Resimlerin Görüntülenmesine İzin Verilmiyor.
Üye Ol ya da
Giriş YapMilli takım iki galibiyetle başladığı Avrupa Şampiyonası elemelerine, Almanya ve Azerbaycan karşısında aldığı iki mağlubiyetle devam etti. Bu yenilgilerden birisi, rakip güçlü olsa da oynanan oyun nedeniyle, diğeri ise rakibin zayıflığı sebebiyle hayal kırıklığına neden oldu.
Peki milli takım Avrupa Şampiyonasına gitme şansını kayıp mı etti? Tabii ki hayır, henüz bunu söylemek için çok erken. Muhtemelen bu hatalar telafi edilecek, büyük ihtimalle de milli takımımız grup birincisi olamasa da en iyi ikinciler arasına girmeyi başaracaktır.
Ancak milli takımın, henüz iki sene önce Avrupa Şampiyonası yarı finalinde karşılaştığı ve başa baş bir oyun sonucunda talihsiz bir son dakika golüyle elendiği Almanya karşısında geçen Cuma ortaya koyduğu oyun içler acısıydı. Sanki İstanbul’a deplasmana gelmiş bir üçüncü lig takımı gibi her türlü oyun kurgusundan uzak ve tamamen mahkum oynayan bir milli takım izledik. Azerbaycan karşısında ortaya konan futbolun ise alınan mağlubiyetten sonra değerlendirilmesi abesle iştigal.
Ancak bu iki mağlubiyet, geldiği günden beri üzerinde tartışılmayan bir konunun bu sefer de ağır bir biçimde gündeme gelmesine neden oldu: Teknik Direktör Guus Hiddink .
Hiddink, çok kariyerli bir hoca olarak lanse edildi ve böyle bir etiketle milli takımın başına getirildi. Hiddink’in kariyeri elbette belli, ancak buradaki sorun bizim beklentilerimiz doğrultusunda ortaya çıkıyor.
Hiddink’in kariyerine bakarsak, Güney Kore’ye futbolu öğretti ve 2002 Dünya Kupasında yarı final oynamalarına büyük katkıda bulundu. Sonra on yıllardır Dünya Kupasına katılamayan Avustralya’nın 2006 Dünya Kupasına katılmasını sağladı, hatta burada gruptan çıkma başarısını gösterdi. Sonra gittiği Rusya’da da benzer bir şekilde uzun yıllardır uluslararası futbol turnuvalarında boy gösteremeyen takımın 2008 Avrupa Şampiyonasına katılmasını ve burada yarı final oynamasını sağladı. Kısacası, ya futbolu bilmeyen ya da uzun süredir bu alanda varlık gösteremeyen takımları belli bir aşamaya getirdi.
Türkiye’ye baktığımızda ise milli takım son on yılda bir Dünya, bir de Avrupa üçüncülüğü kazandı. Dolayısıyla, Türk milli takımı için hedef Avrupa Şampiyonasına katılmayı başarabilmekle sınırlanamaz. En azından futbolumuzu yönetenlerin vizyonu bu olmamalı. Bu takım bunu zaten başarabilmiş geride kalan on yılda. Hatta iki defa da üçüncülük kazanmış. Bizim vizyonumuz artık bu başarının sürekliliğini sağlamak ve gelecekte şampiyonluğa ulaşabilmenin hazırlıklarını yapmak olmalıdır.
Peki Hiddink’in kariyeri bu konuda ne vaat ediyor? İşte burası soru işareti.
Dolayısıyla, bu iki mağlubiyete rağmen, milli takımın hala gruptan çıkma ihtimali yüksektir. Ancak biz bunu başarı kabul ederek, bununla yetinecek miyiz, yoksa daha fazlasını mı isteyeceğiz ve bu doğrultuda Hiddink bize ne kazandırabilir? İşte bu fırsattan istifadeyle, asıl tartışılması gereken konu bu olmalıdır.