Bir Türk bayanla evli olan Brezilyalı Ahmet Garcia'nın hidayet öyküsü çok farklı ve bir o kadar da ilginç...
Ahmet Garcia Kelime-i Şehadet getirerek İslam’a giren ve sayıları her geçen gün artan yüzlerce Brezilyalıdan biri.
Şu an Şam’da Kuran’ı daha iyi anlayabilmek için Arapça öğrenen Garcia’nın hidayet öyküsü çok farklı ve bir o kadar da ilginç.
2.5 sene Güney Kutbu’nda Mapuçede Halkı ile birlikte yaşayan Garcia, bir dönem de Amazon’da yerlilerle birlikte kalmış. Müslüman olduktan sonra Türkiye’ye gelen Garcia, İstanbul günlerini özlemle, Türkiyeli Müslümanları da sevgiyle anıyor. Garcia ayrıca şu an bir Türk Bayanla evli.
-Geçmişinizle başlayalım isterseniz. Nasıl bir ortamda büyüdünüz? İslam’la tanışıp Müslüman olana kadar hangi süreçlerden geçtiniz?
Latin Amerika Ülkeleri genellikle Katolik’tir. Ben de Katolik bir ailede büyüdüm. Brezilyalılar “Her iyi aileden mutlaka bir Papaz çıkar” derler. Benim ailem de son derece dindar bir aileydi ve evin tek erkek çocuğu olarak benim Papaz olmam isteniyordu.
Çocukluğumdan itibaren annemden hep “Papazlar İsa Mesih’in yardımcılarıdır. Benim oğlum çok iyi bir papaz olacak. ” şeklinde sözler duyardım. 7-8 yaşlarımdan itibaren Dominigue Kilisesi’ne bağlı bir okulda eğitim görmeye başladım. Düşünen bir çocuktum ve Katolik Mezhebi’ndeki bir çok uygulama bende Hıristiyanlığa karşı şüpheler oluşturmaya başlamıştı.
Benden iki yaş büyük çok sevdiğim bir arkadaşım vardı. O da benim eğitim gördüğüm okulda okuyup bir kilisede göreve başlamıştı. Arkadaşım göreve başladıktan kısa bir süre sonra kiliseyi terk etti. Arkadaşıma kiliseyi niçin terk ettiğini sorduğumda; “Kilisede başıma çok kötü şeyler geldi.
Yaşadıklarımı sana anlatamam. Papazlar iyi insanlar değiller. Her şey yalan.”dedi. Papazlara ve Katolik Mezhebine karşı içimde daha önce de şüpheler vardı; arkadaşımın bu anlattıklarından sonra okulu bırakmaya karar verdim. Böylece 13 yaşımda papaz olmaktan vazgeçerek kendime yeni bir hayat tarzı seçtim.
-Yeni hayat tarzınız nasıldı? Neler yapıyordunuz?
Futbol oynuyordum, kızlarla geziyordum, içki içiyordum, kumsala gidiyordum. Yeni hayatımda dinin yeri yoktu ve 18 yaşımda İngilizce öğrenmek için Amerika’ya gitmeye karar verdim. Amerika’da bulunduğum aylar tamamen günah içinde geçti.
Aklınıza gelebilecek her türlü kötü şeyi tecrübe ettim. İşlediğim günahlar nedeniyle kendimden ve Amerika’dan nefret etmeye başlamıştım. 10 ay Amerika’da kaldıktan sonra Brezilya’ya geri dönüp bir üniversitenin psikoloji bölümüne kayıt oldum.
Üniversite yıllarımda okuduklarım manevi dünyaya ilgi duymama neden oldu. Özellikle de Budizm beni etkilemeye başlamıştı. Yaptığım araştırmaların ardından Budist olmaya karar verdim ve 3 sene kadar iyi bir Budist olarak yaşadım. Fakat üniversite’yi bitirdiğim gün düzenlenen mezuniyet töreninde hissettiklerim hayatımın dönüm noktası oldu.
Mezuniyet töreninde neler hissettiniz?
Mezuniyet günü konuşma yapacak olan kişilerden biri de bendim. Konuşma yapmak için podyuma çıktım ve ellerinde içki bardakları, yanlarında sevgilileri olan arkadaşlarıma baktım. İçimden kuvvetli bir şekilde; “Sen bu insanlara, bu şehre ve bu hayata ait değilsin.
Özgür olmalısın ve Tanrı’yı bulmalısın” duygusu geçti. O an konuşma yapmadan podyumu terk ettim ve eve döndüm. Kafam karışıktı ve ne yapacağımı bilemiyordum. Hakikati bulmalıydım; ama nasıl?
Sonra hakikati araştırmak ve Tanrı’yı bulmak için yollara düşmeye karar verdim. İki büyük sırt çantamı doldurup seyahat etmeye başladım.
O dönemler 23 yaşlarındaydım. Seyahat ederken bir hippiyle tanıştım ve onunla arkadaş oldum. Bana önce Şili’ye daha sonra da Güney Kutbu’na gideceğini, istersem kendisine eşlik edebileceğimi söyledi. “Ne zaman yola çıkıyoruz” diye sorduğumda “Hemen” diye cevap verdi.
Böylece yola koyulduk. Paramız olmadığı için otostop yapıyorduk. Bazen yürüyorduk, bazen de kamyonların arkasına biniyorduk. 69 gün süren yolculuğumuzun ardından Güney Amerika’nın en güneyine ulaştık.
Bu bölge Güney Kutbu’nun en uç bölgelerinden biriydi. Mapuçede Halkı’nın yaşadığı bu bölgede sade bir hayat vardı. Aradığım soruların cevaplarını bu insanların arasında bulabileceğimi düşünerek Mapuçedelerle birlikte yaşamaya karar verdim.
KUTUPLAR VE MAPUÇEDE HALKI
Kutuplardaki yaşam nasıldı? Gözlemlerinizi, yaşadıklarınızı anlatır mısınız?
Aramızda gerçek bir kardeşlik ve dayanışma vardı ve Mapuçedeler çok dürüst insanlardı. Teknolojiden tamamen uzaktık; hatta elektriğimiz bile yoktu.
Ormana gidip odun topluyorduk ve topladığımız bu odunları yakarak ısınmaya çalışıyorduk. Yaşadığımız bölge gerçekten çok soğuktu. Kutuplarda geçirdiğim günler benim için zorlu; bir o kadar da faydalı günler oldu.
Kendime sürekli olarak kim olduğumu, yaratıcının nerede olduğunu, yaratıcıya nasıl ulaşacağımı soruyordum. İki buçuk sene kutuplarda yaşadıktan sonra Brezilya’ya geri döndüm. Kısa bir süre Brezilya’da kaldıktan sonra bu sefer başka bir arkadaşımla Amazon Ormanları’na gidip Amazon’daki yerlilerle birlikte yaşamaya karar verdik.
Niçin?
Arkadaşım Amazon’da geleneksel toplumların nasıl yaşadıklarını anlatan bir çalışma hazırlayacak, ben de ona eşlik edecektim. Yola çıkmadan önce başka bir arkadaşım doğum günümde; “Amazon’da okumak için bol vaktin olur. Bu kitap Müslümanların kitabı. Aradığın soruların cevaplarını belki de bu kitapta bulursun ” diyerek bana bir Kuran hediye etti.
Size Kuran hediye eden arkadaşınız Müslüman mıydı?
Hayır, değildi. Hatta Kuran’ı Kerim’i bana hediye etmeden önce de O’nu okumamıştı. Benim dinlere olan merakımı bildiği için bana Kuran almaya karar vermiş. Kuran’ı çantama koyup arkadaşımla birlikte yola koyulduk ve Amazon’da yerlilerle birlikte yaşamaya başladık.
“KURAN BENİ BÜYÜLEDİ”
Amazon Ormanlarında hayat nasıldı?
Yerlilerin yaşamları ilkeldi; fakat mutluluk vericiydi. Ateşi çubuklarla yakıyorlardı, av hayvanları ile besleniyorlardı; fakat birbirlerine ayıracakları vakitleri çoktu.
Ayrıca tabiata ve toprağa çok değer veriyorlardı. İlerleyen zamanlarda arkadaşımın bana hediye ettiği Kur-an’ı Kerim’i hatırladım. Kuran-ı açtım ve ilk olarak “Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” ayetini okuyunca bu ayetten müthiş şekilde etkilendim. Bu ayet üzerine dakikalarca düşündüm. Kuran’ı Kerim beni adeta büyülemişti.
Kuran’ın neyinden bu kadar çok etkilendiniz?
“Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” Bu ayet bütün hayatımı değiştirdi. Birçok insan kendine “Nereden geliyorum, kimim, nereye gidiyorum?” gibi sorular sorar ve bu soruların cevaplarını bulmaya çalışır.
Benim için öncelikli olan soru ise “Yaratıcı kimdir?” sorusu idi. Bu âlemi yaratan, her şeyi inşa eden bir yaratıcı olmalı; fakat bu yaratıcı kimdir? “Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” ayetini okuduğumda kendi kendime “Âlemlerin Rabbi olan Allah benim aradığım yaratıcıdır” dedim. “Bu kitabın ilk bölümü bu kadar etkileyici ise gerisi nasıldır acaba?” diye düşündüm ve Kuran’ı okumaya devam ettim. Bazı ayetlerden o kadar çok etkileniyordum ki kendimi tutamayıp ağlıyordum.
Kuran benim için yeni bir dünyaya açılan kapı gibiydi. Allah’ın ne kadar merhametli olduğunu hissediyordum. İnsanoğlu bütün uyarılara rağmen geçmişte bir çok defa günahlar işlemişti; fakat yaratıcımız her şeye rağmen bize merhamet etmek istiyordu. Müslüman olmaya karar vermiştim; fakat nasıl Müslüman olunacağını, Allah’a nasıl ibadet edileceğini bilmiyordum.
Daha sonra Amazon’u terk mi ettiniz?
Hayır, hemen terk etmedim. Bir süre daha Amazon’da yaşadım. Daha önce seyrettiğim bazı filmlerde Müslümanların nasıl namaz kıldıklarını görmüştüm.
Vakitler tam doğru olmamakla birlikte ben de ormanda tıpkı Müslümanlar gibi yere kapanıp secde ederdim. Abdest almayı bilmediğim için günde beş defa banyo yapıyordum.
Bir gece uyurken yataktan doğruldum ve “La İlahe İllallah Muhammed Rasûlullah” diye bağırmaya başladım. Bu kelimelerin nasıl söyleneceğini ve ne anlama geldiğini daha önce bilmiyordum. Bu kelimeler sanırım Allah tarafından bana söylettirilmişti.
Ormandan ayrıldıktan sonra da ilginç bir olay yaşadım. Bir arkadaşım bana postayla bir kitap yolladı. O arkadaşım da bana Kuran hediye eden arkadaşım gibi Müslüman değildi ve benim İslam’la ilgilendiğimi bilmiyordu.
Postayla gelen bu kitabın konusu da Peygamber Efendimizin hayatıydı. Bunların hiçbiri tesadüf değildi ve Allah çeşitli vesilelerle İslam’ı öğrenmem için bana yardım ediyordu. Hiç Müslüman arkadaşım yoktu, bu nedenle İslam’ı öğrenmek için Türkiye’ye gitmeye karar verdim.
Türkiye’de nelerle karşılaştınız?
İstanbul’a gider gitmez çok iyi Müslümanlarla tanıştım. Kendi kendime; “Galiba bütün Müslümanlar böyleler. Aradığım insanları sonunda buldum” dedim. Bu insanlar gibi olmak istiyordum. İstanbul’a gelişimin ikinci günü yaşadığım bir olay da beni çok etkiledi.
-Nedir bu olay?
İçi kalabalık bir otobüse bindim. Şoför insanlar binsinler diye arka kapıyı açmış biz de otobüse arka kapıdan binmiştik.
Aklımdan “para ödemeden yolculuk yapacağız” diye geçirirken arka kapıdan binen herkes teker teker ceplerinden paraları çıkartıp elden ele şoföre kadar ulaştırdılar. Şoför paraları aldı ve para üstlerinin hepsini gene aynı şekilde ödeme yapanlara elden ele ulaştırdı.
İşte o gün Müslümanlarla Müslüman olmayanlar arasındaki farkı hissettim. Batı’da böyle bir şey asla olmaz. Müslümanların kul hakkına dikkat etmeleri beni son derece duygulandırmıştı.
“KARDEŞLİĞİ TÜRKLERDEN ÖĞRENDİM”
Türkler sonradan İslam’a giren bir Brezilyalı olduğunuzu öğrendiklerinde size nasıl davranıyorlardı?
Bana çok iyi davranıyorlardı. Brezilyalı ve Müslüman olduğumu duyduklarında ağlayanlar bile oldu. Türkler beni evlendirdiler, hatta Türkiyeli bir Müslüman beni Umreye götürdü.
İstanbul’da kaldığım dönemler hemen hemen her gece bir Müslüman beni evine davet ederdi ve ikramda bulunurdu. Türkiye’de bulunduğum süre içinde tam 20 kilo aldım. Ben Müslümanlara nasıl davranmam gerektiğini ve İslam Kardeşliği’ni İstanbul’daki Müslümanlardan öğrendim.
Müslüman olmanız aileniz tarafından nasıl karşılandı?
Ailem bir süre sonra İslam’dan ayrılacağımı düşündü ve benimle dalga geçtiler. Çünkü önce Hıristiyan’dım, sonra Budist olmuştum, daha sonra da bazı Afrika dinlerine merak sarmıştım. Hatta Fransız Felsefeci Alan Kardeka’dan etkilenen ruhsal oluşumlara da katılmıştım.
Babam Müslüman olduğumu duyunca benimle dalga geçerek “Yarın da İslam’dan sıkılır başka bir dine geçersin. Hatta moda olan Scientology Dini’ne bile girebilirsin” demişti. Ailem başlarda Müslüman olmamı fazla önemsemedi.
Fakat İslam’ı yaşama konusundaki kararlılığımı anlayınca bana karşı çıkmaya başladılar. Arkadaşlarımın bir çoğu da benden uzaklaştı. Batı’da din sanki herhangi bir şey gibidir. Pazar günü kiliseye giden biri, daha sonra sex filmleri seyretmeye gider ve bunun özel hayat olduğunu söyler. Fakat İslam öyle değil; bu din bizim bütün hayatımızı kuşatıyor ve İslam bizden bir tercih yapmamızı istiyor.
Ben artık sınıfta başka biri, işinde başka biri, birinci kız arkadaşı ile başka biri, ikinci kız arkadaşı ile başka biri değilim. Allah ve Peygamber benden nasıl biri olmamı istiyorsa öyle olmaya gayret gösteren bir Müslüman’ım.
“CEMAATLE NAMAZI ÇOK SEVİYORUM”
İslam’ın en çok hangi yönünü seviyorsunuz?
En çok Müslüman Kardeşlerimle birlikte namaz kılmayı seviyorum. Ayrıca ezan da beni çok etkiliyor. Ezanı ilk defa İstanbul’da duydum. İstanbul’a geldiğim ilk günün sabahıydı ve bir kardeşin evinde misafirdim.
Tüm camilerden aynı anda yükselen ezan sesleri beni çok etkiledi. Yatağımdan kalktım ve ağlamaya başladım. Daha sonra ev sahibi ile birlikte sabah namazını kılmak için camiye gittik. O gün ilk defa cemaatle namaz kıldım ve ilk defa Kuran-ı Kerim’i Arapça olarak dinledim. İmam Haşr Suresi’ni okumuştu, anlamını bilmesem de çok etkileyiciydi.
İslam gerçekten muhteşem bir din. İslam bütün gücünü direk Allah’tan, O’nun ayetlerinden ve dünyada yaşamış en mükemmel insan olan Hz. Muhammed‘in (sav) öğretilerinden alıyor. Doğuştan Müslüman oldukları halde mutlu olamayan bazı Müslümanları anlayamıyorum.
Dünyadaki en güzel nimet Müslüman olmak, İslam’ı bilmektir. Bir Müslüman’ın Kuran okuyan eşini seyretmesi ve eşiyle birlikte evlatlarını eğitmesi kadar mutluluk verici başka bir şey olamaz.
Fakat bazı Müslümanlar bunun yerine sarışın kızlarla gezmeyi tercih ediyorlar. Benim Allah’tan tek isteğim Peygamber Efendimize layık bir Müslüman olabilmek.
Latin Amerika Ülkeleri’nde İslam’a karşı büyük bir ilgi var. Siz bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?
İslam 11 Eylül Saldırılarından önce medyada pek fazla yer almıyordu. Televizyonlarda sadece bazı aşırı grupların Aşure Törenlerinde ellerinde zincirlerle sırtlarını dövmeleri gösteriliyordu.
Latin Amerikalılar 11 Eylül’le birlikte İslam’dan haberdar oldular ve İslam’ı araştırmaya başladılar. İnsanlar İslam’ı öğrenmek için internete girdiler, camilere gittiler ve çok az da olsa Brezilya’da yaşayan Müslümanlara İslam’la ilgili sorular sordular. Bu araştırmaların sonunda bir çok Latin Amerikalı Müslüman olmaya karar verdi.
Adem Özköse / Gerçek Hayat