir hadis üzerinde müş-kilâta uğrayıpta, onu Aîşe'ye sorduğumuz zaman, O'nun muhakkak ona dair bilgisi bulunduğunu görürdük» der.
Hz, Aîşe'nin evi; Medine'de en mühim ilim merkezi idi. Büyük küçük, kadın, erkek bir çok kimseler onun sohbetine devam eder, bilmediklerini ona sorup öğrenirlerdi.
Hz. Aîşe'nin yetiştirdiği âlimlerden Urve b. Zübeyr İle oğlu Hîşam; helâl ve harama,.ilme, şiire, tıbba ve tarihe Hz. Aîşe kadar vâ ktf olan bir kimse görmediklerini beyan ederler.
Hz. Aîşe'nin yetiştirdiği âlimlerden Mesruk, sorulan bir suale ce vaben, sözünü yeminle te'yîd ederek: «Ashabın en ihtiyarlarını ferâ-iz hakkında Hz. Aîşe'ye sorarlarken gördüm» der.
Hz. Aîşe, Ashabın müctehidleri arasında idi. Rivayet ettiği ahkâm ve hâdîsâtı yalnız nakil ile kaimaz, onların sebep ve hikmetlerini de bildirirdi.
Hz. Aîşe'nin yetiştirdiği yüzlerce âlimlerden elliden fazlasını dınlar teşkil eder.
Hz. Aîşe, kadınlık tarihinde en şerefli ve üstün mevkie sahip, dinî, ahlâkî, ilmî, idarî meziyetleri kendisinde toplamış, yüzlerce ilim ve irfan sahibi insanlar yetiştirmiş müstesna bir şahsiyettir...
Hazret-i Aîşe'nin hayatı, önünden sonuna kadar, kanâat, takva ve sehâvetin en parlak örnekleriyle doludur.
Hazret-i Aîşe'nin gelin olarak girdiği ve hayatının sonuna kadar yaşadığı hücre, Mescid-i Nebevî'nin Şam tarafına düşen, kapısı Mes-ci'de açılan, genişliği 6-7 arşın'dan, duvarları kerpiçten, tavanı hurma bölmeleri ve yapraklarından ibaret, uzunca bir adam boyu yüksekliğinde bir kulübe idi. Yağmurun sızmasına mâni olmak için, tavanın üzerine yün tortusu örtülmüştü. Kapısı ardıç veya sac denilen bir ağaçtan veya örtüdendi.
Bu mütevazı hücredeki eşya da : Bir sedir, bîr hasır, bir kat yatak, bir yastık, un ve hurma koymak için iki çanak, bir su kabı, bir su bardağından ibaretti.
Ehl-i beyt'in üç gün arka arkaya muntazam bir yemek yediği de, vâki' değildi. Ekseriya, hurma ve su ile geçinirlerdi.
Bazan ay geçer deT bu mütevazı' hücrenin kandilinin ışıldadığı, bacasının tüttüğü görülmezdi.
Rasûl-i Ekrem, Hazret-î Aîşe'nın hücresinde bulunduğu yiyecek bir şey bulunup bulunmadığını sorar, o da, hiç bir şey bulunmadığını söylediği vakit, o günü, oruçlu geçirirler, yahut Medîne'İi müslümanlardan biri bir miktar süt gönderir ve bu sütle iktifa olunurdu.
Rasûl-i Ekrem'in irtihal buyurduğu gün, Hazret-i Aîşe'nin evinde bir günlük yiyecek bile yoktu.
Hz. Aîşe, iki kız çocuğu ile bir şey istemeğe gelen fekir bir kadına, bir tek hurmadan başka verecek bir şey bulamamış, onu da, ona vermiştir.
Hicretin 9'uncu senesinde Medîne'ye gelen mallar ve ganimetler son derece mebzuldü. Her taraftan Medîne'ye zahire gönderiliyordu. Buna rağmen, Rasûl-İ Ekrem'in hâne-i seâdetindeki hayat tarzı değişmemiş, değiştirilmemiştir.
Hayber'in fethinden sonra, Zevcât-ı Tâhirâta tahsis olunan erzak dahi, fakirlere tasadduk ve rnüsâfirlere ikram dolayısıyla, vaktinden evvel tükenir, bazı günler, Ehl-i Beyt aç kalırlardı.
Ehl-i beyt arasında ümerâ ve rüesâ kızları vardı. Bunlar, babalarının veya eski kocalarının evlerinde müreffeh bir hayat geçirmişlerdi, Medine'de herkes, az çok refah içinde yaşarken, bunlar, kendilerinin sıkıntı içinde bırakılmalarına dayanamamışlar, başkaları kadar olsun, müreffeh yaşartmalarını istemişlerdi. Başkaları için hoş, görülebilecek olan bu taieb, Ehl-i beyt için, hoş görülemezdi. Onlar, maddî hayatın geçici zevklerinden kendilerini uzak tutabilecek dereceye yükselmekle mükellef birer fazilet ve feragat timsali idiler. Bunun için, iki şıktan birini seçmekte serbest bırakıldılar : Ya dünyayı tercih edip RasûH Ekrem'den ayrılacaklar, yahut âhireti tercih ederek hâne-i seâdeîte kalacaklar, ikisini bir araya getiremiyeceklerdi.
Cenâb-ı Hak, bunu, Rasûl-i Ekrem'ine, Ahzâb Süresi'nin :
«Ey Peygamber Zevcelerine deki: Eğer, siz dünya hayatını ve sînetini istiyorsanız, geliniz size talak, hakkınızı vereyim de hepinize güzel bir tarzda yo! vereyim. Şâyed, Allah'ı ve Peygamber'ini veâhi-ret yurdunu İstiyorsanız, şüphe yok ki, Allah, sizden iyilik eden kadınlar İçin, büyük bir mükâfat hazırlamıştır.» mealindeki 28 ve 29'un-cu âyetleriyle tebliğ buyurdu.
Rasûi-i Ekrem, bu hususu, Hazret-l Aîşe'ye açıklayıp ebeveyni ile İstişare etmeden karar vermemesini hatırlattığı zaman, Hazret-i Aîşe'nin cevabi şu idi : «Ya Rasûlaliâh! Ben, Allah'ı ve Rasûlûllah'ı tercih ediyorum!»
Şu bir kaç vak'a dahi, Hazret-i Aîşe'nin Rasûl-i Ekrem'le geçen
hayatını kâfi derecede anlatmıştır sanırız.
Hazret-i Ebû Bekr'in devrinde, Hazret-i Aîşe'ye, Rasûl-i Ekrem'in Hayber'den tahsis ettiği erzak veriliyordu. Bu da seneden seneye verilen bir miktar un, arpa ve buğdaydan ibaretti.
Zevcât-i Tâhirâta verilmekte olan bu erzak, Hazret-i Ömer'in devrinde umum meyanında nakde çevrilmekle, Hazret-i Aîşe'ye de, se-nevî on iki bin dirhem tahsis olunmuştu.
Hazret-i Aîşe, varlıkta da, darlıkta da, aynı şekilde yaşamış, kendisine teveccüh eden dünyayı dâima reddetmiş, ona, asla iltifat etmemiştir. . .
Hazret-i Aîşe, eline geçeni biriktirir, biriktirdiğini de, muhtaç ve yoksullara paylaştırırdi.
Kendisine Beytülmâl'dan verilen tahsisatı dahi yoksullara, fakirlere dağıtırdı- Hîşam b. Urve, Hz. Aîşe'nin 70 bin dirhemi birden ta-sadduk edip kendisine bir şey bırakmadığını gördüğünü söyler.
MüsIümanlamTeline pek çok ganîmet malı geçiyordu. Buna rağmen Hz. Aîşe, sâde ve son derece mötevâzi bir hayat yaşıyordu. Yirmi beş bin dirhem gibi büyük miktarda bir parayı tamamen dağıttığı halde oruç olduğunu ve paranın bir dirhemine et alıp onunla iftar etmeyi bile aklına getirmiyordu. Bugün buna benzer olaylar o kadar uzaklarda kaldı ki, bu gerçek olaylar bize inanılmaz geliyor. Ama o günlerde müsiümanlarm genel yaşayışını gözönünde tutan ve bilen insanlar nazarında bunun gibi on binlerce olay olağandır, ve şaşılacak bir yanı da yoktur...
Irak ganimetleri arasında bulunan inciler, kendisine hedîyye edildiği zaman «Ya Rab, beni, Ömer'in hediyelerini almak için yaşatma»
diye niyazda bulunduğu rivayet edilir.
Abdullah b. Zübeyr, bir kerre, Hazret-i Aîşe'ye yüz bin dirhem göndermişti. Bu kadar paradan akşama bir şey kalmamış, hepsi muhtaçlara dağıtılmıştı. O gün kendisi de oruçlu idi. Hizmetçisi : «Akşa-şama, iftar için birşey bırakmalıydınız» dediği zaman ona, «Bunu önce söylemeliydin» demekle iktifa etmiş, zerre kadar telaşlanmamış ve nedamet hissetmemiştir.
Hazret-i Aişe'nin kendisine ait bir evi dahi Muâviye'ye satıp parasını muhtaçlara dağıttığı rivayet edilir.
Hazret-i Aîşe, yetim çocukları alır, terbiye eder, yetiştirir ve ev-londirirdi. Bunu, kendisi için bir vazife ve borç bilirdi.
Hazret-i Aîşe, bir çok köle azâd etmiştir. Azâd ettiği kölelerin sayısı 62'yi bulmaktadır.
Medine'de bir kölenin bir miktar para mukabilinde azâd edilmesi için, halkın yardımına başvurduğunu haber aldığı zaman, istenilen parayı verip onu, hürriyetine kavuşturmuştur.
Hazret-i Aîşe, hayatın bütün zevkini Allah'a ibâdet ve tâatta, insanlara iyilik etmekte bulan, hayalını dinî hüküm ve esaslara göre ayarlayıp buna ömrünün sonuna kadar riâyet eden muttaki bir insandı.
Rasûl-i Ekrem'in sağlığında O'nun nafile oruç ve namazlarına seve seve iştirak ettiği gibi, irtihalinden sonra da, bunlara i'tinâ ile devamdan geri durmamıştır.
Hazret-i Aîşe, Rasûl-i Ekrem'le kıldığı teheccüd namazını da hiç bırakmamış, Rasûl-i Ekrem gibi, günlerinin çoğunu oruçlu geçirmiştir.
Emîru'l-mü'minin Ömer İbnu'l-Hattab mü'minierin annesi Aîşe'ye sünnetler hakkında soru sormaya çok-meraklıydı. Kelie ve paçaya kadar Rasûlüllah'ın hanımlarına paylarını gönderirdi. Yanında dokuz tane tabak vardı. Bir meyve ve yeni bir mal gelir gelmez onlardan bu tabaklara koyar ve onları Rasûlüliah'ın eşlerine gönderirdi.
Mü'minierin emiri Ömer Hayber'i taksim ettiğinde Hz. Peygamberin eşlerini, onlara araziden verilmesinde veya her yıl onlara yüz vesak tanzim edilmesinde muhayyer bıraktı. Aîşe ve Hafsa Bint Ömer :
— Biz her yıl yüz vesak isteriz, dediler.
Sa'd Ibni Ebı Vakkas Medain'i (Kisra'nın oturduğu yer) fethedip löslümaniar birçok ganimet elde ettiğinde... Mü'minierin emiri Ömer de humusu (beşte biri) taksim etmek istediğinde mü'minierin annelerine on bin verdi. Aîşe'ye iki bin daha ilâve etti ve şöyle dedi :
— O Rasûlüllah'ın (S.A.V) en çok sevdiği hanımıdır.
Mü'm ini erin annesi Aîşe şöyle derdi
— Bende, Allah'ın Meryem Bint İmran'a verdiğinin dışında, hiçbir kimsede olmayan yedi haslet vardır. Yalnız bunu, kumalarıma karşı övünmek için söylemiyorum. Bu hasletler : Melek benim resmimi indirdi. Yedi yaşımdayken RasûlülSah benimle evlendi. Yine beni kız olarak aldı. Başka hanımlarını kız olarak almamıştır. Ben onunla aynı yorganın altındayken Rasûlüllah'a vahiy geldi. Ben onun en sevdiği hanımıydım. Benim hakkımda Kur'an'dan ayetler indi. Ümmet bu âyetler yüzünden nerdeyse mahvolacaktı.
Hanımları arasında benden başkası Cebrail'i görmediği halde ben onu gördüm. Yanında melekle benden başka kimse olmadığı halde ruhu benim odamda alındı.
Yine şöyle der:
— Allah'ın bana ihsan ettiği nimetlerinden birisi Rasûlüllah'ın benim odamda, benim nöbetimde, başı benim göğsümün üstü ile gerdanımın arasında iken vefat etmesidir.
Mü'minierin annesi, mü'minierin emiri Osman İbn Affan zamanında hacca gitmek için yola' çıktı. Âsîler Osman'ın evini kuşatmışlardı.. Hac ibâdetini tamamlayıp Medîne'ye dönerken yolda, mü'minierin emîri Osman İbn Affan in öldürülmüş olduğunu öğrendi ve Mekke'ye geri döndü. Hicr'de ayakta durup mü'minîerin emîri Osman İbn Affan'ın kanını taiep etti. Böylece o kıyam edenlerin [ayaklananların] ilki ve.katillerinin bulunup cezalandırılmasını isteyenlerin ilki oldu.
Basra'ya gitmek üzere yola çıktı. Muaviye İbn Ebî Sufyan ve Şamlılar da Osman İbn Affan'ın kanını taleb etmek üzere ayaklandılar. Mü'minierin emîri Hz. Ali de onlara doğru yola çıktı ve Hz. Ali Cemei Vak'ası'nda onları yendi. (Mü'minierin annesi Aîşe, Ali İbn Ebî Talib'in taraftarlarının ellerine düştü. Mü'minierin emîri Aîşe'ye ikramda bulundu. Ona, binit, azık ve eşya olarak ne gerekiyorsa hepsini temin etti. Aîşe'nin yanına kardeşi Muhammed İbn Ebî Bekr'i de verdi. Aîşe için Basra'lı hanımlardan 40 tanesini seçti. Böylece o Rasûlüllah'ın şehrine vardı.) Aîşe hayatını orada sürdürdü.
Muâviye İbn Ebî Sufyan devrinde, Aîşe, onun yaptığı israf ve savurganlıktan, yaşadığı saltanat hayatından, başkalarına yaptığı haksızlıklardan memnun değildi. Muâviye ona :
— Bana kısaca yaz diye bir mektup gönderdi : Aîşe ona cevap olarak şu mektubu yazdı.
— Selâm senin üzerine olsun. Ben Rasûlüllah'ın şöyle dediğini duydum. «Bir adam insanların rızasını kazanmaya değii de AlIIah'ın rızasını kazanmaya çalışırsa Ailah Ta'âia onu insanların rızasını kazanmadığından hasıl olacak her zarardan korur. AMah rızasını bir tarafa birakıpta, insanların rızasını kazanmaya çalışanları Allah da insanlara bırakır.» Ve's-selâm.
Abdullah İbn Abbas mü'minlerin annesi Aîşe'nin yanma girmek istedi ve ondan izin istedi. Aîşe :
— Onun tezkiyesine (övmesine) ihtiyacım yok dedi. Kardeşinin oğlu Abdullah İbn Abdirrahman İbn Ebî Bekr ona :
— Anneciğim! İbn Abbas senin evinin salih kişilerindendlr. O sana ziyarette bulunmak üzere geldi.
Aîşe yeğenine :
'— Ona müsaade et de gelsin, dedi.
Abdullah İbn Abbas mü'minlerin annesi Aişe'nin yanına girdi ve :
— Anne! Müjdeler olsun sana. Vallahi seninle, Muhammed ve dostlara kavuşman arasındaki şey ruhunun cesedinden ayrılmasından başka bir şey değildir. Sen Rasûlüllah'ın en çok sevdiği hanımıydın. Rasûlüllah (S.A.V) ancak iyiyi severdi, dedi.
Aîşe:
— Daha? dedi. Abdullah İbn Abbas:
— Senin gerdanlığın kayboldu. Rasûlüllah oradan ayrılmaytp onu arattırdı. Sonunla su bulamadılar. Allah Ta'âliâ «Temiz birtoprakia teyemmüm ediniz» âyetini indirdi. Allah'ın bu ümmete indirdiği bu ruhsat senin sebep ve bereketinle oldu. Mistah meselesi ve iftira olayında olan oldu. Allah Ta'âlâ yedi kat semânın üstünden senin temiz ve kötülükten uzak olduğunu bildirdi. Kur'an-ı Kerîm'in senin hakkında inen âyetleri gece gündüz camilerde okunuyor.
Mü'miinlerin annesiAîşe;
— İbn Abbas! Bana övgüde bulunmaktan vazgeç. Btn unutulup gitmeyi arzu ediyorum, dedi.
Hassan İbn Sabit gözleri kör oiduktan sonra Aîşe den yanına girmek için izin istemeye geldi. Aîşe'ye :
— Buna izin verecek misin? (İftira olayına katılanlardandı) denildi :
Mü'minferin annesi Aîşe:
— Zaten onun başına'büyük bir azâb gelmemiş mi (Bu sözüyle onun gözlerinin kör olmasını kastediyordu)?
Son dakikalarında mü'minlerin annesi şu vasiyeti yaptı :
— Benim cesedimi ateşle takip etmeyin. Altıma da kırmızı kadife koymayınız.
Rasûlüllah'dan sonra yanlış bir harekette bulundum. Beni Rasûlüi-iah'in diğer eşlerinin yanına defnediniz.
Mü'minlerin annesi Aîşe hicretin 57. senesi 17 Ramazan'ında Salı gecesi 66 yaşındayken vefât etti.
Ebû Hureyre Aîşe'nin cenaze namazını kıldırdı. Vasiyeti üzere gece karanlığında meşalelerin ışığında Bakî mezarlığına götürüldü. Cenazeyi kabrine indirenler Abdullah İbnu'z-Zubeyr, Urvetu'bnu'z-Zubeyr, el-Kasım İbn Muhammed, İbn Ebî Bekr ve Abdullah İbn Abdirrahman İbn Ebî Bekr'di.
Hz. Peygamber'in diğer hanımlarının yanına defnedildi. [12]
Mushafı Yanında Muhafaza Eden Hafız...