Ayrıntılı Konu Bilgileri
Sayfa BaşlığıKonu: Fotoğrafa Ruhunu Makine ya da Film Vermez Fotoğrafçı Verir
Mesaj SayısıMesaj Sayısı: 0 cevap var
OkumaGösterim: 891
Google Özel Arama

Gönderen Konu: Fotoğrafa Ruhunu Makine ya da Film Vermez Fotoğrafçı Verir  (Okunma sayısı 891 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

    sevdaligul

  • Administrator
  • *

  • İleti: 13121
  • Nerden: Konya
  • Rep: +6511/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • GüLe SeVDaLı Bir GeNç
    • MSN Messenger - sevdaligul@gmail.com
    • Profili Görüntüle GüLe SeVDaLı BiR GeNçLiK
  • Çevrimdışı


 

Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
uruninceleme: Kemal Nuraydın kimdir, ne zamandan beri fotoğrafçılık ve dijital fotoğrafçılıkla ilgileniyor.
Kemal Nuraydın: Antakya’da doğdum ve büyüdüm, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne öğrenci olarak girdiğim 1988 yılından beri İstanbul’da yaşıyorum. Sanırım çocukluğumdan beri fotoğrafla ilgiliydim, eve gelen misafirlerin fotoğraflarını hayali bir makineyle çekerdim, abim de kurşunkalemle kağıda bir çizim yapar ve onlara hediye ederdik. Ciddi olarak fotoğrafla ilgilenmem ise Hukuk fakültesi’nde 2. sınıfta okurken ilk refleks makinemi almamla başladı.

Atlas Dergisi’ne ilk alınan fotoğrafçı bendim. Yayınlanan fotoröportajlar ve yazılarımın yanı sıra derginin Nisan 1993’teki ilk sayısıyla birlikte başlayan ve kişisel deneyimleri aktararak fotoğraf öğretmeyi amaçlayan Fotoğraf sayfasını da ben hazırlıyordum. Daha sonraki yıllarda pek çok insanın fotoğrafa oradaki makaleleri okuyarak başladığını söylemesi beni çok mutlu etmiştir.

Dijital fotoğraf teknolojisini de ilk çıktığı günden beri takip ettim ama ilk dijital makinemi birkaç yıl önce aldım. O da refleks değil kompakt bir makineydi. Fiyatlar son bir-iki yıldır düşmeye başladı ve artık dijital refleks makineler daha rahat ulaşılabilir oldu. Şu anda dijital ve analog makineleri birlikte kullanıyorum.

Uİ: Sizce eski fotoğraf çekim kuralları ve düzeneklerinden dijitale geçişte neler yaşandı?
KN: Bence dijital teknoloji sanıldığının aksine daha fazla fotoğraf bilgisi gerektiriyor. Daha önce analog fotoğraf çekimlerinde bildiğiniz herşeyin üzerine bir de dijital fotoğrafa özgü kavramlar ve çekim tekniklerini öğrenmek zorundasınız. Beyaz ayarı, renk uzayı gibi. Bunun da üzerine fotoğrafları bilgisayarda doğru şekilde işlemeyi bilmelisiniz.

Bir yandan amatörler açısından yapılan hataların telafisi daha kolay oldu ama bu işle daha ciddi ilgilenenler ellerine makineyi alıp eski alışkanlıklarla çekemiyorlar. Biraz daha derslerini çalışmak ve makineye alışmak için zamana ihtiyaç duyuyorlar. Ama dijital makineyi etkili şekilde kullanmayı öğrendiğinizde bazı koşullarda analogdan çok daha iyi sonuçlar alabilirsiniz.

Uİ: Şu anda National Geographic Dergisi’nde Yayın Yönetmeni Yardımcısı olarak çalıştığınızı biliyoruz. National Geographic'in dijital fotoğrafçılığa bakışı ne yönde?
KN: National Geographic’te dijital fotoğraf kullanımı şu anda analogu biraz geçmiş durumda. Bu durum hem İngilizce baskısında hem de Türkiye baskısında böyle. Hangi tekniği kullanacağı ise tamamen fotoğrafçıya bırakılmış. Sonuç olarak film de dijital de görüntüye ulaşmak için kullanılan araçlar. Bu yüzden dijital ya da analog diye bir ayırım yapmıyoruz. Ancak dijital fotoğraf çekildiğinde uyulmasını istediğimiz kurallar var.



Uİ: Yakın dönemde National Geographic tarafından yapılan fotoğraf yarışmasında jüri olarak görev yaptınız. Bu seçimler sırasında seçimlerinizi etkileyen noktalar nelerdi?
KN: Bizim fotoğrafta baktığımız birkaç şey var. Bunlardan başta geleni tek başına bir öykü anlatabilmesi ve bir ruhunun olması. Ayrıca fotoğrafın ışığı ve kompozisyonu da mükemmel olmalı. Fotoğrafa baktığınızda birşey hissetmelisiniz, duygularınıza hitap etmeli. İyi bir fotoğraf şiir gibi olmalı diyebiliriz kısaca. Sanırım biz de öyle bir fotoğraf seçebildik, çünkü biliyorsunuz National Geographic Fotoğraf Yarışması’nın İnsan kategorisinde Türkiye ayağı birincisi Erdal Kınacı 30 bini aşkın katılımcı arasından tüm dünyada da birinci oldu. Bu hem biz jüri üyeleri, hem National Geographic hem de Türkiye için bir gurur kaynağı. Kendisi her ne kadar doktor olsa da bu durum Türkiye’de fotojurnalizmin geleceği açısından beni umutlandırıyor.



Uİ:Dijtal fotoğrafçılık sektöründeki gelişmeler sizce tatminkâr mı ya da profesyonellerin beklentileri tam anlamıyla karşılanabiliyor mu sizce?
KN:Dijital fotoğrafçılık sektörü son derece hızlı gelişiyor, şu anda her türlü kullanıcıyı tatmin edebilecek makineler var ancak üst sınıf bir makinenin fiyatı çok çok yüksek. Türkiye’de foto muhabirleri zaten kazanmaları gerekenin çok altında para kazanıyorlar ve ideallerindeki makineyi ve bu arada objektifi, flaşı almakta zorlanıyorlar.

Ancak reklam, tanıtım fotoğrafı çekenler daha iyi ücretlerle iş alabildikleri için bu üst düzey makineleri alabiliyorlar. Ama onların da fotoğraf sanatına veya belgesel fotoğrafçılığa katkıları olduğunu söyleyemeyiz.
Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Uİ: Dijitale geçişle fotoğrafın ruhu kayboldu mu sizce?
KN: Fotoğrafa ruhunu makine ya da film vermez, fotoğrafçı verir. Bir fotoğrafçı kendi ruhunu, duygularını, iç dünyasını ve dünya görüşünü fotoğrafa yansıtabildiği sürece başarılı bir fotoğrafçıdır. Kullandığı malzemenin niteliği daha sonra gelir.
Ancak dijital fotoğrafta renk geçişleri özellikle günışığında çekilen fotoğraflarda film kadar güzel olmayabiliyor. Düşük ışıklarda, tripod veya flaş kullanma imkanı olmayan durumlarda ise dijital daha avantajlı.

UI: Karanlık odaların ruhu sizce dijital fotoğrafçılıkla öldürüldü mü acaba?
KN: Artık karanlık oda yerini aydınlık odaya bırakıyor. Günümüzde herşey sürekli değişiyor. 10 yıl önce çoğumuz cep telefonunu bilmiyorduk, şimdi cep telefonsuz bir dünya düşünemez olduk. Ancak ben ve bazı başka fotoğrafçılar hâlâ dijital ve filmi bir arada kullanıyorlar. Her birinin yukarıda da açıkladığım gibi kendine göre avantaj ve dezavantajları var. Yani karanlık oda tam ölmedi, en azından bir 5 yıl daha var olacak diye düşünüyorum. Dijital, fotoğraf banyo ve kart baskıda kimyasal kullanılmasını azalttığı için çevreye daha saygılı bir teknoloji bence. Bu arada dijitale şiddetle karşı çıkan bir kesim de var. İlk otofokus makineler çıktığı zaman onlara da karşı çıkanlar vardı, ama sanırım büyük bölümü şu anda otofokus makine kullanıyor.
Artık günümüzde profesyonel dijital fotoğraf formatı kabul edilen ve dijital negatif olarak adlandırılan RAW’ı işleyebilen pek çok program var. Ayrıca fotoğraf ayıklama ve arşivleme programları da var. Şu anda fotoğraf bilgisayarla iç içe yaşıyor. Hatta diapozitif ve negatif filmler bile taranıp dijital ortamda işleniyor.



Uİ: Dijital fotoğrafçılığın fotoğraf sanatına neler kattığını ve kaybettirdiğini düşünüyorsunuz?
KN: Daha önce de dediğim gibi dijital fotoğraf görüntüye ulaşmak için sadece yeni bir araç. Fotoğrafı temelde sanatsal ve belgesel olarak ikiye ayırdığımızda belgesel fotoğrafçılar açısından artık fotoğrafta renk ve ışık ayarlarını, kadrajı daha rahat yapmak mümkün. Bir belgesel fotoğrafçının yani bir foto muhabirinin çektiği fotoğrafı farklı bir hale sokması, Photoshop ya da benzeri bir programla bazı unsurları eklemesi ya da çıkartması, birden fazla fotoğrafı birleştirmesi etik kabul edilmiyor. Ama maalesef bunu suistimal edenler var. İyi niyetle bazı ünlü dergilerde basılan fotoğrafların Photoshop ile o hale getirildiği sonradan ortaya çıktı. Ancak böyle birşey yaptığı ortaya çıkan fotoğrafçı, fotoğraf hayatını bitirmeyi de göze almış oluyor.

Fotoğraf sanatçıları açısından ise böyle bir sorun yok. Bir fotoğraf sanatçısının kafasındaki görüntüye ulaşmak için herşeyi yapması normal kabul edilmeli. Çünkü fotoğraf ve bilgisayar sanatçının bir eser yaratmak için kullandığı malzemeler, bir sanatçının iç dünyasına ve kurgularına müdahale hakkımız olduğunu düşünmek yanlış. Bir kurgu yaparsanız, bunu yaptığınızı açıkladığınız sürece hiç bir sorun yok.

Uİ: Dijital fotoğrafçılıkta en çok karşılaşılan teknolojik ve yasal sorunlar sorunlar nelerdir? Türkiye fotoğrafla ilgili telif hakları konusunda hangi noktada yer alıyor?
KN: Türkiye’de bazı kurum ve yayınlar maalesef telif haklarına saygı göstermiyorlar. Hatta istedikleri koşulları dayatarak fotoğrafçıları tehdit bile ediyorlar. Film çekildiğinde bazı dergiler ve kuruluşlar yasal hakları olmamasına rağmen orijinal fotoğrafları serbest fotoğrafçıya iade etmiyordu. Dijital fotoğrafı ise istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz. Çeşitli yerlerde birden çok orijinal olabilir. Bu fotoğrafçının her zaman için kendi fotoğrafına sahip olabilmesini sağlarken telif haklarına saygı göstermeyen ve kötüniyetli kişilerin durumdan faydalanmasına da yol açabiliyor. Gün geçmesin ki fotoğrafçı bir arkadaşımdan fotoğraflarını bilmemne.com sitesinde gördüğünü ve bunun için ona haber bile verilmediğini duymayayım. Türkiye’deki Fikir ve Sanat eserleri Kanunu iyi ancak fazla karışık. Bu konuda henüz birkaç tane özelleşmiş mahkemeyi bir yana bırakırsak hakimlerin bilgisi de sınırlı.

Bunun dışında dijital fotoğraf çekildiğinde tek kopya olarak tutulursa bulunduğu sabit disk çökebilir, yazıldığı CD veya DVD bozulabilir ya da çizilebilir ve o fotoğrafı sonsuza kadar kaybedebilirsiniz. Bu yüzden bence çekilen her bir fotoğrafın en az iki farklı ortamda kaydı olmalı. Ve bunlar fiziksel olarak da birbirinden ayrı yerlerde olmalı. Veri kaybı sebebiyle fotoğraflarını kaybeden insanları da artık sık sık duyar olduk. İşin garip bir tarafı da arşivleme için özel üretilen “archival” CD ve DVD’leri Türkiye’de bulmanın güçlüğü.

Uİ: Dijital fotoğraf çeken bir kullanıcı bir fotoğrafın kendisine ait oldugunu nasıl ispatlayabilir?
KN: Bir fotoğrafçı bir fotoğrafının kendisine ait ve orijinal olduğunu şu anda piyasada olan bazı programlarla ispatlama imkanına sahip ancak bu programlar şu anda çok yaygın değil. Bizim şu anda en yaygın olarak kullandığımız yöntem bazı programlarda “meta data” ya bakmak. Eğer fotoğrafçı fotoğraf makinesine adını girmişse görülebiliyor, onun dışında çekim günü, saati, kullanılan enstantane diyafram, kullanılan ayarlar ve fotoğrafa müdahale edilip edilmediğini de genellikle oradan anlayabiliyoruz.

Uİ: Kemal Nuraydın’ın yakın ve uzak dönem projeleri neler?
KN: Ben her ne kadar National Geographic’in Türkçe edisyonunda içinde fotoğrafın da yer aldığı pek çok şeyden sorumlu bir editör olsam da her zaman kendimi “fotoğrafçı” olarak tanımlamışımdır. Kafamda yapmayı düşündüğüm bazı fotoğraf projeleri var ancak iş yoğunluğundan dolayı dergiden uzun süre uzak kalamıyorum. Bu da projelerimin sürekli ertelenmesiyle sonuçlanıyor. Daha iyi fotoröportajlar üretebilmek için bu kısırdöngüden kurtulabilmek en yakın hedefim.




Uzun dönemde ise sadece iyi bir fotoğrafçı olarak görevimi Türkiye’de ve Dünya’da gereği gibi yerine getirebilmek istiyorum. Foto muhabirinin asıl görevi olan dünyada neler olup bittiğini kamuoyuna göstermek. Önem verdiğim hedeflerimden birisi de Türkiye’de foto muhabirliğini şu anda bulunduğu konumdan daha ileriye götürüp hakketiği yere gelmesini sağlama konusunda birşeyler yapabilmek.

Türkiye’de her alanda olduğu gibi bir türlü bir araya gelemeyen, parti ya da takım tutar gibi birbirini tutan ya da tutmayan fotoğrafçılar var. Kişisel çıkarlar sık sık ortak çıkarların önüne geçiyor. İşin garibi ortada paylaşılacak değil bir pasta, bir kurabiye bile yok. Basın yayın organları kalite konusundaki seçici değiller, fotoğrafa para ödememek için yalnızca adı bir yerde çıksın diye fotoğraflarını bedava dağıtmaya hevesli amatörlerin fotoğraflarını yayınlıyorlar. Bu durumun normalleşmesi de beni çok mutlu ederdi. İran’dan pek çok uluslararsı çapta ünlü fotoğrafçı yetişiyor. Türkiye’den ise onlarca yıldır uluslararası arenada adını duyurabilmiş yeni bir fotoğrafçı yok. 50 yıldır Ara Güler’le teselli oluyoruz. Bunun nedenini iyi düşünmek lazım.

Uİ: National Geographic Türkiye’nin okurlarına dağıttığı ve editörlüğünü yaptığınız İnteraktif Fotoğraf Okulu CD’leri hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
KN: Kısaca “Türkiye’nin en büyük fotoğraf eğitim projesi” diyebilirim. Bu proje National Geographic kaynakları kullanılarak ilk olarak derginin italyanca edisyonu tarafından büyük çabalarla birkaç yıl önce 8 CD olarak hazırlandı. Türkiye’den önce Brezilya, Polonya, Portekiz, Yunanistan gibi çeşitli ülkelerde de okuyuculara verildi. Ancak 8 CD olarak ve ücretsiz değil, derginin yanında ekstra para vererek alınabiliyordu. Biz aynı içeriği 4 CD’ye sığdırdık ve 4 ayda tamamen ücretsiz olarak dağıttık. Yüzbinlerce dolara mal olan bu hizmetin değerinin birkaç yıl sonra çok daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum. Bu CD seti, hiç bilmeyenden profesyonele kadar herkese hitap eden bir içeriğe sahip. Yani yalnızca bu CD’leri izleyerek sıfırdan başlayıp profesyonel bir fotoğrafçı seviyesine kadar bilgi edinebilmek mümkün. Üstelik simülatörlerle öğrendiklerinizi makineniz olmasa dahi pratiğe dökebiliyorsunuz. Bu CD’nin Türkiye’ye uyarlanmasının 1 yıldan fazla sürdüğünü de eklemeliyim.



Uİ: National Geographic İnteraktif Fotoğraf Okulu’nu Türkçe’ye kazandırırken hangi zorluklarla karşılaştınız?
KN: İnanın bu hiç de kolay olmadı. İçeriği yazıya döktüğünüzde binlerce sayfa ediyor. Öncelikle çeviriler İtalyanca’dan yapıldı ve hem İtalyanca bilip hem de fotoğraf kavramlarını ve mantığını iyi derecede bilen çevirmen bulmakta sorun yaşadık. Bu yüzden metinlerin tamamını çeviri kontrolü ile birlikte nerdeyse yeniden yazmam gerekti. Bunu yaparken de hiç bilmeyen bir insanın dahi anlayabileceği ve sıkıcı olmayan bir dil kullanmam gerekiyordu. Seslendirme ve metin aynı olmamalıydı ancak birbirini tamamlamalıydı. Aksi halde CD’yi alanlar biraz izleyip sıkılabilirdi. Bir de orijinal CD’deki bilgilerin bir kısmı eskidiği için hem onları güncellemek hem de Türkiye’de karşılığı olmayan bölümleri uyarlamak da gerekti. Ama sonuçta ortaya çok güzel bir çalışma ortaya çıktı. National Geographic Türkiye 2. baskı yaptı ve okur sayısı neredeyse iki katına çıktı. Bu CD’yi hazırlarken amacımız fotoğraf eğitimini herkes için ulaşılabilir kılmaktı. Düşünün Ağrı, Diyadinli ama yetenekli bir genç istese de fotoğraf çekmeyi öğrenebileceği bir yer yok, şimdi kendi bilgisayarı olmasa bile CD’yi bir internet kafede izleyip fotoğrafa ilk adımını atabilir belki de. Şu anda bize düzenli olarak makaleler hazırlayan çok yetenekli fotoğrafçılarımızdan Selmet Güler Nusaybinli ve ilk fotoğrafları National Geographic Türkiye’de yayınlandı. Tesadüfen keşfettiğim ve kendi kendini yetiştiren bu insan gibi daha niceleri olabilir diye düşünüyorum. Bir kişi bile kazansak bence çok önemli.



Uİ: Fotoğraf sergisi açma düşünceniz var mı?
KN: Ben gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında yayınlanan fotoğraflarımla on binlerce insana ulaştığımı düşünüyorum. Bir fotoğrafçı olarak tabii ki sergi açmak isterim. Ancak sergi oldukça maliyetli bir iş. Maliyetleri karşılayacak bir sponsor olmadan bu işe kalkışmak istemiyorum ama açıkçası bugüne kadar da hiç kimseden böyle bir talepte bulunmadım.
Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Uİ: Zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ederiz
KN: Rica ederim.
Kaynak:Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor. Üye Ol ya da Giriş Yap
Aklımdaki sensin
Fikrimdeki Sen
Sen tekderdimsin
Gülüm Benim


Paylaş delicious Paylaş digg Paylaş facebook Paylaş furl Paylaş linkedin Paylaş myspace Paylaş reddit Paylaş stumble Paylaş technorati Paylaş twitter
 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son İleti
0 Yanıt
1083 Gösterim
Son İleti 04 Mart 2007, 14:31:03
Gönderen: lRespecteDl
0 Yanıt
767 Gösterim
Son İleti 17 Ağustos 2008, 23:42:15
Gönderen: sevdaligul
0 Yanıt
2194 Gösterim
Son İleti 24 Aralık 2010, 21:25:27
Gönderen: nullsix
0 Yanıt
676 Gösterim
Son İleti 10 Ağustos 2011, 01:34:48
Gönderen: nejlet
0 Yanıt
314 Gösterim
Son İleti 14 Aralık 2016, 23:14:18
Gönderen: b.a.f.