Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş YapGözlerini dış dünyadan biraz da kendi içlerine çevirmek isteyenlerin ...
Kendi ruhunda yolculuk yapmak isteyenlerin ...
Kendini bilmek ve tanımak isteyenlerin rehberi...
Yüzlerce yıldır her türlü karanlığı aydınlatan ışık…
Mevlâna Celaleddin Rûmi, 30 Eylül 1207 yılında bu-gün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöre-sinde, Belh şehrinde doğmuştur.
Mevlâna'nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında "Bilginlerin Sultanı" ünvanını almış olan Bahaeddin Veled'dir. 1213 yılında Belh'ten ayrılan Baha-eddin Veled, daha sonra çeşitli şehirlerden geçerek, 1222 yılında Karaman'a geldi ve burada 7 yıl kaldı.
O zamanlar Selçuklu Devleti'nin hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Alâeddin Keykubad, Sultânü'l-Ulemâ Ba-haeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi.
Bahaeddin Veled, sultanın davetini kabul etti ve Kon-ya'ya 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldi. Sultânü'l-Ulemâ, 1231 yılında Konya'da vefat etti. Sultânü'l-Ulemâ ölünce talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çev-resinde toplandılar.
Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile kar-şılaştı. Bu karşılaşma onun şairane gücünü ve aşkını orta-ya çıkardı. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems ani-den öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zer-kubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini dol-durmaya çalıştılar.
Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü Hakk'ın rahmetine kavuştu. Mevlâna ölüm gününü yeniden do-ğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdi-ğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu:
"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir." diyerek nere-de aranması gerektiğini, bizden sonra gelenlere haykırı-yordu. Onun için kimin kulu ve kimin yolu üzerine gittiği-ni de şu sözüyle ifade ediyordu:
Bu canım var oldukça ben Kur'an'a tutsağım
Muhammed Mustafa'nın yolundaki toprağım
Benden başkaca bir söz nakledenler olursa
Hem onu söyleyenden hem o sözden uzağım.
İnsan düşüncesine yepyeni bir mesaj veren ve İslam düşünürlerinin fikir sistemlerini, inanç akidelerini ruh, akıl ve sevgi üçgeni içinde sunan, insanlığa ahlak, din, ilim ve akıl yolunda heyecan katarak yeni ufuklar açan Mevlana Celaleddin-i Rumi, müstesna bir insan, manevi bir güneş, Hz. Muhammed'in bendesidir.
O'nun insan düşüncesine verdiği en büyük mesaj Aşk, Sevgi ve Birliktir.
O, bir veli hüviyetiyle gönüller coşturmuş, bir pir, bir mürşit olarak insan kalbini saflaştırmış, bir bilgi kaynağı olarak insan aklını nur ile yıkamış, akıl ve gönülleri kirden kurtarmış, bir peygamber varisi olmuştur.
Onun içindir ki hangi âlim Mevlana'yı tanısa yücel-mektedir. O'nun yoluna gönül koyan herkes kemale, sev-giye, insanlığa, bilgeliğe, hoşgörü ve yüksek ahlaka ulaş-maktadır.
O, hiç bir şeyi inkâr etmez ama her şeyi birler, bü-tünleştirir ve sevdirir. O, kimseyi ayrı görmez. Çünkü O, her şeyin Allah'ın zuhuru ve tecellisi olduğunu bilir ve bu-nu insan gönlüne ve insana hal olarak yansıtır.
Mevlana bir üstad'dır. Tek başına bir sistemdir, bir hayat ve bir düzendir. Ahlakı, ilmi, hikmeti, sevgisi, aklı, tavrı, idraki, davranışları ve her şeyi ile yüceliği öğreten bir HAL ABİDESİ'dir. Peygamber-i zişan'ın gerçek temsilcisi, aşkın ve aklın en yüksek öğesi ve gerçeğidir.
"İnsan yaratılmışların en şereflisidir" düsturuyla her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan Hz. Mevlana sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün sem-bolüdür.