Ben hasret çölündeyim, nicedir dinmez zarım,
Ey nebi! ayak tozun olsun benim mezarım!
Hicranım yaman hicran! zâlimler hak tanımaz,
Beynini akrep yemiş, vatan, bayrak tanımaz!
Olmada zaman boyu ümmetin katil heder,
Ey Nebi! Ömer’ lerin, Hamza’ ların nerdeler?
Zâlim boğar mazlumu kimse çıkıp ses etmez,
Yürek taşıyan kişi hemen böyle pes etmez!
Ne Sıddık, ne bir Ali, ne Ebû Ubeyde var;
Eyvah ki üstümüze artık yıkıldı duvar!
Timsahlar kan kusuyor, önüm, arkam hep pusu,
Kerbelâ günü gibi avcumda kaynadı su!,.
Yok dost, yok yâr, yok vefa!. Bilenir dişler bize,
Çattı koca âlemde en berbat işler bize!
Kelâmın gücü yetmez, anlatılır nasıl bu?
Ey Nebi! yeryüzünden kalkmalıydı asıl bu!
Yollar yokuşa vurdu, bizi bulur her belâ,
Sen rahmetsin, demedin zâlimlere ver belâ!
Taş atarken başına uğursuz ebû leheb,
Düşmanlarına bile iyilik diledin hep!
Sen çektin zâlimlerden yine çeker ümmetin,
Fakat ilk günkü gibi değil yüreği metin!
Aşk bir, heyecan birdi, çözüldü o desteler,
Ne el, ne ayak utar, sanki son nefesteler!
Her gün çocuklar ölür, mazlumun yok sahibi,
Bir kuyuya düştük ki, artık bulunmaz dibi!
Hiç selâmet bulmadı: başım, başım, ah başım!
Füzelere hedeftir akşam ve sabah başım!
Genç, ihtiyar, kız, kadın, yahudi kinine yem,
Ne Musa’dan bir koku, ne Îsâ var, ne mMryem!..
Güya bunlar onların ümmeti olacaktı,
Ey Nebi! masumların beynine çivi çaktı!
İnsaf nedir bilmedi, vurdu yüzlerce sene,
Hep kendi toprağında kan kusturdu çeçen’e!
Bu bir kahır selidir, bu bir gam değirmeni,
Kanıma ekmek doğrar: yahudi, rus, ermeni
Hiç bulunmaz dostluğun, vefanın eli artık,
İnsan diyemem hâşâ! bunlar başka yaratık!
Şu cihan toprağında geliştikçe sanat fen,
Zamanın makasları bize biçmede kefen!
Her yeni gün bit derdi, gamı getirir bize,
Fitneler fitneleri taşıdı içimize!
Kanlı eller yapıştı sabrımın eteğine,
Ey nebi, garipliğim benim üstümde yine!
Delindi kaç yerinden yine ciğerde zarım,
Suya hasret çöl gibi hep yollarda nazarım!
Ne olur geliversen, himmet etsen ne olur;
0 zaman düğün bayram hep ümmetine olur!
Ey şâh-ı cihan meded, ey şâh-ı levlâk meded!
Sen bizimle olursan edecektir hak meded!
Kendi içimimde de bîr acâip güruh var,
Ne insanlığa lâyık, ne ecdada has ruh var!
Elmas tozu dökmede benim sıcak yarama,
Kâfire hoşgörü var, bana insaf arama!
Kâr etmiyor çığlıklar benim gözyaşım heder,
Nasıl anlatayım ki, ey Nebi, başım heder!
Akıllar akıl değil, başlar var, başa ceza;
Türbede bir mum görse verecek taşa ceza!
Karıncanın denizi içmesine denk şey bu,
Yusuf’undan ayırıp inletirler Yakubu!
Hayrette dağlar taşlar, hayrette yeşil tuna,
Bizi de taptıracak gücü yetse putuna!
Kalbde îman taşımak, ateş taşımaya eş,
Suyu ıslatmak kadar zor geliyor bu güreş!
İstemez küflü başlar bu cihanda hak sesi,
Âzer kinine hedef: ibrahim, ishak sesi!
Öyle saplanmışlar ki şu irtica vehmine,
Bunların öfkesinden kurur erguvan, mine!
Bu akıl almaz işler ruha vermede sızı,
Ey Nebi! bir tabib yok, sarsın iç yaramızı!
mustafa necati bursalı