HACC'IN TARİFİ VE ÖNEMİ
Lugatta: "Muazzam bir şeye" gitmeyi kasdetmektir. Buradaki "Muazzam bir şeye" kaydını İbn-i Hümam meşhûr dil alimi İmam-ı Sikkit'ten naklederek beyan etmiştir.
İslami Istılahta: "Niyyet ederek ihrama girmek, Kâbe-i Muazzama'yı usûlü dairesinde tavaf etmek ve vakti mahsusunda vakfe yapmak gibi fiillere hac denir" şeklinde tarif olunduğu gibi "Dînî rükünlerden bir rüknü edâ etmek için, Kâbe'ye gitmeyi kasdetmektir" şeklinde de tarif edilmiştir.
Özetlersek; İslâm'ın beş esasından biri olan hac ibadeti, Müslümanların Mekke'de bulunan Kabe'yi ve çevresindeki kutsal mekanları, bu ibadet için tahsis edilen belli zaman dilimi içinde, usulüne uygun olarak ziyaret etmeleri ve yapılması gerekli diğer görevleri yerine getirmeleridir.
Kur'an-ı Kerim'de: "Şüphesiz ki, âlemler için çok feyizli ve ayn-ı hidayet olmak üzere konulan ilk ev (Ma'bed) elbette Mekke'de olandır. Orada apaçık alâmetler, İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse (taarruzdan) emin olur. O'na bir yol bulabilenlerin, beyti hacc (ve tavaf) etmeleri, Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. Kim küfrederse, şüphesiz ki Allah onlardan müstağnidir" hükmü beyan buyurulmuştur.
Hanefi fûkahası bu Ayet-i Kerimeyi ve Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'den gelen mütevatir haberleri esas alarak: "Hacc muhkem bir farzdır. Farziyyeti kat'i delillerle sabittir. Haccın farz olduğunu inkâr eden kâfir olur. Gücü yetenlere (Vücûbunun ve edâsının şartı üzerinde bulunanlara) hayat boyu, sadece bir defa haccetmek farzdır" hükmünde ittifak edilmiştir.
İmam-ı Kasani; Hacc sûresinde yer alan : (Hz. İbrahim (a.s.)'e hitaben) "İnsanlar için haccı ilân et. Gerek yaya, gerek uzak yoldan arık develerin üstünde (süvari) olarak sana gelsinler" şeklindeki hükm-i ilâhiyi esas alarak "Buradaki "İnsanlar için haccı ilân et!." hükmü, Allahû Teâla (cc)'nın insanlara haccı farz kıldığını beyan buyur, manasınadır. Binaenaleyh Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'den önce de, diğer ümmetlere hacc ibadeti farz kılınmıştır" buyurmaktadır.
Mâlûm olduğu üzere Mekke'de; Kâbe-i Muazzama'yı inşâ eden Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu Hz. İsmail (a.s.)'dir. İbn-i Abidin: "Sahih olan kavle göre hacc, dokuzuncu yılın sonlarında farz kılınmıştır. Onu farz kılan âyet: "Allah için beyti haccetmek insanlar üzerine borçtur" ayet-i kerimesidir. Bu ayet, heyetlerin geldiği dokuzuncu yılın sonunda inmiştir" hükmünü zikretmektedir.İbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet olunan bir hadisde : "İbrahim (a.s.) Kâbe'yi bina edip tamamladıktan sonra kendisine: "-Hacc için insanları davet et" emri verildi. İbrahim (a.s.): "-Benim sesim onlara ulaşmaz" dedi. AllahTeâla hazretleri: "-Sen davet et, sesini duyurmak bana aittir" buyurdu. Bunun üzerine İbrahim (a.s.): "-Ey insanlar!.. Beyt-i Atiki haccetmeniz size farz kılınmıştır" diye nida etti. Bu sözü yerle gök arasında bulunanların hepsi işitti. Görmüyor musunuz? İnsanlar en uzak yerlerden icabet edip geliyorlar" denilmiştir.Hanefi fûkahası; haccın sebebinin "Beytullah" olduğu hususunda ittifak etmiştir. İbn-i Abidin: "Sebebi beytullah'tır. Buna delil, ayette "Beytin haccı" diye izah edilmesidir. Zira esas olan, hükümleri sebeblerine izafe etmektir. Nitekim usûl-i fıkıh'ta izah edilmiştir. Sebebi tekrarlanmayan bir vacip tekrarlanmaz.
Bir de Müslim'in sahihinde şu Hadis-i Şerif vardır: "-Ey insanlar!.. Size hacc farz kılınmıştır. Öyle ise haccedin!." Bir adam: "-Her sene mi ya Resûlullâh?" diye sordu, Resûlullâh (s.a.v.) sustu. Hatta adam sualini üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.): "-Evet desem size vacib olur. Siz de güç yetiremezsiniz" buyurdular. Nehir sahibi diyor ki: "Ayet tekrar lâzım gelmediğine istidlâl için yetiyorsa da -Zira emrin tekrara ihtimal yoktur- neyf neyfin muktezası ile isbat etmek daha uygundur" hükmünü zikretmektedir. Sahabe-i Kiram'dan bir zat Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'e: "Ya Resûlullâh!.. Hac her sene midir, yoksa bir kere midir?" diye sual tevcih ediyor. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) cevaben: "-Hayır bir kere!.. Birden fazlası nafile (Tatavvû)'dir" buyurmuşlardır.
Malûm olduğu üzere; ibadetlerin bir kısmı mâlî, bir kısmı da bedenîdir. Hacc ise, hem malî, hem de bedenî bir ibadettir. Dolayısıyle iki nimet bir aradadır. Bir mükellefte hem zenginlik, hem de bedeni kudret gibi iki nimet bir araya gelmiştir. Dolayısıyla haccını edâ etmek sûretiyle, bu iki nimete de şükretmiş olur. Haccın edâsı için gerekli şartlar, tağuti güçler tarafından ortadan kaldırılırsa; mü'minler hem mallarıyla, hem de (sıhhatli oldukları için) güçleriyle onlara karşı cihad ederler. Kat'iyyen Tağuti güçlere boyun eğmezler!..
İmam-ı Azam Ebû Hanife (r.a.) ile İmam-ı Yusuf (r.a.) Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in: "Kim hacc etmeyi murad ederse, hemen edâ etmeye gayret etsin" Hadis-i Şerifini esas alarak, vücûbunun ve edâsının şartları, üzerinde bulunan kimsenin derhal (fevri) bu ibadeti edâ etmesi gerektiğini beyan etmişlerdir.
Hac ibadetinin hayatta bir defa farz olduğunu esas alan İmam-ı Muhammed (r.a.) "Hac ibadetinde ömür, namazdaki vakit gibidir. Her ne zaman gidilirse gidilsin "Edâ" denir, kaza denmez. Bu sebeble terahi (genişlik) üzere farzdır" buyurmaktadır.
Feteva-ı Hindiyye'de bu husus şu şekilde izah olunmuştur: "İmam-ı Muhammed (r.a.)'e göre hacc; farz olduktan sonra dilediği zaman edâ etmek (terahi) üzeredir. Haccı farz olur-olmaz acele yapmak ise efdaldir. Hulâsada da böyledir. Buradaki ihtilâf, mükellefin selâmette kalacağına zann-ı galibi olduğu zamana aittir. Fakat yaşlılık veya hastalık sebebiyle, mükellefin zann-ı galibi vefat edeceği noktasında olursa, fevri olarak edâ etmesi gerektiği hususunda alimlerimiz icma etmişlerdir.
Cevheretü'n Neyyire'de de böyledir. Bu ihtilâfın günahkârlar için faydalı olduğu aşikârdır" İmam-ı Matûridi (r.a.): "Vakit kaydı bulunmayan her emr-i mutlak; amel noktasından derhal edâ edilmeye (fevre) hamledilir. İtikad hususunda ise; fevre hamledilmez. Ancak "Fevr veya terahi hususunda muradı ilâhi ne ise, hak o'dur" diye itikad olunur" hükmünü beyan etmektedir. Ölümün ne zaman gelip çatacağı bilinemiyeceği için, haccın vücûbunun ve edâsının şartlarına haiz olan mükellefin, acele etmesi önemlidir. Esasen bunun efdal olduğu hususunda da ittifak vardır.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in: "Her kim hacc yolunda ölürse, onun için her yıl makbûl bir hacc yazılır" buyurduğu bilinmektedir.
Yine bir Hadis-i Şerifte; meşrû hiçbir sebeb olmadan terkedenlerin durumu beyan buyurulmuştur. Bu Hadis-i Şerif şudur: "Her kim ki, kendisini beytûllah'a ulaştıracak kadar bineği ve azığı (mali gücü) bulunur da haccı edâ etmezse, Yahudi ve Hrıstiyan olarak ölmesinde beis yoktur. Bunun sebebi şudur: Allahû Teâla (cc) kitabında, beytûllahı ziyarete gücü yetenlerin onu haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır" buyuruyor.