GÖZ AYDINLIĞI OLAN EŞ
Rabbimiz “Mal ve çocuklar dünya hayatının süsüdür.”[1] diye buyuruyor. Aileler için çocuk sahibi olmak büyük bir zenginlik ve mutluluktur. Çocuklar kalplerindeki saf sevgiyle davranmakta, ışıldayan gözlerle bizlere baktıklarında hüzün bulutlarımızı dağıtmaktadır. Hayata umut, eve neşedir. Bizlerin sevme ve sevilme ihtiyacını karşıladıkları için bize en güzel hediyedir. Oyunlarının içine bizleri dâhil ederek, içimizdeki çocuğu yaşatmakta, en ufak şeylere en büyük coşkuyla sevinerek de hayatımıza anlam katmaktadırlar.
Farklı duyguları yaşatarak ve yaşayarak büyüyen çocukların eğitimi çok önemlidir. Çocukların bedenen ve ruhen en iyi şekilde gelişebilmesi için sıcacık bir aile ortamına, bilinçli ve kendini geliştirerek değişmeye hazır bir anne - babaya ihtiyaçları vardır. Çocuğun duygusal gelişimi için gerekli olan sevgi, şefkat ve ilgi de ancak sağlıklı bir iletişimin olduğu aile içinde verilebilir. Hem kendisi hem de diğer insanlar için faydalı olabilecek evlatların yetiştirilmesi, iyi bir eş seçimine ve iyi bir aile yapısının kurulmasına bağlıdır. Bunun için de hayat kitabımız olan Kur’ân-ı Kerim’i, Peygamber Efendimiz’in hayat biçimi ve tavsiyelerini dikkate almamız gerekmektedir.
İman edip iyi davranışta bulunan kullar Kur’an’ın ifadesiyle “Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl!”[2] diye dua ederler. Yapılan dualar niyet ve istekleri ifade eder. Bu duada, bir isteğin en güzel ve en öz şekilde ifade edilişini görüyoruz. Güzel ahlâk sahibi, Allah’a ve diğer insanlara karşı sorumluluklarının bilincinde olan, başkalarının da duygu ve isteklerini anlayarak hayatı yaşayan, bencillikten uzak, sevgisini ve emeğini vererek fedakâr olan bir eş, göz aydınlığı olabilecek bir eştir. Kur’ân-ı Kerim’in açıklayıcısı olan Peygamberimiz “ Kadın dört şeyi için nikâh edilir; malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen dindar olanını seç ki elin bereket bulsun.”[3] diye buyurur. Burada evliliğin uzun ömürlü ve sağlıklı olabilmesi için eş seçiminde titiz davranılması ve öncelikli şartın da ne olması gerektiği vurgulanmaktadır.
Resûlullah (sas)’ın azadlısı Sevban (ra) şöyle anlatıyor: “ Gümüş ve altın biriktirme ile ilgili âyet[1] nazil olduğu zaman halk: ‘ Öyleyse hangi malı biriktirmeliyiz?’ diye birbirlerine sordular. Hz. Ömer ‘Bunu ben sorup size haber vereyim!’ dedi ve hemen devesine atlayıp gitti. Ben de peşinden gittim. Hz. Ömer: ‘ Ey Allah’ın Resûl’ü dünya hayatından neyi edinelim?’ diye sordu. Allah Resûlü de: ‘Her biriniz, şükreden bir kalp, zikreden bir dil, âhiret işinize yardımcı olacak mümine bir kadın edinsin!’ buyurdular. Mümin, Allah’a takvadan sonra en ziyade saliha bir zevceden hayır görür.”[4]
Aile içindeki bireyleri bir arada tutan, duygulardır. Yaşadığımız heyecanları, sevinçleri, hüzünleri, hayal kırıklıklarını, umutları ilk onlarla paylaşırız. İçten sevgileri, teselli veren sözleriyle gönlümüz huzur bulur. Duygusal ortamın varlığı ve beslenerek devamı aileleri güçlü ve mutlu kılar. Kur’ân-ı Kerim ailenin bu durumuna şu âyetle temas eder: “ Kaynaşmanız için size, kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi O’nun varlığının delillerindendir.”[5]
Resûlullah (sas) sevgi ve şefkat zemininde kurduğu aile yaşantısıyla bütün evlilere kusursuz bir örnek olmuştur. Hz. Hatice validemizi ölümünden sonra büyük bir hasretle yâd edişi, O’na duyduğu muhabbetin büyüklüğündendir. Bir gün Hz. Hatice’nin kız kardeşi Hale Resûlullah (sas)’ın huzuruna girmek için izin istemiş, Resûlullah (sas) onun sesinde eşini hatırlayarak heyecanını gizleyememiş “ Allah’ım, izin isteyeni Hale kıl.” demekten kendini alamamıştır. Hz. Ali’den rivâyet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz, “ Zamanındaki dünya kadınlarının en hayırlısı İmran’ın kızı Meryem, Müslüman kadınlarının en hayırlısı da Hatice’dir.”[6] buyurmuşlardır. Hz. Hatice’nin bu sözü hak edişi şundandır: Peygamberimizi herkes inkâr edip O’nun yalancı olduğunu iddia ederken O ilk iman eden kişi olmuş; malını, mülkünü İslam yolunda feda etmiş, müşriklerin eziyetlerinden ruhu daralan eşini teselli ederek bir yuvanın huzurunu vermiştir. Huzur, bulunmaz bir hazinedir. Çünkü devlet başkanı da olsa bir köylü de olsa en mutlu insan, evinde huzurlu olan insandır.
Hz. Muhammed (sas) “ Sevginizi izhar ediniz.” diyor ve kendisi de öyle davranıyordu. Kişi sevildiğini hissetmek, bilmek ister. Bu hissediş bir sözde, davranışta, ilgide, hizmette ya da alınan küçük bir hediyede gizlidir. Hz. Âişe ile Peygamberimiz arasında derin bir muhabbet bağı vardı. Peygamberimiz Hz. Âişe’ye: “Ey Âişe sen Bana Allah’ın bir lütfusun, Benim mutluluk kaynağımsın, Ben de senin mutluluk kaynağın olmak isterim.” diyor, sevgisini sözle izhar ediyordu. Hz. Âişe’yi ne denli sevdiğini bilen sahabe de Peygamber (sas)’i hoşnut etmek için hediyelerini Âişe (ra)’nin hanesinde takdim ediyordu. Eşine duyduğu sevgisini söyleyen Resûlullah (sas), bunu başkalarına da söylemekten çekinmiyordu. Komutan olarak Zatü’s Selasil’e gönderilen Amr b. As, bu gazadan dönünce Resûlullah’ın kendisini çok sevdiğini düşünerek yanına gitti ve sordu: “Ya Resûlullah, ashab içinde size en sevimli kimdir?’ Peygamberimiz Amr’a: “ Âişe” dedi. Amr tekrar sordu: “Erkeklerden kimdir?” Resûlullah (sas): “Âişe’nin babası” dedi.”[7]
Eşler birbirlerinin maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamalı, birbirlerine destek olarak hayatı paylaşmalıdırlar.
“ Onlar (hanımlarınız) sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.”[8] anlamındaki âyet bunu ifade etmektedir. Farklı kişilik özelliklerine sahip olan kadın ve erkek karşılıklı anlayış ve fedakârlık duygusu içinde bir bütünlük oluşturmalı ve iyi bir evlilik hedefine farklılıklarını yaşayarak ulaşmalıdır. Önemli olan bir arada olmak değil, biz olabilmektir. Bu da empati kurarak, karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışarak mümkün olur. Peygamberimiz, kadınlara fıtrî yaradılışlarına göre davranıyor ve şöyle buyuruyordu: “ Kadın eğe kemiği gibidir, doğrultmaya kalkarsan kırarsın, onu olduğu gibi bırakırsan eğri olduğu halde istifade edersin.”[9] Burada birbiriniz için elbiseniz denerek de kadına ve erkeğe eşit sorumluluk verilmektedir. Peygamberimiz (sas) en olgun erkeklerin güzel ahlâk sahibi olan erkekler olduğunu, onların da hanımlarına en iyi şekilde davrandıklarını belirtiyor.[10] “ Kendisine ‘ Hangi kadın daha hayırlıdır?’ diye sorulunca da ‘ Kocası kendisine bakınca ona neşe ve sevinç verir, emrederse itaat eder, kendi malı ve özel yaşantısı konusunda, kocasının sevmediği şeyleri yapmaz.’”[11] diyordu.
Resûlullah (sas) tüm insanlara ve aile fertlerine karşı daima güzel muamelede bulunuyordu. “ Tebessüm etmek ve güzel söz söylemek sadakadır.” buyuran Hz. Peygamber, güler yüz ve tebessümünü ehlinden esirgemiyor, her zaman nezaketle davranıyordu. “ Bir gün, çok sayıda kadın akrabası Peygamberimizin etrafına oturmuş, yüksek sesle konuşuyorlardı. Hz. Ömer içeri girince hepsi saklandı. Peygamberimiz de bu duruma güldü. Hz. Ömer ‘Ey Allah’ın Resûlü, Allah seni hep mütebessim kılsın. Niçin güldün?’ diye sordu. O (sas) da ‘Şu kadınların haline gülüyorum. Oturmuş benim yanımda konuşuyorlardı. Senin sesini duyunca her biri bir yere saklandı.’ diyerek cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer sesini yükselterek ‘Ey nefislerinin düşmanları! Demek benden korkuyorsunuz. Allah Resûlü’nden korkmuyor ve O (sas)’nun yanında saygısızlık yapıyorsunuz. Öyle mi?’ dedi. Kadınlar da Hz. Ömer’e ‘Sen katı ve şiddetlisin.’ diyerek cevap verdiler.”[12] En latifin yanında Hz. Ömer sert olarak görünüyordu.
Her şey incelikten, insan kabalıktan kırılır. Peygamberimiz hayatında şiddete asla başvurmamış, kadınları dövenlerin şerliler olduğunu belirtmişti. Çünkü şiddet ve kötü muamele, duygusal örselenmeye ve ailenin dağılmasına neden olur. Öfkelenmek doğal bir duygudur. Önemli olan onun şiddete dönüşmeden ifade edilmesidir. Şiddetin bir türü de ‘duygusal şiddet’tir. Şiddet denilince, mutlaka çevrede tabakların uçuşması veya kadına el kaldırılması gerekmez. Ses tonunun yükselmesi, azarlama, bağırma, onuru kırarak eleştirme, duygusal ihmal, hislere değer vermeme, değersizlik duyguları uyandırma psikolojik şiddettir. Fiziksel ya da duygusal şiddetin uygulanmadığı ailelerde herkes kendini değerli ve özgüven sahibi olarak hisseder.[13]
Peygamberimiz yanlış bir davranışla karşılaşınca, sadece davranışı eleştirir, şahsiyeti asla zedelemezdi. Şahsiyeti eleştirmek, istenilen neticeyi vermez ve yanlış davranış üzerinde ısrara sebep olur. Çünkü bu durumda kişi savunmaya geçer ve hatalı davranış üzerinde düşünmez. “ Bir keresinde Hz. Âişe validemiz, Hz. Safiyye için boyunun kısalığı ile ilgili müstehzî bir ifade kullanmış, bunun üzerine Resûlullah (sas) Hz. Âişe’ye: ‘ Öyle bir söz söyledin ki, o denizin bütün sularını kirletir.’ demişti. Bu söz üzerine Hz. Âişe validemiz de özür dilemişti.”[14] Sağlıklı bir iletişim için her iki taraf da doğru davranmaya çalışmalı, karşı tarafı düzeltmeye çalışmak yerine önce kendini düzeltmelidir.
Peygamberimiz, kadınların Allah’ın birer emaneti olduğunu söylemiş, onlara bir emanete nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davranmıştır.
[1] Tevbe, 9/34
[1] Kehf 18 / 46
[2] Furkan 25 / 74
[3] Buharî, Nikah, 15; Ebû Davud, Nikah, 2.
[4] Kütüb-ü Sitte, XVII / 189 - 190.
[5] Rum 30 / 21.
[6] Buharî, Menâkibu’l-Ensar, 20; Müslim, Fedâilü’s-Sahabe, 12.
[7] Sîret Ansiklopedisi, II / 165.
[8] Bakara 2 / 187.
[9] Müslim er-Radâ, 18.
[10] Ebû Davud, Sünnet, 14; İbn Mâce, Nikah, 50.
[11] Ahmed b. Hanbel, II / 251, 432, 438.
[12] Buhâri, Edep, 68.
[13] Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Kadın Psikolojisi, 184 - 185.
[14] Sîret Ansiklopedisis, II / 136.