Gençlere neler oluyor?
ŞAŞKINIZ. HER GÜN ortaokullardan, liselerden bir yaralama veya öldürme haberi düşüyor evlerimize. Korkuyoruz, ürküyoruz. 13-18 yaş grubu gençler şiddete daha bir eğilimli hale geliyor. Hepimiz aynı şeyi söylüyoruz: gençlere bir şeyler oluyor!
Olan, ekilenin biçilmesinden başka bir şey değil aslında. Yağmur ektik, fırtına biçiyoruz. Gençlere ne vicdanlarına ve ruhlarına işleyen bir ahlâk dersi verebildik, ne de dünyevî hedeflerden başka hedefler. Onlara kala kala ya yüzde on başarı, ya da yüzde doksan şiddet ihtimali kaldı.
Ey gençlerin hedefsizliğinden dem vuranlar! Yanılıyorsunuz, hem de fena halde. Sokaklarda bıçakla, namlusu dönüştürülmüş kuru-sıkı tabancalarla racon kesen gençlerin hedefi yok mu sanıyorsunuz? Aksine, hedefleri var; ama ümitleri yok! Her on gençten ancak birisinin girebildiği üniversite kapısında birikmiş lise gençliğinin hedefleri yüksek: iyi bir meslek, iyi bir kariyer, yüksek bir maaş… Ama tünelin ucunda ışık çok düşük. Çalışarak, çabalayarak ulaşılması neredeyse imkânsız bir çıkış kapısı önlerindeki. Şiddet olaylarına karışan çocuklara sorun. Hedefleri olmadığı için mi, yoksa ümitleri tükendiği için mi yapıyorlar bu işleri?
Ey “Biz çocuğumuzun sadece iyiliğini istiyoruz” diyen büyükler! Çocuklarımızı egolarımızın uzantısı olarak görmekten vazgeçelim artık. Onlara kendi hayalimizde saadet sarayları inşa etmeyelim. “Biz çocuğumuzdan bir şey istemiyoruz” diyoruz. Ama ya içten ya da dilimizle “Yeter ki, okuyup adam olsunlar” diye ekliyoruz. Adam olmak ise bizim kitabımızda çocuğumuzun bizim ulaşamadığımız ama çocuğumuzun bizim yerimize ulaşmasını istediğimiz doktorluk, mühendislik vs. gibi makbul mesleklerin sahibi olmak diye tanımlanıyor.
Gençleri anlamıyoruz. Anlamak, karşımızdakini ayrı bir birey ve insan olarak algılayabilmek öncelikle. Ama biz onları kendimizden, egomuzdan azad edemiyoruz. O yüzden de dinlemiyoruz. Dinlesek de anlamıyoruz. Yeteneklerini keşfedemiyor, ilgilerini fark edemiyoruz. Onların adına, onların iyiliği için, kendimizin belirlediği yollarda ilerlemelerini dayatıyoruz. Gençlik isyanıyla tepki gösterdiklerinde ise çaresiz boyun büküyoruz. Suçu sağa-sola, medyaya atıyoruz.
Şiddet bir kültürdür. Bir dünya görüşü, bir hayat tarzıdır. Evinde meramını serbest şekilde ifade etmesine izin verilen, hakkını savunmasına fırsat tanınan bir çocuğun öfkeyle asla kapılmayacağı bir yoldur. “Sen sus! Büyükler varken laf sana düşmez!” sözleriyle bastırılan, hatta dayakla hizaya getirilen çocuğun ise kestirme yoldan kendini ifade tarzıdır.
Ey adına uzman denilen ama gençlerin ruhuna uzanamayan insanlar! Gençler birer soru çözme makinesi değil, anlayın bunu artık. “Ben İTÜ makine istiyorum” diyen gence, hastasına ilaç yazan doktor edasıyla “Günde bin soru çözmelisin!” demeyi bırakın. Yeteneklerini keşfetmelerine yardımcı olun.
Ey başarıyı sonuçla eşitleyen dünyevî kafalar! Gençlerin hem kendilerine hem başkalarına karşı yıkıcı olmalarını istemiyorsanız, başarının sonuçta değil yolda, gayrette, emekte olduğunu anlayın ve anlatın artık! On yıllardır dünyevileştirdiğiniz nesillerin sonuca gayrimeşru da olsa kısa yollardan ulaşmaya çalışmasından hâlâ ders almıyor musunuz?
Başarıyı güçle, gücü de para ve şiddetle özdeşleştiren bir zihin hakim artık. Dersine çalışmış ama kırık not almış çocuk mu daha başarılıdır, yoksa kopya çekip yüksek not olan çocuk mu? Çalışıp yüksek not almak elbette ki ideal olan. Ama kurduğunuz toplum modelinde “ne yap-et sonuca ulaş” “Önemli olan sonuçtur” diyen ve vesilelere başvurmaya tembellik gösteren insan tipi ürettiniz. Akranlarının saygısını en kolay yoldan, yani racon keserek kazanmaya çalışan genç bir nesil ortaya koydunuz. Aferin size!
Ey daha ergenliğe adım atarken gençleri birine OKS diğerine ÖSS denilen iki sınavın kıskacına almayı başaran yetkililer! Eserinizle övünebilirsiniz. Daha ne cinsel ne de toplumsal kimliklerini sağlıklı biçimde bulamadan, gençleri birer yarış atına çevirip “Bu yarış kazanılmaz abi!” deyip başarıyı başka yollarda arayanlara ne sunacaksınız, merak ediyorum.
Ve ey dinin vicdanlardaki ve insan ilişkilerindeki etkisini kırmayı marifet zannedenler! Birbirinin boğazını kesen gençleri hangi kanun, hangi toplumsal norm durdurabiliyor, söyleyin bakalım. Allah korkusu ve cehennem endişesinden başka hangi faktör genç vicdanları titretip başkalarına zarar vermekten alıkoyabilir, söyleyin?
Murat Çiftkaya